bir sülün osman etmese bile iyi kerizler milleti.
atatürk der kitap der 2500 der satar. dindarlar yapsa bunu ne dinleri ne imanları ne ahlakları kalırdı ama işte atatürkçü geçinen biri yapınca güzellemeler yapılıyor hakkında.
yazılarında 3 bilemedin iyi gününde 4 kelimelik cümleler kullanan "yazar" genelde yanlış kullandığı kesme işaretleri ile buralara gelmiştir.
devamını gör...
yazdığı kitaplarda editörlükten başka bir şey yapmayan ve kendine yazar diyen gazeteci.
devamını gör...
yazıları ile iktidar cephesini çok sert eleştiren gazetecidir. gezi olayları için düşünüldüğünde 1 gün için 1 saatliğine bile olsa o eylemlere canlı olarak katılmadığı bilinir. bu dediğim sebeple (bkz: işi bilen ama işe gitmeyen) biri olarak tanımlanabilir. ayrıca ülkede gazi mustafa kemal atatürk'ün ekmeğini en çok yiyen yazarlardan biridir.
devamını gör...
kaynakcasiz kitaplari kopyala yapistir yaparak yazdiktan sonra, son 1 ayda yayinladigi 15 kose yazisini eski yazilarindan kopyala yapistiracak kadar usengec biri.

>>browser'ı aç>> gundeme bak>> yeni sekme ac>>benzer gundemde ne yazdim diye bak>>kopyala yapistir>>basligi degistir>>tekrar gazetede yayinla. verilen linkten badem united yazisina rasgele tikladim. 2016'da paragraf yazip stili disina cikmisken, 2020'de yazdigi koronavirus ligi yeniden basliyor yazisinda paragraflari bolerek boluculuk yapmis.`:asddsgf``yılmaz özdil tarzı yazı yazma rehberi`ne uygun degildi, duzeltme yaptim diye aciklama yapmasini bekliyorum
devamını gör...
bu adamın takipçisi olan bir kitle vardır ki abdurrahman dilipak takipçilerinden halliceler. sadece muhaliflerin mantıksızca muhalefetlerinin coşkusu sebebiyle saçma sapan bir şekilde ilahlaştırılıyor. benim her zaman aklıma takılan bir soru var, baba bu adamlar ergenekonla başlayan süreçte bütün muhalif gazetecilerin anasını ağlattılar, hapse attılar, işten attılar, itibarlarını zedelediler. doğan medya grubunda yıkım yarattılar. kimi, omurgasızca güç tarafını seçerken; kimi, olduğu yoldan geri dönmedi. bütün hepsi sindirildi, bu yılmaz bey çatır çutur yazıyor.
elbette yazsın ama bana geçmiyor. sanki ''özgürlükler ülkesiyiz adı altında, bakın bu adam bizi eleştiriyor fakat onun yazılarını engellemiyoruz'' demek için göz yumuluyor ''bu adama'' gibi geliyor bana. eee karşı tarafın gazını alabilecek bir yazarında var olması gerekiyor gibime geliyor. hiç bir şekilde samimi bulmuyorum.
''ama sürekli mahkemelere gidiyor'' demeyin,
''hiç bir açığı yok'' demeyin,
bu ülkede sebepsizce ya da mantıksız sebeplerle nice insan hapse atılmıştır ( ki bu durum utanç vericidir, lanet olsun böyle sisteme!)
neyse bir kitap yazmış insanları soymuş filan umurumda değil, para vermek isteyen verir. bu konuda helal olsun diyorum, parasını kazanmış.
yıllar geçti okumayalı ama eminim hede hödeee kendince akpyi eleştiriyordur. hayır bunu okuyanlarla da muhabbeti kesmek istiyorum. hükümet taraftarlarını anlayabiliyoruz konuşulan kelimelerden, dini vurgudan, millimsi damardan filan. umarım hee koduna ''yılmaz özdil'i okuyor'' seçeceği eklenir de rahatlarım.
cüneyt özdemirin kendine sürekli ''gerçek gazetecilik bu, tarafsız gazeteciyim'' güzellemelerini yaptığı gibi, yılmaz bey'i okuyanların ''gerçek gazeteci bu, korkusuzca yazıyor'' güzellemeleri ölümüne kapışır. birinde kendi dile getiriyor, izlememe seçeneğin var. diğerinde sosyal mecralardan bombardıman, grup mesajlarında alıntılar hiç tahammül edilmiyor yaaaa.
devamını gör...
atatürk'ün ekmeğini yiyen yazar.
devamını gör...
karşıtı olduğu rte ve akp'den -kutsadığı din dışında- bir farkı olmayan kof bir elemandır.
devamını gör...
(bkz: mustafa kutlu)'nun (bkz: ya tahammül ya sefer) adlı eserini okumuştum. orada bir şey fark etmiştim.
bir davanın veya bir ideolojinin savunucuları ikiye ayrılırdı:
1-davayı samimi olarak benimseyenler, yola başkoyanlar cefasını çekenler.
2- davanın edebiyatını yapanlar ve çıkar sağlayanlar.
işte yılmaz özdil de bu ikinci gruba girmektedir.
devamını gör...
ya gerçekten anlamayan, ya da anlasa bile işine gelmeyen tiplerin hâlâ yazmış olduğu "mustafa kemal" kitabının özel basımı üzerinden çıkar sağladığını zırvaladıkları gazeteci.

yılmaz özdil, yazmış olduğu "mustafa kemal" kitabından elbette para kazanacak. yıllarca araştırma yapacak, emek verecek, kafa patlatacak, zaman ayıracak, ortaya böyle bir kitap çıkaracak ve para almayacak bunların karşılığında öyle mi? çalıştıkları işte maaşları iki gün geç yatsa ortalığı ayağa kaldıracak olan tipler, yılmaz özdil'in bunca emeğinin karşılığında gelir elde etmesini eleştirip bunu atatürk üzerinden çıkar sağlamak diye görüyor. geçiniz. emek varsa, karşılığı da olmak zorundadır nokta!

gelelim diğer gerçeklere:

"mustafa kemal" kitabının özel basımının gelirleri ile bağış yapıldı. defalarca söylendi ama dediğim gibi hala bunu anlamayan veya anlayıp da işine gelmeyenler ve özdil'e çıkar sağladı diyenler var.

ikincisi; "mustafa kemal" kitabının özel basımının gelirleri ile "mustafa kemal çocuk serisi" finanse edildi. böylece anadolu'daki köy okullarında okuyan çocukların atatürk'ü, bu çocuk serisi ile daha iyi tanıması sağlandı.

siz yılmaz özdil'i bırakın da, ağzından allah'ı, kuran'ı, peygamber'i düşürmeyen, güya dindar geçinen ama allah'ın dediklerinin tersini yapan, çalıp çırpan, kamu malını talan eden, soyup soğana çevirenlere tepki gösterin.
devamını gör...
tamamen bana ait oznel bir yorum:
son mutaassıp solcu bükücü. burada bahsedilen kisiler, musluman tayfadaki bazi bagnaz kisilerin solcu versiyonudur. bir taraftakiler dini ticari meta olarak kullanilir, bu kişi de, ataturk ve onun fikirlerini ticari meta olarak kullaniyor. iki tarafta kendi kitlesinin cahilidir.
devamını gör...
emekli eğleyici popüler köşe yazarıdır.
devamını gör...
bu adam hakkında iyiside var kötüsüde var.. ama net adam yazıyor.. o her şeyide reise yoruyorsunuz diyen aptallara aşağıda ki yazıyı okutun lütfen..

dört haziran tarihli yazısı aşağıdadır..

– dünyada alplerden sonra oksijen oranı en yüksek bölge olan kazdağları'na siyanür döktüler, zümrüt gibi ormanlar çöle döndü.

– türkiye'nin en temiz gölü, iki milyon yaşındaki salda'ya millet bahçesi ayaklarıyla iş makinesi soktular, kumun rengi bozuldu.

– istanbul'un akciğerleri olan kuzey ormanları'nda 13 milyon ağaç kesildi, kuşların göç yolları bile bozuldu.

– dünyanın 100 doğal ormanından biri, dünyanın en yaşlı bitki örtüsüne sahip 25 bölgesinden biri, sadece endemik değil, relikt tabir edilen türleri barındıran, yani buzul çağından beri orada yaşayan bitkiler barındıran cerattepe'ye illa siyanür dökmeye çalışıyorlar.

– dünyanın lületaşı yataklarına sahip tek bölgesi, tarımsal sit alanı alpu ovası'na termik santral dikmeye çalışıyorlar.

– dünyada sadece amazon'da ve kongo'da varolan longoz ormanlarına sahip, kuş cenneti iğneada'ya termik santral dikeceklerdi, vazgeçtiler, nükleer santral dikiyorlar.

– 3 bin 300 metre yüksekliğe, 60 kilometre uzunluğa sahip olan, beş milyon yaşındaki munzur dağları'nı komple maden sahası ilan ettiler.

– bizzat atatürk'ün talimatıyla hazırlanan, 1939'dan beri yürürlükte olan “zeytin yasası” var, 2003'e kadar kimse dokunmadı, 2003'ten beri ısrarla değiştirmeye çalışıyorlar, bir değil iki değil, sekiz defa denediler, sekiz defa tbmm'ye getirdiler, her defasında muhalefet tarafından püskürtüldü, gene deniyorlar… türkiye'de 170 milyon zeytin ağacı var, bu yasayı değiştirmeyi başarırlarsa 120 milyonu zeytinlik vasfından çıkacak, komple maden sahası olacak, ege'de bin yıllık zeytin ağaçları var, manisa kırkağaç'ta mesela 1659 yıllık zeytin ağacı var, hâlâ yılda 250 kilogram zeytin veriyor, hepsi biçilecek.


– denetimsiz kullanım, siyasi sorumsuzluk ve derelerin üstüne kurulan yüzlerce hes nedeniyle… dünyanın nazar boncuğu olarak tanınan meke gölü kurudu, flamingoların en sevdiği yer olan akgöl kurudu, nasreddin hoca'nın yoğurt için maya çaldığı akşehir gölü kurudu, normalde 350 kilometrekareydi, şimdi 40 kilometrekare bile değil, göller bölgesi'nde adeta göl kalmadı, tuz gölü tuzluk kadar kaldı, tecer gölü kurudu, eber gölü haritadan silindi, toplam marmara denizi büyüklüğünde 70 gölümüz yok oldu, eğirdir gölü'nde bafa gölü'nde aşırı kirlilik var, sera gölü bataklık oldu.

– orman kanunu'nu “kamu yararı” adı altında 17 defa değiştirdiler, ormanlarımızın yüzde 5'i bu değişikliklerle yok oldu.

– ikizdere'de yaşananları görüyorsunuz, illa kıyacaklar.

– türkiye'de her yıl 31 binden fazla insanımız, hava kirliliğine bağlı sebeplerle ölüyor, türkiye'nin havası avrupa birliği ortalamasından yüzde 35 daha kirli hale geldi, her dört kişiden üçü hava kirliliği olan yerlerde yaşıyor.

– trakya, marmara ve ege'deki nehirlerimizin su kalitesi dördüncü dereceye, yani çok kirli seviyeye yükseldi.

– namuslu biliminsanlarımızın araştırmasına göre, tekirdağ, kırklareli, edirne'de her beş ölümden biri, kocaeli dilovası'nda her üç ölümden biri, antalya'da her on ölümden birinin sebebi, kanser… özellikle dilovası'nda bebeklerini emziren annelerin sütünde yüksek miktarda ağır metal tespit ediliyor, bebeklerin ilk kakasından alınan örneklerde kurşun, cıva, arsenik, kadmiyum, alüminyum çıkıyor.

– endüstriyel atıklar, marmara denizi'ndeki balıklara bile, kabuklu canlılara bile zehirli kimyasal madde bulaştırıyor.


– akdeniz foku, anadolu leoparı, telliturna, alageyik, çizgili sırtlan, oklu kirpi, bozkır kartalı, ak kuyruklu kartal, toros kurbağası'nın türkiye'de nesli tükenmek üzere… yaban kedisi, karakulak, vaşak, karaca, kızıl geyik, boz yunus, boz ayı, susamuru, dikkuyruk, yaz atmacası, şah kartal, kızıl akbaba, tepeli pelikan'ın nesli tehlikede.

– uğurböceği ithal ediyoruz, hani “uç uç böcecik, annen sana terlik pabuç alacak” var ya… işte onu ispanya'dan ithal ediyoruz. çünkü, ithal tarım ilaçları kullanarak, bizde uğurböceği neslini yok ettik. halbuki, tarımdaki zararlıları uğurböcekleri yok ediyor. zararlıları yoketsin diye uğurböceği ithal ediyoruz, sonra ithal tarım ilacı sıkarak, uğurböceklerini yokediyoruz, bu süperzeka (!) döngü nedeniyle, tarımdaki zararlılar kalmaya devam ediyor.

– solucan ithal ediyoruz, ithal solucanlarla gübre yapıyoruz. çünkü sadece toprağın üstünü değil, toprağın altındaki yaşamı da kuruttuk, elalemin solucanını ithal etmezsek, gübre bile üretemiyoruz.

– normalde 18 santime kadar büyüyen, 12 santimken avlanan hamsi, altı santim bile olmuyor, yarısı kadar bile büyümüyor, bu yıl tarihte ilk kez, hamsi sezonunda hamsi avlamayı yasakladılar. çünkü… hamsi karnını doyurmak için kıyılara yanaşır, planktonla beslenir. mikroskobik boyuttaki planktonları da dereler doyurur. sonbaharda ağaçların yaprakları dökülür, çürür, ormanlardan süzüle süzüle gelen derelerle denize taşınır, planktonlar da işte bunlarla beslenir, ağaçtan dereye, dereden planktona, planktondan hamsiye, zincirin halkalarıdır. tarihte ilk kez, bu besin zinciri koptu. hes'ler derelerimizi kurutmakla kalmadı, derelerin taşıdığı organik yüklere set çekti, denize ulaşmasını engelledi. bu yüzden planktonlar azaldı, hamsi de yiyecek plankton bulamadı.

– son 10 yılda karadeniz derelerine 200'ün üstünde hes yapıldı, 20'sinin inşaatı devam ediyor, 120'sinin projesi temel atma aşamasına geldi. toplam 1.700 küsur hes lisansı dağıttılar!


– sorun sadece karadeniz kıyılarımızda değil, ege kıyılarımızda da balık yok, akdeniz kıyılarımızda da balık yok. tarihimiz boyunca hiç bu kadar kötü bir balık sezonu görülmedi. gel gör ki, aynı denizi paylaştığımız yunanistan mesela, balık fışkırıyor. çünkü… yunanistan'da 40 metre derinlik sınırı var, 39 metrede balık avlayamazsın, kanunen yasak. neden 40 metre sınırı var? 40 metre derinliğe kadar güneş ışığı ulaşıyor, “posidonia” tabir edilen deniz çayırları fotosentez yapıyor, balıklar bu deniz çayırlarında hem besleniyor, hem ürüyor. 40 metre yasağıyla, işte bu üreme alanları koruma altına alınıyor. deniz çayırında balık avlarsan, sadece o balığı değil, o balığın gelecek nesillerini de yok etmiş oluyorsun. peki bizde sınır ne? 24 metre!

– sadece karadaki çayırları değil, denizdeki çayırları da kurutuyoruz.

– bu yüzden, barbun senegal'den ithal ediliyor, kalkan romanya'dan, lagos mısır'dan, sinarit gana'dan, dilbalığı somali'den geliyor, norveç'ten getirilen seyit balığını mezgit diye kakalıyorlar, güya sardalya festivali düzenliyoruz, o sardalya yunanistan'dan geliyor, galata köprüsü'nde yediğimiz balık-ekmek bile norveç uskumrusu.

– karadeniz'de 26 balığın, marmara'da 125 balığın neslini kuruttuk.

– üç tarafımız denizlerle çevrili, türk havuzu denilen kendimize ait denizimiz var, ama, denizi olmayan konya'da uşak'ta tarla balıkçılığı yapıp, arazide levrek yetiştirmeye çalışıyoruz.

– balıkçılık tarihimizin en önemli kitaplarından biri olan ve istanbul balıkhanesi müdürü karekin deveciyan tarafından kaleme alınan “türkiye'de balık ve balıkçılık” isimli eserde, 1920'li yıllarda sırf istanbul'da sekiz milyon ton balığın işlem gördüğü anlatılıyor. bugün, tüm türkiye'de bir milyon ton bile değil.

– 1920'li yıllarda istanbul balık haline 2 milyon 200 bin çift torik geliyordu. bugün torik gören var mı? bizim lüferi neredeyse kuruttuk, atlantik ringası geliyor, pasifik ringası geliyor, avustralya uskumrusu geliyor, japon kolyozu geliyor.

– marmara denizi tüm balıkların göç ve yumurtlama yeriydi. tekirdağ, şarköy, marmara adası arasındaki üçgen, orkinosların aşk üçgeniydi. taaa atlas okyanusu'ndan gelirler, bu aşk üçgeninde ürerlerdi. aşk üçgenini lağım çukuru haline getirdik.

– izlanda'da volkan patladı, kül yağmuru nedeniyle kıyıları zehirlendi, toplu balık ölümleri meydana geldi, balıkları -somon- analiz ettiler, ağır kurşun, radyoaktif madde ve zararlı kimyasallar tespit edildi, bütün dünya izlanda'dan balık ithalatını durdurdu, aynı dönemde türkiye'nin izlanda'dan balık ithalatı yüzde 250 arttı, elalemin almadığı kansere yol açan balıkları afiyetle bize yedirdiler.

– izmir kuş cenneti'nde pelikanları mangal yaptılar. sakarya'da midilli cinsi minik atları çalıp, kilosunu sekiz liradan kasaba sattılar. antalya'nın simgesi akdeniz foku'nu kafasına vura vura katlettiler. sahillerimize habire kurşunlanmış yunus cesedi vuruyor. kurban bayramında elinden kaçırdığı boğa'ya tüfekle ateş eden var. abant'ta beygir'e tecavüz eden mühendis yakalandı. uçak için apronda deve kestiler. geçen ay, zonguldak'ta hayvanat bahçesinden geyikleri çalıp yediler. insan olarak yaşamak zaten zor ama, bu ülkede hayvan olarak yaşamak çok daha zor.

– türkiye, avrupa'nın çöplüğü oldu, avrupa'dan en çok plastik atık alan ülke oldu, almanya'nın ingiltere'nin fransa'nın hollanda'nın ispanya'nın plastik çöpü kamyonlarla, gemilerle türkiye'ye gönderiliyor, yılda 14 milyon ton plastik çöp alıyoruz. geri dönüşümde kullanıyoruz filan deniyor ama, yalan olduğunu herkes biliyor, plastik çöplerin yüzde 90'ından fazlası doğaya atılıyor, toprağımızı, akarsularımızı, denizimizi zehirliyor, veya yakılıyor, soluk aldığımız havaya karışıyor. avrupa birliği eskiden plastik çöplerini çin'e atıyordu, çin yasa çıkardı, bu yılbaşı itibariyle plastik çöp ithalatını durdurdu, hindistan bile türkiye'nin anca beşte biri kadar çöpü kabul ediyor, çin plastik çöp almayı durdurduğu için yakında dünyanın çöplüğü olacağız, çünkü, avrupa ülkelerinin yanısıra abd ve japonya da çöpünü türkiye'ye göndermeye başladı.


hani deseler ki, türkiye'nin ocağına incir ağacı dik…

anca bu kadar olur.

akılla bilimle, kültürle sanatla, yurtsever vizyonla, çevre bilinciyle, insana hayvana bitkiye sevgiyle, toprağa havaya suya saygıyla kurulan türkiye, örgütlü cehaletle imha ediliyor.

ve hâlâ deniyor ki, nedir bu deniz salyası?

doğa suratımıza tükürüyor, suratımıza… olan bu
devamını gör...
faşist, laik, modern beyaz türk.

yazdıklarımın altını rahatlıkla doldurabilirim ama yazmaya değmez.
devamını gör...
an itibarıyla dayakçı uğur'un dayağına ramak kalan usta kalem. amanın sbk muhalef e de sıçramış
(bkz: https://twitter.com/yilmazs...)
tweet
devamını gör...
uğur dündar'ın yılmaz özdile cenazeme bile gelme yazıklar olsun sana haykırmasidir. yılmaz özdil hayırdır ne oluyor sana.
devamını gör...
uğur dündar biraz önce hard bir şekilde kızdı ona...
ağzına sağlık uğur dündar.
video editi: twitter.com/mustafarmagan/s...
devamını gör...
2 ay sonra bir kitapla bugünkü tartışmanın detaylarını anlatır. muhalefetin turgay güler i. gördüğüm an kanal değiştiriyorum.
devamını gör...
çook önceleri, lisedeyken falan. kendimi solcu zannettiğim dönemlerde severek okurdum…

sonra bir şeyler oldu, samimi gelmemeye başladı..
kibir kokusu yükselmeye başladı yazılarından böyle burnuma burnuma…

noktayı da mustafa kemal kitabı ile koydum.
on küsür senelik çalışmanın ürünü diye bir kitap koyacaksın ortaya, atatürk anlatacaksın; kitapta kaynak belirtmeyeceksin… yetmezmiş gibi, bir de cümlelerini -mış, -miş olarak duyulan geçmiş zaman değil de; -dı, -di görülen geçmiş zaman kipiyle kuracaksın… buram buram kibir kokuyor buram buram…

sonra kitap gelirlerini köy okullarına kitap projesine bağışlayacağım diyeceksin -halk tv’de dedi bizzat izlemiştim- sonra ne geldi ne gitti ne kadar bağışladın bilgi vermeyeceksin…

kitap bağışı dediği de kendisinin çocuklar için yazdığı atatürk kitabı… yanlış anlaşılmasın…
devamını gör...
zamanla kibir katsayısı yükselmiş bir yazar... ayrıca sanırım gazeteciler arasında en çok izin kullanan kişi... güzel yazı ve tespitleri olsa da uğur dündar gibi bir gazeteciye sormadan ima yollu laf sokmaya çalışmak hele ki bunu twitter üzerinden yapmak; basitliktir...
devamını gör...
ilkokul çocuklarının yazdığı şiirlere benzer köşe yazıları yazan gazetecidir.

siyasi duruşundan bağımsız olarak değerlendirildiğinde kayda değer bir yanı yoktur. atatürkçü köşe yazarı eksikliği olduğu bir dönemde bu eksikliği kapatmak için fırsat yakalamış tuhaf bir adamdır.

hükümete muhalefet eden herkesi baş tacı etmenin mantıksızlığının somut bir örneğidir. hükümeti eleştirmek bir marifet değildir, yanlış gördüğünü söyleyebilmek bir yetenek değildir. onu ben de buradaki birçok yazar da yapıyor, hatta bu sözlükte okuduğum birçok yazar bu gazeteciden çok daha iyi yapıyor bu işi.

köşe yazılarına baktığım zaman gördüğüm 4 sözcük ve bolca üç noktadan oluşan yazılardan ibaret. birçok insanın düşündüğü gibi de zekice yazılmış yazılar değil bunlar ama bir dönem sosyal medyada “ yılmaz özdil’in yeni yazısı” pohpohlaması ile popülerliği arttı nedense. kafa sözlükte yazar olsa çok da ciddiye alınmazdı mesela.

kısa ve öz yazmak elbette ki eleştirilecek bir şey değil, kimsenin üslubuna laf etmek tarzım değildir ancak yazdıklarının içinde akılda kalan bir tane vurucu cümle de mi olmaz?

zamanında mümtaz soysal bir köşe yazısı yazar, yazının başlığı “ bulutsuzluk özlemi”dir ve bu isim yıllarca başarı ile müzik yapan bir gruba isim babası olur. yanlış hatırlamıyorsam islam çupi bir milli maçtan sonra bir köşe yazısı yazar, yazının başlığı “ ne hakla?”dır ve o kadar çok şey anlatır ki. cumhuriyet gazetesinde çetin altan bir yazısında “ işkencecilerimi affettim” diye bir yazı yazar ve yazının her yerinden kalite akar, ece temelkuran’ın her yazısı edebi bir eser gibi işlenmiştir mesela. özgür mumcu babadan miras bir yetenekle okunmaya değer yazılar yazar ama kimse muhteşem “ mustafa kemal” kitabı ile şov yapan özdil kadar ses getiremez.

tuhaftır insanlarımız. muhalefeti destekleyen de iktidarı destekleyen de yetenekleri göz ardı ederek kendi duymak istediğini söyleyeni baş tacı ediyor.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"yılmaz özdil" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim