impossible yazar profili

impossible kapak fotoğrafı
impossible profil fotoğrafı
rozet
karma: 8868 tanım: 156 başlık: 14 takipçi: 210

son tanımları


cemaat baskısından dolayı intihar eden tıp öğrencisi

gencecik yaşında hayatı elinden çalınmış, kahrolmamak mümkün değil. çok şiddetli bir çaresizliğe itilmiş hassas bir kalp...böylesi nahif bir insanı kaybetmemiz o kadar acı ki..
annesine almak istediği fırından bahsediyor,kardeşlerinden bahsediyor. kardeşlerinin ona o kadar çok ihtiyacı vardı ki.. bizim ona çok ihtiyacımız vardı,onun bize ihtiyacı vardı... ama ben hissediyorum elinden gelen her şeyi yaptığını, sonuna kadar mücadele ettiğini hissediyorum ama maalesef hayat çok acımasız ve olmuyor işte bazen.
intihar değil bu, cinayet. katillerin ve destekçilerinin en güçlü olduğu dönemlerden birindeyiz maalesef. nefret ve cehalet egemen oldu bu topraklara maalesef.
çok üzgünüm,çok öfkeliyim.
ne kadar zor da olsa inadına yaşamalıyız ama bunu hissediyorum,birbirimizin elinden tutmamız lazım.


"yaşamak bu yangın yerinde
her gün yeniden ölerek

zalimin elinde tutsak
cahile kurban olarak

yalanla kirli havada
güçlükle soluk alarak

savunmak gerçeği, çoğu kez
yalnızlığını bilerek

korkağı, döneği, suskunu
görüp de öfkeyle dolarak

toplanıyor ölü arkadaşlar
her biri bir yerden gelerek

kiminin boynunda ilmeği
kimi kanını silerek

kucaklıyor beni metin altıok
"aldırma" diyor gülerek"

"yaşamak görevdir bu yangın yerinde
yaşamak, insan kalarak""
devamını gör...

e lucevan le stelle

giacomo puccini'nin tosca'sında mario cavaradossi tarafından seslendirilen arya. içerik olarak, hapiste idamını bekleyen cavaradossi'nin sevgilisi floria tosca'ya yazdığı mektuptan oluşuyor.

ressam cavaradossi kilisede arkadaşı angelotti'ye rastlar. angelotti hapisten kaçmıştır ve kaçak durumdadır. cavarodossi onun için üzülür ve kaçmasına yardım etmeye karar verir. birlikte cavaradossi'nin evine giderler. o sırada tosca da sevgilisini aramak için kiliseye gelir, kilisede onu gören polis şefi scarpia, cavaradossi'nin angelotti'yi kaçırdığından şüphelenir. zaten scarpia tosca'ya karşı takıntılıdır. tosca'nın peşine polis takar, o polisler de cavaradossi'yi tutuklar. polisler cavaradossi'ye işkence ederken scarpia da tosca'yı sorgular, korkan tosca angelotti'nin yerini itiraf eder. scarpia, tosca'ya kendisiyle birlikte olması halinde sevgilisini ve kendisini bağışlayacağını söyler, biraz sonra angelotti'nin intihar haberi gelir ve tosca teklifi kabul ettiğini söyler. scarpia, sahte idam emri vereceğini ve onların kaçması için belge hazırlayacağını söyler. bu belgeyi imzaladığı anda tosca scarpia'yı öldürür ve sevgilisinin yanına giderek ona planlarını anlatır, idamın sahte olacağını ve rol yapması gerektiğini söyler. tosca sevgilisinin sahte idamını beklerken askerler gelir ve cavaradossi'yi kurşuna dizerler. aşkının öldüğünden bihaber olan tosca, onun çok iyi rol yaptığını düşünür o sırada... yanına gidip gerçekten öldüğünü anladığında intihar eder...

kendi cümlelerimle de kısaca bahsetmek istedim ama daha düzgün bir özetini okumanızı tavsiye ederim. vikipedi
'

'ı. perde
sant'andrea della valle kilisesi

siyasi suçlardan aranmakta olan angelotti, içinde ailesine ait şapel bulunan, sant'andrea della valle kilisesine sığınmıştır. kızkardeşi markiz attavanti onun serbest bırakılması için dua ederken, kilisede meryem magdalen portresini yapmakta olan ressam mario cavaradossi tarafından, kendisinin haberi olmadan, model olarak kullanılır. kilisesinin zangocu ve arkasından hemen cavaradossi kiliseye girmeden önce siyasi suçlu aile şapeline girerek orada saklanır. zangoç ressamın fırçalarını yıkayarak ona yardım eder. ressam işine bir ara verdiğinde cebinden bir madalyon üzerinde bulunan minyatür resmi çıkarır ve ona sevdalı olarak bakar. bu sevgilisi tosca'nın resmidir. ressam tosca ile kullandığı model arasındaki benzerliklere işaret eder (cavaradossi: recondita armonia – "saklı armoni")

zangoç bir karşılık olarak (adı atasözü gibi çok meşhur olmuş) bir şarkı söyler (zangoç: scherza con i fanti e lascia stare i santi - "aptallara şaka yap fakat azizleri gökyüzündeki cennette bırak"). orada cavaradossi'yi resmini yapmaya devam etmesi için yalnız bırakarak ayrılır. zangoç ayrılınca angelotti saklandığı yerden çıkar. cavaradossi arkadaşıdır ve aynı siyasi fikirleri beslemektedir. angelotti papalık devletinin roma'da hapisanesi olarak kullanılan castel sant'angelo'dan nasıl kaçtığını anlatır. bu sırada tosca gelir ve konuşmaları yarıda kalır (tosca: mario! mario! mario!). cavadarossi angelotti'ye yiyecek bir şeyler verir ve onun saklanmakta olduğu şapele geri girmesine yardım eder.

florio tosca şarkıcıdır ve o günkü temsilden sonra cavaradossi'yle buluşmak için onu çağırmaya kiliseye gelmiştir. fakat tosca çok kıskanç bir kadındır. kiliseye girerken cavaradossi'nin kilisede bir kişiyle konuştuğunu duymuştur ve şüpheleri canlanmıştır. onun bir kadınla gizlice görüştüğünü zannetmeye başlamıştır ve yaptığı meryem magdelana portresinde bulunan model de onun bu şüphelerini teyit eder gibidir. tosca yapılan portrede gösterilen mavi gözlü kadını tanıyor gibi olduğunu açıklar. sonunda tosca mario'nun markiz attavanti'yi model olarak kullandığını anlar ve mario'nun kendine yaptığı iltifatlardan dolayı da şüpheleri azalır. portredeki model kadın mavi gözlüdür; halbuki tosca ela gözlü olup mario kimsenin onun gözleri kadar güzel olmayacağını söyler. (cavaradossi: qual occhio al mondo - "dünyada hangi gözler seninkilerle kıyas edilebilir"). kıskançlığı azalan tosca kiliseden ayrılır ama ayrılmadan sevgilisine biraz nazla magdalen'in gözlerini de kendilerinkinin ki gibi köyü renkli yapmasını tembih eder.

angelotti tekrar gelir ve kaçması için plan hazırlanır. kızkardeşinin kilisenin mihrabında saklayacağı kadın elbiselerini giyerek cavaradossi'nin kır evine kaçacak ve orası aranırsa evin kuyusu içinde gizlenecektir. cavaradossi, kendi hayatı pahasına da olsa bile, angelotti'yi siyasal güçlerin elinden kurtarmaya ant içmiştir. (cavaradossi: la vita mi costasse, vi salverò - "eğer benim hayatıma mal olsa bile seni kurtaracağım."). castel sant'angelo'dan atılan bir top siyasi hükümlünün hapishaneden kaçtığının öğrenildiğini ilan etmektedir ve kiliseden sığınma yerinden kaçmasının artık elzem olduğu anlaşılmıştır. cavaradossi'de onunla birlikte kiliseden ayrılır.

zangoç birbiriyle alay edip gülüşen çocuk korosu üyelerinden oluşan bir kalabalıkla kiliseye girer. (zangoç ve koro: tutta qui la cantoria! -"herkes burada! hadi yukarı kattaki koro mahalline!") yanlış olarak öğrendiklerine göre napolyon mağlubiyete uğratılmıştır ve burada bunu kutlamak için özel bir te deum şükür ayini yapmak istemektedirler. aynı zamanda polis komutanı, scarpia, ve yardımcısı spoletta birçok polis ile kaçak mahpusu aramak üzere kiliseye gelirler. attavanti'lere ait olan şapelde markiz'in yelpazesini ve içinde hiç yiyecek ve içecek olmayan cavaradossi'ye ait olan yemek sepetini bulurlar. scarpia tehdit edici bir tavırla zangoça bunlar hakkında soru sorar; zangoç da cavadarossi'nin şapelin anahtarını hiç almadığını ve hiç yemekle alakası olduğunu da söylemediğini belirtir. scarpia zekice çavdarossi'nin angelotti'nin hapisten kaçışı ile bir bağlantısı olduğunu düşünmeye başlar.

tosca kilisede kantatın söylenişine katkıda bulunması gerektiğini cavaradossi'ye açıklamak istediği için kiliseye döner. fakat onu orada bulamaz ama kıskançlık hisleri ile cavaradossi'nin kendini aldattığına dair inancı depreşir. bu sırada kilise te deum ayinine iştirak edecek inançlılarla dolmaya başlar. bir kardinal bu ayinin başında bulunacaktır. scarpia gelip attavanti'nin yelpazesini tosca'ya gösterdiğinde tosca'nın kıskançlığı artmış ve sınırlı olarak oradan ayrılmıştır. scarpıa bir sivil polise onu takip etmesi emrini verir. (scarpia: tre sbirri, una carrozza - "üç polis memuru ve bir atlı araba"). scarpia koyu bir inaçlı gibi dizlerine çöküp dualara ve ayine katılır. (scarpia: va' tosca, nel tuo cuor s'annida scarpia - "git, tosca. senin kalbinde yuva yapan scarpia'dır") (koro: adıutorium nostrum – "benim desteğim tanrının adınadır.")(scarpia: a doppia mira tendo il voler - "arzularımın iki hedefi vardır").

ıı.perde
palazzo farnese'de bulunan scarpia'nın odası

scarpia akşam yemeğini yalnız yemektedir. dışarıda ahalinin eğlenme sesleri duyulur. bir hizmetkarına bir not verip onu tosca'ya götürüp resitalini bitirdiği zaman onu kendiyle buluşmaya gelmeye davet eder. onun kendi gücüne boyun eğince kendinin ne kadar mutlu olacağına dair şarkı söylemeye başlar. (ella verrà per amor del süo mario - "mario'suna olan aşkı nedeniyle bana gelecek.") ve (ha più forte şapore la conquista viölenta - "zorbalıkla kadın kandırma aşka çok daha güzel bir çeşni verir.")

spoletta tutukladığı cavaradossi ile birlikte girer ama angelotti kaçıp saklanmayı başarmıştır ve onu bulamamıştır. scarpia ressamı sıkıştırıp sorguya çeker; ama cavaradossi hiçbir şey ifşa etmez. scarpia cavaradossi'yi işkence edilmek üzere dışarı yollar. scarpia bu sefer dikkatini tosca'ya çeker. (scarpia: ed or fra noi parliam da buoni amici - "şimdi iki iyi arkadaş gibi konuşalım." ) scarpia ayrıntılarla tosca'ya işkence edilen sevgilisinin çektiği azapları bir bir anlatır. tosca sevgilisinin bağırmalarını duymaktadır ama elinde bir şey yapabilecek hiç gücü yoktur. bundan bütün morali çökmüştür ve sonunda angelotti'nin nerede saklandığını ifşa etmek zorunda kalır. çavradossi tekrar yanlarına getirilir ve scarpia ona angelotti'nin saklanma yerini öğrendiğini söyler. işkencenin açısından ve yineden sırrı saklayamadan utandığı için cavaradossi gizliliğe ihanet ettiği için tosca onu kınayıp lafla ona hücum eder.

sciareone girer ve daha önce gelen napolyon'un mağlubiyeti hakkında haberinin yanlış olduğunu ve gerçekte bonapart'ın kraliyet ordularını marengo muharebesi'nde galip geldiğini ilan eder. buna (cavaradossi:vittoria! - zafer!) diye alkışlayan cavaradossi tutuklanıp götürülür. tosca onu takip etmeğe çalışır ama scarpia tarafından durdurulur. mario'nun serbest bırakılmasının fiyatının ne olacağını scarpia'dan sorar. (scarpia: mı dicon venal "benim rüşvet yiyici olduğumu söylüyorlar.") scarpia tosca'ya âşık olduğunu söyler ve şehvetli bir tonla tosca kendi bedenini, namusunu ve kendisini vermeye razı olursa bunu mario'nın serbest bırakılma fiyatı olacağını söyler. tosca kaçmak ister ama scarpia onu durdurur ve orada ona tecavüz etmeye teşebbüs eder. tam bu sırada davul sesleri duyulur. scarpia bunların cavaradossi'nin idam yerine götürülmesi sırasında çalındığını açıklar. tosca yorululur ve bayılır ama bu sırada tanrı'dan kendisine yapılan eziyetlerinin nedeni sorar. (tosca: vissi d'arte, vissi d'amore - "ben sanatım için yaşarım; ben aşk için yaşarım"). (scarpia:'sei troppo bella, tosca, e troppo amante - "sen çok güzelsin, tosca. sen çok sevgi taşıyorsun."). spoletta girer ve scarpia'nın polisleri tam onu cavadarossi villasının kuyusunda bulmuş ve çıkartıp tutuklamakta iken angelotti'nin intihar edip kendini öldürdigü haberini verir.

hiç başka bir alternatifinin kalmadığını düşünen tosca kendini vermeye hazırdır. scarpia spoletta'ya bir idam töreni hazırlamasını, fakat tosca'yla kaçmasını sağlamak için bunun yapmacık olarak idam olmasını emreder. tosca, cavaradossi ile ülkeden kaçmaları için "güvenlikle-gitsinler" şeklinde bir belge hazırlamasını ister. scarpia'nın bu belgeyi yazıp hazırlanmasını beklerken, tosca'nın gözü masa üzerinde bulunan bir sivri bıçağa ilişir. birden kendi bedenini ona vereceğine scarpia'yı bıçakla öldürmesinin daha uygun olacağı fikirine aklı yatar. scarpia tosca'yı kucaklamak için ilerler ve tam kucaklamış iken tosca elindeki bıçağı onun kalbine saplar ve onu öldürür. (tosca:questo è il bacio di tosca - "işte bu tosca'nın öpücüğü". scarpia'nın naaşını düzgün bir şeklide yatırdıktan sonra tosca kiliseden ayrılır. (e avanti a lui tremava tutta roma - "ve önünde bütün roma titremişti."). tam bu sırada uzaktan davul sesleri duyulmaya başlar.

ııı.perde
cavaradossi'nin idam edilme yeri olan castel sant' angelo'nun en üst katı.

kilise çanları yeni günün başlamış olduğunu belirtmektedirler ve bir çoban çocuk romalı aksanı ile bir halk havası olan stornello söylemektedir. hapishanede cavaradossi idamını beklemektedir. elinde kalan en son değerli şey olan yüzüğünü gardiyan'a vererek onu tosca'ya bir not götürmeye ikna eder. hemen bu veda mektubunu yazmaya koyulur. ( e lucevan le stelle - "ve yıldızlar parlamaktaydılar"). bu notun sonunda olan (e non ho amato mai tanto la vita - "hayatımda hiçbir hayatı şimdiki kadar sevmedim.") satırını bitirdiği zaman ağlamaya başlar.

tosca spoletta ve bir çavuş ile birlikte gelir ve scarpia'nın vermiş olduğu "güvenlikle gitsinler" belgesini getirmiştir. tosca ona her ikisini de kurtarmak için scarpia'yı öldürdüğünü söyler. (tosca: il tuo sangue o il mio amor volea - "o ya senin kanını ya da benim aşkımı istedi.") cavaradossi onun ellerinde tutarak şu aryayı söyler. (cavaradossi: o dolci mani - "o tatlı ellerin"). tosca sonra yapmacıktan bir idam taklidi yapılacağını anlatır. aşkla galip gelmeleri duyguları ile birlikte bir mesut gelecek hakkında düşlerini birbirine anlatmaya başlarlar (ikili: şenti, l'ora è vicina - "dinle, saat yaklaştı.")(cavaradossi: amaro sol per te m'era il morire - "yalnız seni kaybetme yüzünden ölümün çok acı olacaktı.")(tosca: amor che seppe a te vita serbare – "aşkım senin hayatını kurtarabilmeyi başardı."). son final ikili: trionfal... dı nova speme - "yeni umutlarla. zafer.")

askerler ateş açarlar. mario yere yığılır. tosca alaylı olarak mario'yu iyi rol yaptığı için tebrik eder. (ecco un artışta - "işte bir artist"). askeri birlik ayrıldıktan sonra tosca yerde yatan mario'nun yanına koşar ve onun artık ayağa kalmasını söyler. (su, şu, mario! su presto andiam!). fakat mario hiçbir hayat eseri göstermez. tosca olanı anlamıştır; scarpia cavadrodossi'nin hayatını bağışlamamıştır ve spoletta'ya onun kurşuna dizilip idam edilmesi emrini vermiştir. cavaradossi ölü olarak yerde yatmaktadır. tosca bu gerçeği anladığı sırada, öldürülmüş scarpia'yı yeni bulmuş olan spoletta askerlerle birlikte gelir ve tosca'yı scarpia'nın katili olmakla suçlar. tosca'yı tutuklamak için yanına gelmeye başlar. fakat tosca onu geri iter ve kalenin mazgalına çıkıp oradan kalenin duvarından aşağı kendini atıp kendini öldürür. ("o scarpia, avanti a dio!" - "o scarpia, tanrı önünde tekrar buluşacağız!"). tosca ölümüne düşmekte iken orkestra cavaradossi'nin daha önceki (e lucevan le stelle) aryasının temasını daha güçlü ama açıklayıcı klarnet sesi ile birlikte çalar.''


türkçe çevirisi: buradan
''o gece yıldızlar parıldıyordu,
yeryüzüne tatlı bir koku yayılmıştı.
bahçe kapısı aralandı,
ve bir adım toprağa bastı…
o, güzel kokusuyla içeri girdi
ve kendini kollarıma bıraktı…

ah, ben onu tüm aşkımla o güzel tüllerinin arasından sıyırırken,
bana verdiği o tatlı öpücükleri ve baştan çıkaran dokunuşları…
ama şimdi o aşkın düşleri sonsuza dek yok oldu!
o dakikalar artık yok ve ben umutsuzluğun kıyılarında can veriyorum!
umutsuzluğun kıyılarında can veriyorum!
ve ben, daha önce şu hayatı hiç bu kadar sevmemiştim!
hiç bu kadar sevmemiştim…''

çok büyük isimler seslendirdi bu aryayı, hepsi birbirinden güzel ama benim için en etkileyici versiyonu ise jonas kaufmann her seferinde öylesine derinden etkiliyor ki öylesine yaşatıyor ki o hisleri...acıyı ve hazzı birlikte böylesine yoğun hissettirebilmesi bir mucize gibi geliyor bana.
''ve ben, daha önce şu hayatı hiç bu kadar sevmemiştim!
hiç bu kadar sevmemiştim'' dinlerken bu hissi kabul ettiriyor ruhuma.
ayrı bir özel yönü de atatürk de bu operayı çok severmiş. twitter.com/askincihat/stat...
devamını gör...

sanrı

sanrının tdk sözlük tanımı:
'uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon'

bu tanımda halüsinasyonun tanımı yapılmış ve sanrı(hezeyan,delüzyon) ile halüsinasyon(varsanı) eş anlamlıymış gibi ifade edilmiş.
halüsinasyon algısal bir bozuklukken, sanrı düşünce içeriğindeki bozukluktur. halüsinasyon, herhangi bir dış uyaran olmadan ortaya çıkan algılamalardır. kapının, telefonun çaldığını duymak gibi herkeste görülebilecek basit şekilleri olduğu gibi tanımlanmış olan bazı çeşitleri psikotik bozukluklar için tipiktir, mesela birbiriyle konuşan sesler tanımlanmış halüsinasyon çeşitlerinden birisidir ve şizofrenide çok sık görülür. psikiyatrik hastalıklarda en çok işitmeyle ilgili halüsinasyonlar görülür, diğerlerinin altında organik bir bozukluk çıkması daha olasıdır. bir de illüzyon kavramı var ki bu da var olan bir dış uyaranın yanlış algılanmasıdır.

sanrının tanımı bana hep felsefi olarak problemli gelmiştir. sanrı; kişinin yaşadığı çağa ve kültüre uymayan, tersi yönde önemli kanıtlar bulunan, gerçekliğe uymayan, yanlış, inatçı inançlardır. mantıklı açıklamalarla değiştirilemez. kişi, düşünceleri üzerindeki kontrolünü yitirmiştir. takıntılı hastalar da akla aykırı düşünceler geliştirebilir ama onlardaki karşı koyma sanrıda yoktur, kişi kuvvetli bir biçimde inanır düşüncelerine. sanrılar genellikle yavaş ve sinsi gelişir, birçok olguda çocuklukta filizlenir. çocukluk dönemi insanın ruhsal travmalara çok açık olduğu bir dönem ve o dönemdeki herhangi bir yanlışlık sanrının temelini atabilir, gelecekte de bunu tetikleyebilecek çeşitli durumlarla karşılaşıldığında dünyayı algılamanın değiştiği, olayları çok yoğun hissettiği, çepeçevre kuşatıldığını hissettiği sanrısal ruh haline girebilir ve korkunun, şüphenin, rahatsızlığın, acının vb çok yoğun olduğu sanrısal atmosferden kaçış olarak sanrıyı keşfedebilir ve bu atmosferi yatıştırır böylece. sanrı adeta bir sığınak olur. yani psikososyal faktörlerin etkileşimiyle ruhsal bir soruna telafi olarak sanrı gelişebilir, kişi gerilimi yatıştırır. zıt şekilde toplumsal ve ruhsal sorunlar olmadan aniden başlayan sanrılara birincil sanrı denir. birincil sanrıyı diğer sanrılardan ayıran özellik birincil sanrının anlaşılamaz olmasıdır.
sanrı, çok çeşitli konularda olabilir. büyüklük, kıskançlık, cinsellik ,aşk, zarar görme, hastalık...

bizar tip: olağan yaşam deneyimleriyle uyuşmayan, inanılması güç sanrılardır. namümkün olarak görülen sanrılardır ama tabii teknoloji geliştikçe olanaksız görülen durumlar gerçekleşebiliyor. bu tip sanrılar şizofreniyle daha çok ilişkilidir.
erotomanik tip: aşk ve cinsellikle ilgili olan sanrı tipidir. örneğin, cinsel yönden çeşitli fanteziler veya bir başka kişinin kendisine aşık olduğunu düşünmesi. genellikle bu kişi kendisinden sosyal olarak üst seviyede bir kişidir.
grandiyöz tip: büyüklük sanrısı. kişi kendisini çok üstün, özel, seçilmiş hissedebilir. doğaüstü güçleri olduğunu düşünebilir. çok büyük şeyler başardığını ve bu şeylerin diğer insanlar tarafından anlaşılamadığını düşünebilir. bu yüzden diğer insanların onu kıskandığını ona düşman olduğunu düşünebilir. benlik saygısının düşük olması buna sebep olabilir. çehov 'kara keşiş' hikayesinde bu durumu çok güzel analiz etmiştir. bu tip sanrı dinsel şekilde olduğu zaman kişi kendini peygamber, mehdi vs olarak ilan edebilir.
persekütuvutar tip: kendisinin veya sevdiklerinin kötülüğe uğrayacağını düşünme tipinde olan sanrıdır. bu durumdaki kişi sürekli şüphe ve korku içinde olup çok sıkı güvenlik önlemleri alabilir. bir kişide oluşan sanrı, onun çevresindeki insanlarda da sanrı oluşmasına yol açabilir. bu durum en çok persekütuvar tip sanrıda görülür.
kıskançlık tipi: kişinin sadakatsizliğe uğradığını düşünmesidir. partnerinin her davranışından şüphelenebilir, sürekli bir şekilde onu suçlar.
somatik tip: bedensel özelliklerle ilgili olan sanrıdır. mesela bir organının olmadığını düşünebilir veya bir hastalığa sahip olduğunu düşünebilir.

sanrısal bozukluk: en az 1 ay süren bir veya daha fazla sanrının varlığıdır. şizofrenide görülen ruhsal yıkım yoktur. kişinin sanrısı dışındaki konularda işlevselliğinde bozulma olmaz. genellikle sanrısı kendi içinde tutarlıdır, sorulan sorulara mantıklı cevaplar verebilir. halüsinasyon genellikle görülmez ama bazen sanrısıyla ilgili halüsinasyonlar görülebilir ama asıl problem sanrıdır.

sanrı,aynı zamanda çok güzel bir zakkum şarkısı. benim için de yazıldığını hissettiğim şarkılardan birisi ve öyle ki ankara detayından bile bahsetmiş. bazı şarkılar sohbet eder ya insanla benim için öyle bir şarkıdır, sorular bile sorarım. cevapsız sorular...

''gün yeni doğarken odanın balkonuna
sabahın ilk kahvesi doluyor yanaklarına
birkaç saat daha var seslerin çoğalmasına
bakir telaşlar için insanların uyanmasına

her ankara sabahı gibi belki biraz üşüyorsun
ama olsun, eskiden beri üşümeyi seviyorsun

çöpleri karıştıran sokak kedileri gibi
kurcalıyorsun fark etmeden geçmişteki günleri
çocukluğun sessizce tırmanıyor kucağına
şöyle bir gülümsüyor kıvırcık saçlarıyla

babanı andırıyor sanki bu sessiz duruşuyla
ve ne kadar eksildiğini hatırlatıyor sana

ne kadar güzelmişsin
hayat henüz çırılçıplak
hiçbir şey el değmemiş
günler birer salıncak

seni unutmuyor
büyüdüğün sokaklar
dokunuyor ankara
gözyaşına rüzgârıyla''

ne kadar da güzel sözleri var. zaman geçtikçe insanın üşümesi de değişiyor. kırılganlığın belirtisi oluyor o üşümeler ve öylesine üşüyor ki insan ölüm soğukluğu tecelli ediyor kalbinde. çocukluk da öyle bir gülümsüyor ki ölüm soğukluğunu bile ısıtabiliyor ve de hiç eksilmiyor gülüşünden.. iç ısıtan bir gülümseme ama acı dolu, ne kadar eksildiğini insana en iyi anlatan şey belki de. gerçekten de ne kadar eksilmişim, nasıl bu kadar işlevsizleşmişim. o zamanlar hatırlıyorum da gelecek ne kadar da umut dolu gelirdi, hepsini tüketmişim kocaman bir hiç kalmış.
devamını gör...

cem karaca şarkılarındaki ölümcül cümleler

hangi birini yazsam diye baya düşündüm. cem karaca, çok güzel şiirleri yorumladı ve tabii kendisinin de çok güzel şiirleri var. şiirlere olan sevgimde cem karaca'nın etkisi çok büyüktür, öyle ki cem karaca'nın yorumlamadığı şiirlerdeki eksikliği ruhumum her zerresiyle hissediyorum.

şu zor günlerde umut olması için..
''biliminle, kitabınla, aklınla
ellerinle, dişinle, tırnağınla
insanın olmanın verdiği onurla yavrum
yüreğinle kur yarını güzel kur '' mutlaka yavrum

bir tane de cem karaca'nın yorumladığı şiirlerden birisini paylaşmak istiyorum.
''peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava.'' orhan veli-bedava
devamını gör...

sevilen şiirin en vurucu dizeleri

"ne yapsam, gün doğmuyor gönlümce;
sudur akar kendi bildiğince,
hangi pencereye koşsam gece;
gitmiyor bu can bu tende ölüm."

cahit sıtkı tarancı- ölüm ı
devamını gör...

geceye bir alıntı bırak

''bilincinin biraz bulanık da olsa yerine geldiği bazı anlarda aklına garip, kısır endişeler, mücadeleler ve acılarla dolu, sonu olmayan bir rüya içinde yaşamaya mahkûm olduğu geliyordu. onu bunaltan uğursuz kaderine korku içinde karşı koymaya çalışıyor, ümitsiz bir kavgaya giriştiği bu zorlu dakikada meçhul bir güç ona yeniden vuruyordu ve tekrar bilincini kaybettiğini, önünde yeniden aşılmaz, dipsiz bir karanlığın oluştuğunu, keder ve ümitsizlik çığlığıyla bu karanlığa doğru koştuğunu hissediyordu.'' **
devamını gör...

güne bir alıntı bırak

''daha şimdiden her türlü sevgiden yoksun bırakılmıştım, hiçbir şeyi sevemezdim; oysa doğa ,seven bir yürek vermişti bana."
-vadideki zambak

az önce vadideki zambak başlığını görünce yine 'mıh gibi' saplandı kalbime...
devamını gör...

kitaplardaki en etkileyici giriş cümlesi

beni en çok etkileyenlerden birisi...

'öyleyse kim kurtacak beni var olmaktan?
hayatımı toprağa veriyorum.
f.p.' *

sonrasında fernando pessoa'nın yakın dostu mario de sa-carneiro'ya yazdığı mektupla devam ediyor.o mektubun giriş paragrafından:
"....kolayca tahmin edebileceğiniz gibi,söyleyecek hiçbir şeyim yok.dipsiz bir bunalımdayım bugün -hepsi bu. sözlerimin saçmalığı halime tercüman olsun."

ve bu mektuptan kısa bir süre sonra mario de sa-carneiro intihar ediyor...
devamını gör...

kalbe dokunan şarkı sözleri

"bi gün ölür gidersem kaza kurşunuyla
beni vuran her kimse çıkar birkaç gün sonra
oysa ben hiç kimseyim hiç olmadım
bir hastahanede kadavrayım hiç ölmedim
bir dünya varsa ben orda yoksam ben nerdeyim"
pinhani-hiç kimseyim
çok sevdiğim pinhani'nin kalbime en çok dokunan şarkılarından.. ilk defa kadavra gördüğüm zamana gidiyorum. mezarlıklardan çok etkilendim hep ama o an çok farklıydı. kendimi o kadar yakın hissettim ki o kadavraya yoğun bir duygu patlaması yaşamıştım. bu şarkının bi hikayesi de oldu bende. belki de çok yakın olduğumuz için kadavrayla ayrılamadım ondan bir türlü.
devamını gör...

biutiful

başrolünde javier bardem olan inarritu filmi. benim için bu söz bir filmden beklentimi maksimuma çıkarıyor.
oyunculuklarıyla çekim tekniğiyle her şeyiyle tam bir başyapıt. insanın kalbini paramparça ediyor. izleyeli yıllar oldu ama etkisinden çıkabilmem hiç mümkün olmadı. çaresizlik o kadar net anlatılıyor ki çok rahatsız edici bir film çok karanlık çok gerçek çok acı. baştan sona insanın ruhuna işliyor her sahne her detay çok özel olarak hazırlanmış. inarritu filmleri zaten böyle olur da bu dram yönünden diğerlerinden daha etkileyici bence. roman gibi bir film.
devamını gör...

antibiyotik direnci

biz antibiyotik kullanıyoruz ama bakterilerin eli armut toplamıyor. çeşitli mekanizmalarla direnç kazanıyorlar. 2 çeşit direnç var birisi doğal direnç yani bakterinin yapısı nedeniyle bakteride en baştan beri var olan direnç birde sonradan kazanıyorlar. bu mekanizmalardan bazıları:
-bakteriye ilacı geçiren protein kanalı değiştirip geçirgenliği azaltıyorlar
-efflux pompaları var ilacı geri dışarı atıyorlar
-ılacı etkisizleştiren enzim üretiyorlar.bunun en meşhuru da beta laktamaz. beta laktam grubu antibiyotikler de en meşhur olanlar penisilinler sefalosporinler falan. bazı ilaçların kutusunda yazar +klavulanik asit veya +tazobaktam gibi işte bunlar bakterinin ürettiği beta laktamazı etkisizleştirip antibiyotiği koruyan ilaçlar. tabii buna da direnç gelişiyor maalesef.
-ılacın etki noktasını değiştiriyorlar böyle ilacın etkinliği azalıyor.

bu ilaçlar yeri geldiğinde hayati öneme sahip ilaçlar,asla gereksiz yere kullanılmamalı. birde hadi ben sıfırdan yeni bir penisilin benzeri ilaç üreteyim diye bir şey de yok. çoğunlukla var olan ilaçların moleküler yapısı değiştirilerek yeni ilaçlar çıkıyor.
akılcı kullanımın dışındaki her ilaç zehirdir zaten. hem direnç gelişiyor hem de floramız(yani içimizdeki mikroorganizmalar) bozuluyor.flora üzerine çok araştırmalar yapılan bir konu ve gerçekten çok önemli. en temel görevlerinden birisi de bizim için koruyucu bir görevi olması. flora bozulunca dışarıdan bir mikrobun gelip hastalık yapması daha kolay oluyor ya da normal florada bulunan zararsız bir mikrop flora bozulunca çok ağır hastalıklara sebep olabiliyor. birde bu ilaçların ağır yan etkileri olabiliyor sağırlıktan büyümeyi durdurmaya kadar geniş spektrumda yan etkileri var.
işin şu yönü de var tabii ben eminim antibiyotik yazmadığı için şiddete uğrayan hekimlerimiz vardır :( tabii gereksiz yere yazanları da var :(( ama insanlarda gerçekten çok görüyorum antibiyotik yazmayan hekim kötü hekim. birde bunun tam zıttı var antibiyotikler asla kullanılmamalı düşüncesine sahip insanlar var bu da çok yanlış çünkü bu ilaçlar gerçekten çok değerli. insanlık tarihinin en değerli buluşlarındandır kesinlikle.
devamını gör...

lisenin son cuması

kalbime bir şeyler batmıştı. o yurtta bir daha kalamayacaktım,o sıralarda bir daha oturamayacaktım,hep hapishane gibi gelen o bahçeden belki de bir daha hiç içeri giremeyecektim,belki de o şehre bir daha hiç gelmeyecektim. tüm kötü şeyleri alıp güzel olan her şeyi de orada bırakıp gidiyordum sanki. o bahçeden çıkarken hep mutlu olurdum da o an çıkarken canım çok acıdı. o tüm kötü şeylerin yükü de üzerimdeydi. bazı şeylerin değerini de kaybedince anlıyor tabii insan. insanlara pek anlatabildiğim şeyler değil sözlük bunlar,abartılı bağ kuruyorum hep.
devamını gör...

tüberküloz

bazı mikobakteri türlerinin sebep olduğu hastalık. daha çok bilinen adıyla verem. taş devri zamanında hayvanlarda görülmüş. tüm tarih çağlarında da insanlarda görülmüş. hatta tarih öncesi çağlarda incelenen bazı insanlarda tüberküloz hasarlarına rastlanılmış. milattan önce 3000li yıllarda mısırlılar tüberkülozlu insan figürleri çizmişler. mö 2500li yıllarda hintliler tüberkülozu anlatmışlar yazılarında. insanlık tarihinin en eski hastalıklarından birisidir. insanlığı da fazlasıyla etkilemiş ḥāliyle. sanatçılar özellikle. romanlarda,şiirlerde,türkülerde,tablolarda...
''bahçelerde mor meni
verem ettin sen beni
nasıl verem olmayım
eller sarıyor seni'' çok sevdiğim bir türküden sözler. aslında bu hastalığa olan bakışı da özetliyor bir noktada çünkü insanın yaşadığı kederlerin onu verem yaptığı anlayışını birçok romanda var. hatta iyi insanların verem olduğuyla ilgili bir akım bile olmuş zamanında verem olmak kutsal bir olay gibi olmuş. birçok sanatçı da veremden ölmüş zaten. benim bu konuda en çok sevdiğim şiirlerden birisinin sahibi olan muzaffer tayyip uslu da 24 yaşında veremden ölmüş :(

kan adlı şiiri:
önce öksürüverdim
öksürüverdim hafiften
derken ağzımdan kan geldi
bir ikindi üstü durup dururken
meseleyi o saat anladım
anladım ama, iş işten geçmiş ola
şöyle bir etrafıma baktım
baktım ki yaşamak güzeldi hala
mesela gökyüzü
maviydi alabildiğince
insanlar dalıp gitmişti
kendi alemine''

'la miseria'
https://www.researchgate.net/profile/dr_yatish_agarwal/publication/320882628/figure/fig8/as:557853556645890@1510014060896/venezuelan-painter-cristobal-rojas-poleos-famous-work-la-miseria-the-misery-which-the_q640.jpg

'güneş girmeyen eve doktor girer' atasözünde de tüberkülozun etkisini göz ardı edemeyiz asla çünkü bu bakteri sıcağa ve neme karşı çok hassas. zaten eski dönemlerde verem hastaları tedavi altındayken bunlara çok dikkat edilmiş.güneş görmesine,havası temiz bir yer olmasına. sanatoryum denilen özel hastanelerde tedavi görmüşler. bunun ülkemizde de en güzel örneklerinden birisi heybeliada sanatoryumu'dur. atamızın isteğiyle kurulmuştur ama tabii o binaya da ihanet edilmiştir,diyanete peşkeş çekilmiştir.

https://listelist.com/wp-content/uploads/2020/09/dfg-750x375.jpg

dünyadaki her üç insandan birisine bu bakterinin bulaştığı düşünülüyor. her yıl 3 milyon kişi ölüyor. özellikle çeşitli sağlık sorunları olan hassas kişileri etkiliyor bu hastalık. yaşlılar,çocuklar,diyabet gibi kronik hastalığı olanlar,alkolikler,madde bağımlıları,kötü beslenenler vs.. bir başka sorunlardan birisi de gelişmemiş ülkelerde yan etkisi fazla olan ucuz ilaçların kullanılması.

en önemli bulaşma yolu damlacık covid19 gibi. bu bakteriler o kadar küçük ki direkt akciğerlere iniyorlar alveollere. orada alveoler makrofajlar var bunları yok etmeye çalışıyor hemen. makrofaj fagositoz yapıp içine alıyor. sonrasında lizozomla birleşmesi lazım ki bakteriyi yok edebilsin ama bu bakteri lizozomla birleşmesini engelliyor. böylece makrofaj bakteriyi öldüremiyor bakteri de o ortamda çoğalıp makrofajı öldürüp yayılıyor. tabii makrofaj kendi öldüremese bile t lenfositleri uyarır ona bu bakteriyi tanıtır antijen sunma denilen işlemle. t lenfosit de çok güçlü olan hücresel bağışıklık cevabını oluşturur. bu da durduramazsa insanı kan kusarak nefes alamadan ölüme götürebilecek bir hastalık bu. çoğu insanda hastalık oluşmuyor ama her şeye rağmen dünyada 3 milyon insan ölüyor korkunç bir sayı. birde bu hastalık öyle bir şey ki tabiri caizse uyuyup sonra uyanıp insanı ölüme götürebiliyor.

artık verem tedavisinde çok güçlü antibiyotikler kullanılıyor. hatta sadece bu bakteriye etki eden antibiyotikler var. aşısı da 1921 yılında bulunmuştur. bcg( bacillus-calmette-guerin) aşısı olarak geçer. bacillus bakterinin biçimini belirtir. calmette ve guerin de bulan kişiler. mycobacterium bovis bakterisinin hastalık yapma gücü yok edilerek hazırlanmış canlı bir aşı. tabii şimdi burada solunumla bulaşan şekline yol açan bakterinin adı mycobacterium tuberculosis. mycobacterium bovis hayvanlardan insana bulaşan versiyonu ve sütlerin pastörize edilmesiyle birlikte çok azalmıştır. bu aşıyla ilgili benim ilginç bulduğum bir nokta bu aşı mesane(idrar kesesi) kanserinde kullanılıyor. bağışıklık sistemini güçlendirip tümöre karşı etkili oluyor.

özellikle küçükken beni de çok fazla etkilemiş bir hastalıktır. çok korkardım,verem olacağımı düşünürdüm.
devamını gör...

kitap alıntıları

''her şey ben araya giremeden olup bitiyordu. kaderim benim fikrim alınmadan yazılıyordu. bazen içimden herkesin sözünü kesip, 'bir dakika burada sanık kim? sanık olmak önemli bir şey. benim de söyleyeceklerim var!' demek geliyordu ama şöyle bir düşününce söyleyecek bir şeyim yoktu aslında.''

albert camus-yabancı
devamını gör...

bekle beni

konstantin simonov'un 2.dünya savaşında savaş muhabiriyken sevgilisi valentina serova'ya yazdığı şiir.o dönem askerler arasında çok popüler olmuştur,askerler şiiri eşine sevgilisine göndermiştir. hatta ölen askerlerin ceplerinden çıkmıştır bu şiir. askerler o savaş ortamında aşka tutunmuş adeta.
zaten sonrasında da birçok dile çevrilmiştir. cem karaca da yorumlamıştır bu şiiri.cem karaca ezginin günlüğü
konstantin ve valentina sonradan evlenmişler ama sıkıntılı bir ilişkileri olmuş. okuduğum kaynaklara göre tarihi değişse de pek uzun sürmemiş evlilikleri. hatta valentina ölünce cenazesine bile katılmamış konstantin.


bekle beni, döneceğim
bütün direncinle bekle beni.
bekle hüzün yağmurları
gökyüzünü kaplayınca,
karakış üşütürken bekle,
sarı sıcaklar yakarken bekle.
kimseler beklemezken bekle beni,

unut anılarla yüklü bir geçmişi
ne bir mektup ne bir haber
gelmesin ne çıkar, bekle beni
bekle beni döneceğim
bekle, yalnızca sen bekle beni.
bekle beni döneceğim, bırak
beklemekten usanmış dostlarım
oğlum, anam, yoldaşlarım
öldüğümü sansınlar benim
umudu kesip bir ateşin başında
beni yâd edip içsinler ama sen
içme sakın yürek acısı o şaraptan
inançla, sabırla bekle beni.

bekle beni, döneceğim
tüm ölümlere inat bekle.
çünkü o büyük bekleyişin
düşman ateşinden kurtaracak beni.
bekle kızgın sıcaklar içinde,
karlar savrulurken bekle beni,
yalnızca seninle ben, ikimiz
ölümsüz olduğumuzu bileceğiz;
o sırrı, o hiç kimsenin bilmediği.
kimseler beklemezken
beni beklediğini.

çevirileri değişse de en detaylı çevirilerinden birisi buydu evetbenim.com/bekle-beni/
devamını gör...

geceye bir şarkı sözü bırak

"ruhumun kederinden
gözlerim yaşla doldu
inliyorum derinden
bana bilmem ne oldu"

sema moritz-hasret buradan
devamını gör...

sevilen şiirin en vurucu dizeleri

"mutsuzluktan söz etmek istiyorum
dikey ve yatay mutsuzluktan
mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
sevgim acıyor"

turgut uyar-acıyor

'sevgim acıyor' ben bu cümleden daha nahif cümle duymadım hayatımda. o kadar canımı acıtıyor ki bu kısım bu şiiri ne zaman okumak istesem asla ikinci dörtlüğe geçemiyorum. başka bir şey söylememe gerek bile yok şu hayatta çünkü fazlalık ancak.
devamını gör...

ekg

ilk entryde bahsedildiği gibi vücuda bağlanan elektrotlarla kalbin elektriksel aktivitesini izlemeyi sağlayan cihaz. ilk çıktığında 250-300 kglık dev cihazlarken şimdi elde taşınabilen minik versiyonları vardır. çok sık kullanılır çünkü maliyeti uygundur,hasta için riski yok sayılabilir ve çok duyarlıdır. tabii spesifikliği düşüktür mesela beyin kanamasında olabilen değişiklikler kalp krizinde de olabilir. standart ekg 12 farklı açıdan kalbin elektriksel aktivitesini kaydeder. normal ritimde ilk başta p dalgası sonra qrs kompleksi sonra t dalgası vardır. bazen u dalgası da görülebilir.

p dalgası: atriumların depolarizasyonunu gösterir yani uyarılması. atrium denilen şey lisede kulakçık denilen şey aslında. ventriküle de karıncık deniliyordu. atriumlar ventriküller içim pompa görevi görür. sağ atriuma ana toplardamarlar yoluyla gelen kirli kan (oksijeni az) sağ ventriküle aktarılır. sol atriuma akciğerlerden gelen temiz kan sol ventriküle aktarılır. sağ ventrikül kirli kanı akciğere pompalarken sol ventrikül temiz kanı aort yoluyla vücudumuza pompalar. p dalgası küçük bir dalgadır

qrs kompleksi: ventrikül depolarizasyonunu gösterir. dev bir komplekstir. atrium depolarizasyonundan sonra hemen oluşmaz çünkü önce atriumlar kasılır kan ventriküle geçer sonra ventrikül kasılır. ileti atriumdan ventriküle geçmek için gecikir yani. bu gecikmeyi sağlayan yer atriyoventiküler noddur. bu gecikme ekgye pr aralığı olarak yansır.

t dalgası: ventrikül repolarizasyonunu gösteren dalgadır.depolarizasyonu repolarizasyon izler yani uyarı öncesi duruma geri döner hücre. ventrikül kasının gevşemeye başladığı zamanı gösterir.

ekgde genel olarak kalbin ritmine,bu dalgaların şekline,aralıklara,segmentlere,kalbin aksına bakılır.
mesela kalbin normal ritmi sinüs ritmidir. kalp elektrikle çalışır ama dışarıdan uyarılmasına gerek yoktur kendi uyarısını kendi üretir bunun için özelleşmiş bölümleri vardır. bu bölümlerin en güçlüsü de sa noddur. zaten sa nod (sinoatrial nod-sağ atriumda bulunur) o kadar güçlüdür ki diğer uyarı üreten bölümleri baskılar patrondur bir nevi.
kalbin normal aksı saat 2 ve saat 6 arası yöndedir.( bu nasıl tarif etmekse aklıma şu an gelen bir şey oldu). yani elektriksel iletinin bileşkesi gibi. sola yönelimli çünkü sol kalbin kas kütlesi daha kalın. mesela bu aksa bakarak kalpteki anormal büyümeler tespit edilebilir sağ taraf büyürse mesela aks sağa kayar.

not:bu entryi mümkün olduğunca terim kullanmadan hazırlamaya çalıştım. hatalarım olmuş olabilir bildirirseniz düzeltebilirim :(

düzeltme:sa nod'un açılımını eklememi isteyen sillage'e teşekkür ediyorum.
devamını gör...

denemeler

montaigne'nin çeşitli konularda görüşlerini yazdığı,aynı zamanda kendisini anlattığı kitap. yakınlarının kendisini daha iyi tanımaları için yazdığını söyler kitabı. en baştan belirtir bu kitapta yalan dolan yok diye,kendisini terbiyenin müsaade ettiği sınırlar içirisinde açıkça anlattığını söyler. hem kendi anıları hem de tarihten olaylar var kitapta ve çok güzel alıntılar var. kitabı okurken montaigne ile sohbet ediyormuşum gibi hissettim ben.
devamını gör...

sanat

nietzsche'e göre sanat varoluşun getirdiği acı ve kederlerine tahammül edebilmemizin tek yoludur. varoluşu haklı çıkarabilecek yegâne şey sanattır. yaşamın anlamsızlığının bile sanatı güçlendirebileceğini savunur nietzsche. yaşam estetize edildiğinde değer kazanır. varoluşun dehşeti karşısında estetik bakış açısı insanı hiçlikten kurtarır.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim