ibrahimi geleneği dinlerinde inananların ödüllendirildiği mekan.
arthur schopenhauer, kaleme aldığı bir pasajında; insanlar, tüm meyveleri herhangi bir zorluk çekmeden dalından koparabildikleri, birinde süt ötekinden şarap akan nehirlerin kıyısında her türlü acıdan uzak bi yerde yaşasalardı ya can sıkıntısından kendilerini asalardı ya da savaşlar çıkarıp birbirlerini boğazlarlardı diyor. schopenhauer burada insanın acıya duyduğu gizli arzu ama en çok sonsuzluk karşısındaki tutumu üzerinden cennet konseptini eleştiriyor. hakikaten ne olursa olsun sonsuz kere deneyimleyeceğimiz her şey bizim için lanetten başka bişey olamaz. isa'nın vaat ettiği sonsuz yaşam aslında sonsuz azaptan başka bişey olmuyor.
ancak bunun yanında beni rahatsız eden, cennet konseptini makul kabul etmemi engelleyen başka bişey daha var. o da aslında arzu tatminin kendisiyle ilgili. örnek vermek gerekirse müslümanların kutsal kitabı kuran insanların orada hiç tatmadıkları meyveleri tadacaklarına, en güzel şaraplardan içeceklerine ve en güzel genç kadınlara sahip olacaklarına dair betimlemelerle doludur. ancak tüm bu zevkler aslında arzuların tatmininden, arzular ise ihtiyaçlardan meydana gelir. yani yemekler bize lezzetli gelir çünkü acıkmışızdır, su tatlı gelir çünkü susamışızdır. herkes bilir ki esasında doğamız bize havuç ve sopa oyununu oynar. var oluşumuz ve neslimizin devamı için ihtiyaç duyduklarımızı yaptığımızda bizi zevklerle ödüllendirirken karşı çıkışlarımızın veyahut başarısızlıklarımızın bedelini fiziksel acı ile öderiz.
uzun lafın kısası kuranın "cennet" konseptini betimlerken kullandığı tüm zevkler yalnızca ihtiyaçların tatmini ile oluşabilir. öyleyse cennette hiç bişeye ihtiyaç duymayacağımız yalan mı? eğer hala bişeyler ihtiyaç duyuyorsak bu ihtiyaçlardan kaynaklı acı da duymamız gerekir. oysa bu cennet konseptine hiçte uygun değildir. eğer durum böyle değilse ve cennette hiç bişeye ihtiyaç duymuyorsak, o durumda arzu nesnemiz yokken nasıl zevk alabiliriz ki? bu bizzat zevkin tanımına aykırıdır. zira az önce de tanımladığımız gibi zevklerimiz esasında eksikliklerimizin tamamlanmasıyla ve ihtiyaçlarımızın giderilmesiyle aldığımız duygudur. kuran bi ayetinde cennette sonsuz rızık olduğunu söylüyor ama neden hala rızka ihtiyacımız olduğundan söz etmiyor.
yukarıdaki cennet konsepti esasında islam diniyle özdeşleştirilmiştir. hristiyanlığın cennet konsepti ise islamın zevkler üzerine kurduğu cennet tasvirinin tam zıttında, arzusuz bi cennet sunarken tutarsızlığı bakımından islam cennetinden pekte ayrılmaz. incil pek şaşırtıcı olmayan bi şekilde cennet tasviri yapmaz. hatta cennet yani bahçe kelimesi yerine göklerin egemenliğinden söz edilir. aslında tasvirin olmamasının ilk muhtemel sebebi okuyucuların/inananların hayal güçleriyle kendi arzuladıkları üzerinden kendi cennnet imgelerini yaratmalarına fırsat vermekti tahminimce. ancak kanımca bir diğer sebebi aslında incilin cennetinin pekte islamın ki gibi arzuların tatmin edildiği bi yer olmamasıyla ilgili. tüm vaazları boyunca insan arzularının dünyaya ve dünyanın ise şeytana ait olduğunu söyleyen isanın göksel egemenlikte bu arzulara yer vermesi düşünülemezdi. isanın cenneti/göksel egemenliği ya kendisinin bile üzerinde düşünmediği tamamen karanlık bi nokta veya da tüm arzularımızdan arındığımız bi nirvana hali. ikinci durum paragrafın başında da belirttiğim gibi esasında tutarsızlıkta islam cennetinden uzak değildir. zira evet arzularımız tatmin edilmezse acı vericidir. ancak arzularımızın olmadığı dolayısıyla zevklerimizin de olmadığı bi yaşam aslında hiçliktir. melekler diyerek kutsiyetleştirilen şey esasında bir kayaya dönüşmekten farksız. bir kaya gibi günahsız, arzsusuz, acısız ve zevksiz.
aklımızın bi köşesinde ne olduğunu tam olarak anlamasak bile her türlü isteklerimizi tatmin edebildiğimiz bi hayatı düşlüyoruz. ancak ne yazık ki bu düşümüz daha teorik olarak bile işlemiyor. lakin bu düşü bi kenara bırakıp hakikate göz atsak, içine acılarımızı ve zevklerimizi beraber sığdırdığımız hayatımıza odaklansak, öte dünya hayalleri yerine tek bir kere sahip olduğumuz bu yaşamın her şeyini olduğu gibi kabullensek belki düşümüz gerçekleşmiş olmaz ama en azından kendi kendimize yarattığımız bu kabustan uyanmış oluruz belki.
son olarak cehennem hakkında karaladıklarımı okumak isterseniz
#2446603
devamını gör...