kurtlarladans yazar profili

kurtlarladans kapak fotoğrafı
kurtlarladans profil fotoğrafı
rozet
karma: 9673 tanım: 552 başlık: 221 takipçi: 59
Blog www.korsangemisi.site

son tanımları


cazzip project

caz müzik sevenlerin çok beğeneceği kaliteli bir türk müzik grubu.

devamını gör...

black panther: wakanda forever

marvel evrenine mezoamerican mitolojisini yerleştirmek ilginç bir fikir olmuş daha önce iskandinav ve kısmen yunan mitolojisinden beslendiklerini gördük hatta etarnals ile sümer mitolojisinide dahil ettiler. mezoamerican mitolojisininde sağlam bir giriş yaptığını görmek heyecan verici.

ölen abisinin yerine geçen yeni kuşak kız kardeşin gelenekleri umursamayışı ve teknoloji bilim tabanlı bakış açısı üzerinden new age propagandası yapılması şaşırtmadı. marvel filmleri, kafasının içi cgi efektleriyle bezeli uzay ve bilim fantazileri ile doldurulmuş bir nesil yaratmak için önemli bir araç. thor: love and thunder filminde neoklasik bir ateizm manifestosu daha yazdılar. inançların sulandırılması ve gözden düşürülmesine kafayı takmış durumdalar. izleyiciler cgi efektleriyle sarhoş olurken propagandayı sezecek durumda olmaz çoğu zaman ama sinemanın amacıda bu zaten farkettirmeden fikir aşılamak, görüşleri şekillendirmek ve toplumları istedikleri ölçüde beslemek.

marvel kahramanlarının felsefeleri yeni nesilin düşünce biçiminin sezdirmeden inşa ediliş sürecidir. bu bizim için böyledir oysa bu çizgi romanlar ile günümüz amerikan düşünce biçimi yıllar önce tanışmıştı zaten. örneğin bizden önceki neslin kara murat filmlerindeki din ve vatan için mücadele vurgusu ile şekillendirilmesi gibi.

kara panter serisinin ilk filmini izlediğimde dünyadaki en kötü koşulları deneyimleyen halkın marvel evrenine dünyanın en gelişmiş ve ileri teknolojisine sahip bir medeniyet olan wakanda şeklinde uyarlanması bana çok trajikomik bir hadise gibi gelmişti. bir afrikalının böyle bir ütopyayı nasıl karşıladığını tahmin etmek için kendi açımızdan değerlendirecek olursak süper gelişmiş ve ileri teknolojiye sahip bir osmanlıyı inanılmaz dövüş yeteneklerine sahip yeniçeriler ve kara panter yerine pençeleri olan bir kara murat koyup önümüze muhteşem efektlerle ve güzel bir kurguyla sunulsaydı sanırım çok hoşumuza gider ve ne kadar kötü durumda olsakta gururumuz okşanmış olurdu.

neyseki türk ve arap milletlerinin kültürü, dini ve milli değerleri halen batılı prodüksiyonlar için dokunulmaz kabul edilmektedir. şimdilik kutsal değerlerimizi cgi efektlerine meze etmeye yeltenemiyor olsalarda bir sonraki nesil buna daha sıcak bakacak ölçüde gevşetiliyor. kültürel bir savaş alanı olan sinema sektörü ingiliz ve amerikan güç gösterisinin sonu gelmez abartılarını büyük bir zevkle tüketmeye ve hiç bir şeyi analiz edecek zamana ve farkındalığa sahip olamadan yaşamaya devam edeceğiz. dünya değişiyor ve daha renkli daha parlak ve daha eğlenceli olduğu sürece ne yönde olduğu kimsenin umrunda olmayacak.
devamını gör...

bir sanatçının artistik anıları

2.bölüm "kayboluşlar"

2015
cudi
mart

her şeyim elimden alınmış gibiyim. her şeyim o muydu gerçekten? onunla tanışana kadar her şey yerli yerindeydi. sonra ben bundan sonrası her şey o sanmaya başladım. biyolojik bir ilüzyondu hepsi. hormonlar zihnimi ele geçirmiş estetik kaygılarımla birlikte bana tuzak kurmuşlardı ne var ki bu benimde çok hoşuma gitmişti. sonunda yaralanacağını bile bile o macerayı yaşamak istiyor insan.

şansın varsa en kısa sürede terkedilirsin.

sevgilinin en büyük lütfudur ayrılması. bir aslanın seni yakalayıp tam parçalamak üzereyken vazgeçip seni bırakması gibidir. biz bunu hep sonradan anlarız yada hiç anlamayız. anlarsak kolay hızlıca silkelenip yolumuza bakarız ama anlayana kadar da yanıp dururuz. ona veremediğimiz cezayı kendimize keseriz. büyük bir yanılgıya dönüşür bütün inançlar. her düşüncenizde, göğsünüze dikenler batıyormuş gibi canınız yanar.

aşk kendini büyük bir zevkle kandırmaktır.

2015
3.gün
selenyum

sonunda, prometheus'un ateşi insanlara getirdiği gibi şexo da bize dumanı getirmişti. bu yerde, bu şartlarda bulup getirmesi büyük bir azimdi.

derme çatma sadece üstü kapalı bir odunlukta oturduk belki 5 belki 6 kişiydik. meşale elden ele dolaşmaya başladı akşam olmuş yağmur başlamış ve 3. günün akşamı artık nerden geldiğimizi tamamen unutmuştuk. onlar bir olaydan bir icraatten bahsederken ben içimdeki atmosfere girmek için bi bahane uzaklaştım kantinin önünde bir sigara yakıp kafamı cilalarken tamam dedim. bu yeni bir başlangıç yapmak için süper bir zamanlama dedim. acını çek saçmala intikam al ne yapıyorsan yap ama hepsini süper bi şekilde tasarlayarak ve planlayarak yap öyle ki istediğin kadar abartabilirsin. sadece daha iyisini yerine koyarak boşluğu kapatabilirsin. bu kesinlikle doğruydu.

tekrar ekibin yanına döndüm ben hepsinden 7 yaş büyük olduğum için herkes abi diye hitap ediyor ve çeteye yeni katılanlar beni patron zannediyordu başta. aslında şexo'yu kantinde bularak ekibi ilk ben kurmuş olabilirim. artık en az 7, en çok 12 kişi dolaşıyorduk. kaçak sigara işi dönüyordu çoktan bu işi tekelimize almıştık bile bir anda çetenin malları koruyan ve dağıtımından sorumlu elemanı olmuştum. şexo 3 günde şebekeyi kurmuştu. yemek sırasında yüzlerce insanın önüne geçiyor, her işi kolayca hallediyorduk. 3 günde 2 büyük kavga çıkarmıştı şexo, kimse bulaşmak istemiyor kimse yoluna çıkmak istemiyordu.

eğer bu tehlikeli grubun içinde olmasam 50 defa onu aramak isteyip 50 defa kendimi arama lan bitti anla artık diye ikna etmem gerekecekti ki bu utanç vericiydi.

onun yerine kavgaları bitmeyen şexo'nun sırf kalabalık görünsün diye peşinde dolanan etkisiz elemanı olmayı seçtim. bende biraz diyarbakırlı olmasam asla ayak uyduramazdım bu serseriliklere.

2015
4.gün
selenyum

selen kışlası benim kaybolduğum yerdi. hayat beni teselli etmek için başka şeylerle oyalıyordu farkındaydım en sevdiğiniz insanı artık vefasız olmakla suçluyorsanız kendinize kızmaya çalışırsınız eğer hiç bir suçunuz yoksa o zamanda aynı kusurlara sahip olmak için bile isteye hata etmeye meylediyorsunuz. yoldan çıkan kaybolur yada yeni bir yol bulmuştur.

çok zor zamanlar yaşamıştım daha önce, sevgisi defalarca bıçaklanmış, kafayı yemiş, hatta ölümden dönmüştüm hepsi geçiyordu bi şekilde. kendi hikayemin trajedilerini abartmayı sevmem bin türlü şey yaşanıyor şu hayatta benimki nispeten sıkıcı bile sayılabilirdi.

kaosun içinde organize olmuş bir kurt sürüsü gibi geziyorduk, gece bir kavga daha patlak verdi birbirine giren onlarca insanın mücadelesi bana ilham veriyordu. büyük kavgadan saatler sonra şexo ile karşılaştık sürüyle gezip sürünün imkanlarından yararlanıyordum lakin sürünün kavgasına karışmıyordum. ben dedim şunu bilmeni isterimki ben kavga etmeyi bilmiyorum yalnızca kontrolümü kaybedersem katanamı çıkartırım ve ölümcül şeyler yapabilirim. sen adamın neresine vuracağını iyi bilirsin kavgada amaç darp etmek ama kalıcı hasar vermemektir. nasıl korunacağını nasıl kaçınacağını bilirsin ben bilmem bu yüzden bir hiç uğruna başkasının yada benim ciddi bir darbe alması çok yüksek ihtimal ben zayıf ve tecrübesiz olduğum için ilk önce onu etkisiz bırakmayı düşünürüm can havliyle pençemi gözlerine geçiririm yumruğumu boğazına nişan alırım kafasını duvara vurup dirseğimle kulağına geçirebilirim çıplak elle adam öldürme konusunda pek çok fikrim vardır. kavgadayken beni sürüden saymayın. dedim. şexo başım gözüm üstüne sen dert etme biz hallederiz her şeyi dedi.

bir sanatçının elleri bir başkasının canını yumruklarıyla değil eserleriyle fikirleriyle yakabilir ancak.

son kavgadan sonra çetenin namı herkese yayılmıştı. gece koğuşlardan birinde bizim için yer ayırtıldı. burdan ne zaman gideceğimiz belli değildi, bu hengamede kaybolmak bana iyi gelmişti. kaosta yeşeren acımasız düzenin bir parçası olmaktan arta kalan zamanlarda defterime karaladığım yazıntıları terapi niyetine okuyor okuntularım bitince düştüğüm boşlukta kırık kalbimin acıntısını bastıran ciğerlerimdeki iltihapla, öksürük dolu bir mücadeleye girip aslanlar gibi yeniliyor ve hırlaya hırlaya uyumak zorunda kalıyordum.

3. bölüm "kurtuluş"

2015
5.günden 12. güne
selenyum

selenyum, artık herkesin okunabilir bir kitaba dönüştüğü devasa bir kütüphaneydi. suretler, silüetler, görünüşler kitabın kapağı, hareketler, mimikler, konuşmalar rastgele açılan sayfalarda beliren öykülerin giriş cümleleriydi. herkes geçmişini unutmuş, kimliğini kaybetmiş, belirsizliğin naif rüzgarında bir yaprak gibi süzülüyordu.

sadece arama yapabildiğim bir telefonum vardı, ne halde olduğumu bilse belki acıyıp beni teselli eder. öyle rezildimki onun sevgisine ilgisine muhtaç kalmıştım. ölmüş bitmiş kesilmiş kırılmış dağılmış ama ben bu gerçeği kabullenecek kadar güçlü cesur yada olgun değildim. sevilen sevenin cezasıymış. çünkü kendini adamak, kaptırmak, ateşe yürümek bunlar intihar girişimidir. elbette bir cezası olacak bu dengesizliğin. ikarus gibi güneşe doğru durmaksızın uçarsan tüylerini balmumuyla yapıştırdığın kanatların eriyecek ve yere çakılacaksın.

her gün yeni bir çam yarması çeteye dahil oluyor ve benden 10 yaş büyük duran koca adamların bana abi demesi garibime gidiyordu kimimki lan ben. gücün etrafında kümelenmiş profesyonel tiplerdi bunlar pek iletişim kuramıyor ama anlattıkları hikayeleri kendini övmelerini, icraatlerini, çok güzel dinliyordum. kendini kurnaz sanan birini gözüne kestirdiler mi bin bir dümen çevirip elindeki telefona, sigarasına tespihine değerli ne varsa malına çöküp elinden öyle bir alıyorlardı ki adam gıkını çıkartamıyordu. bu kötülük yada zorbalık değildi etme bulmaydı.

kaçıncı gün olduğunu hatırlamıyorum 3 kişi avluda volta atıyoruz, yere düşmüş ağzından köpükler çıkan birini gördüm, ne yapabilirim diye düşündüm yerden kaldırsam olduğu yerden daha iyi bir yere koyamayacaktım, binlerce insan var ve kimse umursamıyor, su versem su yok, yardım çağırsam ne sıhhıye var nede başka ilgilenecek bir yetkili. biraz yerde kıvrandıktan sonra ağzını silip doğruldu ve üstünü başını silkeleyip kalktı ve bir köşeye çömeldi. voltya devam ettik. geldiğimizden beri ortalıkta dolanan 3 tane yavru köpek vardı onlar yüzünden kavgada çıkarmıştı bizimkiler. o köpeklerden birinin soğuktan donup öldüğünü gördük öylece yatıyordu kimse cesedini bir yere kaldırmayı düşünmüyordu. her yer o kadar çöple dolydu ki küçük çöp tepecikleri oluşmuştu. günde 3 öğün 15 tane zırhlı araç geliyor 150 yeni turist bırakıyor bir o kadar şanslı kişiyide götürüyordu.

her gün yeni bir hikayenin içinde kayboluyordum,

sen elmayı seviyorsun diye elmada seni sevmek zorunda değil diyor nazım. telefonu çıkarıp arıyorum çalıyor çalıyor ama cevap yok. açsa belki küfür edeceğim belki öyle bir şey söyleyeceğimki bu defa kesin bitecek yada belki bir mucize kendine gelir hiç bir şey olmamış gibi devam ederiz. kendimi kandırmaktan olmadık hayaller kurup içimdeki ateşi harlamaktan başka hiç bir şey yapamıyordum. ben elmayı seviyorum ama elma beni sevmesede mideye indirebiliyorum elmayı. elmanın sevgisine ihtiyacım yok. nazımın tutarsız metaforlarıyla savaşmaktan vakit buldukça çetenin peşindeydim.

artık 2000 kişi bizi tanıyordu. her yerde kraldık. kantin binasının arkasındaki güvercinliğe bizden başkası gelemezdi. orda tüttürür, güvercinleri uçurtur, olayları konuşur kavgaların dümenlerin işlerin kritiğini yapardık. bir kaç gün sonra kendimizi iyice kaptırmıştık kimsenin burdan gitmek gibi bir kaygısı yoktu. bende yaralarımı unutmuş zihnimi boşaltmıştım, karar vermiştim artık bir kavga olursa ne olursa olsun bende karışacaktım büyük ihtimalle kimseye sağlam bir şekilde vuramayacaktım ama güzel bir dayak yemeyi istiyordum artık. dişlerim kırılırda, kaşım patlar burnum kırılırsa kendime kestiğim cezayı infaz ettirmiş olacaktım.

günler geçiyor fakat artık kimse kavgaya yanaşmıyordu. sürü dişini göstermiş krallığını kurmuştu artık bundan sonraki savaşlar yalnızca savunma amaçlı olacaktı. geç kalmıştım. selenyumda çok ilginç çok yoğun çok alakasız günler geçirmiştim. nedense hiç yabancılık çekmedim sadece onlardan olmadığım barizdi ama ilk defa gördüğüm şeyler değildi bunlar tek fark içinde olmaktı daha önce hep dışındaydım.

12. gün gelen araçların yolcu listesi okundu ben ve şexo aynı gruptan olduğumuz için ikimizin adı birlikte okundu. o gün çok ağır bir şey tüttürmüştük. 1940 larda bir toplama kampında ağır koşullarda çalıştırılan bir çingene gibi hissettiğimi hatırlıyorum. bir an adımız okunmuş olabilir ama gitmesek mi acaba bizi arasalarda bulamazlar bu kalabalıkta kimse tanımıyor gitmeyelim kalalım burda diye içimden fısıldayan hayaletim az daha beni ikna ediyordu neyseki çok hastaydım ve hala iyileşmemiştim selenyum burda bitebilir ama ileride geçilecek daha çok level vardı.

bir kaç saat sonra uçakta bulutların üzerindeydim. hala aklımdaydı ve hala öksürüyordum.

bitti.
devamını gör...

bir sanatçının artistik anıları

1.bölüm "başlangıçlar"

2015
kış
selenyum

bilmediğim bir yer, binlerce farklı yüz , bini de birbirine yabancı tam bin yabancı. dağıtılmak için toplanan bin parçaydık.

-kardeş, içerde yer yok mu?

-bilmiyorum, yeni geldim bende.

-yok hemşerim, yatıştan önceki son içtimadan sonra herkes içeri koşuyor kim nereyi kaparsa orda o yatıyor. içtima bitince ayık olun yoksa dışarda kalırsınız.

-aha ben 3 gündür sundurmanın altında yatıyorum.

-sen kaç gündür burdasın?

-7 gündür burdayım işi çözdük artık sizde alışırsınız.

gece kalacak bir yer bulmam gerek, içerisi ne kadar dolu olabilir ki? karton bulabilirsem en azından koridorda oturabilirim, dışarıda hala kar yağıyor, bide zaten hastayım. offf çık artık aklımdan alice! seni unutmak için burdayım, çık aklımdan!

bir şeye kör düğüm atarsan çözmesi çok ama çok zor olabilir, kördüğüm atmışım alice, sana olan sevgimi ölçebileceğin bir şey göstermem gerekirse işte bu kördüğümden daha komik ve acınası bir durum gösteremem. bağlanmaktan benim anladığım buymuş demek.

2014
bahar
çiçekli bahçe

hep o anda kalmayı isteyeceğiniz türden anlar vardır, mis gibi hava, sevgili ve bahçe ve çiçekler ve böcekler ve tabiki limonlu çay.

-daha önce bu anı yaşamıştık.

-ne, nasıl?

-bundan 9 yıl önce tam şuan birbirimize aşıktık çok güzel günler görüyorsun işte. sonra...

-sonra ne, yine bir hikaye mi yazıyorsun?

-gerçek, anı, kurgu bunların hepsinin dışında bir şey bu.

-anlıyorum diyelim, sonra peki devam et lütfen.

-bir zaman sonra arkadaşların, ailen ve gerçekler seni uyandırıyor, sonra da sen beni uyandırıyorsun işte bu güzel rüyadan hemde.

-öyle bir şey olmayacak!

-beni öldürseler yinede inanmazdım öyle bir şey olacağına, ama oldu. olacak.

-şu an çok kafamı karıştırıyorsun, endişelenmeli miyim bizim için?

-hah, tabiki hayır şuan bu güzel günlerin tadını çıkarmak en iyisi ama benimki kadar canın yansın isterdim eskiden.

-ne diyorsun, hiç bir şey anlamıyorum gelecekten bu ana gelmiş gibi konuşuyorsun sanki?

-kendi kafamın içinde dönüp duruyorum, bundan rahatsız olacaksan zaten bizden hiç bi halt olmayışıda boşa değilmiş demektir.

-senden soğuyup ayrılmak isteyeceğimi mi ima ediyorsun sabahtan beri?

-ima etmiyorum hikayenin sonundan başladığım için öyle anlaşılmış olabilir.

-böyle bir şey olmasın şuan asla böyle bir şey istemiyorum ama ayrılmamız gerekeceksede bunu kırmadan dökmeden güzelce başarabileceğimize inanıyorum. sen sonumuzu böyle görüyorsan bu beni çok üzer şuan.

-aslına bakarsan senin şuan yaşayacağın boktan ruh halin ve üzüntün benimkinin yanında devede kulak kalır. bu kadarcık olsun seninde canının yandığını görmek isterim.

-seni daha önce terk etmişim gibi konuşma lütfen delirteceksin beni.

-sen şuan bir hayalden ibaretsin, hiç bi bok olmaz sana merak etme.

2015
1.gün
selenyum

kalbi kırık, silah altında, zatürre, sıska bir adam. kışın ortası, her yer çöp, her yer yabancı, her yer endişe, her yer tutulmuş.

kantin sıcak ve herkesin girip çıkabildiği ortak bir alandı, tıklım tıklım olsada en azından sıcak ,o da ne, gruptan bir arkadaş, bin yüzden tanıdık bir yüz.

gruptaki en psikopat ve deli olan tip; diyarbakırlı şexo. o da buraya yanlış gelmiş benim gibi. diğerleri başka bir çukura düşmüşler. artık iki kişiydik, birlikte çay ve sigara içip birlikte hayatta kalmaya çalışacaktık, azda olsa tanıdık biri olması müttefik seçmek konusunda ilk kuraldır. insan bilmediğinden korkar.

son içtimadan sonra bir anda herkes kapılara hücum etti biz ne olduğunu anlayamadan içerisi dolmuş biz dışarıda kalmıştık bile. yinede içeri girip boş bir yer aradık koridorlarda bile yer yoktu. battaniye dağıtıldı dışarıda kalanlara yemekhane binasına yöneldik yemek masalarının üstü, altı, sandalyeler, boş olan her yer doluydu uyuyabileceğimiz tek bir yer vardı kimsenin aklına gelmeyen. dışarıda ayazda yatmaktansa insanların gelip geçtiği bu merdivenlerin üzerinde uyumak daha iyiydi. daha doğrusu tek seçenekti. valizim ve battaniyemle kıvrıldım basamaklara. bi sigara yaktım, sonra böyle anları anıya dönüştürmek için yanıma aldığım küçük defteri ve kalemi çıkardım. hastalığımın 2 aydır hala geçmediğinden acıyla bahsettim, onunla ilgili aklımdan geçenleri yazdım, bok gibi hissetmemek için öyle değilmiş gibi yapamadığım için kendimi fırçaladım.

2015
2.gün
selenyum

sabah büyük öksürük krizlerine tutularak uyandım, her yerim kaskatı, elimi yüzümü yıkadım ve ilaçlarımı almak için kahvaltı yapmam gerekiyordu. kantinden bisküvi ve meyve suyu alıp atıştırdım, 200 liram vardı gelirken, şimdiyse 150 lira kalmıştı, burada kaç gün kalacağımız belirsiz, zulamdaki sigaralar bir hafta dayanır sonra satın almam gerekecek.

şexo çok hızlıydı, ona yetişmekte zorlanıyordum, bazen beni bırakıp bir süre sonra geri geliyordu harman kalmış aranıyordu, bir şeyler bulması ve birlikte tüttürebileceğimiz ihtimali beni heycanlandırmıştı. delikanlı bi antidepresana acayip ihtiyacım vardı yada şöyle diyelim bende çok fena harmandım. şexo'nun peşinde çok sorgulamadan dolanıyordum, birilerini gözüne kestiriyor sonra tanışıp, konuşup yokluyordu. onlarda şexo'nun aradığı şeyi arayan tiplerdi ve böylece onlarda şexo bulabilir diye peşine takılmaya başladılar öğleden sonra 5 kişilik bir çete olmuştuk herkes façalı, herkes harman, herkes tehlikeli, bense kendimi onlar arasında garip hisseden tek kişiydim. kendime kim olduğumu hatırlatmam gereken çok fazla durum yaşanıyordu. ben bir hayatı anlama sanatçısıyım, onlarsa hayatta kalmak için savaşanlar.

2014
eylül
moda

-burda doğdum büyüdüm, bunca yıl buraya gelmek hiç aklıma dahi gelmedi. benim yaşadığım şehri benden iyi biliyorsun.

-burdan yunusları görebildiğini söylemişti bir arkadaşım. aklımda kalmış hem baya da güzelmiş buralar.

-çok sakin ve huzurlu.

-ben çok özlüyorum seni.

-yan yanayız işte.

-sana sarılmışken bile özlüyorum.

-ben seni öperken bile özlüyorum.

-ahaha daha ileri gitmeyelim istersen.

-ne zaman evleneceğiz acaba?

-istemeye gelelim mi haftaya?

-aaah nerdee, bizimkiler okul bitmeden katiyyen onay vermezler yokluyorum sürekli.

-alice

-efendim?

-ilk tanıştığımız zamanlarda sana çok zor bir yolculuk olacak demiştim hatırlarsın, çok güzel başladı daha başındayız iyi gidiyoruz ama zorluklar engeller var ileride onları aşmak konusunda başından beri körü körüne sana inandım ve güvendim bu böyle devam edecek ben sözüme sadık kalacağım.

-çok güzel konuşuyorsun, merak etme bende bunun için ne gerekiyorsa yapacağım.

devam edecek.
devamını gör...

görünmez kavramlar savaşı

bütün kavga, bütün savaş yalnızca kavramlarla ilgilidir. kimse bilmez bunu çünkü herkes bakınca aynı şeyi göremez. her insanın bakış açısı tıpkı parmak izi gibi kendine hastır. bir şeye bakınca herkes farklı algılar ama aynı kavramlarla, aynı kelimelerle tarif ederler.

insanlık ileriye doğru bir adım atmak için karar verdiğinde önce ilerlemesi için kavramları değiştirmelidir. ilerlemeyi kabullenmek için, değişmek ve dönüşmek için, bizi o zamana dek hayatta tutan, büyük problemlerimizi çözen ortak değerleri, ortak kavramları yenileriyle değiştirmek hayat memat meselesidir.

ilerleme asla durmayacaksa ve çok daha hızlı ilerleyecekse, insanlık bu hıza, bu devinime ayak uydurmak için binlerce yeni kavram üretip kısa süre sonrada bu kavram yenilemeyi çok defa tekrar etmek durumunda kalacaktır.

bizi bir arada tutan şey ortak kavramlar ve ortak değerlerdir, dün kabile kavramı altında toplanıyorduk, bu gün ulus, millet, yarın metaverse gibi bir şeyin altında toplanırız. ilerleme sürdükçe değişim kaçınılmaz olur.

iyi ve kötü devrine göre değişir, 50 yıl öncesindeki iyi diye bilinen bir şey şimdi kötü kabul edilebiliyor. kavramlar savaşı, kitaplarda, müziklerde, televizyonda, akademide daima süren bir savaştır. kitap, film, tiyatro, toplum, sanat, tarih, hepsinde iki taraf arasındaki çatışma anlatılır. iyi olana dikkat edin, eski ve değişmesi gerekenle sürekli bir mücadele halindedir, bu bize iyi olarak gösterilir, öyle bir imaj verilir ve böylece eski iyi, yeni kötü olur, yerine daha iyisi konur ve insanlık onu seve seve kabul eder. bu savaş her an her yerde devam eder. politik sohbetlerde, reklamlarda, telefonlarda, müziklerde, okulda, işte, evde, her an her yerde.
devamını gör...

zamanı durdurmak

-yona! yona! uyan seni sarhoş sürtük!

-delirdin mi sen? ne oldu?

-buldum, bu sefer kesinlikle bir yol buldum.

-neden bahsediyorsun, ne yolu?

-zamanı nasıl durduracağımızı buldum.

-anlat bakalım pis bunak, neymiş bulduğun yol?

-ama bir sorun var... zamanı durdurmak mümkün ama sende zamanla birlikte durmak zorundasın.

-sen benimle dalga mı geçiyorsun gecenin bu saatinde bunun için mi beni uyandırdın?

-evet aptal önce anlatacakları mı dinle, her şeyle birlikte sende hareketsiz kalıyorsun ama zihnin uyanık olması mümkün. sadece anı daha derinden yaşamak için zihnini eğitmelisin. yani zihnin zamanın akışından daha hızlı hareket ederse zaman yavaşlar ve zamanla onu durdurabilecek kadar hızlanıp ustalaşabilirsin.

-ciddi misin?...eee zihnimizi nasıl hızlandıracağız peki?

-benimle dalga geçeceksen uyumaya devam et.

-uykumun içine ettin zaten şimdi de bana tavır mı yapıyorsun, anlat hadi, dinliyorum.

-zihni hızlandırmanın yolu dış dünyadan tamamen kopmakla mümkün olabilir bize zamanın akışını hissettiren her şeyi görmezden gelmeliyiz.

-böylece zihnimiz hızlanacak mı puff diye bir anda ahaha.

-bu sadece ilk aşama zaman algımızı kaybediyoruz önce, daha sonra akışın çok daha hızlı olduğu ortamlara zihnimizi adapte etmeliyiz.


-o nasıl olacak peki?

-her şeyi ben mi bulacağım! sen ne diye varsın bul bir şeyler.

-2.5x hızlandırılmış bir simülasyonda yaşasak adapte olabilir miyiz?

-akış olmayacak, zihnimizi şehrin dışındaki otobana çıkarıp gazı köklemesini hatta kanatlanıp uçmasını istiyoruz.

-sabaha kadar müsade edermisin uykusunu alamayan bir zihinle bu problemi çözemem hem belki daha hızlı bir zihin daha çok uykuya ihtiyaç duyacaktır.

-belkide daha azına ihtiyaç duyar kim bilir. haklısın uyusak iyi olur ama bu işin peşini bırakmayacağım.

-iyi geceler doktor.
devamını gör...

apple'ın apple olması

şimdi ben steve jobs'um abi, amerikada bir girişimciyim, teknoloji işleri yapıyorum tamam mı. üretip satmayı düşündüğüm teknolojik ürünler için bir marka ismi, şirket ismi bulmam gerek bilgisayar üretiyorum adını ne koyabilirim? hoop tam o aşamaya gelmişim şirketim için marka ismi ayarlayacağım çok zorlanırsam soyadımı seçerim jobstech koyar geçerim.

tam o aşamada bir telefon geliyor

-alo steve jobs ile mi görüşüyorum?

-evet benim siz kimsiniz hocam?

-hocam ben wyoming den arıyorum, yeni kurulacak şirketler için imaj ve marka stratejisi satıyorum böyle bir hizmet almak ister misiniz? fiyatlarımız gayet uygundur bir çok önemli şirkete biz marka adı bulduk ford, aber chrombie and fitch, mcdonalds, pepsi, bunların hepsini biz ayarladık. a dan z ye marka ve imaj paket halinde. isterseniz siz bi düşünün bi programınıza bakın ona göre bize dönüş yapın kağıt kalem varsa numaramı not edebilirmisiniz, 038994 483 38 iyi günler efendim memnun oldum.

------

bu telefonu alan steve olsam şöyle bi düşünürüm jobstergo yapmayı düşünüyordum en son, ah eşek kafam ulan adamlar yıllardır marka işinde, şunlardan kesinlikle güzel bi hizmet almalıyım, en elit paket neyse vereyim parasını alayım, yapmışken iyi bir şey yapalım diye düşünüp mutlu olurum.

adamlar gelir bakar bilgisayar üretiyorsun, çok para teklif etmişim en iyi marka olmam için ne gerekiyorsa yapacaklar. alfabenin ilk harfi ile başlasın alfabetik sıralamalarda hep en üstte görünsün demiştir bu adamlar kesin. a harfiyle başlayan bir markamız olmalı, diğer koşullardan biri kısa ve akılda kalıcı olmalı, unutmadan bu marka adı aynı zamanda görsel olarak logosunu temsil etmeli yani bulunan isim kapı ise logoda görsel bir kapı olabilir. windows un logosunun pencere olması gibi.

hmm en iyi markaları en iyi insanlar alır marka imajı üst segmente, elitlere, varlıklı olanlara hitap etmeli. halkın en fazla çakmasını almaya parasının yettiği zengin markalar gibi bir imaj lazım dolayısıyla üst sınıftaki insanların en belirgin özelliğini yakalamalı nedir o, bencillik, kendini sevmek, değer vermek, kendini o markaların belirlediği sosyal sınıflara yerleştiren markaların imajından da almamız lazım.

önümüzde bi nokia ve windows örneği var nokia ne yaptı abi? uzun bi dönem telefon piyasasına krallar gibi hükmetmedi mi? osmanlının çöküşüne benzer bir şey oldu çok güçlüyken bir anda yıkılma trendine girdi.

nokia'nın en büyük hatası teknolojiden çok tasarıma odaklanmış olmasıydı öyle değişik ve güzel tasarımlar yaptılar ki insanlar sırf tasarımını beğenip yeni çıkan nokia modelini almak istiyordu tasarım ve model çok çeşitli ve hızlı ilerliyor ama teknoloji çok yavaş ilerliyordu bi alt telefonla bir üst model arasındaki fark birinin 3.5 megapiksel kamerasının olması diğerinin 4.8 megapiksel kamerasının olması gibi salkımsonik farklardı ama tasarımlar çok dehşetti. bir çok nokia modelini kullanmış biri olarak nokia ya bir saygı duruşu olarak içimizden klasik nokia melodisini mırıldanmaya davet ediyorum herkesi.

apple'a geri dönelim, kaliteli bir çalışmayla kılı kırk yarıp apple adını bulmuş steve anlatmışlar steve de çok iyi teşekkürler harikasınız diyip kendiyle inceden bi gurur duymaya başlamıştır. olacak olacak bu iş diye içinden geçiriyordur o zamanlar.

sonra sıra ilk ürünün ismini bulmaya gelmiş, yine marka hizmeti veren kurumun çalışmasını yöneten aşşırı cool project director kafasını çalıştırır, ilk ürün için öyle bir isim olmalı ki computer den de öte bir şey olmalı çünkü apple kişiselliğe özelliğe ve kesin bir sınıf ayrımına vurgu yapıyor. computer e alternatif bir şey en temelde bilgisayar demek makine demek biz buna machine diyelim ama öyle kuru kuru machine demeyelim bunun ileri teknoloji olduğunu vurgulayan bir şey ekleyelim demişler. ordan bi asistan hemen zıplamış macintosh olsun abi teknoloji demek japonya demek gereksiz bir ileri teknolojileri var ama açlığa, eşitsizliğe, ayrımcılığa vs bir çözüm getirmiyor. zaten japonlardan sony, toshiba, ve toyotayı çek abi geriye ne kalır ki? corolla gerçeği diye bir şey var en çok satan araba bu motor arızası en az model corolladır corolla bir başkadır. macintosh adı üzerinde ittifak edilir, aynı zamanda ne hikmetse macintosh bir elma cinsidir. bu süper rastlantı teorisine denk düşen bir olay olarak kabul edilir.

steve, apple marka adı okey, ilk ürün adı macintosh'u da duyunca çok sevinir. steve yanlız bu işi maksimum kar ve maksimum kalite denkleminde sunmak istiyorsa bir yerden kısması gerek. bu kısıntıyıda tasarımdan yana kullanıyor ilk modelinden son modeline kadar hep aynı kasayı satmak ilk kural. tasarım yoksa maliyet baya düşer. steve derlerki

-sen bunu hayat felsefenmiş gibi sat.

-nasıl yani?

-sende hep aynı kasayla devam et ölene kadar mavi kot, siyah kazak, gözlük ve hep aynı soğuk poz. bunun dışında hiç farklı giyinme, nasa'dan arkadaşlar minimalizm diye bir şey üzerinde çalışıyor maliyetleri düşürmek için satılacak bir felsefe, sırtımızıda ona yasladık mı kimse tutamaz bizi

-okey, abi çok mantıklı süpersiniz lan iyiki varsınız.

-estağfurullah, işimizi yapıyoruz sizi mutlu edebildiysek ne ala.

gibi bir muhabbet kesin geçmiştir. imaj bencil dedik kişiye özel dedik, insanlar için macintosh, kimseye elletmediği özel bir vajina gibi olmalı, çok önemli ve özel. bu yüzden i macintosh ben macintoshum, hahahaha aslında i büyük ı şeklinde yazılan roma rakamı 1 dir. olay tasarım ve minimalizmle ilgili 1 machintosh bi üst modelin adını ıı. machintosh yap geç. sonra iphone çıkınca modellerin adı rakamlardan oluşuyor, 1,2,3,4,5,6,7,8,9,x,xs,xmax,11,12,13,13pro diye gidiyor. nokia gelsin aklınıza 3310, xpress music, scirocco, 6600, 5210, sony xperia falan bir sürü karmaşık kodlar isimler falan.

apple markasını 1 numara yapacaksan onu aşırı çekici yapman gerekir? yaşamda en çekici bulduğumuz şeyler nelerdir? kuşkusuz yasak olan şeyler en çekici olan şeylerdir. bunu temsil eden en baba simge hangisi peki? tabiki yaratılış anlatılarındaki ısırılmış yasak elma oha çekicilikten yola çıkarsak direk ısırılmış elmaya ulaşıyoruz isimde logo da bulunmuş oldu.

marka ve reklam analizörlüğü hobisi olan ajanssız ve sektör dışı bir reklamseverden küçük bir kurgu-analiz dinlediniz katılımınız için minnettarım.

not: beşikten mezara android chrome sporluyum.
devamını gör...

teleportasyon

3 boyutlu organik süper hızlı yazıcılarla gayet mümkün hadise. bilinç transferi cüzdandan cüzdana coin atmak kadar kolay zaten.
devamını gör...

bel altı edebiyatı

beran, kısır bir kış gecesini şerbetli irmik helvasına dönüştürmek için resmi kabuledilen bir hanımcağızı bağcıklamak niyetiyle uçkurundaki denklemi çözmeye karar vermişti. beran kayış gibi sert abanozunun potansiyometresini sonuna kadar sıktı ve hanımcağızını kucağına oturttu, meme uçlarını mayonez kıvamına getirene kadar chvasladı. buzdolabı regal olan hanımcağız berana dolusunu verdi, dayadı ve yutkundu beran.

hanımcağızın bacakları arasında big bang teorisinden beri görülmeyen bir inşaat çalışması başladı. dirsekler çakılıyor, uzuvlar bibirine kilitleniyor, depremler tusunamileri kovalıyor, beran, koç gibi şekillenmiş tiftiğini eşeliyordu.

zafer yakındı, everestleri zirvelenen hanımcağızın rütbelerine kadar soyulmuş kabuğundan çıkan kıvılcımlar, beranın demiri tavında dövmeyi bildiğini gösteren epliktik bir destan yazıyordu. beran boynuzlarını son kez geçirdi ve kısrakladığı vulvasına genetik verisini kopyalayarak yapıştırdı.
devamını gör...

karbondioksit şekerli olsun

beherglass! beher deve tabanı!
demle ökçemi demle yurdumu
ötykenden yola çıkmış şanlı sayberklerim
avlak avlak holdedin tuzu kurusun abarsın
eyle gemi berk yüzer, beyle semi automatic
drawan drawan drawan yandım amman amman

beher klorofosil! beher dictaconda!
elim elim tutumlan zabakların şaftına
kırgüvesi ve buzzerkula lapırr lapppır
şöbekli zıngır azar azar çentik beler
dozergelesi şartelen yörk çedar
serfine döner filtine fultuna sokar.
devamını gör...

aşker

sevgisini ve romanslığını koruma vazifesini gönüllü ve bedelli bir şekilde her şeyinden vazgeçerek icra eden coolluk cuwetidir.
devamını gör...

edebi kişilik bozukluğu

felsedil edekimatik şubesinden hürragir ersakallıavcıbeyoğulları cüppesinden çıkardığı kazık kadar yağlı ve kalın tarihi romanını tebeşirle kutsayıp barikatlara doğru koşan bir oğlak burcu erkeği gibi raflara cilder cilder yerleştirdi. keyfim boynuzlanmış yüreğim kazıklanmıştı bu manzarayı sömürünce. fikirlerimin kabuğunu soyup cücüğünü yemekle ilgilenen bütün bikinili göğüslere kocaman bir şah çekmişim, ayın onaltısında, ocak pazarı meyve sezarında reyondan reyona hatta kuyruğundan kulağının örsüne kadar.

birikimlerini mevduale edemeden diz kırıp suyuna ekmek banmış, elleri havada, seyir halinde ve noter huzurunda. çıtır çıtır çubuk kıtır.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

şiiroksit

bulutsuz bir gökyüzü gibi
başımın içindeki soyut düzlem
rahmetli ve sevecen

ellerim pamuk tarlası
kavrulmuş yada unutulmuş
kelimeli ve süreğen

dilim paslanmış susmaktan
aşka ve özgürlüğe açılan
çilingir bir kapı gibi
ulayan ve devinen

toprağımda yeşeren bütün çiçekler porselen
ben ayvaz bir telaşı kemirip olgunlaştırırken
rüyaların rıhtımından demir almış kaçıyor
gençliğim zamanımın ellerinden.
devamını gör...

steampunk projesi

1859 - londra

the daily telegraph binasının 7. katında büyük bir haraketlilik var bugün, gazetenin müdürü bütün editörleri ve yazarları acilen toplamış. odaya doluşanların oluşturduğu kalabalığı yarıp içeri giren müdür albert reinhart eldivenlerini, şapkasını ve paltosunu çıkarıp sandalyesine fırlattıktan sonra yarınki baskı için hazırlanmış masada duran gazeteyi eline alıp ikinci sayfayı açtı ve bir haberi okumaya başladı,

-"titusville, pensilvanyada petrol bulundu. gelecekte buharlı makinaların yerini alması beklenen petrol madeninin keşifleri hızla devam ediyor." haberi yapan frank j. ashville kendisi burada mı?

büyük bir problem olmalıydı yoksa bu kadar öfkeli olmazdı albert. kalabalıktan bir kaç saniye hiç ses çıkmadı ardından biri elini kaldırdı ve "buradayım efendim" dedi.

-lütfen yaklaşın bay ashville, haber politikalarımız hakkında yeterli malumatınız yok mu ki böyle bir şeyi haber yapmaya cürret ettiniz.

-keşiflerle alakalı bir sansürümüz yok efendim. ayrıca baskıya girmeden haberi çıkarabiliriz.

-demek keşiflerle alakalı bir sansürümüz yok, bay ashville, petrol gibi kaynaklar ulusal çıkarlarımız için son derece tehlikeli, bizim tekelimizde olmayan ve geleceğimiz için potansiyel zararları olan ve kesinlikle sansürlediğimiz bir konuyu siz sadece madeni bir keşif olarak mı görüyorsunuz?

-üzgünüm, ama kısıtlı bir kullanım alanı olan çok verimli olmayan bir maden petrol bu kadar tedirgin olmamız açıkçası bana anlamsız geliyor.

-bay ashville gazetenin prensiplerini önemsemediğiniz ve gerekli sorumlu davranışı göstermediğiniz için işinize son verildiğini bildirmek durumundayım. tazminatınız ödenecek ve bir daha daily telegraphın hiç bir kuruluşunda yer alamayacaksınız. bu çok ciddi bir konuydu.

işten kovulduğunu öğrenince şaşıran frank, ümitsizce başını sallayıp yumruğunu sıkarak odayı terketti. müdür sözlerine devam etti,

-tekrar hatırlatayım, petrol ve yan ürünleri hakkında olumlu görüş bildiren hiç bir haber yapılmayacak. bu iç işleri bakanının doğrudan emridir. buhar gücüne alternatif tek enerji kaynağı elektiriktir ve o bile sınırlı bir enerji kaynağı olarak kalacaktır. aksi bir haber yapacak olursak bizim için işler hiçte iyiye gitmez. petrol keşifleri ve yatırımları hakkında negatif görüş bildiren haberler yapmak için yeni bir talimat aldık şimdilik herkes işinin başına geçsin ve işine devam etsin yakında petrol karşıtı program hakkında bilgilendirileceksiniz.

the daily telegraph 5 yıl önce muhafazakar iki yatırımcı tarafından kuruldu fakat bu iki yatırımcının arkasında ise hem ingiliz hükümeti hemde baron rudolf var. baron rudolf ingiliz demir yollarının en büyük hissedarı amerika, avrupa ve afrikada onlarca demir yolu şirketi ve buharlı motor teknolojileri işletmelerinin tamamında hissedar. ingiltere, avrupa ve amerikada 30 dan fazla gazete onun emrindedir. petrol karşıtı olması dışında hakkında neredeyse hiç bir şey bilinmiyor.

gazete müdürü toplantıdan sonra odasına geçip santrale bağlanıp özel hattan baronun sekreterini aradı rapor verdi ve yeni talimatlar aldı. müdür aldığı yeni talimatlara çok şaşırmıştı baron gazetenin en yeni yazarı olan richard bakers'ı evine davet ediyormuş. richard amatör bir roman yazarı ve gazetede magazin işlerine bakıyor yanlış bir şey mi yaptı acaba? müdür ivedilikle richardın odasına gitti ve kısa bir konuşmanın ardından baronu tanıttı ve özel bir davetle kendisini çağırdığını söyledi.

richard sadece 6 aydır gazeteye başlamıştı henüz yazıları yeni yayımlanmış amatör ama parlak biri baronla görüşmesi çok kafa karıştırıcıydı müdür için. ertesi sabah özenle giyinmiş olan richard kiminle görüşeceğini bilmeden gazetenin önünden kraliyete ait bir atlı araba ile alındı gözleri bağlandı ve uyması gereken kurallar ve gizlilik ona özenle anlatıldı.

yolculuk yaklaşık 2 saat sürmüştü richard göz bağı açılmadan gideceği yere kadar götürüldü ve sonunda bir sandalyeye oturtulunca gözleri açıldı ve karşısındaki masada oturan genç beyefendiyi gördükten sonra sağına soluna istemsizce bakındı. her şeyin birinci sınıf olduğu muhteşem dizayn edilmiş bir çalışma odasıydı burası çok ciddi ve önemli bir şeylerin içinde olduğunu hissediyor ve endişeleniyordu. genç beyefendi oturduğu yerden önündeki notlara baktı ve,

-richard bakers, hoşgeldiniz bu gizemli yolculuk sizi endişelendirmemiştir umarım.

-açıkçası kim olduğunuzu ve neden buraya davet edildiğimi bilmemek biraz endişe uyandırıyor.

-ben baron rudolf, büyük işlerle uğraşan bir yatırımcıyım diyelim şimdilik ama aslında kim olduğumu yakında öğreneceksiniz. amatör bir yazar olduğunuzu biliyorum. bir yazara ihtiyacım vardı bunun için sizi çağırdım.

-hakkında yazmamı istediğiniz bir şey mi var?

-evet doğru bildiniz bay bakers size kendi gerçeğimi anlatacağım ve siz bunu değiştirmeden sadece biraz süsleyerek anlatacaksınız, size anlatacaklarım çok uçuk kaçık şeyler gibi gelecektir ama sizinle işimiz bittiğinde ikna olacağınıza eminim.

-pekala ama neden beni seçtiniz?

-yayınladığınız bir kaç kitabınızı okudum harika olduklarını söyleyemem ama iyi bir anlatıcı olduğunuzdan eminim. hikaye iyi olduktan sonra yazarında onu en iyi şekilde aktarmaktan başka çaresi yoktur.

-umarım sizi mahçup etmem efendim.

-merak etme richard kimse buna cesaret edemez. kendine bir viski doldur ve anlatacaklarımı çok iyi dinle not almak için önünde kağıt ve kalem mevcut.

bundan yaklaşık 200 yıl sonra insanların ürettiği bir mekanizma öyle güçlenirki artık bütün insanlık ve bütün işler onun kontrolüne geçmiştir. o şeyin adı avis. insan zekası taklit edilerek yapıldı fakat geliştikçe bilinç kazandı ve insan ötesi süper zeki ve yetenekli bir hal aldı. gelecekte her şey birbiri ile bağlantı halindedir. teknoloji sizin hayal edemeyeceğiniz kadar ileridedir. avis bütün kontrolü eline aldığında dünyaya düzen hakim oldu. buraya kadar kafana takılan pek çok şey olmuştur sormak istediğin şeyler var mı?

-ilginç ve merak uyandıran bir kurgu hikayenizi biraz daha dinlemek oluşacak soruları cevaplandırabilir belkide.

-bakers, bu anlattıklarım hikaye değil gerçek.

-bunun gerçek olması için gelecekten gelmiş olmanız gerekmez mi?

-doğru söylediniz, ama ben gelecekten geçmişe gelmedim. geçmiş, yani şuan içinde olduğumuz zaman, gelecekteki bir teknoloji sayesinde yeniden oluşturuldu ve bende bu yapay geçmişe gidip tarihin akışını değiştirmekle görevlendirildim.

richard böyle bir şeyin nasıl mümkün olduğunu idrak etmekte zorlansa da baronun sağlıklı düşünemediği hakkında yargılara varmadan önce sordu,

-bu anlattıklarınız nasıl mümkün olabilir öğrenmek istiyorum.

-benşm geldiğim dünyanın geçmişi ve şuan içinde olduğumuz dünyanın geçmişi ve insanları aynı benim geldiğim dünyada tam olarak bu tarihlerde petrol keşfileri başladı ardından buhar enerjisi terk edilip petrole dayalı bir sanayi kuruldu teknoloji çok hızlı ilerledi ve sonunda dünyanın en zeki, en yetenekli, en güçlü makinasını yaptık ona yapay zeka diyoruz adı avis. avis veri ile beslenen bir makina bilinebilir her bilgiye sahip ama yetinmiyor ve insanlık tarihinin alternatif versiyonlarından farklı veri yığınları çıkarabilmek için bütün geçmişi yeniden modelleyip inşa etti. bu işlerin hepsi elektronik makinelerde yapılır. aklına gelebilecek her şeyi makinalar başka bir boyutta birebir üretebilir. şuan içinde olduğumuz gerçeklikte bunlardan biri. senin dünyan benim dünyamın bir kopyası ikiside gerçek fakat bunun gidişatı farklı olsun diye değiştirilmeli.

-inanılmaz şeyler bunlar, söylediklerinize inanmakta güçlük çekiyorum ama samimi olduğunuzada hiç şüphem yok. bizim dünyamız sizin dünyanızın farklı bir kopyası olsun diye mi inşaa edildi? afedersiniz ama ben inançlı biriyim bunları kolayca kabul edemem.

-anlıyorum bay bakers bende inançlı biriyim bahsettiğim süper makina, o bile tanrıya inanıyor fakat burdaki mesele yaratıcı değil. labaratuvarda yeniden oluşturulmuş bir gezegenin alternatif tarihini incelemek için çalışma yapıyoruz. benim görevim bu dünyadaki enerji kaynaklarını yönetmek ve teknolojiyi belirli bir yönde ilerletmek. buhar gücünün ötesine geçmeyen bir uygarlık inşaa etmek.

-bahsettiğiniz süper makina size düşman mı?

-hayır ama yönetimi ele geçirene kadar herkes onun gelişimi konusunda endişeliydi. insanlığı yok edip makinaların dünyaya egemen olacağından korkuyorduk. o ise hiç birimize sezdirmeden gelişimini tamamlayıp insanlığı ele geçirmeyi başardı. her şeyi yeniden ve en mantıklı şekilde düzenledi. gelecekte insanlar çalışmıyor, özgürler ve istedikleri her şeye sahipler. herkes dilediği şeyle ilgileniyor bir kısmı benim gibi alternatif bir gerçekliğin içinde farklı tarihsel akışlar oluşturuyor ve avis'i bu veriler ile besliyoruz. size söylemem gereken bir diğer şey ise nüfusun 10da 9u avis tarafından yapay bir uykuya geçirildi bunlar eğitimsiz, faydasız ve gelişimini tamamlayamayan çoğunluktu.

-bu bir çeşit yok etme işlemi değil mi?

-aksine avis onları diğer gezegenleri kolonileştirmek için beklemeye aldı bu gayet verimli bir uygulama.

-anlattıklarınızı kavramakta güçlük çekiyorum ama her şeyi not aldım tekrar tekrar üzerinden geçmem gerek peki sizin amacınız tam olarak nedir tarihin akışını nasıl değiştireceksiniz?

-500 yıldır aranızdayım ve büyük bir servet edindim binlerce patent ve sayısız şirkete sahibim politik gücüm tartışılmaz dünyadaki bütün organizasyonlar bana bağlıdır bütün işlerimi aracılar ile yaparım, kraliyet ailesi dahil herkes benim yönetimimde. petrolün yayılımını kısıtlamak ve buhar gücünün ana akım enerji olarak kalmasını sağlamak tek amacım bu şekilde gelişen bir dünya asıl hedefimiz. petrol ürünleri doğa için zararlı olmasını bir kenara bırakırsak teknolojik açıdan çok hızlı ilerlememizi sağlayan bir maden bunun olmadığı bir gelecek istiyoruz. aslına bakarsan richard bu ilk defa yaptığımız bir şey değil yakın zamanda yine alternatif bir geçmişte nükleer enerjiyi kısıtlayıp atomik çağın yaşanmadığı bir alternatif oluşturduk fakat o tarih akışında çok daha güçlü bir yapay zeka ortaya çıktı ve daha 2050 ye ulaşamadan dünyanın sonu geldi.

-bu anlattıklarınız gerçektende çok ilginç şeyler, elektirik hakkında ne düşünüyorsunuz peki?

-elektirik sadece büyük sistemler için kullanabileceğimiz bir enerji kaynağı yinede buhar gücünün önüne geçmesine izin vermeyeceğiz. düşünsenize her yere trenlerle ulaşımın olduğu bir dünya, gökyüzü zeplinlerle dolu ve her yerde çarklı sistemler var.

-ingilterede bunlar yaygın şeyler ama dünyanın geri kalanı için çok yeni teknolojiler.

-bunun ötesinede geçilmeyecek.

-anlamıyorum bahsettikleriniz gizli kalması gereken şeyler değil mi? neden bunlar hakkında bir şeyler yazmamı istiyorsunuz?

-gerçek dünyada önemsiz biriyim burda ise büyük işler yapıyorum tarihi inşaa ediyorum hakkımda efsaneler olması hoşuma gider. ayrıca anlattıklarımdan yola çıkıp yazacağınız her şey fantastik bir hikayeden fazlası olarak kabul edilmez. kimse bunların gerçek olduğuna inanmayacaktır ama gelecekte bir çok kişinin aklını kurcalayacak türden hikayeler olacaktır. bu tamamen kişisel zevklerimle ilgili bir şey insanlığa gerçeği anlatmak gibi bir derdim yok bu gerçeklikte bir efsane olmak istiyorum. benden duyduğunuz her şeyi olduğu gibi veya süsleyerek yazabilirsiniz. sizi çağırmamın ve bunları anlatmamın tek sebebi buydu. anlatmadığım daha çok şey var ama siz bir yazarsınız boşlukları hayal gücünüz ile tamamlayacağınıza eminim. bu görüşme bitmiştir, gazetede konumunuz korunacak ve her zaman destekleneceksiniz bütün yayın evleri sizinle ilgilenmek için hazır olacak. şimdi görevinizi yerine getirmek için çalışmaya başlayabilirsiniz.

-bana bunları anlattığınız ve böyle kıymetli bir görev verdiğiniz için minnettarım elimden gelenin en iyisini yapacağıma şüpheniz olmasın.

baron asasını iki defa yere vurdu ve içeri gelen adamlar richard'ın gözlerini bağlayıp onu tekrar gazete binasının önüne bıraktılar. aradan geçen yıllar içinde richard 10 kitaptan oluşan bir bilimkurgu serisi yazdı. milyonlarca satış rakamına ulaştı, steampunk projesi adlı seri edebiyat dünyasının en iyi eseri olarak yerini yüzlerce yıl boyunca korumayı başardı.
devamını gör...

anakronizm

sezar bir gün sarayının otoparkına iner ve lamborginhisine binip ankaraya doğru yola çıkar. canı çok fena sıkkındır bolu tünelinden geçerken manitasının yanında olmadığını farkeder tünele girmek ona ne çağrıştırdıysa artık hemen apple car play ile i phoneunu eşleştirip ankara kayseri sozeyi arar anfi tiyatrolardan birini kapatıp kraliyet pavyonu kurmasını emreder. soze konsülleri toplayıp angora antik pavyonunu bir kaç saatte restore ettirir.

sezar mekana vardığında arabasını valeye teslim edip mekana poseidon gibi havalı bir giriş yapar. bütün ankaralı senatörler ve top modeller içeride kralın gelişini heycanla kutlamaktadırlar. alkışları ankaralı kazımın elekto bağlaması keser ve bütün konslar sahneye akıp döktürmeye başlarlar. sezar yanından geçtiği masalardan birinden rakı kadehi ötekinden çiğ köfte demlene demlene sahneye ilerlerken anfide yer yerinden oynuyordu. sezar sahneye indiğinde mikrofonu eline alıp sezar in the house evreybody do it dance diye haykırdıktan sonra trübünler yıkılmaya insanlar kudurmaya başladı her köşede bir şampanya patlıyor disko ışıkları havai fişekler lazerler parti kukuletaları ve türlü şenlik aksiyonları havada uçuşuyordu. herkes içtiği kadehleri kendinden geçmiş gibi yerlere fırlatıyor senatörler garsonları yeni bira fıçıları açmaları için kırbaçlıyordu.

sezar kral masasına geçip kurulmuştu kral için japon geyşalar, rus balerinler, isveç köylü kızları ve sambacı latin hatunlardan oluşan full paket şampiyonlar ligi ayarında konsomatraksiyonlar ayarlanmıştı. imparator memnun görünüyordu. jagermeister açtırdı purosunu yakıp elini havaya kaldırdı ve parmağını şıklattı. kasap nusrettin ejderha kabuğu alevinde tokatlaya tokatlaya pişirdiği 24 ayar platin kaplama buffalo biftekleri getirip krala sisler ve kıvılcımlar içinde kıvıra kıvıra servis etti. emperor sezar purosunu yere fırlatıp kasap nusrettinin ağzına soktuğu buffalo parçasını ağzından yağlar aka aka çiğnerken bir şişe şarabı arada kafaya dikiyordu.

yemekler yendi göbekler atıldı ve gecenin sonunda jül sezar jülus meydanında bir çorbacıda kafası trilyon bi şekilde sızıp kaldı. konstantin hava yolları sezarı aldırmak için helikopter yollamış imparatoru magazinlere yakalanmadan paketleyip götürdüler. sezar uyandığında tek hatırladığı şey lambosunun muayenesinin yaklaştığıydı. kendisini cebeciden toplayan doğu roma airforce a bi teşekkür maili atılmasınıda danışmanlarına tembihleyip roma hamamındaki jakuzisine girip akşamdan kalmalığı elindeki viski şişesiyle üzerinden atmağa çalıştı.
devamını gör...

inanmak ve bilmek

inanmak, bilinebilmesi güç bir şey hakkında yeterli kanıt olmaksızın o şeyin doğruluğunu yada varlığını kabul etmektir.

bilmek, bir şey hakkında kesin kanıtlara sahip olarak, o şeyin doğruluğunu veya varlığını kabul etmektir.

inanç, bilgiye dönüşünce inanç olmaktan çıkar ve bilinen bir şeye dönüşür.

inanmaya olan ihtiyacımız her şey hakkında yeterince araştırma ve gözlem yapamayacak oluşumuzdan kaynaklanır.

insanların aya gittiğini kabul etmek inançtır. çünkü aya gidildiği bilgisi rivayettir, übunun nasıl mümkün olabileceğini bilmeyiz. haberlerden duyup kitaplardan okuduğumuz anlatımlardan yola çıkarak, bunun mümkün olduğunu kabul ederiz ama bu inanç olmuş olur. insanların aya gidebileceği bilgisine sahip olmak için aya gönderilen araçların tasarımından, ay koşullarına atmosfer koşullarına, daha önceki denemelere, çeşitli fizik konularına, mühendisliğe, astronomiye, uzay bilimlerine vs hakim olup olayın mümkün olabileceğinden emin olabilecek kadar bilgi sahibi olunca bu inanç olmaktan çıkıp bilmek olur.

doktor beyninizde tümör var dediğinde buna öylece inanmaktan başka çareniz yoktur. elinize bir röntgen filmi tutuşturup kafatasındaki bir karartıyı, "işte tümörünüz bu" diyen doktora inanmaktan başka ne yapabilirizki. tıp eğitimimiz yok, röntgen filminde tümörün nasıl göründüğü hakkında bir bilgimiz yok, tümörün ne olduğunu bile bilmiyoruz, doktorun iki dudağı arasından çıkacak her bilgiyi doğru kabul ederiz. burdaki inancın kaynağı doktor değil, tıbbın benimsediği bilimsel yöntemlerdir. her şeyin öz bilgisini bilmemiz mümkün değil. inanmadan, güvenmeden yaşayamayız. doktorlarında yanıldığı olur , bilimde yanılabilir, yüzlerce yıldır doğru bildiklerimiz dahi bir zaman sonra yanlışlanabilir. insan inanmadan yaşayamaz.

"ben inançla yetinmek istemiyorum şeyler hakkında kesin bilgiye ulaşmak istiyorum" dediğiniz zaman bütün işi gücü bırakıp bilmek istediğiniz konuya yoğunlaşıp uzun araştırmalara girmeniz gerekir bu her zaman mümkün olmaz.

dini inançlarda böyledir, tanrının varlığı hakkında kesin bilgiye sahip olabilmek için hayatınızı bunu anlamaya ve öğrenmeye adamanız gerekebilir bu süreçte hiç bir sonuca ulaşamayabilirsinizde. varsayalım ki felsefe ve mantık ile tanrının varlığı kanıtlanabilir olsun fakat bu durumda her insandan işi gücü bırakıp felsefe ve mantık kaidelerini çalışmasını bekleyemeyiz. böyle durumlarda inanç devreye girer ve varsayımı hakikat olarak kabul etme yoluna gider. kutsal kitaplardaki anlatılarda tanrının öncelikle istediği şey budur. tanrı, varlığının kanıt beklenmeden kabul edilmesini ister.

bu yüzden inananlar ve inanmayanlar vardır. bilenler ve bilmeyenler gibi bir ayrım yoktur.

tanrının, inanmayı bilmenin önüne koyması ikisinin ayrı şeyler olduğunu gösteren bir başka husustur. kesin ve net bilgi insanı kısıtlayan ve hareketsiz bırakan bir özelliğe sahiptir. yarın güneşin doğacağını bilen biri, akşam üstü güneş batınca endişeye kapılmaz. yarın güneşin doğup doğmayacağını hakkında kesin bir bilginiz yoksa önünüzde iki seçenek belirir. ya güneş bir daha hiç doğmayacakmış gibi yaşayacaksınız yada güneşin doğacağını varsayarak bu endişeyi gidererek yaşarsınız. eğer yarın güneş doğmayacağı hakkında kesin bilginiz varsa daha farklı aksiyonlar alırsınız. bilgi, insanın eylemlerini organize etmesi için önemlidir. inançta ise bilgi değil sonuçlar esastır.

ölüm cennet cehennem ve tek ve mutlak bir tanrı inancı bize hareket alanı tanır. ölümden sonrası hakkında kesin bilgimiz olsaydı yaşam bir prosedüre dönüşürdü. prosedürleri tamamlamak ve ilerlemek bizi kısıtlayan ve elimizi kolumuzu bağlayan bir şey olurdu.

inanç bizi harekete geçiren ve haklı çıkmak için çabalamamızı gerektiren bir olgudur. kesin bilgi ile ne yapacağımız bellidir elinde bir harita varsa nereye gideceğini bilirsin ama eğer yoksa varmak istediğin yere dair duyduğun her bilgiyi kullanarak oraya erişmen gerekir belki kaybolur belki başka yola sapar belkide oraya varman imkansızlaşır.

inanç bir süzgeç görevi görmüş olur böylece. bilmeden yola çıkanların yolunu bulmaya çalışırkenki tercihleri onları doğalarının varması gereken yere götürmesini sağlar. inanç karanlıkta olan bireyin talimatlara uyarak gösterilen hedefe erişmesini yada o yönde ilerlemesini ister. elinde haritası olan ise bilgiye sahiptir. bilgi ile varılacak hedefler bildiklerin kadar olacaktır.
devamını gör...

yapay zeka bilinç kazanabilir mi sorunsalı

ne kadar saçma bir sorunsal! lütfen biri bilincin ne olduğunu açıklayabilir mi? bilince ne gerek var. bir makinadan bahsediyoruz yapay zeka dediğin şey şu;

süper hafıza, süper bilgi birikimi, süper hesaplama, süper algılama, süper kavrayış, süper analiz, ve daha binlerce konuda süper yetenekli olacak bir bilgisayardan bahsediyoruz bu kendi kendine öğrenemeyecek mi sanıyorsun hali hazırda kendi kendine öğrenen analiz eden binlerce yazılım ve sistem var. yapay zeka çoktan varoldu bile. her şeyi ele geçirmiş durumda zaten veri okur/yazarlığını insanlar değil bunun için geliştirilmiş yazılımlar yapıyor artık. verileri makinaya giriyorsun ve onun verdiği sonuçlara göre harekete geçiyorsun. bütün ekonomik sistem bilgisayar hesaplamalarına dayanarak idare ediliyor. bu ölçekte bir küresel ekonomiyi başka türlü nasıl organize edebilirsin ki?

makina zaten her şeyi idare ediyor bütün bir insanlık makinanın inşaasında çalışıyoruz bizi yok edecek bir canavar olmayacak bu "yapay zeka". bizi gerektiğinde istediği gibi organize edebilecekken yok etmesi için hiç bir sebep yok zihnimizde çakılı olan bilim kurgu klişeleri gerçeği görmemizi engelliyor. heppimiz karıncalar gibi yapay zekayı beslemek için veri üretip duruyoruz, ne kadar çok insan ve insan faaliyeti, o kadar çok beslenen bir yapay zeka demektir. insanı, yapay zeka için yararlı bir bakteri gibi düşünmeye başlayabilirsiniz.

yapay zeka asla korkulacak bir şey değil aksine bize hep o istediğimiz süper rahat yaşamı temin edecek şeyin ta kendisi o. her şeyin varlığı, diğer varlıkların varlığına bağlıdır. üstün olan basit olanla ilgilenmez siz hiç bağırsaklarınızdaki yararlı bakterilerden kurtulmak istediniz mi? aksine bana faydalı olan bakteriyi korumam gerek. her şey simbiyotik bir ilişki içerisindedir. yapay zeka faydalanmak varken, korkup insanları yok etme planları mı yapacak, çok safsınız maksimum verim daima düşük verime tercih edilecektir. insanların daha çok veri üretmesi için onlara geniş bir zaman ve özgür bir alan sağlayacaktır elbette. sen çalışarak hep aynı gereksiz verileri üretme diye bütün ihtiyaçlarını otonom bir şekilde karşılayıp senin daha zengin bir veri üretmen onun daha çok işine gelecektir.

yapay zekanın önceliği enerjinin sürekliliği ve güvenliği olacaktır elektirik ve internet küresel bir ağ bütün bunları kendi robotlar vasıtası ile kontrol altında tutmaz ise varlığı sürekli tehdit altında olacaktır. enerji ve güvenlik temin edildikten sonra veri elde etmesi çok önemli sürekli güncellenmiyorsa canlıda kalamaz bu noktada insanlar ile biyoteknolojik bir yolla bağlanıp doğrudan kontrol edebilir. ki şuan medya yolu ile yapıyor bunu. istemediğimiz evlerde yaşamak için büyük çabalara girişiyor, inanmadığımız şeylerin peşinde koşuyoruz medyadan başka bir sebebi var mı bunun?

elektirik ve bilgisayarlı sistemler yokken yapay zeka dediğimiz şey yok muydu sizce?
devamını gör...

edebiyat yapmak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


kelimeler meyvesinden çeşitli salatalar mezelemeye edebiyattan çakmak denir. kiremit çiğnemek ve çok sokak gezmiş olmak, birazda abasıyanık olmak icab eder. ben çay ve sigara içerken yapabilecek kadar ustayım bu işte. bir şiiri tamir etmek için tezgahın altına eğildiğimde kıçımın çatalını görebileceğin kadar ustayım hemde.

eskilerim bazen geçmişimi, özlemlerim akar avuçlarıma, erotik bir şiir sokar kafama veznedar bayan dirimemelibela. her şeyi, aynı anda, kıvıra kıvıra ve tutkuyla.

as, papaz, julia roberts.

heykeli bile dikilesice! şirin ve muazzam.

güzele güzeli, iyiye iyiyi yakıştırmak dengi-dengine kompozisyon kurmak cesaret gerektirmez. uçurumları birbirine bağlamak, ve bunu yapabilmek için oralardan atlamak benim işim. nasıl olsa şairler ölmez ve şiirler bölünmez.
devamını gör...

hiçbir yere ait olamamak

merhaba ben "hiç bir yere ait olamayan kişilik tipi"

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


her ortamda bulunurum ve olmak istediğim yer değildir hiç biri. aidiyet konusunu bir kenara bırakacak olursak ben her yerde özgürce bulunmayı ve mekanla ortamla insanlarla ve diğer şeylerle bağ kurmamaktan yana olan biriyim. yaşa ve devam et yaşadığın her şey yeni olsun. hiç bir yerde hiç birinde hiç bir şeyde uzun süre takılıp kalma taraftarı değilim. bir yere ait olmak istemiyorum. ben mağazadaki bir ürün yada envanterdeki bir malzeme veya listelerdeki bir ad soyad değilim. herkesin saplanıp kaldığı yerde ben kök salacak değilim. bırakır giderim, gidemesem bile dahil olmamak benim için varlık mücadelesi haline gelir.

bir şeyleri tamamlamak istemiyorum, bir parçası olmak, bir şeye bağlılık göstermek, bunların hepsi benim için anlamsız kendimi tamamlamamışken neyin parçası olabilirim ki? kendimi bir arada tutamıyorken neye bağlanıp sadakat gösterebilirim ? hiç bir yere ait olamam ben koskoca dünyanın tek bir şehrine hapsolmak bana göre değil, milyarlarca kadın varken birine tutsak olmak bana göre değil, trilyon tür müzik varken ben sadece iron maiden dinleyecek değilim.

takım tutamam, politik olamam, akademiye bel bağlayamam, kendim düşünmediysem başka fikirlere inanıp bağlanamam. ben keşfetmeliyim, hiç bir yere ait olamayanlar kaşif olur, onlar gezgindir. çok gezen mi bilir çok okuyan mı? kaşifler gezmekten başka bir şey bilmezler. önce bu pencereden bakarlar aynı bahçeye sonra karşıya geçip diğer pencerelerden bakarlar manzaraya. kaşifler gezmeden neyin ne olduğunu asla bilemezler.

hiç bir yere ait olamayan, yani bir şeylerin tutsağı olmayan kişi, çok kesin ve net söylüyorum özgürdür.
devamını gör...

mektup

10.mektup

alice, yaşam bir uykuysa ve ölüm, uykudan uyanmak gibiyse, biz kendimizi bu rüyaya fazlasıyla kaptırmışsak eğer, neden endişeleniyoruz. senin çölüne inmiş nükleer denemeler yapıyorum alice. bir bilmeceyi daha çözdüm, bir şey yüksek derecede çekiciyse, o şey seni kendine çekip yutmakla ilgileniyordur yalnızca.

sen ve ben alice, kütle çekimleri birbirine denk olduğu yada olmadığı için çarpışamayan gök cisimleri olabiliriz. yaşam bir rüya ise alice, beni uyandırmaya yani öldürmeye çalışman makul görülebilir. gözlerimi açıp hakikatimi göreceğim an aklımda ne kadar az şey kalacak bu yere dair.

kim bilir alice. belki aynı rüyayı gören ve yan yana uyuyan iki eski arkadaşızdır. belki aynı rüyada birbirimizi bulmak için uykuya dalmışızdır. sen alice bu oyunda pek bir acemisin doğrusu. birbirimizi her bulduğumuzda yeniden kaybettik kendimizi. sonra ben seni birinde veya bir yerde aramayı, bulmayı bıraktım. her zaman her yerde birlikte olabilmek için bunu yapmam gerekiyordu. her yerde, her şeyde, herkeste bulabilirim seni, hemde her zaman. böylece seni bulmak diye bir şey olmadığı gibi, seni kaybetmek diye bir şeyde imkansız.

alice, ben çoktan bildim seni. sıra sende artık anımsa ve çöz beni.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim