gandalfgillerden yazar profili

gandalfgillerden kapak fotoğrafı
gandalfgillerden profil fotoğrafı
rozet
gandalfgillerden (büyücü)
karma: 24917 tanım: 764 başlık: 248 takipçi: 177
we're all gonna die, my little versailles.

son tanımları | başucu eserleri


dante alighieri

günümüzün çarpık ve kaynaksız bilgi çöplüğünden nasibini almış bir başka tarihi figür daha zira kendisine ait olmayan alıntılar çeşitli mecralarda sıklıkla görülmekle birlikte, kendisine ait olan alıntılar da çarpıtılarak aktarılıyor. konuyu dante'ye getirmeden önce meseleyi biraz açmakta fayda var.

bir cümleyi bir metinden cımbızlayarak çekip çıkarmak çoğu zaman onu bağlamından koparır. cümle kontekstten tamamen ayrılarak bütünüyle bireyin fikirlerine hizmet etmeye başlar. bunu 'yazarın ölümü'* ile açıklamak abesle iştigal zira mevzubahis olan durum; metnin, yazarın kaleminden çıktıktan sonra bireyin kendi düşünsel süzgecinden geçirerek yeni bir düşünceye dönüştürme sürecini kapsamaktansa; metnin öncesi ve sonrasını yok hükmünde sayarak cümleyi bağlamdan koparmak ile ilintili. özellikle buna nietzsche gibi düşünürlerin maruz kaldığı aşikar. daha bariz bir örnek üzerinden ilerlersek; roland barthes'in meşhur alıntısını emsal gösterebiliriz.

"le fascisme, ce n'est pas d'empêcher de dire, c'est d'obliger à dire."
(faşizm konuşma yasağı değil söyleme mecburiyetidir.)

bu alıntı sıklıkla 'dilin yapısı' baz alınarak ortaya konulan bir tespit olmaktan çıkarılarak bir olay yahut duruma entegre edilmeye çalışılır. yazınsal eserler vermiş pek çok tarihi figür zaman zaman bu durumdan muzdarip olmuştur. metin içerisinden cümleleri cımbızlayarak seçip almak bir kenara; dante'nin eskatolojisi bu anlamda oldukça büyük çarpıtmalara konu olabiliyor. üstelik bu, barthes ve nietzsche gibi içerisinden kolayca çıkılabilecek bir alan da oluşturmuyor. anlaşılması oldukça güç bir tahrip zira metin birebir kopyalanmaktansa ufak değişimler ile yeniden biçimlendiriliyor. orijinal dilinde okunmadığı takdirde de bu değişimi çeviri hatasına veyahut çevirmenin yorumuna bağlamak işten bile değil.

sözlük içerisinde dahi sıklıkla kullanılan alıntılardan biri üzerinden ilerleyelim zira bu alıntı zamanında siyasi figürlerin dillerine pelesenk olmuş koca bir hatadan ibaret. peki nedir bu meşhur alıntı?

"cehennemin en karanlık/sıcak yerleri, buhran zamanlarında tarafsız kalanlara ayrılmıştır."

normal şartlarda alıntılara orijinal dilinde de yer vermeye özen gösteririm ancak ilahi komedya'ya veya orijinaline bağlı kalırsak la divina commedia'nın l'inferno'suna mâl edilen bu alıntı özünde ana metinde bulunmuyor. ancak ufak bir şirinlik yaparak eğer bu alıntı sahiden metinde bulunsaydı nasıl olurdu düşüncesi ile orijinal dilinde not düşeceğim. italyanca'ya daha fazla hakim olan bir suser var ise eksiklerimi düzeltme inceliği gösterirse edit geçerim.

"ı posti più caldi all'ınferno sono riservati a coloro che nei momenti di grande crisi morale mantengono la loro neutralità."

"ı posti piu' caldi dell'inferno sono riservati a coloro che in tempo di grande crisi morale si mantengono neutrali."

iki alıntı da cümleyi rahatıkla karşılayacaktır ancak modern italyanca ile xiv. yüzyıldaki toskana lehçesini bir tutmak mümkün olmadığından bunlar farazi örnekler. unutmamakta fayda var.

gelelim bu asılsız alıntının ne zaman doğduğuna ve özünde inferno'nun hangi bölümünden cımbızlanıp tahrip edildiğine. öyle görünüyor ki 3. kanto'da yer alan 'günahkârlar' ya da daha spesifik bir terim olan 'ignavi' bölümü bu alıntının çıkış noktası. hem orijinal dilinde hem türkçe çevirisi ile baktığımız zaman bu detayı yakalamak oldukça kolay.

"korkudan başım dönüyordu.
dedim ki: "usta bu duyduklarım ne?
acıya yenik düşen bu insanlar kim? "

dedi ki: "bu rezil durumdakiler
kötülük de, iyilik de yapmadan
yaşamış olanların ruhları.

tanrı'ya başkaldırmayan,
ama yanında yer almayıp, yansız kalan kötü meleklerle birlikteler.


cennet, güzelliği gölgelenmesin diye kovdu bunları,
isyancı meleklere onur katmayacakları için
cehennem'in dibine de almıyorlar onları."

----------
(b: içlerinden kimilerini tanıdım,
korkaklığı yüzünden büyük görevi
bırakıp kaçanın gölgesini de tanıdım.

hemen anladım, inandım ki,
tanrı'nın da, düşmanlarının da sevmedikleri
kötüler sürüsüydü bunlar.)

hiç yaşamamış olan bu zavallılar çırılçıplaktı
ve oradaki at sinekleri,
eşek arıları sokuyordu her taraflarını

iğrenç kurtçuklar emiyordu,
yüzlerinden akıp gözyaşlarıyla
ayaklarının dibine inen kanı."


öncelikle belki de bu safsatanın en büyük dayanağı olan bölüme yani üçüncü kantonun 60. ayetine bakalım. bu ayet sıklıkla 'önemli bir anda, kriz zamanında büyük bir görevi ifa etmeden korkakça ve tarafsızca kaçmak' adı altında bu sözde alıntıya uydurulmaya çalışılıyor.

"içlerinden kimilerini tanıdım,
korkaklığı yüzünden büyük görevi bırakıp
kaçanın gölgesini de tanıdım."

"poscia ch’io v’ebbi alcun riconosciuto,
vidi e conobbi l’ombra di colui
che fece per viltade il gran rifiuto."

metnin orijinaline baktığımız zaman 'büyük görevi bırakıp kaçmak' gibi bir ibarenin yer aldığını görmüyoruz. scapparedeğil 'rifiuto' yani reddetme ifadesi kullanılıyor. rifiuto yerine göre bir şeyi çok sert ve kaba bir biçimde reddetme anlamında da kullanılıyor. gran/grande ise 'büyük' anlamından ziyade 'yüksek/ulu' olarak kullanılmış bu ayette. biraz daha kurcaladığımızda modern italyanca'da yer almayan bir kelime daha var; viltade. kelime, günümüz italyan dilinde vilta yani korkaklık olarak karşımıza çıksa da özünde daha spesifik bir durumu temsil eder. bir çeşit zıtlıktan faydalanır. viltade kabaca nobilitas(asalet) kelimesinin zıddı olan vilitas'a (ucuz, düşük, alçak) bir referanstır. yani cesur kelimesinin zıddından ziyade asil kelimesinin tersini kasteder. non-nobilitas olarak kabul edebiliriz sanıyorum. bu bilgiler ışığında ilgili metnin genel çevirisi aşağı yukarı şöyle olacaktır:

"içlerinden kimilerini tanıdım; alçaklığı yüzünden yüce olanı reddedenin gölgesini de tanıdım."

burada parantez açmak gerekir zira çevirmenin tam olarak hatalı olduğu da söylenemez. 'görev' ibaresini eklenmesinin temel sebebi bizzat dante'nin oğlu jacopo alighieri'nin söylemlerinden ileri geliyor zira jacopo'nun ifadesine göre dante, bu ayeti; seçildikten kısa süre sonra görev reddi yapan papa celestino v'i hedef alarak yazıyor ve bu görev için kendini yeterli görmeyerek görevinden istifa etmesini alçaklık olarak nitelendiriyor. kimi kaynaklarda 'korkakça bir yetersizlik hissi' olarak da tanımlanır. celestino'nun dönemine göre daha ileri görüşlü bir figür olması da dante'nin düşüncelerini etkilemiştir çünkü celestino, kilisenin halkı sömüren mevcut durumundan rahatsızlık duyar ve bu durumu düzeltme çabası içerisindedir ancak buna rağmen astları tarafından yetersiz olduğuna inandırılarak -kimi kaynaklara göre bu yozlaşmanın karşısında umudunu yitirerek- görevinden istifa etmiştir. yani kısaca açıklamak gerekirse dante bu ayette kriz anında tarafsız kalmayı seçen bir korkağı hedef almaz. yetersizlik korkusu ve abartılı bir alçakgönüllük sergileyen bir tarafsızı hedef alır.

metnin kalanını incelediğimiz zaman, dante'nin burada siyasi/milli veyahut benzeri bir konuda seçilmiş bir tarafsızlık kastetmemekle birlikle genel olarak benimsenmiş bir tutumdan söz ediyor olduğunu görürüz. açıkça; gerek taraf seçemeyecek kadar kararsız gerek ise taraf seçme gereği görmeyecek kadar 'kayıtsız' bir tutum içerisinde bulunma halini kast ediyor. elbette bunu 'insan' bazında konuşuyoruz zira metnin bir kısmı melekleri de kapsamakta ancak o bölüm yalnızca durumu pekiştirmek için bir araç zira dante, düşünceleri dile getirmeyecek kadar korkak, çekimser, güvensiz veya umursamaz olanı da hedef tahtasına koyuyor yeniden.

metinde açıkça tarafsızların ne cennet ne de cehenneme kabul edilmediği ve cehennemin girişinde yani acheron'u geçemeden öylece beklediği de görülüyor. üstelik cezalarını alıntıda bahsedildiği gibi ne cehennemin en karanlık ne de en sıcak yerinde çekiyorlar. bu da mevcut alıntının bir bakıma altını oyuyor.

özetle; alıntının tamamen alt metin ile ilişkisiz olduğunu söylemek bir hata olur ancak eksik bilgiler ve çarpıtmalar ile dolu olduğu da bir gerçek. bu alıntının temeli ise; henry powell spring'in 1944 tarihli 'what is truth' derlemesinde, 1800'lerden bu yana dini yapılanmaların cehennem tasviri için kullandığı benzer ifadelerden uyarlama bir cümleyi dante'ye ithaf etmesinden ileri geliyor ve bu durum da zamanla pek çok siyasi figürün dante ismini kullanarak bu alıntıya konuşmalarında yer vermesine sebep oluyor.

"cehennemin en sıcak yeri lazanyayı kıymalı tercih edenlere ve j.j. abrams'a ayrılmıştır."
gandalf alighieri.
devamını gör...

kapıların dışında

wolfgang borchert'in kendi değimi ile: hiçbir tiyatronun oynamak, hiçbir seyircinin izlemek istemediği; 1947'de yazılmış tiyatro oyunu. beckmann, beckmann, beckmann... öyle sanıyorum ki; biz, tüm insanlık olarak bu kitapta aşağılandık! oyunun incelemesine geçmeden önce heimkehrer ya da daha açıklayıcı bir biçimde 'savaştan dönen asker' temasının trümmerliteratur'da ne gibi bir yer kapladığına ve borchert'ün trajediler ile dolu olan askeri geçmişine göz atmak, eserin savaş edebiyatı içindeki konumunu anlamak için büyük bir önem arz ediyor.

stunde null ile birlikte eski düzen için güneş battı ve alman halkı devasa bir moloz yığınının tam ortasında, nazilerden arınmış bir biçimde yeni bir düzen arayışına girdi. ancak; günün aydınlanması, savaşın tahribatını ve suyun üzerine yükselmeye başlayan cesetleri de aydınlatacaktı elbette. gün ışıkları ile birlikte yeni bir biçim kazanan tek şey sadece etleri çürüyerek kemiklerinden ayrılmış olan; solgun, hüzünlü ve artık ürkütücü olmaktan çok grotesk ve yapay bir görünüme bürünmüş ölü bedenler değil, toplumun içinde kendine açık tek bir kapı bile bulamayan; daha doğru bir tabir ile, kapının dışında kalanlardı aynı zamanda. bu açıdan bakıldığında -tamamen doğal olarak- heimkehrer, tahdidi bir biçimde ele almazsak eğer; alman literatüründe muazzam bir yer edinmiş durumda kendine.

kapıların dışında'nın merkeze aldığı bu kavramın benzer bir örneğini, alman avangardının pahabiçilmez sanatkârlarından biri olan arno otto schmidt'in kısa öykülerinde yakalamak da mümkündür esasında. brand's haide'da çavuş schmidt üzerinden bu yabancılaşma okuyucunun belleğine çok ince bir biçimde kazınır. ki yine hans scholz'un yedi hikayelik am grünen strand der spree'sinde geri dönen asker teması ara ara hikayelerin temelinde yer almakta. burada bir parantez açmak gerekiyor; scholz'un eseri müthiş bir savaş sonrası edebiyatı ürünü olsa da temelinde destek aldığı dayanak heimkehrer kavramı değil direkt bürokrasi ve savaşın yarattığı tahribatın birey üzerindeki etkisidir bundan ötürü diğer örneklere nazaran oldukça zayıf kaldığını itiraf etmek gerekiyor.

hans unterkircher'in 48'lı yıllarda kriegsheimkehrerfilm başlığı altında yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendiği an klingenden ufern filminde de bu motif stephan keller üzerinden aktarılır ve bu, oldukça başarılı bir melodramdır ancak borchert'ün kurgu içinde katmanlı bir biçimde ele aldığı kasvetten daha uzak bir yapı gözlemek mümkün zira film daha çok günlük acılardan ve dramdan besleniyor. savaş sonrası amerikan edebiyatı'nın da mevcut konjonktürden etkilenmemesi şaşırtıcı olurdu elbette. sloan wilson'un the man in the gray flannel suit'inde tom rath karakteri geçmişe dönüşlerinde savaş sonrası yaşadığı psikozu net bir biçimde yansıtır, keza josef martin bauer'in so weit die füße tragen'daki clemens forell'i de yine bu travmanın insanı sosyal hayattan ve normal yaşayıştan nasıl sıyırdığını ve kapının dışına ötelediğini etkili bir biçimde yansıtıyor ancak üzülerek söylemeliyim ki, yazarın kirli, nazi propagandacısı geçmişi bu eseri nezdimde epey gölgelemiştir.

edebi eserler üzerinden daha bireysel bakış açıları yakalansa da helmut hirthe, frank biess ve dieter riesenberger gibi isimlerin bu konudaki akademik çalışmalarına göz atmak da işin tarihi boyutunu kavramak açısından fayda sağlayacaktır.

heimkehrer temasının güçlü -ki, bana kalırsa aynı zamanda en etkili- ürünü olan kapıların dışında oyununun temelinde yatan huzursuz edici gerçekçiliğin esas noktası borchert'in bir nevi geri dönen olmasından kaynaklanıyor bana kalırsa. prusya'nın yorick der narr'ı; * behçet necatigil çevirisi ile okuduğumuz 'düşlerde fener olmak' şiirinde dillendirdiği gibi: "duyulup da korkunca çevresinde yalnızlığı - gözleri büyümüş bir çocuğun yaktığı" bir fener olmayı umsa da hayat pek sakil, pek bedhah bir umacı gibi olduğundan; antimilitarist olmasına rağmen cepheden cepheye sürülmüş, onlarca soruşturma geçirerek ölüm cezası kararı ile hapis yatmış; rejimi mektuplarındaki söylemleri ve günlük hayattaki söylevleri ile tehlikeye attığı, kendini çürüğe çıkarmak için bilerek kendini yaraladığı iddiaları ile hasta hâliyle soğuk ve rutubetin içinde ömrünü geçirmiş ve 26 yaşında mahkumiyet yıllarında ilerleyen hastalığı neticesinde ölümü eski bir dost gibi selamlamıştır. savaştan etiyle tırnağıyla nefret etse de neticede harp ondan hem sağlığını hem yaşamını almış ve kırılgan bir vücut, içindeki boşlukta sönmeye yüz tutmuş bir alev ve hatıraların verdiği ızdırapla onu baş başa bırakmıştır. bundandır ki beckmann bir açıdan borchert; borchert ise beckmann'a dönüşür.

kapıların dışında tema bakımından açıkça aynı çizgide durmasa bile -ben ona kesinlikle brechtian demeyi tercih ederim- ekspresyonist august strindberg'in till damaskus'unu ve stora landsvägen'ini takip eden stationendrama örneğidir. açık dramanın bol monologlar ile süslenmiş, alegorik dokusu oyunun bütününü oluşturur. retoric repetition oyun içinde boğacak kadar yer edinmiştir ancak bunun bir bakıma türe özgü olduğunu düşünürsek kendine has, güzel bir detay olarak görmek de mümkün. özellikle orijinal dilinde okumanın daha sağlıklı olduğu kanaatindeyim zira behçet necatigil her ne kadar fevkalade bir çeviri ortaya çıkarsa da mevcut karakterlerin üslupları onların bulundukları sınıfı temsil eder ve seçilen kelimeler belirli bir jargona aittir.

oyunun tamamını buraya aktarmak makul olmayacak kuşkusuz zira zaten oldukça kısa soluklu bir oyun. konunun özetini üstteki yazar yeterince açıklamış diye düşünüyorum ancak belirtmem gerekiyor ki oyunun kısmen açık uçlu bitmesi beni düşündürüyor. ne oldu o ıslak, zavallı, biçare balığa? soruları sahiden gördüğümüz kadar yanıtsız mıydı yoksa en sonunda kendi içinde mi buldu cevapları? aslında postlüdün olmayışından ötürü dramanın yapısının bozuk olduğunu düşünürsek son bölümü yeniden gözden geçirmek makul olacaktır. alıntıları eşeleyelim biraz.

"sen neredesin, ey öteki? başka zaman hep yanımda olurdun! sen şimdi neredesin, ey evet diyen? bana asıl şimdi cevap ver! sana asıl şimdi ihtiyacım var, ey cevap veren! nerelerdesin ki? ansızın yok oluverdin! neredesin, ey cevap veren, neredesin, ey bana ölümü çok gören? hani nerede tanrı olduğunu söyleyen ihtiyar?" s.61

"wo bist du, anderer? do bist doch sonst immer da! wo bist du, antworter, wo bist du, der mir den tod nicht gönnte! wo ist denn der alte mann, der sich gott nennt?" s. 59 f.

bu alıntıyı incelemeden önce 'öteki' kavramına bakmak gerekiyor. 'öteki' çeşitli incelemelerde iç ses kavramından optimizm'e; antagonist'ten ikincil kişiliğe kadar farklı biçimlerde tanımlanmıştır ancak en yüksek olasılığın son seçenek olduğu kanısındayım. beckmann'ın daima gözünde duran gaz maskesi gözlüğü; onun, var olan yaşamı hâlâ savaşın ardından gördüğü ve gerçekliğe alışamadığını açıkça okuyucuya sunuyor. savaş, şimdi bile beckmann'ın içinde, zihninin her duvarına pençelerini geçirmiş bir biçimde duruyor. o, gaz maskesi gözlükleri olmadan göremez çünkü artık dünyaya sadece 'savaşla bakmayı' biliyor. tam da bu yüzden öteki onun ikinci kişiliği. savaştan önceki beckmann. kafasının içinde onu dürten hayatta kalma içgüdüsü, onu besleyen umut ve yaygın bir söyleme göre biliriz ki en son umut yok olur. bu monolog açıkça umudun da beckmann'ı terk edişidir.

nerede olduğunu hatırlamamak ile birlikte bu sıralamanın hristiyanlıktaki erdemlerden üçüne -inanç, sevgi ve umut- atıfta bulunduğuna dair müthiş güzel bir yazı okumuştum. ölümün tıksa basa doyduğu dünyada kimsenin inanmadığı tanrı ile birlikte inanç terk eder beckmann'ı. önce bulduğu sonra kendi elleri ile yitirdiği 'kız' ile sevgi yavaşça kaybolur ve umut, en son öteki susar. beckmann'ın son umudunun tükenişidir bana kalırsa bu. çanlar artık onun için çalmıştır.

borchert çok sevdiğim bir hikayesinde beckmann ile birlikte tüm insanlığın ortak kaderini çiziyor esasında.

"gülüyoruz. oysa ölümümüz başından beri tasarlanmış. gülüyoruz. oysa çürüyüp kokuşmamız kaçınılmaz. gülüyoruz. oysa çökmeden önce ayaktayız. bu akşam. yarın değil öbür gün. dokuz bin yıl sonra. daima. gülüyoruz. oysa yaşamımız rastlantıya buyur edilmiş, rastlantının eline bırakılmış, kaçınılmaz rastlantının, anlıyor musun?" s.42 ama fareler uyurlar gece, -çatılar üstünde konuşma- wolfgang maria borchert, 1947

"wir lachen. und unser tod ist geplant von anfang an. wir lachen. und unsere verwesung ist unausweichlich. wir lachen. und unser untergang steht bevor. heute abend. übermorgen. ın neuntausend jahren. ımmer. wir lachen, aber unser leben ist dem zufall vorgeworfen, ausgeliefert, unvermeidlich. dem zufälligen, begreifst du?" die hundeblume -gespräch über den dächern- s. 39 f.

bir zamanlar sayfalar dolusu teoriler üretsem bile, gerçek şu ki; borchert dışında kimse tam olarak bu kara mizahın ucunun kime, nerede, nasıl dokunacağını tahmin edemez kuşkusuz. bu yüzden bir kaç alıntı bırakıp, meydanda sallanan kırmızı, teneke bir fener olmaya gidiyorum.

"niçin sesi çıkmıyor acaba?
cevap versenize!
niçin susuyorsunuz? niçin?
yok mu bir cevap veren?
kimse cevap vermiyor mu?
kimse, hiç kimse cevap vermiyor mu?"
s.61

"warum redet er denn nicht!
gebt doch antwort!
warum schweigt ihr denn? warum?
gibt denn keiner eine antwort?
gibt keiner antwort?
gibt denn keiner, keiner antwort?"
s. 60 f.

"ya sizinkiler ne kadar, binbaşım? bin mi? iki bin mi? iyi uyuyor musunuz, binbaşım? iki bine ek olarak şu benim on bir kişinin sorumluluğunu da size verirsem ne kaybedersiniz ki! uyuyabiliyor musunuz binbaşım? geceleri iki bin hayaletle? uyumayı bırakın, yaşayabiliyor musunuz, haykırmadan bir dakika yaşayabiliyor musunuz? evet mi? o halde sizin için mesele yok, o halde eh ben de uyuyabilirim, eğer lütfeder de sorumluluğu geri alırsanız. o zaman nihayet gönlüm rahat uyuyabilirim belki." s. 26 - 27

"wieviel sind es bei ıhnen, herr oberst? tausend? zweitausend? schlafen sie gut, herr oberst? dann macht es ıhnen wohl nichts aus, wenn ich ıhnen zu den zweitausend noch die verantwortung für meine elf dazugebe. können sie schlafen, herr oberst? mit zweitausend nächtlichen gespenstern? können sie überhaupt leben, herr oberst, können sie eine minute leben, ohne zu schreien? herr oberst, herr oberst, schlafen sie nachts gut? ja? dann macht es ıhnen ja nichts aus, dann kann ich wohl nun endlich pennen - wenn sie so nett sind und sie wieder zurücknehmen, die verantwortung. dann kann ich wohl nun endlich in aller seelenruhe pennen." s. 28 f.

"ölülerin sayısı başımızdan aşkın. dün on milyondular, bugün otuz. yarın biri çıkar, dünyanın bir kıtasını havaya uçurur. haftaya biri gelir, insanları on gram zehirle yedi saniyede öldürmenin yolunu bulur." s. 29

"die toten wachsen uns über den kopf. gestern zehn millionen. heute sind es schon dreißig. morgen kommt einer und sprengt einen ganzen erdteil in die luft. und nächste woche erfindet einer den mord aller in sieben sekunden mit zehn gramm gift." s. 30 f.
devamını gör...

house of the dragon

dostlar, romalılar, yurttaşlar, dinleyin: ben buraya corlys velaryon'u gömmeye geldim, övmeye değil. 21 ağustos'un gelmesine hazır 2 ay kalmışken şöyle dizinin geçtiği iç savaş döneminin öncesine biraz göz atalım. velaryon cast seçiminin fiyasko mu yoksa olağan seyreden bir durum mu olduğunu da biraz a song of ice and fire külliyatı kurcalayıp ilk elden sınayacağız. hbo ve amazon sağ olsun adım sözlükte kafatasçı gandalf'a çıktı. rezalet gerçekten. ben halkın adamıyım. buraya elimde yüce üstatların kitaplarıyla birlikte size gerçekleri söylemek gibi bir misyon edinerek geldim. neden? güzel bir soru. çünkü ne amazon ne hbo bana para falan vermiyor. başka bir kepazelik daha.

kaynak olarak george amcamızın the princess and the queen or the blacks and the greens, the rogue prince or a king's brother, the world of ice and fire ve fire & blood kitaplarını kullanacağız. orijinal a song of a ice and fire kitaplarının tamamında ejderhaların dansı olayına atıflar mevcut ancak onlar neredeyse 250 yıldan uzun süredir taraflı kaynaklar ile aktarılmış bilgilerden ibaret. yani onlar; bir bakış açısı, taraflı bilgi ve bardların elinden çıkmış ağlak romantizm ürünleri. bu yüzden kim takar onları. corlys velaryon fiyaskosundan başlayalım o hâlde. yabancı, savaşçı ve anne sizinle olsun. isterlerse oyuncu değil patates çuvalı oynatsınlar, beni hiç alâkadar etmez diyecek olanların spoiler bölümüne geçmesi şiddetle tavsiye edilmektedir.

corlys velaryon ve hatta direkt velaryon ailesinin cast seçimleri oldukça konuşulmuştu zira valyria kanı taşıyan ve elf ırkından hallice olan bu hanedan için siyahi oyuncu seçimi yapılması pek çok mecrada soğuk su etkisi yarattı. sebeplerini birazdan açıklayacağım ancak sonucu direkt söyleyeyim; velaryonlar siyahi olabilir ama corlys velaryon ve ailesi hikaye akışı gereği ne yazık ki bu cast seçimi ile temsil edilemez.

öncelikle neden valyria kanından gelen biri farklı fenotipik özellikler sergileyebilir ona bakalım. doom of valyria sonrası safkan valyrian olan 3 büyük hane kaldı. bunlardan yalnızca velaryon ve targaryen hanesi bizi ilgilendiriyor. targaryen hanesi seven kingdoms üzerinde hakimiyet kurmayı seçerken velaryon hanesi ironborn gibi denizcilik yaparak büyük okyanuslarda hakimiyet kurmayı seçti. şimdi resmi tarihten biliyoruz ki targaryenler genelde aile içi evlilikler yapsa da valyria kanından gelmeyenler ile de gerek politik amaçlar gerek ise aşk gibi olağandışı etmenler sebebiyle evlilik bağı kurdular. tarihin bu bölümünde old town hanelerinden biri olan hightower hanesi bunun bariz bir örneği. hatta ve hatta saf valyria kanından diye nitelendirilen ana karakterlerden biri olan rhaenyra targaryen'in geçmişi bile bu hususta örnek teşkil ediyor. rhaenyra'nın annesi aemma arryn; daelle targaryen ve rodrik arryn'in çocuğuydu yani valyrian olmayan arryn hanesinin kanına sahipti. rodrik arryn'in aile ağacında 7 kuşaktır valyrian yok bu arada. hatta şaşıracaksınız ama simsiyah saçlara ve gözlere sahip olan robert baratheon bile baratheon hanesinin uzun yıllar targaryen ailesi ile evlilik bağı kurmasından sebep valyria kanı taşımakta.

daha çok donanmalar kurarak denizleri fetheden ve hane zenginliğini adalar ve volantis çevresinde hazine arayarak geçiren velaryon hanesinin aile ağacında yaz adalarından gelme, oldukça koyu tenli birinin olması tam da bu yüzden hiç şaşırtıcı olmaz. ek olarak velaryon hanesi zaten valyrianları niteleyen özelliklerden birine, beyaz ten rengine zaten uzun yıllardır sahip olabilmiş değil. burada ek bir parantez açayım, üstte sandman'in ağlamalarını dikkate almayınız zira üniversite yıllarımızda george rr martin üzerine yapılan tartışmaların haklı galibinin neden ben olduğumu unutmuş gibi kendisi, ben ona arada bir hatırlatarak egomu tatmin ediyorum*. velaryonlar hikaye akışı gereği beyaz ten rengine sahip olmak zorunda olmadı zira kanları uzun yıllar boyu o kadar da saf kalmadı üstelik sürekli deniz tuzu ve yakıcı güneşe maruz kalan tenleri daha çok bakır olarak tanımlandı. hatta arttırıyorum, rhaenyra'nın ilk evliliğinden doğan oğullarının ne mor göz ne de beyaz saça sahip olmaması gibi bir durum da var elimizde. bu çocuklar yine de ejderha binicisi olabildiler. yani kamçı şaklatarak ejderhaya binmek için illa bu fenotipik özellikleri sergilemek bile bir zorunluluk değil. velaryon hanesine girmiş olan tek bir yaz adalı tamamen tüm fenotipi alt-üst edebilir ve bu adamlar yine de bir ejderhaya binme konusunda sorun yaşamazlar.

gelelim neden corlys ve ailesinin bu ten rengine sahip olamayacağına. sebebi bariz bir biçimde corlys'in oğlu laenor velaryon ile evlenmiş olan rhaenyra targaryen. laenor kitapta altı çizildiği üzere erkeklere ilgi duyan bir adam. hatta yüce üstat mellos, the rogue prince kitabında rhaenyra ve laenor evliliğini meşrulaştırmak için şöyle söylüyor:

"ne var bunda? ben de balıklara âşık değilim ama yemekte balık olduğunda yiyorum" s. 24 (düzenbaz prens/ rogue prince)

(what of it? i'm not fond of fish, but when fish is served, i eat it.) p. 361 (fire & blood)

bu tamamen doğru olan söylentiler elbette rhaenyra ve laenor'un evliliği üzerine gölge düşürüyor ama asıl mesele rhaenyra ve laenor'un evliliği sürecinde 3 çocukları olmasıyla başlıyor. şimdi burada şunu anlamak gerek; rhaenyra'nın laenor'dan olma üç oğlu açıkça piç olarak yaftalanmıştır ve bu rhaenyra'nın aegon ii ile taht mücadelesine de epey zarar veren bir etmen. peki neden? rhaenyra, babası kral viserys i'in onayı ile tahtın meşru varisi olduğundan ondan sonra tahta geçecek olan çocukları oldukça önem arz ediyor. bu çocukların babasının laenor olmama ihtimali onları direkt 'piç' olarak yaftalayıp taht haklarını ellerinden alır.

kitaba baktığımız zaman; otto hightower'dan sonra kral eli olmuş olan lyonel strong'un en büyük oğlu, kemikkıran lakaplı harwin strong; bu üç çocuğun muhtemel babası olarak karşımıza çıkıyor. çünkü çocuklar onun gibi basık burunlu, kahverengi gözlere ve karamel rengi saçlara sahip. üstelik mushroom'un iddialarına göre rhaenyra'nın criston cole tarafından reddedildikten ve daha sonra da laenor'un onunla hiç ilgilenmeyerek genç erkeklere yönelmesinden sonra teselliyi harwin strong'un kollarında aradığına dair rivayetler dolanıyor.

halkın bir kısmı ve çoğunluğu yeşillerden oluşan soylular bu çocukları harwin strong'un piçi olarak anıyor ancak resmi bir kanıt sunamazlar bu yüzden taht haklarına zarar veremezler de. şimdi; harwin strong'u oynayan oyuncuyu en fazla latino birine oynatabilirsin zira adam gayet beyaz tenli olarak ifade edilmiş ama sen corlys ve hanedanını dolayısıyla laenor'u açıkça siyahi yaparsan bu çocukların piç olduğunu tüm izleyicilere - ki bu önemli değil- ve hatta koca kaleye -bu önemli- bağırarak söylemiş olursun. bu çocuklar laenor'dan ise neden hepsi bembeyaz? kahverengi saç ve gözleri belki arryn kanına sahip olan rhaenyra ile açıklayabilirlerdi ve çocuklar gerçekten harwin'den olsa bile bunun arkasına sığınarak tahtın meşru varisi olarak hak iddia edebilirlerdi. oysa şimdi bahaneleri yok. yani ortada bir taht savaşı olmasına yetecek bir şey kalmıyor. sırf çocukların ten renginden ötürü rhaenyra varis olma hakkını direkt kaybeder çünkü soylu lord ve leydiler ondan sonra tahta geçecek çocuklarının piç olmasını asla kabul etmezler. şüphe başka bir şey ortadaki bariz gerçeklik bambaşka bir şey. şüphe söylenti yaratır ama kanıt olmadan bir hiçtir. oysa ortadaki bir gerçeği kimse reddedemez. bunu poligenik kalıtımla bile açıklayamazsın çünkü.

bu yüzden bu cast seçimi bir fiyasko zira olay örgüsüne koca bir balta indiriyor. tamamen iki farklı tarafın taht üzerinde hak iddia etmesini konu alan bir serinin altını açıkça oymaktır bu. yoksa valyrian birinin ten rengi hatta saç rengi ve göz rengi bile aslında abartıldığı kadar değiştirilemez değil. salladhor saan da valyrian ama game of thrones'da kendisini siyahi birinin oynamasını dert etmedim açıkçası zira bu benim için açıklanabilirliğe sahipti ve olay örgüsünü bozmuyordu. bu durumu yalnızca harwin strong'un ten renginde değişime giderek yapabilirler ancak kendisini oynayan oyuncu olan ryan corr, gayet kumral bir avustralyalı. gelip cast seçimini de ben mi yapayım hbo?

gelelim serinin konusuna. tarihlerde kullanacağım 'ac' kısaltmasının açılımının 'after the conquest' olduğunu da ek olarak not düşeyim zira bazı kaynaklarda 'fs' kullanılmış. kafa karıştırmasın, ikisi de fatih aegon'un fethinden sonrasını ifade ediyor.


öncelikle şunu söylemek gerekiyor. dance of the dragons veya the dying of the dragons tam olarak game of thrones gibi tüm hatları kesin olarak çizilmiş bir olay örgüsüne sahip değil. the rogue prince ve the princess and the queen tamamen gerçekliğe sahip eserler olarak adlandırılamazlar. âliüstat gyldayn tarafından; yüce üstat runciter, üstat malles ve viserys i'in sadık soytarısı mushroom'un bazı zamanlar birbirinden oldukça farklı anlattıkları olayların yazıya dökülen derlemesinden oluşuyor daha çok. daha açıklayıcı olmak gerekirse rhaenyra ve criston cole örneği üzerinden gidebiliriz. malles daha çok cole'un rhaenyra'ya âşık olduğunu iddia ederken mushroom rhaenyra'nın onu takıntı haline getirerek adamı sürekli taciz ettiğinden söz eder. bu önemsiz görünse de kralyapan lakaplı criston cole'un rhaenyra ile ilişkisi tüm dengeleri değiştirmiştir ancak âliüstat gyldayn bunun sebeplerini tam olarak açıklayamaz. yani bunlar tarihi kesinlikler değiller ancak sonu, ortası ve başı belli bir konu var elimizde. sonuçlarına hakimiz ancak sebepleri çoğu zaman gizem diyebiliriz esasında. yalnızca içi doğru biçimde doldurulması gereken bir çerçeve bu. senaristlerin bu söylentiler arasında seçim yapması gerekecek bu da dizinin gizem faktörünü ortaya çıkaran esas durum. tabii george amcamız senaryoda iyileştirmeye gidildiğini açıklayarak kitabı okuyanlar için bile şaşırtıcı olabilecek olayların gerçekleşeceğine dair sinyalleri yakmış durumda.

ilk olarak the rogue prince kitabında geçen olaylar üzerinden ilerleyelim çünkü dance of the dragons bu temeller üzerine inşa edildi. baştan belirtmem gerekiyor ki; targaryen hanesi, isim seçimlerini atalarına bir saygı göstergesi olarak -bazı zamanlar politik amaçlar ile- daima hane isimlerinden ve büyük krallarından seçtiği için kafa karıştırıcı olabilir.

belirtmek gerekiyor ki sanılanın aksine bu veraset savaşının temelleri esasında 48 ac - 103 ac arasında hüküm sürmüş olan the old king jaehaerys i'in saltanatının son yıllarında atılmıştır. kral jaehaerys'in saltanı boyunca good queen alysanne ile evliliğinden 13 çocuğu oldu. ejderha kayası prensi olarak kabul gören ilk varis aegon -fatih aegon ile karıştırmayın- öldükten sonra taht sırası diğer çocukların ölümü ile beraber yavaş yavaş kral ve kraliçenin 3. çocuğu olan aemon'a geçmişti. aemon tahtın yeni varisini belirleyen ünvan olan ejderha kayası prensi titrinin sahibi olduktan hemen sonra öldü. varisin soyundan gelenler yani aemon'un çocukları aemon'un kardeşlerinden daha önce tahta geçebilme hakkına sahipti ancak aemon'un sadece rhaenys isimli bir kız çocuğu olmuştu. burada esas mesele absolute cognatic primogeniture vs. patrilineality/agnatic-cognatic succession aslında. absolute cognatic primogeniture için; kız ve erkek çocuk ayırmadan, ailenin yaşayan en büyük çocuğunun aktarılan tüm miras ve titrin sahibi olabileceği bir yasa diyebiliriz. agnatic-cognatic succession ise titrin sahibinin var olan tüm erkek akrabaları -diğer oğulları, kardeşleri, amcası vs. gibi- hayattaysa kız çocuklarını atlayarak onlara öncelik verilmesi hakkında bir yasa.

kral jaehaerys hâlâ hayattayken ve diyarı yönetirken 92 ac'de bir konsey kuruldu. ki biz bu konseyi great council of harrenhall ve 101. konsey olarak da biliyoruz. oldukça hararetli geçen tartışmaların döndüğü konseyin amacı varis belirlemekti. normal şartlarda ejderha kayası prensesi ünvanı alarak tahta geçmesi gereken rhaenys, kadın olduğu için taht hakkından feragat etmek zorunda bırakıldı ve ejderha kayası prensi titrinin sahibi aemon'un 4. erkek kardeşi ve rhaenys'in amcası baelon oldu. yani konsey agnatic-cognatic succession'da karar kıldı.

92 ac'deki bu konsey önemli zira aegon ii ve rhaenyra arasındaki taht savaşı tamamen bu soylu lordların o zaman rhaenys ve baelon arasındaki seçimlerinin bir sonucu.

yaşlı kral'ın saltanatı sürecinde hayatta kalamayan baelon, ölürken varisi olarak ilk oğlu viserys'i geride bıraktı. kral jaehaerys i; hem ejderha kayası prensi olan varisi hem de kral eli olarak görev yapan oğlu prens baelon'un ölümü üzerine hightower hanesinin lordunun kardeşi olan otto hightower'ı kral eli olarak atamaya karar verdi. otto, oldukça hırslı bir adamdı ve kralın aksine kendi planları vardı. belirtmek gerekir ki otto, saraya ailesi ile beraber geldiğinde o zamanlar 15 yaşlarında olan kızı alicent hightower yaşlı kral'a refakat etme görevini üstlenmiş ve yaşlı kral öldüğünde bile son anlarında yanında olmuştur.

103 ac yılında, yaşlı kral öldüğü zaman yerine torunu; baelon'un 26 yaşındaki oğlu prens viserys geçti ve adının ilki olarak viserys i diye anıldı. viserys i'in eşi aemma arryn'den 97 ac yıllarından olma tek bir çocuğu vardı; prenses rhaenyra targaryen. ancak bu sorun olarak görülmüyordu zira kral, genç; kraliçe sağlıklıydı yani taht için başka bir varis gelecekti mutlaka. hiç olmazsa viserys i'in küçük erkek kardeşi daemon targaryen vardı ancak kral eli otto hightower en çok bu ihtimalden haz etmiyordu.

daemon targaryen... bu karakter serinin en önemli isimlerinden biri. hırslı, becerikli, zeki, acımasız, çıkarcı ve kaotik bir adam. daemon, zamanında abisi kral viserys i'in yüce konseyinde görev almış ancak içki ve kadın düşkünü doğası -biraz da otto hightower'ın etkisi- onu görevinde uzun süre tutmaya yetmediğinden kendi konumundaki birinin olması gerekenden çok aşağıda bir rütbe verilerek şehir muhafızlarının komutanı olarak atanmıştı. sefil durumda olan muhafızlara; yeni, parlak zırhlar; gürz ve kılıçlar verdi ve onların altın pelerinliler olarak anılmasını sağlayan pelerinler onun dahiyane zekasının bir ürünüydü. muhafızların komutanı olarak görev yaptığı süreçte bit çukurunda korku salmış ve genelevlerden dışarı adımını bile atmamıştı. hatta öyle ki bit çukuru lordu lakabını bu günlerde kazandığı söylenir. daemon bu süreçte misery ya da white worm ismi ile anılan lys'li lady mysaria ile yakınlık kurdu ve onu metresi yaptı. daemon'un tüm bu muhafızlık meselesini kabul etmesinin yegane sebebi arryn'in taşyazı leydisi rhea royce ile olan mutsuz evliliğiydi zira kendisi rhea royce ve onun temsil ettiği her şeyden tiksiniyordu. onun sevgili kılıcı kara kız kardeş, insan kanı ile sulanmak; içi tehlikeli fikirler ile dolu hırslı kafası, kral tacı takmak için yaratılmıştı. arryn vadisindeki erkeklerin koyunlar ile yatıp kalktığını çünkü koyunların vadinin kadınlarından güzel olduğundan söz ettiği biliniyor. tabii bir de viserys'in oğlunun olmaması da daemon için önemli bir sebepti çünkü kendisinin ejderha kayası prensi ilan edilerek varis yapılacağını umuyordu.

105 ac'ye geldiğimizde büyük bir felaket zinciri yaşandı. aslında bu felaket yaşananların ne ilki ne sonuncusu olacaktı. daemon'un elinden valyrian çeliği kara kız kardeş kılıcını düşürebilecek kadar iyi bir şövalye olan criston cole, kral muhafızı olmaya hak kazanmış; prensesin beyaz şövalyesi,
7 yaşındaki prenses rhaenyra targaryen'in isteği ile kralın emri doğrultusunda prensesin sadık kılıcı ve kalkanı görevine getirilmişti. öte yandan kral viserys'in eşi doğum sırasında yeni doğmuş olan varis baelon -viserys ona babasının adını vermişti- ile birlikte hayatını kaybetti. genç kraliçe ve yeni doğmuş varisinin ölümünü fırsat bilen daemon ulu orta bu olayla dalga geçmeye ve tahtın varisinin kendisi olduğunu söylemeye başlayınca kral viserys ona tahammül etmekten vazgeçerek yasının bitmesinin hemen ardından bir konsey topladı ve varisinin kızı rhaenyra olacağını duyurdu. bu konseyde orada bulunan tüm soylu lordlar diz çökerek prenses rhaenyra'nın taht hakkını koruyacaklarına dair yemin etmişlerdir ancak lordların kendilerinden sonra gelecek olan oğullarının pek azı bu yemini hatıralayacak ya da uygulayacaktı. grimdark bile olsa, böyle bir evrende bile sözlerini tutmamak kan ile ödenir. tarihin bu kısmında ise yalnızca kan değil ateş de hüküm sürecek.

bu sıralarda yeğeni rhaenyra'ya derin bir sevgi beslese bile varis olamayacağını öğrenen daemon; metresi leydi mysaria ile birlikte ejderhası caraxes'e binerek ejderha kayasına döndü. bu süreçte leydi mysaria hamile kalmış ancak ona bir ejderha yumurtası hediye etmek isteyen daemon'a sinirlenen viserys; ona yumurtayı geri vererek meşru karısının yanına dönmesini emretmişti. mecburen bu kararı kabul etmek zorunda olan daemon, arryn vadisine dönerken leydi mysaria da bir gemi ile lys'e gönderildi. burada mysaria'nın bebeğini düşürdüğü ve daemon'un bunu öğrenince kral viserys'e büyük bir nefret beslemeye başladığı söylenir.

bu sıralarda üstat runciter, kral viserys'e yeniden evlenmesini salık verdi. driftmark'ın yegane mirası, rhaenys ve corlys velaryon'un güzeller güzeli kızı ve fatih aegon zamanından kalmış yaşayan tek ejderha olan vhagar'ın sürücüsü laena velaryon bunun için biçilmiş kaftandı. üstelik rhaenys'in kızı laena ile evlenmek 92 ac'de varisliği onaylanmamış rhaenys'in gönlünü almak ve driftmark ile uzlaşma sağlamak demekti ancak otto hightower ve kızı alicent yıllardır kendi ağlarını örmüştü bile. kral bu teklifi reddederek alicent hightower ile evleneceğini duyurdu. velaryonlar ve onların hiç olmayan kraliçeleri rhaenys bu yok sayılmayı unutmayacaktı. daemon'un da bu evlilik olayına sıcak bakmadığını söylemek gerek.

106 ac'ye geldiğimizde kral çoktan alicent ile evlenmişti -velaryonlar düğüne gelmeyi reddetmiştir- ve daemon ise velaryonlar ile işbirliği yaparak essos ve dorn arasında yer alan ve troyka yönetiminde olan basamak taşları isimli bölgeyi ele geçirmek için kan ejderhası caraxes ile driftmark'a uçmuştu. tabii burada kanlı savaşlar döndüğünü söylemek gerek ancak bunların detayları bizi pek ilgilendirmiyor. 106 ac'den 109'a kadar süren savaşlar sonucunda daemon'un kısa bir süreliğine bu bölgenin hakimi olarak taç taktığını bilseniz yeterli.

bu süreçte king's landing ise başka haberler ile çalkalanmaktaydı. 107 ac'de alicent ve kral viserys'in, aegon isimli bir erkek çocuğu oldu. harrenhall konseyi açıkça ilk doğan çocuğun değil en büyük erkek çocuğun tahta geçmesinde karar kılsa da kral viserys, rhaenyra'yı varisi olarak kabul etmeye devam etti. alicent ve rhaenyra'nın arası yavaş yavaş açılmaya başlıyordu. aegon'un doğumunun üzerinden iki yıl geçtiğinde alicent, helaena isimli bir kız çocuk dünyaya getirmiş, takip eden bir yılın ardından aemond isimli bir erkek çocuk daha doğurmuştu. aemond, hikâyede en etkili role sahip karakterlerden biri denilebilir zira ejderhaların dansında o ve daemon bir insan olarak değil adeta kana susamış iki ejderha olarak yer almıştır. bu sıralarda alicent yavaş yavaş criston cole ve prenses rhaenyra'nın arasındaki ikili ilişki hakkında dedikodular çıkarmaya başlamıştı elbette. bakın rhaenyra gerçekten bambaşka bir ruh hastası ancak alicent gibisini tudor hanedanında arasanız bulamazsınız.

"sör criston prensesi düşmanlarından koruyor ama prensesi sör criston'dan kim koruyor?" s. 17 (düzenbaz prens)

"ser criston protects the princess from her enemies, but who protects the princess from ser criston." p. 357 (fire & blood)

tarih 109 ac'yi gösterdiğinde; kral eli otto hightower, kızı alicent ile birlikte kral viserys'i dört taraftan sıkıştırmaya başlamıştı bile. otto, 92 ac'de harrenhall'daki büyük konseyin verdiği karar gereğince torunu aegon'un, rhaenyra yerine varis ilan edilmesinde o kadar ısrarcı oldu ki viserys, otto'nun yakasındaki kral eli nişanını sökerek dalga geçercesine yerine harrenhall lordu lyonel strong'u kral eli ilan etti. otto hightower ise yeniden old town'a sürülmüştü. bu süreçte rhaenyra ve alicent'in arası hepten açılmış, kraliyete bağlı olan haneler ikiye bölünmüştü. tıpkı 92 ac'de olduğu gibi veraset savaşı yine aynı konu üzerine temelleniyordu. oysa kral viserys hem eşine hem de ilk eşinden olma kızına derinden bağlıydı ve arabuluculuk rolü üstlenmek için iki tarafı da sürekli karşı karşıya getiriyordu.

tarih 111 ac'yi gösterdiğinde kral viserys, alicent ile olan evliliğini kutlamak için büyük bir turnuva düzenledi ancak bu turnuva tam da viserys'in korktuğu gibi the dying of the dragons için bir sembole dönüşecekti zira kraliçe alicent bu turnuvaya yeşil bir elbise giyerek gelmiş; üvey kızı rhaenyra ise targaryen hanesinin siyah ve kırmızı renklerini üzerinde taşımıştı. bu turnuvadan sonra alicent ve oğlu aegon ii'nin taht iddiasını destekleyenler 'yeşiller' olarak anılırken, prenses rhaenyra'ya bağlı kalmaya devam edenler 'siyahlar' olarak anıldı. o zamanlar rhaenyra'nın sadık şövalyesi olan criston cole prensesin nişanını takarak yeşillerin sadık destekçilerini devirdi ve bu turnuvanın galibi siyahlar oldu.

bu sıralarda daemon turnuvaya habersiz gelerek abisi kral viserys'in önünde diz çökmüş ve basamak taşları kralı olarak başına taktığı tacı abisine sunmuştur. burada daemon ve rhaenyra arasında ne geçtiği muamma ancak daemon ne alicent ne de onu taht sırasında geri düşüren aegon ve aemond'a karşı bir sıcaklık besliyordu. neredeyse 6 ay şehirde kalan daemon konseydeki eski görevine devam ederken bir yandan rhaenyra ile ilgilenmeye başlamıştı. birlikte caraxes (daemon'un ejderhası) ve syrax (rhaenyra'nın ejderhası) ile uzun uçuşlar yapıp yakınlaşmaya başladılar.

burada; daemon'un rhaenyra'yı baştan çıkarıp beraber olduğundan tutun, alicent'in kral viserys'e daemon'u göndermesi hakkında baskı yaptığına kadar onlarca farklı hikaye anlatılmıştır ancak sebebi anlatan kaynağa göre değişse bile sonucunda daemon yarım yılın sonunda king's landing macerasını sonlandırarak basamak taşları kralı olmaya geri dönmek zorunda kalır. bu sıralarda kral muhafızları lord kumandanı olan harold westerling'in ani ölümü ile birlikte yerine criston cole lord kumandan olarak geçmiştir. prensesin, amcası daemon'dan tutun sadık şövalyesi criston cole'a kadar hakkında pek çok aşk dedikoduları çıkınca; soylular arasında prensesin evlenmeden bekaretini kaybettiği anlatılmaya başlanır ki bunun müsebbibi mushroom'dur. 112 ac'de büyük konsey toplanır ve prenses rhaenyra'yı evlendirmek için uygun adayları belirlemeye başlar. bu süreçte kraliçe alicent'in sırf ilk oğlu aegon tahta geçsin diye 5 yaşındaki aegon'u 15 yaşındaki üvey kardeşi prenses rhaenyra ile evlendirmeye çalışmışlığı vardır. bu kadındaki hırs beni çileden çıkarıyor gerçekten.

neyse. konseyin kararı sonucunda prenses rhaenyra'nın kuzeni laenor velaryon ile evlenmesinde karar kılınır. tabii bunun altında bin tane politik sebep var. rhaenys velaryon'un (targaryen) taht hakkı elinden alındıktan sonra ve kral viserys, laena yerine alicent ile evlenmeye karar verdiğinde; kraliyetin arası velaryonlar ile epey açılmıştı. bu evlilik sayesinde velaryonların daha doğrusu driftmark'ın deniz yılanı corlys velaryon'un devasa donanması yeniden kraliyetin kontrolüne girebilirdi.

elbette laenor'un eşcinsel olduğu bir sır değildi ve bir ihtimal kalbi dolu olan rhaenyra da onunla evlenmek istemiyordu ancak varisliğinin elinden alınma ihtimali ile tehdit edilince bu evliliği onaylamaya karar verdi. kimileri bu olaydan sonra criston cole'un prenses rhaenyra'ya beraber kaçmayı teklif ettiğini ancak prensesin onu aşağılayarak reddettiğini söylerken kimileri ise prensesin criston cole'un odasına gizlice girerek onunla beraber olmaya çalıştığını ancak criston cole'un onurundan ötürü onu reddettiğini ve prensesin harwin strong'un kollarında teselliyi aradığını söyler. hangi söylenti doğrudur bilinmez ancak bu gecenin sabahında criston cole'un artık siyahların azılı bir temsilcisi değil yeşillerin, yani kraliçe alicent'in destekçisi olduğu kesin.

burada kişisel bir görüş belirtmem gerekirse eğer; bence ilk söylediğim söylentinin doğruluk payı epey yüksek. burada sansa stark - sandor clegane dinamiğini hemen yakalayanlar vardır şüphesiz. rhaenyra belli ki criston'a karşı ilgi duyuyordu ancak cole düpedüz rhaenyra'ya âşık bir adamdı. bunu rahatlıkla yakalayabildiğimiz pek çok olay var. criston cole'un tam da rhaenyra'nın evleneceğini öğrendiği günün ertesinde rhaenyra'dan ölümüne nefret ederek kraliçe alicent'ın tarafına geçmesinin sadece prensesin onunla beraber olmak istemesi olduğunu sanmıyorum. şimdi burada her türlü ihtimali masaya yatırıp tartışabiliriz ancak günün sonunda rhaenyra'nın cole'u kaçmaya zorladığı ihtimallerin çok azı mantıklı olur zira rhaenyra, olayların devamında göreceğimiz üzere kraliçe tacını epey istiyor. ek olarak; harwin'in prensese kur yaptığını öğrenen cole'un, turnuva sırasında adamı ölümüne dövmesi de kulağa öylesine verilmiş bir detay gibi gelmiyor. bana kalırsa yeşillerin rhaenyra'yı aşağılamak için ortaya attığı iddialardan ibaret bu söylentiler. bu adamı kör kütük aşık olarak işlemezlerse bu dizide daha da bir şey demiyorum. aksini işleyeceklerse kendisinde stark kanı var mı bir kontrol etsinler.

çok uzun tutmayayım. 114 ac'de laenor ve rhaenyra evleniyor ama bu sıralarda laenor velaryon, öpücük şövalyesi joffrey lonmouth ile sevgili. muhtemelen rhaenyra da harwin strong ile bir ilişki yaşıyor. bir turnuva sırasında criston cole, joffrey'i döverek öldürünce ipler daha da geriliyor elbette. bu olay sonrasında laenor driftmark'a dönüp kendisine yeni bir şövalye buluyor. laenor, ser qarl correy ile günlerini geçiredursun; prenses de king's landing'de harwin strong ile balolara katılıp boy göstermeye başlıyor. yıl sonunda ise beklenmedik(!) bir şekilde prenses kahverengi saçlı, kahverengi gözlü, burnu tıpkı harwin strong'u andıran bir bebek doğuruyor. laenor, bebeğe ölen sevgilisi joffrey'nin adını vermek istese de kral viserys'in isteği üzerine torununa jacaerys ismi veriliyor. prensesin hemen ardından kraliçe alicent ise daeron (daha sonra cesur daeron olarak anacağız onu) isimli bir erkek bebek daha doğuruyor. kadın hırsından aynı yıl hemen gidip çocuk yaptı... bu saçma hanedan entrikaları bitse de iki ejderha görsek gerçekten. içim şişti.

115 ac'ye geldiğimizde daemon'un karısı ölmüş; aynı yıl, daemon, laena velaryon ile evlenmeye karar vermiştir. prenses rhaenyra da bu yıl lucerys isimli yeni bir bebek dünyaya getirir ki lucerys gerçekten franz ferdinand gibi bir çocuk. elbette lucerys de ne laenor ne de rhaenyra gibi beyaz saçlara ve mor gözlere sahipti. o da abisi gibi kahverengi saçlar ve kahverengi gözler ile doğmuştu.

"denemeye devam et, eninde sonunda kendine benzeyen bir tanesini elde edersin." s. 31 (rogue prince/ düzenbaz prens)

"do keep trying, soon or late, you may get one who looks like you." p. 367 ( fire & blood)

116 ac'ye geldiğimizde veraset savaşına yeni piyonlar da ekleniyordu. laena velaryon'un daemon targaryen ile olan evliliğinden baela ve rhaena isimli ikiz kız çocuğu olmuştu. 117 ac'de ise rhaenyra yeni bir erkek bebek dünyaya getirdi ve laenor bebeğe ölmüş olan eski erkek arkadaşı joffrey'nin adını verdi. bu çocuk da kahverengi saçlı doğunca, şüphe okları iyice harwin strong'u göstermeye başlamıştı ancak kral bu iddiaları dikkate almadı ve rhaenyra'yı varisi olarak görmeye devam etti. yine de prensesin üç oğlu da -jacaerys, lucerys ve joffrey- tüm bu iddialara rağmen onlara verilen yumurtalardan vermax, arrax ve tyraxes isimli üç ejderha çıkarabilmişti.

tüm bu çekişme sürecinde kraliçe alicent'in çocukları; aegon, aemond, daeron ve helaena ile prenses rhaenyra'nın çocukları; jacaerys, lucerys ve joffrey arasında da çekişmeler baş göstermekteydi. 120 ac'de daemon'un ikinci eşi leana velaryon doğum sırasında öldü ve ejderhası vhagar, efendisiz kaldı. bunu fırsat bilen on yaşlarındaki aemond, fatih aegon'un zamanından kalan tek ejderha olan vhagar'ın yeni sürücüsü olmayı denedi ancak çıkan kargaşada kardeşini korumak isteyen lucerys, aemond'un tek gözünü yanlışlıkla oymuş ve onu kör etmişti. yine de aemond vhagar'ın yeni sürücüsü olmayı başardı.

daha bir kaç ay geçmeden prenses rhaenyra'nın eşi laenor velaryon da kız kardeşi leana ile aynı kaderi yaşadı. altında yatan bir komplo var mı bilinmez ancak laenor velaryon sevgilisi qarl correy tarafından bıçaklanarak kız kardeşi ile aynı yıl içerisinde öldürüldü. bu sıralarda harwin strong'un da harrenhall kalesinde yanarak öldüğünü söylemek lazım. bu olayın altındaki entrikaları hayalinize bırakıyorum. yine de ufak bir alıntı bırakayım, benim de aklıma gelen seçeneklerin pek farkı yok zaten.

"bir sonraki ölecekler yaşlı stronglar'dı. oğlu ve varisi ser harwin'le beraber göl kıyısındaki büyük, yarı-harap kalesine dönen harrenhall lordu ve kral eli lyonel strong. varışlarından kısa süre sonra uyudukları kulede bir yangın başladı, uşakların üçü ve bir düzine hizmetçileriyle birlikte babası da oğlu da öldü. yangının nedeni belirlenemedi. bazıları bunu basitçe talihsizliğe verirken bazıları kara harren'ın mevkisinin lanetli olduğunu ve elinde tutana sadece kötü son getirdiğini mırıldandı. birçoğu alevlerin kasıtlı olarak tutuşturulduğundan şüphe etti. mushroom bunun arkasında oğlunu boynuzlayan adama karşı intikam olarak deniz yılanı'nın olduğunu ileri sürer. rahip eustace, daha makul bir biçimde, prenses rhaenyra'nın sevgisine rakip birini bertaraf eden prens daemon'dan şüphelenir. diğerleri larys yumruayak'ın sorumlu olabileceği fikrini ortaya koydu; babası ve abileri ölen larys strong, harrenhall lordu olmuştu.

en rahatsız edici olasılık, kral'ın kendisinin emri verdiğini düşünen yüce üstat mellos'tan başkası tarafından öne sürülmemişti. eğer viserys, rhaenyra'nın oğullarının soyuyla ilgili söylentilerin doğru olduğunu kabul etseydi, oğullarının piçliğini açıklar korkusuyla kızının şerefini lekeleyen adamı bertaraf etmeyi dileyebilirdi."s. 40 (rogue prince/ düzenbaz prens)

"the next to perish were the elder strongs. lyonel strong, lord of harrenhal and hand of the king, accompanied his son and heir ser harwin on his return to the great, half-ruined castle on the lakeshore. shortly after their arrival, a fire broke out in the tower where they were sleeping, and both father and son were killed, along with three of their retainers and a dozen servants.

the cause of the fire was never determined. some put it down to simple mischance, whilst others muttered that black harren's seat was cursed and brought only doom to any man who held it. many suspected the blaze was set intentionally. mushroom suggests that the sea snake was behind it, as an act of vengeance against the man who had cuckolded his son. septon eustace, more plausibly, suspects prince daemon, removing a rival for princess rhaenyra's affections. others have put forth the notion that larys clubfoot might have been responsible; with his father and elder brother dead, larys strong became the lord of harrenhal. the most disturbing possibility was advanced by none other than grand maester mellos, who muses that the king himself might have given the command. if viserys had come to accept that the rumors about the parentage of rhaenyra's children were true, he might well have wished to remove the man who had dishonored his daughter, lest he somehow reveal the bastardy of her sons." p. 374 (fire & blood)

bu arada lyonel strong'un yokluğunda otto hightower yeniden kral eli görevine getirildi böylece yeşiller sarayda daha fazla güç elde etmişti. bence larys strong - ki ejderhaların dansı sırasında fısıltıların efendisi olarak aegon ii'nin saltanatı için neler yaptığı ortada- otto hightower ile anlaşarak lyonel'i öldürmeyi planladı ancak harwin de beklenilmedik şekilde kalede olduğundan suikastın asıl hedefinin o olduğu düşünüldü. neyse.

bu sıralarda eşlerini aynı yıl içinde kaybetmiş olan rhaenyra ve daemon targaryen evlenmeye karar verdi. bir yılın ardından rhaenyra ve daemon'un beyaz saçlara ve mor gözlere sahip olan yani piç olarak yaftalamanın mümkün olmadığı bir çocuğu oldu. çocuğa aegon adını vermeye karar verdiler. kraliçe alicent'in oğlunu büyük aegon, prenses rhaenyra'nın oğlunu genç aegon olarak ifade edeceğim zira orijinal metinde böyle karar verilmiş. henüz iki yıl geçmeden rhaenyra, viserys adını verdiği başka bir erkek çocuk daha doğurdu. aynı yıl içerisinde kraliçe alicent aracılığı ile iki kardeş olan helaena ve aegon da evlendirildi ve geçen bir yılın ardından helaena, erkek kardeşinden jaehaerys ve jaehaera isminde bir kız ve bir erkek ikiz dünyaya getirdi. ardı ardına doğumlar gerçekleşip sınırlar daha da keskin çizilerken kralın sağlığı da pek iyiye gitmiyordu.

veraset savaşında tüm piyonlar tahtaya yerleşmişken 129 ac'de kral viserys hayata gözlerini yumarak farkında olmadan bu kanlı satranç maçını da başlatmıştı.

geliyoruz the princess and the queen kitabına yani ejderhaların dans etmeye ve kan dökmeye başladığı zamana. buraları detay vermeden anlatacağım zira bu savaşı dizide en ince ayrıntısına kadar göreceğiz. bundan ötürü savaşı oluşturan şartlar kadar önem arz etmiyor aslında.

kral viserys öldüğünde; hamile olan prenses rhaenyra dragon stone'da doğum sancıları ile uğraştığından ilk olarak kraliçe alicent'a haber verildi. normalde dragon stone'a kuzgun uçurulması gerekirken, criston cole ve alicent hightower'ın emri ile kralın ölümü gizlendi ve kralın ölü bedeni haftalarca odasındaki yatağında kendi haline bırakıldı. bu sırada criston, otto ve alicent, konseyi toplamış, aegon'u tahta geçirme planını yürürlüğe koymuştu. alicent'in oğlu aegon tahta geçerek aegon ii ismini aldığında dragon stone'da prenses rhaenyra, ölü doğan kız bebeğinin ardından yas tutuyor, tüm bunların sorumlusunu alicent ve aegon olarak görüyordu. sarayın kendi konseyine karşı dragon stone'da prenses rhaenyra ve daemon targaryen yeni bir konsey kurdu. artık kuzgunların savaşı başlıyordu.

yeşiller ve siyahlar, kendi yanlarında olacağını düşündükleri hanelere kuzgunlar göndermeye başladı fakat bir yılın sonunda; aynı anda baratheon hanesine mesaj taşıyan aemond targaryen ve lucerys velaryon karşı karşıya geldi. aemond'un lucerys'i öldürmesi ile artık kuzgunların devri kapanacak ejderhaların savaşı başlamış olacaktı. beklenildiği gibi de oldu. daemon, oğul'a karşı bir oğul diyerek; aegon ii'nin, kız kardeşi helaena'dan olma oğlu jaehaerys'i öldürerek savaşı daha da körükledi. böylece soylu hanelerin çarpışması, velaryon piçlerinin ihaneti -hakaret olarak söylemiyorum, evlilik dışında doğmuş olanlar seride direkt ağır bir biçimde böyle ifade ediliyor- ve dişi maegor'un (rhaenyra) zulmünden bıkan halkın sahte peygamberlere kapılarak ejderha çukurunda ejderhaları katlettiği kaotik bir dönemin fitili işte tam da bu noktada ateşleniyor.

geri kalanını diziyle senkronize bir biçimde her bölüm sonrası yazar ve kitapla karşılaştırmasını yaparım. muhtemelen dizi esas olarak bu 10 yıllık savaş dönemine odaklanacak ancak ilk sezonda en azından 10 yıllık savaş sürecini başlatan geçmiş olayları anlatmayı planlıyor gibiler.

bu arada söylemem gerekiyor ki; dizide hiçbir karaktere bağlanmanızı önermem zira finalde neredeyse kimse hayatta olmayacak. 3 ejderhayı az bulanlar için de bu dizi oldukça keyifli olacaktır zira aşağı yukarı 16 kadar ejderha göreceksiniz. aemond ve daemon'un, the god eye taraflarındaki o ikonik çarpışması ve rhaenyra'nın infazı için biraz bekleyecek gibiyiz. yine de asıl merak ettiğim şey gerçekten the hour of the wolf ve asoiaf evreninin gördüğü en havalı stark olan cregan stark'ı görüp göremeyeceğimiz. 5 sezon boyunca can sıkıcı targaryenler savaşıp birbirini öldürebilir; final bölümünde cregan stark'ın the hour of the wolf ile yedi diyarın ahmak lord ve leydilerine; onur ve şeref kavramının, yalnızca ozanların şövalyeler ve genç kızların aşklarını anlattığı şarkılarda olmadığını göstermesi benim için yeterli. king in the north!


andalların, rhoynar ve ilk insanların kralı, yedi krallığın hükümdarı ve diyarın koruyucusu gandalfgillerden, keyifli okumalar diler.
devamını gör...

güne pratik bir yemek tarifi bırak

özellikle yaz akşamları için oldukça ferahlatıcı ve güzel olan bir kaç yemek ve tatlı tarifi bırakacağım. dilediğinizce eşleştirebilirsiniz. aşçılık ve gastronomi hakkında özel bir eğitimim olmadığı için kusurlarım muhakkak olacaktır. daha çok balkonda veya terasta -eğer şanslıysanız denize karşı- eşinizle, kız/erkek arkadaşınızla veya kendinizle baş başa özel bir akşam için gerçekten güzel tercihler olduğunu düşünüyorum.

deniz mahsülü ve beyaz şarap ile eşsiz bir tat yakalamayı başardığımız bir makarna tarifi ile başlayalım. maliyetli görünse bile aslında oldukça uygun fiyata hazırlanabilen ve 25-30 dakika arasında hazır olan pratik bir tarif. buna bütçe veya zaman ayıramayacak olanlar, deniz mahsülünden hoşlanmayanlar veya alkol tercih etmeyenler -aslında soslarda kullanılan şaraplar alkol uçtuğu için kısmen zararsızdır- için 4 malzemeli daha basit bir versiyonunu da altına ekleyeceğim.

malzeme listesi şu şekilde:
250 gr. makarna (capelli d'angelo önerilir ancak ben fettuccine ile daha çok yakıştırıyorum yine de dilerseniz standart spagetti kullanın elbette)
250 gr. karides
1/4 limon
20 gr. maydanoz
1 diş sarımsak -tercihe göre 2 diş kullanabilirsiniz ama ağırlaştırıyor-
1 yemek kaşığı tereyağı
1 yemek kaşığı zeytinyağı
50 ml. beyaz şarap (viogner, chardonnay gibi gövdeli, yoğun beyazlar karidese daha çok yakışıyor bence)
baharata yönelik hassasiyetinize göre bir miktar tuz ve pul biber. dilerseniz yeni öğütülmüş karabiber de hoş bir reha katmakta.

gelelim tarife. makarnayı mümkünse bol tuzlu suda 6-7 dakika gibi bir süreçte haşlıyoruz. eğer fettuccine tercih ettiyseniz süreyi 8-9 dakika olarak almanız daha uygun olacaktır molto al dente değil al dente istiyoruz. makarna haşlandıktan sonra suyunu süzmeden önce bir çay bardağı kenara muhakkak ayırmayı unutmayın. daha sonra sarımsağı ve maydanozu doğrayıp kenara ayırın ve kızartma tavasına zeytinyağı ekleyin. yağ biraz ısındıktan sonra temizlenmiş olan karidesleri 3-4 dakika kadar kızartın. daha sonrasında sarımsakları da ekleyerek fazladan 2-3 dakika daha sarımsağın kokusu çıkana kadar kızartmaya devam edin.

burada yemeğin tadının güzel olup olmamasında en etkin olacak bölüme geliyoruz. deglaze benim basitçe anlatabileceğim bir pişirme tekniği değil, bu işin ustasından öğrenilmesi gereken bir şey ancak bir acemi olarak bildiğimi düşündüğüm kadarını aktarayım. kızartma sırasında -eğer yapışmaz tava kullanma hatasına düşmediyseniz- zeminde karamelize olmuş karides parçaları kalacak. amacımız, bu parçaların üzerine beyaz şarap ekleyerek deglaze etmek ve harika bir sos ortaya çıkarmak. beyaz şarap ekledikten sonra biraz tuz, biber ve tereyağı da ekleyerek yağ eriyene kadar pişirmeye devam ediyoruz. daha sonra makarnayı ayrıdığımız makarna suyu ile beraber pişirme tavasına ekleyerek suyu çekilene kadar karıştırıyoruz ve altını kapattıktan sonra limon ve doğranmış maydanozu ekleyerek karıştırıyoruz... ve tamamen hazır durumda.

peki neyle servis etmek güzel oluyor? bu açıkçası uzmanı olmadığım bir konu olduğu için şununla harika gider diyemem ama kendi damak zevkime göre öneride bulunayım. ben bazen tadını biraz daha hafifletmek için içine biraz fesleğen doğrayarak hafif krema ile çırpılmış iki kaşık yoğurt ile basit bir sos hazırlıyorum üstüne. yemeğin kendine has tadını biraz öldürüyor ama bence çok yakışıyor ve yeni bir tat ortaya çıkarıyor ama eğer bu sosu kullanacaksanız yanında kesinlikle şarap tüketmeyin çünkü yoğurt ne yazık ki şarabın tadını öldürüyor. sos değil de salata türevi bir şey istiyorsanız eğer marul, limon, esmer şeker, sirke, tuz, avakado, tavada sotelenmiş ceviz, kırmızı soğan ve böğürtlen ile hazırlanmış bir salata tercih edilebilir ama salatada sirke olduğu için yine yanında şarap önermiyorum. onun dışında bence içinde sirke olmayan her türlü yeşillik ile yapılan salata ve yanına narince şarap ile üst düzey bir tat yakalayabilirsiniz. inanın karidese narince kadar yakışan hiçbir şey yok. ben daha napolitan seviyorum diyenlerdenseniz işi biraz daha külfetli bir duruma getirebilirsiniz. spaghetti alle vongole seviyorsanız ek olarak kabuklu istiridyeleri bol sarımsaklı zeytinyağında güzelce pişirip makarnanın üstüne ilave edebilirsiniz veya mantar ilavesinde de bulunabilirsiniz. elde edeceğiniz tabak aşağı yukarı şu oluyor:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
şey... eğer ortaya çıkan şey buna benzemiyorsa bir yerlerde ciddi bir problem var demektir. sizinle konuşup merhamet dilenmesine aldırmadan sakince arkanızı dönüp mutfaktan uzaklaşın. giderken kolunuzun yanlışlıkla tabağa çarparak onu yandaki çöpe dökmesi durumu daha da kolaylaştırabilir. oh, those italians...

kardeşim biz türkiye'de yaşıyoruz buna bütçe mi dayanır diyenler ya da ben deniz mahsülü sevmiyorumcular için de aynı olmasa da benzer bir tarif vereyim. oranlar yine verdiğim gibi. makarnayı haşladıktan ve kenara 1 çay bardağı su ayırdıktan sonra tencereye biraz zeytinyağı ekleyin ve oldukça ince doğranmış 6 diş sarımsağı kokusu çıkana kadar kavurun. sonrasında üzerine makarnayı ve ayırıdığınız suyu ilave ederek bir iki dakika daha pişirin ve ocağın altını kapatın. yarım demet oldukça ince doğranmış fesleğen -zorunlu değil- ve maydanozu üzerine ekleyerek karıştırın. servis tabağına aldıktan sonra krema kıvamına gelene kadar pul biber, nane ve tuz ile çırpılmış yoğurdu üzerinde gezdirin. yoğurt tadını hafifleterek ferah bir lezzet yakalamanızı sağlar eğer yoğurt kullanmazsanız tadı biraz ağır oluyor. mümkün mertebe bekletmeden tüketmeniz ve o gece sevişme işini rafa kaldırmanız önerilir.

yapmak için 1 saate ve çok az el becerisine ihtiyaç duyan; adaçayı ve nane ile tatlandırılmış ravioli ile devam edelim. bir saatte yapılan yemek mi pratik diyebilirsiniz ancak unutmayın bunlar özel zamanlar için ve ben bir yemeğin yapımına 6 saat verdiğimi biliyorum. simya hiç bu kadar lezzetli olmamıştı.

öncelikle malzeme listemize bir bakalım.

300 gr. unumsu patates ( aslında ismi floury potatoes ama sıklıkla nişasta veya patates unu ile karıştırılıyor ona dikkat etmek lazım. nişasta oranı daha yüksek olan bildiğimiz sarı patates bu. rosamunda, linzer, russets işte. tabi ben gidip manav hüseyin abiye russets istiyorum dersem küfür mü ediyorsun diyerek beni merdane ile kovalar demeniz olası. o yüzden kızartmalık patates diyin, hüseyin abi derdinizi anlar.)
23 gr nane. ( 20 gr. yapımı 3 gr. ise servis için)
10 adet adaçayı yaprağı
100 gr. tuzsuz tereyağı
150 gr. irmik
150 gr. un
3 yumurta
40 gr. parmesan
damak tadınıza ve toleransınıza göre tuz ve karabiber.

güzelce temizlenmiş mutfak tezgahının üzerine buğday ununu ve irmiği küçük bir dağ oluşturacak şekilde döküyoruz ve elimizle ortasını çukurlaştırıyoruz. bu çukurun içine 3 yumurta kırdıktan sonra yumurtaları çırpıcı tel veya çatal yardımı ile çırparak iyice karıştırıyoruz. sonrasında yavaş yavaş 10 dakika boyunca yoğurmaya başlıyoruz. hamurun dokusu cıvık olmamalı ama çok katı bir hamur da olmasını istemiyoruz. dokusunu shortcrust'a benzetebiliriz aslında. bildiğimiz tart hamurunun biraz daha yoğun hali olarak düşünebilirsiniz. bu kıvamı yakalayamadıysanız -yumurtanın boyutu etki edebiliyor- biraz su eklemenizde bir sakınca bulunmuyor. hamuru yoğurduktan sonra jelatin ile sıkıca sararak kenara ayırabilirsiniz.

hamur dinlenirken biz de gidip güzelce yıkadığımız patatesleri bol tuzlu suda ortalama 20 dakika kadar haşlıyoruz. çatal ile ezdiğimizde püre haline gelecek kadar haşlayıverin canım işte, tek tek gelip kullandığınız patateslerin boyuna göre nasıl oran vereyim şimdi size. bu arada tereyağımızın yarısını da çok hafif kahverengileşecek kadar eritip sonra kenara alıyoruz ılıması için. 20 gr naneyi de ince bir biçimde doğruyoruz ama çok bıçak vurmayın, tadı kaçmasın. eliniz değmişken o parmesanları da rendeleyin bir güzel. kendi kendilerine incecik olmuyorlar. bu arada patateslerimiz de haşlandığı için onları süzüp bir güzel eziyoruz -isteyen kabuklarını soyabilir ben tercih etmiyorum- ve henüz soğumadan üzerine tereyağı, rendelenmiş parmesan, tuz, karabiber ve nane ekliyoruz. karıştırmanız gerektiğini de ben söyleyeceksem bu iş gerçekten çirkinleşmeye başlayacak.*

geliyoruz en ama en eğlenceli kısma. burada 10 yaşındaki bir çocuğun el göz koordinasyonuna sahip olmanız yeterli, o kadar zahmetli sayılmaz yani kolları sıvarsanız eğer bence halledebilirsiniz. ben makarna makinesi tercih ediyorum ama her evde bulunması elzem bir malzeme olmadığı için daha geleneksel bir şekilde hamuru açacağız. hamuru 4 parçaya bölerek ayrı ayrı incecik -çok da abartmayın, yırtılmasın hamur- açıyoruz. dört hamuru da yan yana serin, sonra da kalıp yardımıyla küçük yuvarlaklar elde edin. evinizde küçük yuvarlak kurabiye kalıpları yoksa eğer su bardağını ters çevirip öyle kalıp çıkarabilirsiniz. bir sürü güzel yuvarlak elde ettikten sonra kalan hamuru tekrardan toparlayıp açarak daha fazla yuvarlak hamur parçaları elde edebilirsiniz. bu yuvarlaklardan birinin içine kaşıkla hazırladığımız patates püresinden biraz ekleyerek üzerine yeni bir yuvarlak kapatmamız gerekiyor. sonrasında parmağınızın kenarıyla küçük küçük bastırarak açılmasın diye sağlama alabilirsiniz. tam olarak bundan söz ediyorum:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
tüm ravioliler hazırsa eğer büyük bir tencereye tuz ve su ekleyerek kaynayana kadar bekliyoruz ve raviolileri kaynayan suda 5 dakika haşlıyoruz. onlar haşlanırken kalan 50 gr. tereyağını, adaçayı yapraklarıyla beraber bir kızartma tenceresinde güzelce eritiyoruz ve eridikten sonra içine haşlama suyundan bir kepçe döküyoruz. süzdüğümüz raviolileri bu hazırladığımız sosun içine döküp tavanın üstünü kapatık biraz sallıyoruz ve servis tabaklarına döküyoruz. kalan 3 gr. naneyi de üzerine gezdirebilirsiniz. elimize ise böyle basit ama içindekinin tadı harika bir tabak geçiyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
peki yanına ne iyi gider? şahsi deneyimlerimden yola çıkarak mantarlı kuzu marulu salatasını önerebilirim. güzelce doğranmış arpacık soğanı, kuzu marulu -yoksa normal marul da olur- elma sirkesi, tuz, hardal, zeytinyağında kavrulmuş 100 gr mantar ve yarım dilim limon iş görür. orijinal tarif daha karışık ve zahmetlidir ve hem mumlu hem unumsu patates barındırır ama hem salata hem yemekte patatesi çok ağır buluyorum ben. bence benim tarifimi deneyin daha hafif ve güzel oluyor. ayrıca bu ravioli ile de epey yakışıyor. normalde sirke bulunan salatalar ve ravioli yanına şarap önermem çünkü sirke ve şarap iyi gitmez, yağ ise şarabı öldürür ama sanılanın aksine aromalı, tatlı şaraplar yağı damaktan temizlediği için ve sirkeyi de salataya çok koymazsanız bu hazırladığımız ikiliye çok yakışacaktır. ki yine az tanenli şarap tercih eden olacaktır ama biraz kuralları esneterek tanenli hafif buruk şaraplardan biri de bence epey yakışıyor. tercihi size bırakıyorum.

biraz da tatlılara geçiş yapalım. bu biraz emek istiyor, yani bulaşmak istemezseniz alttaki basit tarife geçin. evet kalanlar için bu iş git gide çirkinleşiyor. sadece dalga geçiyorum. yapması oldukça basit ve tam 30 dakikada hazır olan bol çilekli bir alman şaheseri var sırada.

500 gr. çilek
200 gr. un
60 gr. şeker
2 çay kaşığı kabartma tozu
1 yemek kaşığı vanilya (ben ev yapımı tercih ediyorum, tarifini not düşeceğim yapmak isteyen olursa diye.)
125 gr. tereyağı
1 yumurta
25 gr. dilimlenmiş badem
250 gr. mascarpone (bulamazsanız veya fiyatı gereksiz tuzlu gelirse sorun etmeyin, tarif vereceğim)
2 yemek kaşığı süt

ilk işimiz fırını 180 dereceye getirmek. daha sonra un, şeker, kabartma tozu ve vanilayanın yarısını derin bir kabın içinde karıştıracağız. daha sonra doğranmış olan tereyağı ve yumurtayı da ekleyip 2-3 dakika daha çırpmaya devam edeceğiz. hemen kek kalıbının içine dökmeyin, biraz beklemekte fayda var. bu sırada çilekleri yıkayıp saplarını temizledikten sonra dilimlenmiş bademleri 2-3 dakika boyunca kokusu çıkana kadar kavurup soğuması için kenara koyuyoruz. daha sonra yağlanmış kek kalıbının içine -tart kalıpları bence daha güzel oluyor- hamuru döküp 20 dakika boyunca pişmesini bekleyin ve piştikten sonra soğuması için kenara alın. kek kenarda soğurken mascarpone peyniri, süt ve vanilyayı 2 dakika kadar birlikte çırpmak gerekiyor. kek soğuduktan sonra kalıptan çıkarıp üstteki çukur kısma hazırladığımız mascarpone karışımını döküp çilek ve bademle süsleyerek hazır duruma getiriyoruz.

dört adet vanilya çubuğu ve 200 gr. şekeri birlikte çekip şekerli vanilya elde edebilirsiniz. mascarpone için de 200 ml 3 paket kremayı tencereye ekleyin, kaynamadan hemen önce ocaktan almanız gerekiyor, kaynarsa boşa gider tamamen. 4-5 yemek kaşığı limon ekleyip karıştırdıktan sonra soğumaya bırakın. soğuduktan sonra derin bir kabın üzerine süzgeç koyun ve süzgecin üzerine oldukça ince bir bez serin. daha sonra soğumuş karışımı üzerine ekleyin ve üstünü jelatin ile kapatıp 2 saat kadar buzdolabında bekletin. tarifi denemediğim için yorum yapamam ancak mevcut tarif bu şekilde ve sonuç olumlu görünüyor. ben sterilgarda tercih ediyorum ki yanlış hatırlamıyorsam fiyatı şu aralar 200 bandında ama daha uygun fiyata da muadillerini bulabilirsiniz. bunu yapmaktansa gidip satın almak daha mantıklı bence.

daha basit ve zahmetsiz bir şey arıyorsanız eğer milföy hayat kurtarır. aslında karpatka derdim ama orijinal tarife sadık kalarak yapmayı tercih edenlerdenim. sadece pâte à choux olsa neyse ama zemini için shortcrust pastry'nin ayarını tutturmak yorucu bir eylem. yine de bir ara tarifini edit geçerim. gelelim milföyden yapılan tatlıya. tarife bakarken kolestrolüm çıktı ve en az 4 kilo aldım. telafi etmek için daha soft bir tatlı da eklerim.

6 yaprak hazır milföy (kendiniz yapmayı deneyebilirsiniz ama ben deneyip çuvalladığım için hazır tercih ediyorum.)
3 su bardağı süt
100 gr. orman meyveli dondurma
4 yemek kaşığı un
4 yemek kaşığı şeker
1 yumurta sarısı
1 paket vanilya
1 tatlı kaşığı tuzsuz tereyağı
3 çorba kaşığı nişasta.
pudra şekeri

milföyleri uzun dikdörtgenler oluşturacak şekilde dikey bir biçimde ortadan ikiye keserek yağlı kağıt serdiğimiz tepsiye dizip önceden ısıtılmış 170 derecelik fırına atıyoruz ve üstleri kızarana kadar bekliyoruz. bu sırada bir tencerenin içine süt, un, şeker, yumurta sarısı ve nişastayı ekleyerek koyulaşana kadar pişiriyoruz ve kaynamaya başladıktan sonra ocağın üstünden alarak tereyağı ve vanilya ile beraber çırpıyoruz. eğer dilerseniz kremayı şekeri 3 kaşık daha az koyarak pişirin ve krema piştikten sonra bir paket krem şanti ekleyerek çırpın. öyle de hoş oluyor. kremanın üzerini streç film ile kapladıktan sonra buzdolabında 1 saat kadar bekletiyoruz. daha sonra milföyleri fırından çıkarıp, biraz ılıdıktan sonra bir bıçakla parçaları tam ortadan olacak şekilde açıp hazırladığımız kremayı cream squeezer ile alt parçanın üzerine sıkıp tamamen dolduruyoruz ve diğer parçayı üstüne kapatıyoruz. en son olarak üzerine biraz pudra şekeri gezdirip tek bir kenarına bir kaç böğürtlen, nane ve küçük bir çilek koyarak süsleyip tabağın yanına da dondurma ilave edebilirsiniz. bendeki maksimum yaratıcılık bu ne yazık ki.

eğer üşenmezsem bir kaç gün sonra bu yaz curcunasından uzaklaşıp biraz daha bol baharatlı kış yemekleri ve bol zencefilli çay ile tüketebileceğimiz kış tatlıları için de minik bir iki tarif bırakırım. gerçekten üşenmezsem harika bir cobbler, graten ve çilekli pasta tarifi vereceğim. belki chicken marbella ve brötchenkranz tarifi de olabilir. birbirlerine korkunç güzel bir şekilde yakışıyorlar.
devamını gör...

der freischütz

"ah, nişancı! gailesiz uyan şeytana. namluya sür sihirli mermini zira cehennem kapısının önünde mükerreren geleceğiz bir araya."

libretto'su johann friedrich kind tarafından august apel'in korku antolojisi gespensterbuch'daki ilk hikaye olan -ve operaya ismini veren- der freischütz'den uyarlanarak 1810-1817 yılları arasında yeniden yazılan ve prömiyeri 1821 yılında schauspielhaus'da yapılan üç perdelik carl maria von weber operası. mevcut janr karmaşası, operanın uyarlama sırasında geçirdiği değişimler ve germen folklorunun bu türün üzerindeki etkisini der freischütz ekseninde sırasıyla inceleyelim.

öncelikle belirtmek gerekiyor ki opera her ne kadar romantik opera olarak geçse de aslında burada ufak bir karmaşa var gibi görünüyor. kritik bir önemi olmasa da opera ile ilgilenenler bunun bariz bir hata olduğunu direkt fark edeceklerdir. tüm bu janr karmaşasının temeli; alman, italyan, fransız ve ingiliz operasının tam olarak aynı şartları karşılamasa bile pek çok türe benzer isimler vermesinden ve dilimizde bu konuda yeterli bir terminoloji oluşturulmamasından ileri geliyor. konuyu çok dağıtmak ve olayı bulandırmak istemiyorum lakin konusu açılmışken ufak da olsa bahsetmek gerekir. müzik eleştirmeni john hamilton warrack'ın 1992 yılında basılan the oxford dictionary of opera'sına göz gezdirmek bunun basit bir cevabını veriyor esasında ki yanılmıyor isem konuyla ilgi wikipedia sayfasında da aynı örnek üzerinden ilerlenmişti fakat kaynak belirtilip belirtilmediğine dair ya da benzeri bir hususta bir bilgim yok.

aslında komedi bu örneklem için biçilmiş kaftan sayılır. italyan geleneğinin komedi janrı divertimento giocoso ya da başka bir deyiş ile opera buffa/opere buffe üzerinden ele alalım bu janr karmaşasını. opera buffa, sıklıkla fransız geleneğinin bir parçası olan opéra bouffe/opéras bouffes ile karıştırılır oysa fransız geleneğinde opera buffa'nın karşılığı opéra bouffon'dur ancak isimler öylesine benzerdir ki birbiri ile alâkalı olup olmamasına bakılmaksızın bu türler birbirinin yerine kullanılır. ki yine fransız geleneğinin bir parçası olan comédie en vaudevilles ya da başka bir ifade ile vodvilli komedi olan opéra comique ile opera buffa sıklıkla birbirinin başka dilin terminolojisindeki karşılıkları olarak görülür oysa ki aralarında katı farklılıklar mevcuttur. düşünün ki bu karmaşa gelişmiş terminolojilere sahip dillerde yaşanan bir problem. oysa ki dilimizde daha da sadeleşip birbirine karışıyor ve yalnızca komedi, trajedi gibi sınıflandırmalarla sınırlandırılıyor. bundan ötürü yalnızca trajedi, komedi yahut romantik gibi tanımlar yetersiz geldiğinden janrlar orijinal dillerinde ifade edilme gereği duyarlar. bu yüzden bu kabil durumlarda romantik opera yerine alman geleneğindeki orijinal janr ismi tercih edilerek romantische oper kullanılmalıdır çünkü ne yazık ki dilimizde bu türleri kesinkes ayıracak bir terminoloji oluşturulmamıştır. esasında işin özü düşünüldüğü gibi snobluk yapmaktan ziyade kavram karmaşasının önüne geçmektir.

gelelim 19. yüzyıl erken romantische oper janrının en kesin örneklerinden biri olan der freischütz'e. weber ve kind'ın daha doğrusu apel'in üzerine eğildiği 'büyülü mermiler kullanan nişancı/atıcı' teması; gotik korku, okültizm ve gotik romantizm ile ilgilenenlerin az çok bildiği gibi apel'in onu kağıda dökmesinden çok daha öncesine dayanan yerel efsanelerden biri. daha önce bu janrlar hakkında bilgi sahibi olmayanlar için ise kısaca göz atmak lazım geliyor.

freischütz efsanelerinin temeli freikugeln'e dayanır. her varyasyonda farklı motifler tercih edilse de freikugeln, efsanenin ana öğesidir. tam çevirisi ne yazık ki mümkün değil ama biz şimdilik freikugeln'i sihirli mermiler olarak çevirelim. kaynak olarak orta çağ avrupa bilimi hakkında çalışmalar yapmış olan ulrich müller dolayısıyla elke maria loenertz ve erzählforschung lutz röhrich'in derlemelerini esas alacağım. erzählforschung'un tam bir karşılığı dilimizde -benim bildiğim kadarıyla- yok o yüzden basit bir tanım yapmak gerekirse yerel efsane, folklor ve masallar üzerinde araştırma yapan uzman diyebiliriz sanıyorum. ki yine alman halkbilimci rolf wilhelm brednich'den de alıntılar yapacağız.

freischütz efsanesi basit bir mantık ile açıklanabilir. ana tema; şeytanla yapılan anlaşma sonucunda sihirli mermiler elde ederek attığı her şeyi vurabilen farazi bir nişancı ile ilintilidir. yalnız, son mermi daima şeytana hizmet eder ve nişancı bu mermiye yön veremez. şeytan -kimi kaynaklarda şeytanın hizmetkârı bir iblis- ile yapılan anlaşma bu sihirli mermileri elde etmek için koşul olarak sunulsa da farklı anlatılar da mevcut fakat ilk olarak bu anlaşma koşullarına bir bakalım. daha sonra tarihsel düzlemde bu efsanenin kökenini oluşturan olaylara da göz atacağız.

bu anlaşma, standart demonic ayinler ile benzer bir çerçevede ilerliyor. yerel efsaneler; hayvanlara ait hayati önem arz eden sakatatlar, insan kanı ve bir dizi dini materyaller kullanılarak kutsal günlerde bu anlaşmanın yapılabileceğinden söz eder. elbette bu anlaşma illa ki sihirli kurşunlar dökmek üzerine de şekillenmemiştir. burada biraz soluklanalım çünkü orta çağ alman hukukuna giriş yapacağız.

frevel terimini açıklayarak başlayalım. frevel, esasında kasıtlı işlenen suçları ifade etmek için kullanılsa da dini değerlere karşı işlenen suçları ifade ediyordu. yani bir bakıma 'küfür' ve 'günah' olarak nitelendirilen bir davranışı ifade etmek için kullanılan hukuk terimi ve işlenen suçun sonucunda kefaret ödemek yeterli geliyor. elbette bunu kefaret teolojisi, soteriyoloji ve kurtuluş doktirini hakkında daha geniş bilgi birikimi olan biri daha farklı ve ayrıntılı yorumlayacaktır. ne yazık ki benim bilgim bu hususta oldukça kısıtlı. devam edelim. esas aldığımız metinlerde frevel terimi açıkça kullanılıyor ancak ungericht terimi ile karıştırılması ve yanlış yorumlanması da oldukça yaygın bir yanlış anlaşılma durumu. ungericht'in cezası kati ve kesin olarak uzuv kesilmesi veyahut infazdır, bu noktada frevel'den ayrılır. temel farkı açıkladığıma inanarak ana konuya tekrar dönmem gerekirse eğer; birinin freischütz'e dönüşmesi için frevel terimini karşılayan suçlar işlemesi de kabul gören bir yöntemdi.

bunlar basitçe; sıradan mermiler ile haç veya benzeri kutsal materyallere üç defa bilinçli olarak ateş etmek, komün ekmeği veya meryem'in portrelerine bilinçli olarak zarar vermek gibi eylemleri kapsıyor. kişinin bu gibi davranışlardan sonra şeytanla anlaşma yaparak freischütz olduğu düşünülüyordu. elbette söz konusu olan sihirli kurşunlar olduğu için bu efsanenin ateşli silahlardan sonra ortaya çıktığını düşünmek kaçınılmaz lakin mitlere göz attığımız zaman şeytanla pazarlık yapan okçular da mevcut. bu da bizi efsanenin kökenini daha eskilerde aramaya itiyor. burada iskandinav mitlerindeki 'vahşi av' hakkında varsayımsal bir kaç bilgi de ediniyoruz zira daha kabiliyetli bir atıcı olmak için demonic bir güç ile anlaşma yapan atıcı, daima ölüyor ve öldüğünde vahşi av'ın bir parçası haline geliyor.

işin doğaüstü kısmından biraz uzaklaşarak tarihi olaylara ve meşhur cadı avına göz atalım. burada loenertz ve friedrich ranke devreye giriyor zira bilgilerin büyük çoğunluğunu der freischütz ein dämonischer schurke auf jagd ve ein früher beleg für den freischützglauben'den alacağız. yalnızca loenertz'in eseri hakkında bir sağlama yapabildiğimi söylemem gerekir, friedrich ranke ne yazık ki şahsi kitaplığımda yer almıyor bundan ötürü ranke'nin verdiği bilgiler hususunda internette yaptığım okumalara tabiyim.

1449'lu yıllara baktığımız zaman; basel'deki mahkeme kayıtlarında yer alan; boğularak idam edilen bir paralı askerin davasının detayları bize bu efsanenin tarihte uzandığı -bizim bildiğimiz kadarıyla- en eski tarihsel gerçekliğin detaylarını veriyor. askerin yargılanma sebebi; isa'nın gravürlerinden birine 3 el ateş ederek, kazandığı iddia edilen yeni atıcılık yetenekleri ile insanları infaz etmesinden ileri geliyor. biraz daha ilerlersek eğer 1499'da isviçre konfederasyonu ile habsburg hanedanı arasında çıkan svabya savaşının johannes lenz tarafından aktarılan vakayinamesinde yeni bir freischütz ortaya çıkıyor. savaş sırasında başarılı bir atıcılık örneği sergileyen bir yahudinin bu suçlama ile idam edildiği lenz tarafından kaydediliyor.

aslında burada dikkat çeken bir kaç unsur mevcut; ilki komün ekmeğine kasıtlı olarak zarar vermek ki bu basitçe aforoz sebebi ve cadı avında bir rehber olarak kabul edilen malleus maleficarum'da bu açıkça cadılık suçlamasıdır. burada freischütz efsanesinin bir nevi cadı avının yaygın olduğu dönemde ortaya çıktığını varsaymak yanlış olmayacaktır zira black mass (kara ayin) gibi katolik ayin parodisi olan ayinler de freischütz olmak için tercih edilebilir bir yol olarak ifade edilir. tabii burada konuyu oldukça genişleterek marquis de sade'in roman libertine ve gotik erotik kurgularından biri olan justine ou les malheurs de la vertu eserindeki black mass detayları ile freischütz efsanelerindeki ayinleri karşılaştırarak daha geniş ve ayrıntılı bir okuma yapılabilir lakin konuyu gereksiz yere uzatmaktansa daha sonra eseri kendi başlığında incelemek daha makul bir tercih. cadılık suçlamalarının temeline bakınca hristiyan çevrelerce dışlanmış olan yahut yahudi olduğu bilinen kimselere karşı bilinçli olarak işlenen suçlar ön planda bu da der freischütz efsaneleri cadı avı'na dayandırmak için küçük sebeplerden bir tanesi daha. biraz daha derini eşelersek eğer malleus maleficarum'daki 'bir hedefe büyülü oklar atarak, hedeflerini kolayca öldüren cadı' hikayelerini de bulabiliyoruz. bu da şeytanla anlaşma yapan atıcı motifinin kökeninin cadı avlarına dayandığı hakkındaki mevcut görüşü varsayımsal olmaktan çıkaracaktır diye düşünüyorum.

efsanenin kökeni hakkında bu kadar bilginin kâfi olduğunu düşünürsek; 1700'lerde otto von graben zum stein, 1800'lerde ise apel ve schulze tarafından yeniden ortaya atılan bu yerel efsane; weber ve kind tarafından muazzam bir incelik ile işleniyor ve yeniden eski popülaritesine kavuşuyor diyebiliriz. yalnız şunu söylemek gerekir; apel'in ortaya koyduğu varyasyonda freischütz wilhelm büyük bir felaketler zinciri ve mutsuz bir son ile cezalandırır hâlde görülüyorken, kind ve weber'ın operası gerçek bir romantizm ürünü. varyasyonlarına nazaran, weber ve kind ana karakter olan max'in kaderini talihsiz ve kötü bir son ile buluşturmuyor. aksine, caspar, max'in agathe'yi öldürmesi üzerine yaptığı planın başarısız olmasıyla lanetlenirken, max ise keşiş sayesinde ottokar'ın gazabından kurtularak kefaretini ödeme fırsatı yakalıyor.

opera hakkında ufak bir kaç bilgi vermek gerekirse; iblis samuel ile boyut kazanan faustvari unsurlarla bezeli olmasının yanısıra 30 yıl savaşlarının hemen sonrasında bohemya'nın mistik bölgelerinde geçen kurgu; temelde tüm klişelerden beslense bile sahnede devleşmeye oldukça müsait. özellikle aryalar şahanedir ve bunun temel sebebi karakterler her ne kadar masaldan fırlamış gibi olsa da kendi içinde çelişkiler taşıyan; grileşmeye yakın figürler olmasıdır.

birinci perdedeki korkunç güzel aryalardan birini de buraya eklemem gerekir muhakkak. keyifli dinlemeler.

hier im ird’schen jammerthal:
devamını gör...

matriyona'nın evi

aleksandr isayevich solzhenitsyn tarafından 1959 yılında yazılan fakat mevcut konjonktürde pek mümkün olmamasından ötürü ancak 1963 yılında noviy mir'de yayımlanabilmiş hikâye. hiç kuşkusuz, direkt esere odaklanmak yerine öncelikle solzhenitsyn'in iç dünyasını ve yazar kimliğini irdelemek daha anlaşılır bir okuma sunacaktır zira solzhenitsyn, eserlerinde otobiyografik özelliklerin -kendi ideolojik süzgecinden geçirdiği gerçeğini kabul etmem gerekir- rahatlıkla seçilebildiği bir yazar. ilhamını kendi yaşamından olduğu kadar, dönemin rusya'sından ve sıradan insanın yaşamından alması yine yazarın edebi kimliğini ve rus edebiyatında durduğu çizgiyi açıkça ifade ediyor. matriyona'nın evi de diğer eserlerinden pek farklı bir perspektif sunmuyor okuyucuya.

anlatıcı ignatitch/ignat, solzhenitsyn'in kendi bakış açısını ve düşüncelerini eserin içine yedirmek için kullanılan bir araç olarak karşımıza çıkıyor. yine cancer ward ve in the first circle'da da bariz bir biçimde gözlemlenebilen kutupluluk prensibi * matriyona ve diğer karakterler arasında da açıkça mevcut. bu durumun karakterler üzerindeki etkisi ise bana kalırsa solzhenitsyn'in yansıtmak istediği kırsalda geçen toplumcu gerçekçi öykü çizgisinden oldukça uzak zira ne yazık ki diğer eserlerinde de gördüğümüz aynı ütopik ve hatta distopik karakterler ortaya çıkıyor. bu karşıtlık masalvari bir biçimde ortaya çıkmıyor elbette. münhasıran, gerçek bir zemine oturtulmuş ancak dikkatli bakıldığı zaman iyinin salt iyi ve kötünün olabildiğince habis ve tahripkâr olduğu bir portre var elimizde. bu durum mevcut gerçekliği alttan alta oyuyor.

pekala, şu söylenebilir; yazar'ın karakterleri gerçekçi olmanın ötesinde, gerçek insanların kalemle kağıda dökülmesinden ortaya çıkıyor ve bu durumda birebir olarak matryona vasilievna zakharova'nın hayatının bir yansıması olan bu hikaye ve karakterler nasıl gerçeklik çizgisinden uzak olabilir? bu, doğru bir soru fakat cevabı olmayan bir soru değil. solzhenistyn de her insan gibi; yaşamı ve algıladığı tüm dünyayı, ne kadar dar veya geniş olduğu fark etmeksizin kendi bakış açısıyla görmekten muzdarip. bu yüzden eserdeki mevcut her karakter, solzhenitsyn'in kafasındaki kalıba uyabilmeleri için kesilip biçiliyor ve onun ideolojisine uygun bir çerçevenin iç haznesine oturtuluyor. bunun yanlış olduğunu söyleyemem fakat karakterlerin ruhunu öldürüp onları benzersiz kuklalara çevirdiğini söyleyebilirim. yine de tüm bu söylemlerim eserin etkileyiciği karşısında güçsüz ve yıkılmaya mahkum düşünceler olarak kalacaktır. karakterlerin etkileyici olmadığını değil olduğu iddia edilen çizgiden taştığını düşünüyorum yalnızca. bundan ötürü eser benim nezdimde hâlâ benzersiz bir başyapıt olarak yerini koruyor.

1953 yılında -1956 olarak geçtiği de olur- stalin'in ölmesinin hemen ardından, 10 yılın sonunda gulag kampından çıkmış ve kazakistan'daki sürgününden dönmüş olan matematik öğretmeni ignat'ın, 'gerçek rusya' ruhunu arayışındaki güzergahlarından biri olan talnavo isimli köy; içinde yaşayan her karakterle birlikte bariz bir alegori. eski bir kolhoz işçisi olan yaşlı ve iyiliksever matriyona ve onu ölüme sürükleyen bu 'yardımsever' tavrı, ana karakterin mevcut iktidarı ve komünizm'in sistematik açıklarını eleştirmesinin bir yan ürünü. kimi yerlerde kapitalizm ve komünizm'in ortak bir değerde buluştuğunun ve ideolojilerin insan faktörünü aradan çıkararak, mevcut düzende yaşayan pek çoklarını nasıl yozlaştırdığının altını çiziyor solzhenitsyn ki bunu yine yazarın külliyatını hatmetmiş olanlar için şaşırtıcı olmayan ve alışageldik karakterler ile yaratıyor. sistemin çarkları arasında dahi vicdanını kaybetmeyen, sorgulayan ve direniş gösteren karakterler ile sistemin onları yozlaştırmasına izin veren karakterler arasındaki çatışma yine ana temanın bütününü kapsıyor. matriyona'nın talnavo'daki insanlar tarafından açıkça kullanılışı ve sistematik olarak istismar edilişi; ölümünden sonra bile bu istismarın devam etmesi yine ignat'ın yani solzhenitsyn'in gözünden rusya'nın müreffeh olmaktan oldukça uzak kırsal kesimlerindeki yoksulluğu, insanların git gide yozlaştırılmasını aktaran bariz meseleler. bir kaç alıntı bırakarak tanımı sonlandırayım.



“a hundred and eighty-four kilometers from moscow trains were still slowing down to a crawl a good six months after it happened. passengers stood glued to the windows or went out to stand by the doors. was the line under repair, or what? would the train be late? it was all right. past the crossing the train picked up speed again and the passengers went back to their seats. only the engine-drivers knew what it was all about. the engine-drivers and i.”

"she was misunderstood and abandoned even by her husband. she had lost six children, but not her sociable ways. she was a stranger to her sisters and sisters-in-law, a ridiculous creature who stupidly worked for others without pay. she didn’t accumulate property against the day she died. a dirty-white goat, a gammy-legged cat, some rubber plants"


devamını gör...

call of duty modern warfare 2

bir nesli ekran başında hıçkıra hıçkıra ağlatıp ağız dolusu küfürler ettirmiş; yeri geldiğinde controller parçalatıp sinir harbine gark etmiş 2009 çıkışlı efsane fps oyunu. olabildiğince hızlı ve dinamik geçen ramirez bölümleri, dozunda draması ve kendi içinde güttüğü 'savaş neleri aklar' felsefesi ile oyun tarihinin en iyi oyunlarından biri olarak kişisel oyun listemde yerini üst sıralarda almış, ilk inceleme puanları ile sadece benim değil oyun dünyasının da listelerinde sarsılması güç bir yer edinmiş bir oyun. aynı zamanda içinde karakter gelişimi oldukça iyi yazılmış korgeneral shepherd gibi bir haysiyetsiz de barındırmakta ki oyun dünyası çok hain çok şeref yoksunu görmüştür ama böylesi zor... inanın, çok zor.

o meşhur cutscene yüzünden on dakika boyunca kulaklığım elimde ağlaya ağlaya ekrana baktığımı biliyorum. ghost'un roach vurulunca hiç düşünmeden silahını korgeneral ağzına tükürdüğümün shepherd'ına doğrultmak için dönmesi ve kafasından vurularak yere yığılması, ergenlik dönemindeki gandalf için travmatik bir sahneydi. roach'ın ölmek üzereyken bile dsm'i shepherd'a vermemek için adamın koluna asılması, captain price'ın telsizden gelen shepherd'a güvenmeyin haykırışları... yazdıkça sinirleniyorum, sinirlendikçe küfür etme ihtimalim artıyor. kaç yıl geçmiş, hâlâ travma sonrası stres bozukluğundan muzdaribim bu deli piç yüzünden. durduk yere uçurulmayalım şimdi, neyse. kaç gamer ağlamaktan telef oldu da genç yaşında insanlığa küstü bu iblis yüzünden. bakma öyle çok içselleştirdim sözlük.

normal şartlarda oynanış hakkında yarım saat bıdı bıdı ederim çünkü cod 4: modern warfare ile karşılaştırıldığı zaman silah çeşitliliği ile beni kazansa bile optimizasyonla ilgili oynanışı zehir eden bir takım sıkıntılar mevcut oyunda yine de her ne kadar medal of honor gibi bir efsane ile büyümüş olsam da ben batı piyasasının donuk renkli ve fazla gerçekçi oyun anlayışından pek hoşlanmadığım için uzak doğu piyasası ile daha içli dışlı bir oyuncuyum fakat buna rağmen bu oyun şimdi bile ilk zamanlarındaki heyecanı körükleyebilecek bir yapıda. bu seri başlı başına karakterleri ile oyuncu arasında bağ kurmaya olanak tanıyan, gerçekçilik hissiyatı epey yüksek bir seriydi zaten -burada ufak bir parantez açmak gerek. 2013 sonrası cod ismi ile çıkan oyunlar bana kalırsa buna dahil değil zira 2014 yılında piyasaya sürülen advanced warfare ve sonrasında cod tamamen tekrara düşen ortalama oyunlardan ibaret bir seri haline geldi.- ama bu oyunda çıta epey yükseldi. ana serinin dördüncü; mw serisinin ilk oyunu olan modern warfare'da gaz gibi karakterleri -babasının şarap çanağına tükürdüğümün imran zakhaev'i sağ olsun- kaybettiğimizde bu ben dahil pek çok oyuncu için sarsıcı olmuştu. modern warfare 2'de ise yalnızca bireysel kayıplar değil; ihanet, suçluluk, görev gereği bile olsa kendinden tiksinecek noktaya gelmek, intikam hırsı ve devamlılık çok ön planda. oynanış saati bir iki saat daha uzun olsa ve hikaye daha da derinleşseydi eğer çok daha vurucu olurdu. gelelim 2021 yılında hâlâ neden spoiler ibaresi olmadan yazmama müsade olmadığını bilmediğim kısımlara.

oyun zaten 4. bölüm olan no russian ile daha oyunun başında oyuncuyu içsel hesaplaşmaları ile baş başa bırakıyor. yılların hack 'n' slash oyuncusuyum ama bir katliam yaparken nadiren bu kadar kanım donmuştur. şimdi tekrar oynasam, yine aynı hissiyatı yaşayacağımdan hiç şüphe duymuyorum. havaalanı ağzına kadar sivil dolu, elindeki silahın şarjörünü makarov piçinin kafasına boşaltmamak için üstün çaba sarfediyorsun ve tüm o kaosun içerisinde etrafa kaçışan sivilleri dakikalarca çoluk çocuk demeden çapraz ateşe tutmak zorundasın... travma sebebi lan bu! böyle bir deneyim için teşekkür mü etsem dava mı açsam bilemiyorum. ikinci oynayışta asansörden indiğimiz gibi makarov'u kevgire çevirmeyi denedik hepimiz, biliyorum. zaten daha zakhaev'in kahraman olarak anılmasını hazmedememişiz, olana bak. gece kâbuslarımda makarov bana remember, no russian diye fısıldıyor hâlâ. zaten bölümün sonunda adam çat diye çekip vuruyor bizi, elimizi kirlettiğimizle kalıyoruz. hey gidi joseph allen. şerefsizlerin lordu shepherd'a sövmek için bir neden daha. gevezelik bir kenara bu bölüm ciddi anlamda kan dondurucu. makarov'un yanına sızmak ve sivilleri onun katliam planlarından korumak için aldığımız bilgi sızdırma görevi bir noktada makarov'un güvenini kazanabilmek için sivil katletmeye dönüşüyor. çoğunluğun iyiliği için katliamları önleme misyonu ile yola çıkarak başka katliamları durdurabilecekken göz ardı etmek ve hatta bu katliamlara katkıda bulunma fikri çok kritik bir soru bu noktada. sonrasında shepherd'ın ihaneti ile beraber aslında er joseph allen'ın bilerek ölüme gönderildiğini fark etmek daha da can sıkıcı bir çıkmaza sokuyor insanı.

gulag'da - ki captain price'ın oyuna dahil olması ile yarım saat bebekler gibi ağlamıştım- shepherd'ın kendi emri altında olmasına rağmen captain john -soap- mactavish ve ekibini riske atabilecek emirler vermesi ile mevzuya uyanıyor gibi oluyoruz aslında ama kimse böyle bir ihaneti bu kadar açık beklemiyordu muhtemelen. shepherd'ın o kadar askerini kaybetmesinin -cod 4: mw- üzerinde bıraktığı delilik ve üstün amaçlar maskesi altına saklanmış gizli kahramanlık arzusu şaka maka iii. dünya savaşını körükledi. ben hep söylüyorum; savaşların büyük çoğunluğu sözde iyi amaçlar uğruna kötü şeyler yapmayı makul gören deli adamlar yüzünden çıkıyor. soap, oyun sonunda shepherd'ı -price'ın makarov'u sallandırmasından daha klas olmasın- o kadar temiz öldürdü ki o tuşuna ne kadar yüklendiğimi dün gibi hatırlıyorum ki yeni controller almak zorunda kaldım zaten. adama bıçakla stereotaktik biyopsi yapmak bile tatmin etmedi beni. üstelik sonraki oyunda bu yara düşme etkisi ile açıldığından mactavish öldü. adamın ölüsü bile zarar ziyan. seni modelleyenin de tasarlayanın da oyuna koymayı akıl edenin de... deli piç. neyse.

toparlayacak olursam eğer; yıllardır döneminin oldukça üstünde bir oyun olduğu düşüncesindeyim ve spoiler yemeden bu oyunu oynayabilmiş her oyuncunun üzerinde anlık bile olsa sarsıcı bir etki bırakabilmesi muazzam bir iş çıkardıkları anlamına geliyor bana kalırsa. plot twist olaylarına girip de batıran onlarca oyun firması sayabilirim ama infinity ward amaçladığı şeyi bu oyun ile rahatlıkla başarmış durumda.

o değil de sözlük içinde bilgisayar oyunlarına özel kulüp var ve bu başlık kala kala benim başıma mı kaldı? utanacağınızı bilsem yüzünüze tükürürdüm ama siz ondan da anlamazsınız ki.

all of russia will cry for war!
devamını gör...

giselle

kusursuz bir klasik örneği ve hatta les sylphides dahil olmak üzere, tartışmasız en güzel ballet blanc* olduğunu söyleyebilirim. üstteki yazar önemli noktalara değinmiş, ben de biraz detaylandırma niyetindeyim. öncelikle belirtmem gerekiyor ki kesinlikle balletomane değilim. klasik ve nadiren neoklasik 30-35 temsil izlemişimdir en fazla fakat giselle -belki de 9 defa izlememden kaynaklı olarak- kendimde incelemeye hak bulduğum, romantik ekolün eşsiz bir parçası.

aslında benim esas üzerinde durmak istediğim mesele natalia osipova'nın niçin royal ballet baş dansçılarından biri olan marianela nunez ve la scala ballet'den nicoletta manni ve martina arduino'dan çok daha iyi bir giselle olduğu ve classical ballet and opera house'un giselle'i nasıl perişan ettiği.

baş balerini osipova olan royal ballet giselle'ini bu derece ön plana çıkaran en önemli faktör bana kalırsa tartışmasız pas de deux'un eşsiz olmasıdır ki bu da osipova ve albrecht olarak izlediğimiz bale dansçısı -balet- carlos acosta'nın çıkardığı muazzam görsel şölenin bir sonucu. uyumları neredeyse kusursuza yakındı ve tüm bu yorucu performansın ortasında bile tek bir mimiklerinde bile sapma olmadığı görülebilir. özellikle grand pas de deux'da acosta neredeyse su gibi terlemeye başlıyor bile ama anlatılan hikayenin dışına çıkacak hiçbir mimik sergilemiyor. dekor zaten muhteşemken ikilinin senkronize bir uyumla verilmek istenen duyguyu eksiksiz yansıtması tam bir başyapıt örneğidir.

burada elbette yalnızca osipova'nın başarısı söz konusu değil. avcı hilarion rolünde izlediğimiz thomas whitehead, coppélia'dan sonra belki de en iyi performansını burada sergilemiş durumda. act ii zaten tartışmasız whitehead'in yükseldiği sahneydi ama act i'de özellikle hilarion'ın giselle ve albrecht'i gördüğü sahnede, whitehead ve acosta sahnede devleşiyor. mesela classical ballet and opera house'un giselle'i daha bu noktada fire vermiş durumdaydı zira starikov roman ve vasiliev artem sahneyi o kadar donuk bir biçimde aktardılar ki o tutku, öfke ve hüsranın ifadesi çok, çok zayıftı. giselle olarak izlediğimiz mikhaylova kristina ise daha 4. dakikada ritmi kaybederek müziğin önünden gitmeye başlıyor. nicoletta manni'de de aynı kusur mevcuttu. aylarca yapılan bir tekrarı yanlış yapmamak için adımlarına odaklnamış halde duyguyu tam olarak yansıtamıyor, üstelik bu aşırı dikkatlerine rağmen müziğin ya önünde ya arkasında gidiyorlardı. osipova ise daha çok müziğe refleks gösterir gibi dans ederek bütün çabasını yüzündeki duyguyu aktarabilen mimiklerine odaklamış vaziyetteydi. basitçe ifade etmek gerekirse; bale bir dildir. üstelik farklı kollara ayrılan bir dil. osipova bu dili doğuştan beri biliyor gibiyken diğerleri yaptıkları bir ezberi hatırlamaya çalışır gibi dans ediyorlardı. esas faktör kesinlikle bu.

özellikle act ii'nin son dakikalarında acosta ve osipova'nın ortaya çıkardığı manzara övgüyü hak eden cinsten bir şey. kesinlikle o ruhani havayı osipova'nın ritmin altında kalan ve acosta'nın peşi sıra ilerleyen ağır hareketlerinden alabiliyoruz ki gerçekten act ii için quuen of the wilis, myrtha'nın balerini hikaru kobayashi'yi de takdir etmek gerek. bu kadar donuk ve ifadesiz bir rolde,katılığın da cisimleşen bir duygu olduğunu harika bir biçimde aktarıyor. act i'deki pas de six'de gerçekten diğer varyasyonların ötesinde.

bir diğer önemli husus deirdre chapman'ın berthe rolündeki performansı. gerçekten osipova ile harika bir uyum sergilediler sahnede. özellikle giselle'in bathilde'nin ona verdiği kolyeyi parçalara ayırarak annesi berthe'nin kucağına yığıldığı sahnede yalnızca bir bale gösterisi değil ideal bir oyunculuk performansı da izliyoruz. ki zaten berthe, giselle'de tanıştığımız ilk karakterdir. gerçi bir kaç temsilde sahneye ilk lord albrecht ve yaverinin konuk olduğu, bazen de cb&oh'da gördüğümüz gibi hilarion'ın tanıtıldığı açılış sekansları olmuştur ama istisna sonuçta bunlar.

gerçekten ayrı ayrı övülecek çok detay var lakin çok uzatmak istemiyorum. gösteri şu an marquee tv'de mevcut. üyelik ücretinin yanı sıra sanıyorum biletli gösteri sınıfında olduğu için ek olarak minik bir kiralama ücreti de istenmekte. izlemek isteyen varsa geçici süreliğine hesabımı ücretsiz olarak paylaşabilirim. bu yüzden bir süre mesaj alımımı açık tutacağım. yakın zamanda akram khan's giselle ile karşılaştırabilmek ve tekrar izlemek için kiralamıştım boş yere süresi dolmasın, en azından bir sanatsevere faydam dokunsun.

üstteki yazar biraz bilgi vermiş ben de sinopsis yazar gibi yazmasam da daha detaylı bir hikaye anlatımı yapayım. ne yazık ki zayıf bir kalbi olan güzeller güzeli giselle ve annesi berthe küçük bir kasabada yaşamaktadır. lord albrecht ve yaveri kasabaya gelir ve albrecth halktan biri gibi giyinerek kendini farklı biri gibi gösterir giselle'e. albrecht'in gerçek kimliğinden habersiz olan giselle ona aşık olur fakat ikisini gören avcı hilarion, giselle'e önceden aşık olduğu için genç kadının ayaklarına kapanır ve onunla gelmesini ister fakat giselle çoktan albrecht'e aşık olmuştur. annesi berthe'ye durumu açıklamaya çalışsa da kadıncağız bu aşka pek sıcak bakmaz ve derin bir kedere sürüklenir. bu sırada hilarion ise gizli gizli albrecht'i takip edip bir açığını bulma derdindedir. onun üstünü gizlice değiştirdiğini fark eden hilarion, şans eseri albrecht'in kılıcını bulur. bu oymalı ve işlemeli pahalı kılıcın, kasabalı birine ait olamayacağının farkındadır. o sıralarda bir av partisinin ortasında kasabaya soylular gelir, bu soyluların arasında albrecht'in nişanlısı bathilde'de de vardır. giselle ve berthe onlara su -şarap da olabilir- ikram ederler. bathilde, onun kıyafetlerine hayran hayran bakan giselle'e bir kolye bile verir. tabi sonrasında hilarion'un sayesinde gerçek açığa çıkar ve giselle, biricik sevgilisinin nişanlı olduğunu ve onu kandırdığını öğrenince kederinden ölüverir.

act ii'de hilarion'ı, giselle'in mezarında pişman ve üzgün halde görürüz ama sevgilileri tarafından ihanete uğramış genç kadınların hayeletleri/wili'ler -bu yerel efsanelerdendir, beyaz giyen kadınlar olarak da geçer eski mitlerde zaten- tarafından intihara sürüklenir. bu sırada ellerinde çiçekler ile mezarın başına albrecht gelir. elbette onu da hilarion'ın sonuna benzer bir son beklemektedir ancak giselle karanlık ve tehlikelerle dolu gece boyunca albrecht'i wili'lerin zulmünden korumak için çabalayıp durur. gün doğarken giselle ile birlikte tüm tehlike de ortadan kaybolur ve albrecth elinde bir dal çiçek ile birlikte mezarlığın orta yerinde hüsranla kalakalır.

giselle için bale'nin hamlet'i denildiği doğrudur ama bence bir diğer mesele izleyici kitlesini anlamak için de eşsiz bir eserdir giselle zira koreografi o kadar zorlukla icra edilebilecek türden büyüleyiciliğe sahiptir ki bu durum giselle'in hikayesine ters düşebilecek bir duygu unsuru ortaya çıkarır. gösterinin sonunda mutlu görünenler, dans gösterisi izlemeye gelenlerdir ve bu gösteri onları fazlasıyla tatmin etmiştir ama hikayenin özünü kaçırırlar çünkü bale'nin dilinden anlamazlar. bir diğer seyirci tipi ise gösteri sonunda hüzünlü olanlardır. asıl sanatsal tatmini bana kalırsa onlar yaşar zira bale kendine has muazzam dili ile en ağır romanların yansıtamayacağı türden bir trajediyi iki perdeye sığdırarak, gerçek bir şölen yaratır.
devamını gör...

the cloud dream of the nine

joseon dönemi yazarlarından biri olan ve record of lady sa’s southward journey gibi etkileyici bir eserin sahibi kim man-jung tarafından tahmini olarak xvii. yüzyılın sonlarında yazılmış olan roman. öncelikle belirtmek gerekiyor ki tıpkı kendi dönemine ait olan, uzak doğu'da doğmuş pek çok eser gibi -kısaca aynı eski kemikler- the cloud dream of the nine veya başka bir deyiş ile the cloud nine dream, 'erdemli olma' fikri üzerine şekillenmiş bir eser. konfüçyanizm/ konfüçyüsçülük, taoizm ve budizm öğretilerini merkeze alan -mahayana budizmi ve gong ideolojisi demek de tutarsız olmayacaktır şüphesiz- fantastik ve tartışılmaz biçimde romantik bir kurgu var elimizde.

aslında felsefe ve çağdaş psikoloji alanında kayda değer bir isim olan -ki immanuel kant'ı onun rehberliğinde okumak pahabiçilmezdir- kim ki-seok'un takriben 1953-1954 yıllarında yayınlanmış ve aşk kavramını merkeze alan -aşk: eros ve agape'nin fenomenolojisi- makalelerinden sonra okumak daha tatmin edici bir okuma sağlayacaktır.

çin'in tang hanedanlığında geçen eserin ana karakteri hsing chen -veya xingzhen- lotus zirvesinde yer alan eski bir manastırdaki en genç keşiştir. ustası liu-kuan tarafından gönderildiği görevde imparatoriçe zhenjun'un peri hizmetçileri ile yakınlaşan hsing chen, kendi öğretilerinin katılığını ve budizmin kısıtlayıcı misyonunu sorgulamaya başlar. bu sorgulamanın ardından liu-kuan ve zhenjun tarafından cezalandırılarak, 8 peri ile birlikte cehenneme gönderilir. lakin bu durum onun için bir son değildir zira burada haline acıyan cehennemin kralı yan wang aracılığı ile yang shaoyou olarak yeniden reankarne olur. bu ölümlü yaşamı boyunca pek çok maceraya atılan hsing chen, bir süre sonra asıl benliğini unutarak arzuladığı zincirsiz yaşamın tadını çıkarır ve imparatorluk için önemli görevler yerine getirerek başarılardan başarıya koşar. 8 perinin onunla birlikte yeniden reankarne olmasıyla birlikte sırasıyla bu perileri haremine dahil eden hsing chen, oldukça kısa olduğunu düşündüğü yaşamının sonuna geldiğinde kendini bir manastıra kapatarak budizmin sırlarına vakıf olmayı amaçlar ve manastıra doğru yol alır. burada esas benliğini hatırlayarak; aşk ve seks gibi kavramların gelip geçiciliği üzerine düşünsel bir yolculuğa çıkar. eserin sonunda ise ana karakter bu bir ömürlük rüyadan uyanarak maddesel arayışlarının anlamsızlığını kavrar ve yolculuğu tamamlanmış olur.

eserin oldukça akıcı bir anlatıya sahip olduğunu düşünmekle beraber, aslında joseon dönemindeki dinlerin arasındaki etkileşimi anlamak için iyi bir noktada olduğunu düşünüyorum. zaten dönemin diğer ürünlerine bakarsak eserlerin çoğunun çin'de geçtiğini görmek şaşırtıcı sayılmaz fakat altta yatan düşünceler kesinlikle kore'nin en kayda değer zamanlarındaki bilginlerin düşünceleri. daha çok masalsı bir anlatı olduğunu söylemek de hiç kuşkusuz yanlış olmayacaktır lakin felsefi yönün ağır bastığını söylemek gerek. ben ilk olarak james gale çevirisi ile okumuştum ama geçen sene elime geçen heinz insu fenkl çevirisi kesinlikle daha detaylı. bir kaç alıntıyı da not düşeyim.

ek olarak: kim ki-seok'un makalesini arşivimde bulabilirsem çevirisini not düşeceğim.

"the flowers in the garden all bloomed at the sound of it, swallows wove through the air in couples, and the nightingales sang to each other."

"you, on the other hand, have lost your heart and mind to those seductive creatures. your thoughts have turned toward a life of pleasure. your mouth waters for worldly honor and wealth."

"“the old monk laughed. "so you have yet to awaken from your spring dream."
"and how would you wake me up?" shao yu, asked."it wouldn't be hard," said the old monk. he raised his staff and tapped the stone railing a few times. suddenly, a mist rose from every direction in the gorge and nothing could be seen.”

devamını gör...

tröst

sovyet şair, yazar, savaş muhabiri ve gazeteci ilya grigoryeviç ehrenburg tarafından 1923 yılında yazılmış distopik eser. orijinal dilinde tpect d.e. olarak adlandırılan bu kakotopya; yazarın 1921 yılında yazdığı ve benim biraz maskaralık ile 'kehanetler kitabı' olarak adlandırdığım, rus avangardı'nın hoş bir örneği olan pikaresk eseri the extraordinary adventures of julio jurenito and his disciples ile benzer bir misyon taşır zira tröst'ün ana karakteri olan, monako prensinin gayrimeşru oğlu jens boot; avrupa kıtasını, biricik fenikeli prensesini uçsuz bucaksız bir çöle dönüştürme isteğinin altında yatan gerçek amacını bir genelevde rastlayıp okuduğu julio jurenito karakterinden alır. ehrenburg öyle dozunda öyle tatlı bir hiciv sunuyor ki; ilk önce padeniye parija'yı okusam hiç kuşkusuz eseri bunaltıcı ve ruhsuz bulurdum oysa tröst, kelimenin tam anlamıyla basit ihtişamlar romanı.

eserin içeriğinden bahsetmeden önce aslında şunu da belirtmem gerekiyor. esasında ehrenburg edebi açıdan çok fazla kurt vonnegut ve joseph heller ile yan yana koyabileceğim bir isim olmasa da bu eserde çok fazla vonnegut ve heller -ki bana kalırsa ikisi de aynı kemikler- tadı aldım. yine de ehrenburg, tamamen kendine has acımasız alaycılığı ile bu dokuyu biraz daha kırıyor.

monako prensi ve texel adasında yaşayan yerli bir kadının arasındaki 4 dakikalık bir aşkın talihsiz bir sonucu olan yens boot, kızıl saçları ve ihtişamlı güzelliği ile boot'un tıpkı avrupa gibi fenikeli prensese benzettiği lucy flamengo'nun dans davetini reddetmesi ile beraber hüsrana uğrayarak ufak bir not karalayıp ardından bir gemi ile amerika'ya yelken açar. lucy ve avrupa'ya duyduğu aşk ve hüsran eşit derecede paralar ana karakterimizi. amerika'ya gitmesinin hemen ardından bir otel odasında not defterine sarılarak gece gündüz avrupayı yok etme planlarını not alır.

yens en sonunda amerikalı üç para babasını tarafına çekerek, avrupayı yok etme planını uygulamak için d.e. tröst'ünü kurar. 1927'den 1940'a kadar geçen bu süreçte; fransa'nın saldırısı ile çöle dönüşen almanya, vehamete kapılıp kendi biyolojik silahları ile vurulan romanya ve polonya, hastalıktan kırılan italya ve isveç; ekonominin yerlebir olmasından sonra açlıktan kırılan ve sözde kibirli lordların dahi açlıktan gerçek anlamda birbirini yiyerek yok oluşa sürüklediği ingiltere ve elbette koca avrupa kıtasını tüm açgözlülüğü ile yiyip bitirdikten sonra uçsuz bucaksız çölün ortasında tek başına kalan ve iç savaşa sürüklenen fransa'nın kaderi tamamen her cephede bizzat yer alan ve el altından yaşanan bu kargaşayı yöneten yens tarafından kurgulanmış bir felaket senaryosu.

işin en hoş kısmı ise her ne kadar bu yıkım senaryosunun altında 'd.e.' imzalı belgeler, ilaçlar, şirketler yer alsa da esas yıkıma elleriyle kapılarını açanların özünde bizzat avrupalılar olmasıdır muhtemelen. bütün bu yıkımlardan sonra amerika'nın nasıl batan geminin mallarını yağmalamaya kalkıştığı da ironik ve güzel bir detaydı. tıpkı lucy gibi avrupa da günlerini doldurmuş; o güzel kızıl saçları artık boyalı, derisi izlerle kaplı ve kilo almış bir kadına dönüşmüştür yens'in gözünde. eserin sonunda boğa ya da başka değiş ile zeus -yens boot- artık çöle dönmüş biricik fenikeli prensesine -avrupa- kavuşur ve gözlerini burada kapatır. bu meşhur tröst'ün finansmanları olan avam, görgüsüz ve kesinlikle açgözlü olan amerikan para babaları ise kitabın sonunda emellerine çoktan kavuşmuştur. olası bir geleceğin okullarda okutulan tarihidir esasında eser. yazım biçimi ve kurgusu tamamen bu şekilde tasarlanmıştır ehrenburg tarafından. ingilizce çevirisini bulamamakla birlikte -türkçe çevirisi çok iyi sayılmaz- rusça'yı derdimi anlatacak kadar bile hatırlayamadığımdan yanlış hatırlamıyor isem mehmet özgül çevirisi ile okumuş, eserin çarpıcılığı karşısında dehşete düşmüştüm. çok daha güzel bölümleri olduğunu düşünmekle birlikte not aldığım bir kaç alıntıyı da not düşeyim.


"bak, pencerede bir lamba yanıyor. korkuyorum jan. sonsuz bir zaman içinde gidiyormuşuz gibime geliyor. sanki geçtiklerimiz kilometreler değil de yüzyıllar. dilimiz bir karış dışarıda, bir koşturmacadır tutturmuşuz. bak, deminki lambayı söndürdük, her yer dümdüz oldu. zamanın geçişini bütün benliğimle duyuyorum. göğsümde çarpan yürek değil, kronometre sanki." p.83

"londra olağan günlerinden birini yaşıyordu o gün de. kral muhafızları ak pak peruklarıyla sarayın önünde tur atıyorlar , işsizler ise makineli tüfeklerle ateş ederek zaman öldürüyorlardı. aç insanlar sokak ortasında düşüp ölüyordu da kimse dönüp bakmıyordu. karşılıklı iddiaya giren birtakım tuhaf adamlara sık sık rastlanır olmuştu : sonuncu ingiliz ne zaman ölecekti ? kötümserler ocakta , iyimserler ise mayısta diyorlardı." p. 147

genç adam, ayakta dikilirken ansızın ölen kadının önünde eğileceği yerde gazeteyi hemen açtı, gördüğü ilk haber karşısında dondu kaldı. genç adam; “aman tanrım!” diye bir çığlık attıktan sonra yolun üstüne yığılıverdi. güneyin duru gökleri gibi mavi, sağ teki monoklü gözlerinden tozlu yerlere, berlin’in yarı yarıya yıkılmış, kirletilmiş kaldırımlarına yağmur gibi yaşlar akıyordu. belediye doktoru, sesi birden kesilen gazete satıcısı kadının nabzını bulmaya çalışırken öfkeli öfkeli homurdanıyordu: “aman tanrım! ne karbonhidrat, ne yağ, ne de albümin. bugün aynı türden tam yüz sekizinci olay."

bütün bunlar olağan şeylerdendi. değil yalnız berlin’de avrupa’nın hiçbir kentinde ilgi çekici bir olay geçmedi. bergen’de saat 5.18’de kristens adlı bir balıkçı, ayakkabısını çıkardıktan sonra sahile kaygan bir kalkan balığı çıkardı. bir amerikalı turist kadın gülümseyerek kodak makinesini çevirdi, balığın resmini çekti. ama kalkan balığını kimse satın almadı. paris’te 5.07’de bankalar kapanıyordu. mösyö viol “lion credit”ten çıkınca göğüs cebindeki mendilin ucunu düzeltti, bastonunu sallayarak durağa yürüdü ve otobüs beklemeye başladı. otobüse bindiğinde mendilini çalmışlardı. mösyö viol hükümete sövdü, bütün iştahı kaçtı. cenova’da 5.47’de “sezar” adlı vapur iskeleye yanaşmıştı. pireta adındaki genç kız, amerikalı denizciye eteğini, sonra kesesini gösterdi. denizci anlamıştı, onunla bir köşeye gitti. pireta sıtmadan korktuğu için boynunda sarımsaktan dizilmiş bir kolye taşıyordu. pis kokudan hoşlanmayan denizci, kızın hak ettiği parayı ödemedi. kozlov’da 7.42’de kente yeni gelen “orman tröstü” yöneticisinin bağa saplı gözlüğünü aşırdığı için, komiser vanya globov karakolda hırsızı sorguya çekiyordu. canı sıkkındı globov’un. hırsız suçunu itiraf ettikçe bir polis ona küfür savuruyor, beylik çizmesiyle arada bir kıçına tekme atıyordu. bitişik odada komiserin kızı devrim şarkıları öğrenmekteydi. vanya globov cebinden sonya zaykina’nın ve karl marx’ın resimlerini çıkardı. sonya onu bırakmışmarx ise çoktan ölmüştü. vanya globov esnedi, divana uzandı. bu uğursuz saatte köhne avrupa’nın her yerinde yaşam böyleydi işte... lizbon’da birinin onuruna tören düzenlenmiş, budapeşte’de biri kurşuna dizilmişti. söylev verilmeyen, tüfek sesleri işitilmeyen yerlerde ise horultulardan, saat tik taklarından, sarhoş hıçkırıklarından, aç mide gurultularından başka bir şey işitilmiyordu. denizler; güneyde ahtapotları, alacalı midye kabuklarıyla, batıda profesör tavırlı istakozlarıyla, kuzeyde ışıl ışıl oynaşan ringa balıklarıyla hışırdayıp duruyordu. p. 18-19-20

komintern lokalinde yılbaşı eğlencesine katılan isyancılar, hayalciler ve çileciler “enternasyonal”i hep birlikte söylediler:

"uyan ey, lanetle yaftalanmış,
açlar ve köleler dünyası uyan!" p.100


devamını gör...

star wars

çayınızı, kahvenizi - tercihe göre jawa juice ve blue milk de caizdir- alıp gelin; elimizde galaktik zaman çizelgesi, kalbimizde raddus; uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.

filmler hakkında söylenebilecek pek çok şey yazılıp çizildi fakat yalnızca filmler üzerinden star wars evreninin şişirilmiş bir balon olduğu hakkında diskur çekmek bana bir noktada samimiyetsiz geliyor. gerek çetrefilli karakter dinamikleri gerek oldukça ince paralellikler ile sunulmuş politik meseleler ile dolu dolu bir evren var elimizde. galaktik tarihin zaman çizelgesi'ni kullanarak bir okuma yapmak istedim. crc fazla eski kalıyor, domancion anlaşması'nı sıfır yıl olarak baz alan zaman çizelgesi de ne yazık ki çok elle tutulur bir fayda sağlamıyor. o yüzden coruscant'ın güneş döngüsünden faydalanan standart takvimi kullanacağım. bu hususta ilerlenebilecek iki yol var; star wars canon veya star wars expanded universe. bu tanım daha çok basılı kaynaklara erişemeyen ve dil hususunda şansı yaver gitmediği için sithpedi'nin rezil galaktik çizelgesine mahkum kalan insanları göz önüne alarak girildiği için star wars canon üzerinden ilerlemek istiyorum. daha sonra expanded universe için ayrı bir çizelge yaparım. tekrar belirteyim; ana iskelet yapısı olarak galaktik tarihin zaman çizelgesini alacağım. o halde, kemerlerimizi bağlayalım zira epey parsek kat edeceğiz.

a long time ago in a galaxy far, far away...

erken tarih öncesi (ebediyet- ysö 25.000)
bilinen evren'in oluşmaya başlamasından uzun süre sonra -zaman çizelgesinde belirtilmez- kayda değer ilk hareketlilik, daha sonra derin merkez olarak da adlandırılan galaksi merkezinde, yıldızların etrafında döndüğü devasa bir kara deliğin oluşumuydu. bu kara delik yaşamın ve 'güç' unsurunun esas kaynağı olduğu söylenen derin merkez'i bir arada tuttu. belirsiz bir zaman geçtikten sonra ikinci kayda değer olay yaşandı ve derin merkez'de, yaşamın kaynağı olarak adlandırılan bölgede kozmik güç ile yaşam gücünü birbirine bağlayan simbiyotik mikroorganizmalar; midi-klorian'lar ortaya çıktı.

bu olaya takriben, ysö 1.000.000 sıralarında the ones olarak adlandırılan göksel(?) varlıkların hayat bulması ile güç unsuru farklı bir çizgiye kaymaya başladı. haklarında neredeyse kesin olarak söylenebilecek hiçbir şey olmamasına rağmen, göksel varlıkların -centerpoint station'un mimarları thuruht'lara göre- ölümlü zihinlerin kavrayışının ötesinde, güç ile birleşmiş kadim varlıklar olduğu iddia edildi.

ilk olarak; daha sonra abeloth'un gezegeni olarak adlandırılan (expanded), dış halka bölgelerinin kessel sektöründeki maw bulutsusunda; tropikal bir gezegende, bir gayzerin yakınlarında baba doğdu. yaşamını güç'e denge getirmeye harcayan - muhtemelen jedi düzeninin mitik bir kahraman arayışına ön ayak olan düşünce esasen bu durumdur- bu figür ortaya çıktıktan çok kısa bir süre sonra kız ve oğul da doğdu. baba, kız ve oğul'u ilim havuzu'nda yıkanmamaları ve güç kaynağından içmemeleri konusunda uyarana kadar uyum içinde yaşadılar fakat oğul güç kaynağından içti ve kız da bilgi havuzunda yıkandı. bunun sonucunda oğul, güç'ün karanlık tarafını temsil eden karanlık bir figüre dönüşürken; kız, onun aydınlık tarafını temsil etmeye başladı.

genesis* referansları verebileceğimiz ve alt metnini bile kazımaya gerek duymadan 'ilk günah' kavramını ilk bakışta çıkarabileceğimiz bu olayın şaşırtıcı olmayan bir biçimde iskandinav mitlerinden de izler taşıdığı söylenebilir fakat henüz yansımaları görünmeye başlamıyor.

bu sırada galaksinin bir diğer ucunda, karasal (terrestrial) bir gezegen olan ilum'un -ki cüce gezegenden daha küçük olmasına rağmen gezegen kabul edilmiştir- kaya duvarlarında; daha sonradan lightsaber'ların yapımında büyük önemi olan kyber kristallerinin oluşumunda rol oynayacak mineraller birikmeye başlamıştı. hey gidi han solo be. neyse, spoiler vermeyelim şimdi durduk yere. daha sonrasında, bundan milyonlarca yıl sonra master yoda'nın luke skywalker'ı eğittiği meşhur bataklığın da yer aldığı gezegen dagobah'ın yüzeyinde dagger dağı yükselmeye başladı.

dagobah'ın yüzey yapısı değişirken, galaksinin farklı noktalarında yeni canlı türleri evrimleşiyor, öncül türler ortaya çıkmaya hazırlanıyordu. bravais'de bravaisian isimli -munduri'yi de yad edelim, katran ve şeker ilişkisi ile atalarından laf açılmışken- bilinçli yaşam türü oluşmaya başlarken bir yandan orta halkada yer alan chommell sektörü'nün naboo sisteminde sürüngen tipi türler ortaya çıkmaya başladı. hemen ardından crul gezegeninde crolutela ve gilliand'ların öncül türleri de görülmeye başlamıştı bile. bu süreçte abednedo'da da yarı-humanoid abednedo'lar bilinç kazandı.

yeni canlı türleri ortaya çıkadursun; ilk günah, elbette beraberinde yeni bir yıkım da getirmeye hazırlanıyordu.jacen solo'nun hikayesi çöp haline getirilip yok sayıldığı için galaktik tarihin zaman çizelgesinde yer bulmasa da abeloth'un ortaya çıkışı da aşağı yukarı ysö 100.000 gibi bir zamana denk geliyor. esasında legends olarak geçse de canon olma ihtimali üzerinde durulduğu için çizelgeye eklemem gerektiğini düşünüyorum zira zamanında thrawn trilogy de legends olarak işaretlenmiş ardından canon olmuştu. nasıl, ne amaçla ve nereden var olduğu bilinmeyen ölümlü bir hizmetkâr kadın, the ones'a hizmet etmeye başladığında oğul ve kız arasında serinin temelini de oluşturan ikililik, kaotik bir noktaya gelmişti. baba, bu iki zıt unsuru dengede tutmakta zorlanıyordu. bu hizmetkar, anne rolü üstlenerek, uzun bir müddet güç'e denge getirmeyi başardı fakat zaman geçtikçe yaşlanmaya ve ölümsüz olan ailesine nazaran çürümeye başlamıştı. ailesini kaybetmekten korkan anne; güç kaynağından içip, bilgi havuzunda yıkandı fakat ölümlü bedeni ve kırılgan zihni bunu kaldıramadı. çarpık ve kötücül bir şeye dönüşmüştü artık ve bu olaydan sonra yozlaşmış olan anne, abeloth ismini aldı. baba, anne'nin eylemlerinden haberdar olduktan sonra kız ve oğul ile birlikte gezegeni terk etmeye karar vermişti fakat bu, abeloth'u karanlığın daha da diplerine çekmekten başka bir işe yaramadı.

bu çarpık ve kötücül yaratık; bir killik topluluğu olan thuruht'lar ile işbirliği yapan kız ve oğul tarafından dizginlemek istendi ve bunun neticesinde centerpoint station ve sinkhole station ortaya çıktı ki centerpoint station, death star hakkında ufak bir referans da sağlamış oluyor. burada killik türüne bir parantez açmak gerekir. hiperuzay keşifleri için önemli bir konumda bulunan alderaan gezegenin ilk zeki yaşam formları olan bu tür, the illustrated star wars universe de dahil olmak üzere pek çok kaynakta ismi geçen, en eski zeki yaşam formlarından biridir.

tarih yine ysö (yavin savaşı öncesi) 100.000 gösterirken, constantinos doxiadis'in öngördüğü üzere zamanla ekümenopolis haline gelecek olan; insanlığın başlangıç noktası, ana gezegeni crouscant'da ilk kat inşa edilmeye başlanmıştı. sweu bu konuda daha geniş bir anlatı sunuyor elbette.

galaktik zaman çizelgesinde hiperuzay öncesi bilinen bir diğer önemli olay; ilerleyen zamanlarda önemli bir ticaret merkezi haline gelen fakat daha sonrasında kaçakçı yerleşkesine dönen batuu gezegenindeki büyük felaketten bir milenyum sonra ariana surabat ve ravenstar mürettebatı sayesinde kolonileşmesidir. bu sözü geçen kıyametin; batuu gezegenindeki -iddia edilene göre- ileri düzeyde duyarlılığa sahip, iletişim kurabilen dev ağaçların fae'leri kullanarak yayılma ve daha dayanıklı yeni canlı türleri oluşturma planının ters tepmesi ve sonucunda tüm ağaçların tamamen taşlaşarak gezegendeki yaşamı neredeyse bitirmeleri olduğu söylenebilir.

galaktik zaman çizelgesinin en kritik olaylarından biri de; devaronlular'ın bir hiperuzay fenomeni olan simu-tünelleri'ni kullanan devasa balina türü purrgil'leri inceledikten sonra hiper-sürücü'yü icat etmesidir ki bu olay takriben ysö 50.000 ile ysö 30.000 arasında gerçekleşmiştir. bu olay neticesinde galaksi keşiflerinin önünün açıldığını belirtmekte fayda var. devaronlu'ların anaerkil sistemi ve erkeklerde bulunan dismorfik bozuklukların bu hiper-sürücülerin keşfinde kültürel bir önemi bulunmakta.

ysö 30.000'e geldiğimizde uzay kaşifi kavramı yavaş yavaş temellenmeye başlamıştı fakat bu sıralarda dış halka gezegenlerinden biri olan benetage, sebebi bilinmeyen bir şekilde terk edildi. bu sıralarda, başka bir dış halka gezegeni galush/felucia; şifalı bitkilerden biri olan nysillin'in ana yetişme noktası olduğundan, castell gezegenine ait gossam courivers tarafından sömürgeleştirilmekteydi.

ysö 27.000- 26.000 sıralarında derin çekirdekteki imparatoriçe teta'da insan uygarlığı gelişmiştir ki zamanla önemli loncalara ve büyük krizlere ev sahipliği yapacak bu gezegenin yavaş yavaş tarih sahnesinde boy göstermesi mühim bir olay. savaşçı imparatoriçe teta ile karıştırılmasın diye gezegenin bölgesini de not düştüm. bu süreçten sonra yayılma dönemi de başlıyor zaten.

ysö 25.000 yılında bugün eski cumhuriyet olarak adlandırılan orijinal galaktik cumhuriyet, chandrila ve alderaan gibi önemli medeniyet merkezleri olan gezegenlerin de dahil olduğu 22 gezegen ile resmi olarak kuruldu. daha sonra -ysö 21.000- ticari kaygılarla birlikte kan monarşisi de galaktik cumhuriyet'e boyun eğecekti.

güç ile kullanılabilen bilgi-deposu datakronları(holokron) tasarladığı öne sürülen dini bir grup olan dai bendu; palawa takipçileri ve chatos akademisi ile birlikte jedi düzeni'nin öncülleri olarak kuruldu fakat neredeyse bir kaç asır sonra amaçlarının barış ve adaletin korunması olduğunu iddia eden bu grubun lideri(?) olan ve prime jedi olarak bilinen belirsiz biri bilinmeyen bölgelerdeki okyanuslarla kaplı ahch-to'da jedi düzeni'ni kurdu ama daha ışın kılıçları falan yok tabii yine de prime jedi'ın mozaik bir tasvirini tapınağa bu dönemde işledikleri biliniyor ki oldukça ilginç bir tasvirdir. ilk jedi tapınağı, ahch-to'daki iç içe duran kayalık adadan biri üzerine inşa edildikten hemen sonra burada bir jedi köyü de inşa edilmeye başlanıyor. ahch-to ne kadar jedi'ların ilk evi olarak görülse de ossus, coruscant, xenxiar ve tython'da kimi tarihçilere göre bu tanıma uygundur. jedha'yı da bu listede tutanlar var fakat bana kalırsa yanlış bir tanım bu.

ee nerede bu adamların ışın kılıçları yahu diyecekler için ise, tam olarak oraya geliyoruz. jedi düzeni'nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, daha önce bahsettiğim gezegenlerden biri olan ilum, güç destekli hiper-uzay navigasyonu sayesinde, uzay kaşifi olan bir jedi tarafından keşfedildi. bu keşif daha sonra lightsaber yapımının önünü açacak önemli olaylardan yalnızca biri.

ysö 25.000 yılında corellian run ismi verilen super-hyperroute oluşturuldu ve bu corellian sisteminin ekonomik bir güç merkezi haline gelmesinde büyük rol oynadı. rota, coruscant gezegeninden güneydoğuya uzanıyor ve naos ve lamaredd'de sona eriyordu. corellian run, yolu boyunca hydian way super-hyperroute ile kesiştiğinden ötürü çekirdekten dış halkaya kadar galaksinin her bölgesindeki gezegenlere ulaşan önemli bir rotaydı. perlemian ticaret yolu'nun yanı sıra corellian run, slice olarak bilinen bir bölgenin sınırını oluşturuyordu bu yüzden de galaksinin en kalabalık ve keşfedilmeye açık bölgesi haline geldi. dış halka'ya kadar uzanan corellian run'ın bölümleri, kaçakçılar ve serbest tüccarlar arasında popüler olan bir dizi şerit olan baharat üçgeni'ni oluşturarak diğer ticaret yollarıyla kesişti. bu sırada duros kaşifleri, neimoidia gezegenini sömürgeleştiriyordu. galaktik cumhuriyet ise biraz daha genişleyerek, koloni bölgesindeki cato neimoidia sistemini bünyesine kattı.

22.000 – 5.000 ysö arasında jedi'ler artık tarih sahnesinde önemli bir rol edinmeye başlayacaktı ama sith'lerin ortaya çıkışı da tam olarak bu döneme denk gelmekte. biraz ağırdan alalım.

ysö 22.000'de aftermath'da söz edilen bir olay vuku buldu ve kinro kuyruklu yıldızı çekirdek dünyalar için bir tehdit unsuru haline geldi. yıldız orta halka'ya girmeden önce, jedi düzeni üyeleri bir araya gelerek kuyruklu yıldızı parçalamaya çalıştı. bu süreçte birkaç jedi hayatını kaybetmiş, bir kısmı ise aklını kaçırmıştı ama görev başarıya ulaştı. böylece jedi düzeni, ilk sınavını da geçmiş oldu. bu olayı takriben neimoidia gezegeni, cato neimoidia'dan bağımsız olarak galaktik cumhuriyet'e kendi içinde hür bir dünya olarak katılmaya karar verdi. yakın bir dönemde de zaten neimoidian ve duros türleri arasındaki ayrılıklar kesinleşecekti.

bu sıralarda ultimate star wars'da onaylandığı üzere (ysö 21.000 -20.000) genişleme bölgesinde yer alan thisspias'da kan monarşisinin temelleri de atılmaya başlıyor. daha sonra jedi ustası oppo rancisis ile karşımıza yeniden çıkacak olan bir gezegen. kan monarşisi ve galaktik cumhuriyet arasındaki bağları incelemek için ufak bir girişimde bulunacağım daha sonra. kan monarşisi temellenmeye başladıktan ve galaktik cumhuriyete katıldıktan kısa bir süre sonra ysö 15.000'da rodia'da galaktik cumhuriyet'e katılarak birliğin genişlemesine katkıda bulunuyor ki bunda corellian run'ın etkisi pahabiçilmez.

12.000 ysö'nde bile corellian run'ın etkileri devam ediyordu hatta etkisi sarsılmaz bir biçimde artmıştı. corellian'dan gelen yerleşimciler, orta halkada yer alan mücevher zengini ord mantell'i sömürgeleştirerek hem gezegeni mühimmat deposu haline getirdiler hem de bölge karakoluna dönüştürdüler.

burada biraz duraksayalım. normal şartlarda 2018 yılına kadar galaktik zaman çizelgesinde yer almayan fakat son yıllarda eklenmiş iki önemli olay var. hakkında neredeyse hiç bilgi bulunmayan mesulan astroid kuşağı'nın oluşumunda rol oynayan mesula buzlu ayı ve/veya buz ayı'nın kırılması (rupture için yırtılma daha uygun bir çeviri olacaktır muhtemelen ama ben kırılma olarak daha uygun bulduğum için bu şekilde aktarıyorum) bu olayların ilki. hemen ardından gerçekleşen ikinci önemli olay ise hakkında neredeyse hiçbir önemli bilgi verilmemiş olan utapau'nun ilk grand zigoth'u krynbalt kyr'in ölümü. yamulmuyorsam last shot'da ufak bir referans mevcuttu.

"there was said to be one droid in pau city who'd served the first grand zigoth, krynbalt kyri over an eon ago."
star wars: last shot: a han and lando novel - daniel josé older

muhtemelen net bir bilgi verilmese de mesula'nın utapau'nun yakınlarında olduğu aşikar zira pau'an fyzen gor'un phylanx redux sürücüsünü mesula astroid kuşağında gizlemeye çalıştığını biliyoruz.

bu sıralardaqel-droma yazınları'nda da ismi geçen ossus gezegeni jedi düzeninin yeni yerleşkesi haline gelmişti. kutsallık atfedilse bile jedi'ların bu gezegene taşınmasındaki esas faktorün; perlemian ticaret yolu üzerinde faaliyet gösteren jedi'ların başka jedi ustaları ile iletişim halinde olup onların altında eğitim almak olduğu bazı jedi kaynaklarında da belirtilmiştir. burada rammahgon için bknz vermek gerek. ilum'un keşfi ve ossus'a yerleşme aşamasından sonra jedi düzeni çöl ay jedha'nın üzerine yeni bir tapınak inşa etti. kyber kristalleri açısından oldukça zengin olan bu ay, ilum gibi ışın kılıcı kullanımında önem atfedilen bölgelerden biriydi. kimi iddialara göre jedha'ya yakın bir bölgede gizli bir super-hyperroute bile mevcuttu ki bu kyber kristallerinin diğer jedi tapınaklarına taşınması için bulunduğuna dair sansasyonlar da doğurdu. bu arada galaktik cumhuriyetin içinde başka bir sansasyon daha hayat buluyordu. tifonik bulutsusu'nun tozunda doğduğu ve ölümlü silahlarla öldürülemeyeceği iddia edilen bir galaktik cumhuriyet naibi doğdu: hylemane lightbringer. yine de akiva'daki acil durum zirvesinden kısa süre önce bir sandalye ile dövülüp öldürüldü ve bu fantastik beyanların yalan olduğu ortaya çıktı.

bu süreçte cumhuriyet köleliği yasakladı ve jedi düzeni ile dış halkada bulunan köle imparatorluğu zygerria arasında çekişmeli bir savaş yaşandı. savaş sırasında ağır yenilgiye uğrayan zygerrianlar köle ticaretini yer altına taşımak zorunda kaldı fakat bu bitmeyen bir düşmanlığı da tarih sahnesine kazıyan bir çatışmaydı. bu çatışmanın izleri ise artık ismi unutulmuş olan genç bir güç kullanıcısının yoldan sapması ile sonuçlanır.series star wars: tales of the jedi çizgi romanında geçen yüzyıllık karanlık dönemi böyle başladı. star wars: geektionary: the galaxy from a - z'de bahsi geçen isimsiz ilk sith; dengeden sapıp tıpkı oğul gibi güç'ün karanlık tarafına yöneldi ve kendini yasaklanmış öğretileri öğrenmeye adadı. güç'ün açığa çıkmayı bekleyen esas potansiyelinin, pasifize olmuş aydınlık tarafın öğretilerini kucaklamak yerine karanlık tarafın ele avuca sığmazlığında yattığı hakkında propagandalar yapmaya başladı. bu karşı tutum karşısında jedi yüksek konseyi genç jedi'yı sürgün etmekte çareyi buldu ama bu karar ters teperek güç arzusu peşinde olan bazı genç jedi'lerı da sapmış olan jedi'nin yolundan gitmeye itti. bu sürgün ve düşmüş bir grup jedi, moraband'i kendi sığınakları haline getirdi. jedi yüksek konseyi tehlikenin geçtiğini düşünse bile bu sırada yeni bir oluşum haline gelen sith'ler; sürgün edilmenin intikamı ile yanıp tutuşuyor; moraband'da jedi tapınaklarına benzer yapılar inşa ediyorlardı. alenen yeni bir düzen kurulmuştu artık. karanlık lordlar vadisi ise bu düzenin yeni jedha'sıydı.

zaman geçtikçe sith'ler gelişmeye ve takipçiler toplamaya başladı. bu süreçte sith imparatorluğu galaktik cumhuriyet tarafından yasaklanmış olsa dahi köleler kullanarak galaksi üzerinde kontrol sahibi olabilmek için kyber kristallerinden güç elde ederek yeni devasa silahlar inşa etmeye başlamıştı. tam da bu noktada sith tarihinde bile utanç simgesi olan darth momin tarih sahnesine adım atıyor ama ondan önce lightsaber'lara göz atmak gerek zira momin'in darth ünvanını edinmesi de bir çift ışın kılıcı sayesinde gerçekleşti.

lightsaber'lar düşünülenin aksine kyber kristallerinden elde edilen ilk silahlar değiller. burada, zaman çizelgesinde aktarmaktan bir süre imtina ettiğim başka bir silah türüne değinmem gerek; forcesaber. belki de galaksideki en yozlaşmış ırklardan biri olan; amfibi-humanoid tür, rakata'lar ysö 40.000-ysö 36.000 yılları arasında lightsaberların atası olan ilk silahlardan birini üretti fakat üretim aşamasında güç'ün karanlık yanından faydalandıkları için giderek yozlaştılar. jedi'ların bu silahları kullanmaktan imtina ettiği ve uzunca bir süre normal kılıçlar kullandıkları bilinmekte.

bu sıralarda lady shaa veya kullanıma göre darth shaa, hapsedilmiş olan heykeltraş momin'deki potansiyeli fark edip onu kurtarmak için harekete geçti ve onu çırağı olarak eğitmeye başladı. momin, shaa'nın umduğundan bile yetenekliydi fakat yine de delilik ve dahilik arasında gidip gelen momin; hernekadar kendisini bir usta olarak görmese de shaa'nın çırağı olmayı da kabullenemiyordu. bu düşünce sonunda onu bir antrenman sırasında shaa'nın karnına lightsaber saplayarak öldürmeye itti. momin ustasını öldürdükten sonra onun ünvanını alsa bile kendisine bir çırak seçmedi ve hayatını öğrenmeye adadı. galaksiyi dolaşarak güç'ün karanlık tarafı hakkında araştırmalar yapmaya başladı. bu öğrenme saplantısı onu neredeyse bir ulusu yok edebilecek güçlü silahlar yapmaya itmişti fakat esas emelleri daha da sapkınca bir hal alıyordu. bir şehri yok etme girişimi sırasında jedi'lar tarafından öldürülse bile ruhu kullandığı maskeye tutunarak uzunca bir süre jedi arşivlerinde hayatta kalmaya devam etti. yine de hatıranın silinmesi cezasına benzer bir şekilde sith ve jedi arşivlerinden silindi ve ismi lanetlendi.

bu sıralarda ormanlık ve bereketli bir gezegen olan mustafar'da, galaktik imparatorluk öncesi en büyük felaketlerden biri yaşandı. güç kullanıcısı olan lady corvax ve kocası lord dorwin mustafar'da yaşamına devam ederken bir grup bilinmeyen işgalcinin saldırısı ile attack on mustafar yaşandı ve bu savaşta mustafar için savaşan lord dorwin öldü. onu aeon motoru kullanarak geri getirmek isteyen corvax, bright star'ın gücünü çalıp kullanmayı denese de bu büyük bir yıkıma yol açmıştı. dorwin iki dünya arasında sıkışıp kalırken bir yandan da mustafar gezegeni yanıp kül haline geldi. daha sonra corvax'ın soyundan gelen biri mustafar'ı yeniden özgür kılana dek elbette. bu yakılıp yıkılmış gezegen, sith'lerin ilgisini çekmeyi tam olarak bu zamanlarda başlamıştı fakat ele geçirme süreci için erkendi.

sith düzeni ise bu süreçte boş durmadı elbette. kayıp yirmi'nin önemli sith lordlarından olan darth krall ya da jedi ustası olduğu dönemdeki ismi ile radaki, jedi düzenine sırtını dönerek sith'lerin safına geçti ve darth ünvanı aldı. hemen ardından tarih ysö 1.032'yi gösterdiğinde battle of wasted years patlak vermişti bile. hakkında pek bilgi bulunmasa bile bu savaşın kazanının sithler olduğu kesin olarak belirtilmiştir fakat pastadan büyük payı alan kişi, vahşi uzaydaki mulita sisteminde yer alan nightmare conjunction'ı ehlilleştiren darth krall oldu. burada tatlı bir bilgi de vermek isterim aslında. mulita sisteminde yer alan ve kökeninin orası olduğu söylenen drengir isimli amorf etobur bir tür olan bitkiler tarafından yakalanan jedi ustası sskeer, darth krall hakkında vizyonlar görmüştü. ilginç bir bağlantı.

tam da yakın bir dönemde belki de jedi tarihindeki en sevdiğim ikinci olay patlak veriyor aslında. jedi'lar sith ayrılıklarından sonra yeniden bir mezhep çatışması içine düşmeye başlıyorlar zira rur tarafından ordu aspectu kuruluyor bu dönemde. rur tarafından merkezi garn'daki rur citadel'de konuşlanan bu pasifist grup, rur'un ölüm takıntısından ötürü ölümsüzlük ile ilgili bir arayışa girse de bu durum jedi ortodoksisiyle aralarının açılmasına sebebiyet veriyor ve sith-jedi çekişmesini kabul etmez isek tarihin gördüğü ilk büyük jedi iç savaşı patlak veriyor. entruvia savaşı, barış anlaşması ile sonuçlansa bile bu anlaşma büyük bir felaketin de fitilini ateşliyor. rur'un ölümsüzlük arayışındaki son denemesi olan yapay zeka; ki kendisi rur'un tüm bilgilerini içeren muazzam bir sistemdir, kendisini rur'un esas kimliği olarak belirliyor ve bedeninin gerçek rur tarafından ele geçirildiğine kanaat getiriyor. anlaşmanın şartlarını yerine getirmek üzere rur kalesine gelen jedi müfettişlerinin, kendisini yok etmekle görevli olduğunu düşünen yapay zeka, kale'nin droidlerinin kontrolünü ele geçirerek ordu aspectu'nun üyeleri dahil olmak üzere kaledeki herkesi katleder. ordu aspectu kıyameti olarak anılan bu olay sonrasında rur ve ikincil komutanı amon kendilerini feda ederek yapay zekayı yok etmeye çalışır ve bunun sonucunda hayatlarını kaybederler. bu yapay zeka meselesini sonra white christmas bölümü ile birlikte incelemeyi planlıyorum.

bu sıralarda corsair wars patlak vermiş ve bunun sonucunda jedi düzeninde başka ayrılıklar da gerçekleşmeye başlamıştı. gigor gezegeninin sakinlerinden biri olan jedi ustası oo'ob, galaktik barışı korumaya öncelik verilmesini talep etti fakat doktrinlerinden şaşmak istemeyen jedi konseyi bu çağrıyı reddetti. tehditlerle başa çıkmakta ısrarcı olan oo'ob önleyici bir yöntem izleyerek jedi doktrinini bozdu ve kristalist var-whill'i, farkiller silahını yapmakla görevlendirdi. çok fazla ölüme neden olan bu silahın yapımına jedi konseyi korkunç bir hata gözüyle bakmaya başlamıştı. jedi düzeni bu kararından ötürü oo'ob ve ortağını mürted ilan ederek tasfiyelerini onadı.

bu sıralarda impartoriçe teta gezegeni, zengin karbonit madenlerinden ötürü ; kişi olan imparatoriçe teta'nın soyu olarak adlandırılan (krath)'lar tarafından işgal edilmeye başlanmıştı. yakın bir dönemde ise hosnian hesabı olarak da bilinen crc sistemi ysö 7.977 yılında kullanılmaya başlandı fakat uzun sürmeyecekti.

ysö6.000 - ysö 5.000 yılları arası neredeyse tamamen kaotik bir dönemin hemen öncesi olarak adlandırılabilir. bu dönemin başlıca önemli olaylarına biraz bakınalım. giju run boyunca yer alan şairlerin ve münzevilerin gezegeni bardotta'da frangawl kültü'nün esaretine girmeye tam da bu dönemlerde başlıyor. dagoyan'ın düzeni kurulana kadarki süreçte neredeyse 4.000 yıl boyunca sürecek olan bir korku hükümdarlığı gezegeni ele geçiriyor. bu tarikatvari iki düzenin savaşı star wars evrenindeki en nadide parçalardan biridir. oldukça kritik bir noktada bulunan rimma ticaret yolu da bu dönemlerde aktif hale gelmeye başlıyordu.

bu sırada galaktik cumhuriyeti yıpratacak ve yıkılıp yerine modern bir galaktik cumhuriyet inşa edilmesine sebep olacak bin yıllık savaşların da ayak sesleri yükselmeye başlamıştı. ysö 5.000- ysö 1.000 yılları arasında süregelen bu dönem, sithlerin de neredeyse yok olmasına sebep olan önemli olayları içinde barındırıyor. ufak ufak dönemi inceleyelim.

tahmini ysö 5.000 yıllarında, derin çekirdeğin koros sistemi'nde patlak veren ve büyük tiran -ya da kahraman- imparatoriçe teta'nın (ki daha sonra sisteme ve gezegene ismini de vermiştir) yürüttüğü unification wars'ın hemen sonrasında sithler galaktik cumhuriyete karşı üs konumunda kullanabilmek için koros major (namı diğer imparatoriçe teta) gezegenini işgal etmeye çalışarak great hyperspace war'un fitilini ateşledi. ilginç bir biçimde bu tarihi olayın doğruluğu tamamen tartışmaya açıktır ve bunun sebebi hayran kurgusu olması değildir. yine de qel-droma yazınlarının doğruluğu hakkında tartışmaya açık bir kapı bıraktığı söylenebilir. bu savaş sürecinde imparatoriçe teta, jedi güçleri ile ortak bir çalışma yürüterek; sith orduları komutanı naga sadow'u geri püskürtmeyi başarmıştır. fakat zafer büyük bir kayıp sayesinde elde edilir ve tarihe jedi ustası ooroo'nun bu savaşta öldüğü kaydedilir. daha spesifik tarihler vererek açacağım bu konuları birazdan.
bu sıralarda erken hiperuzay sürücülerine erişim, galaktik keşifler ve ticaret yolları sayesinde galaktik imparatorluğun oldukça önemli bir gücü ve hatta yönetim noktası haline gelmiş coruscant'da, sithler tarafından işgal edilmiş ve sith tapınağı inşa edilebilecek kadar gücü ele geçirme girişimleri başarı ile sonuçlanmıştı fakat jedi düzeni tarafından geri püskürtüldüler. binlerce yıllık bir çatışmaya dönen jedi-sith savaşının ikinci büyük adımı da bu noktada atılmıştı.

jedi'ler ise önemli birleşme noktalarından biri haline gelmiş olan ossus'ta büyük jedi kütüphanesinin inşaasını tamamladılar. savaşın tahribatından en az bilgi kaybı ile çıkmak istedikleri aşikar. bu arada normal şartlarda bahsetmezdim fakat wookieepedia'da bulunan galaktik zaman çizelgesinde bu dönem nasıl aktarılmış diye örnek teşkil etmesi açısından baktığım zaman master odadan-urr'a saygı duruşu niteliğinde bir ekleme gördüğüm için alıntı içerisinde not düşmek istedim.


"kütüphanenin yıllarca süren inşa sürecinde inşaatın; üstad thorpe'un çözülememiş "mortis'in aşamaları" teoreminin çözümüne açıklık getiren bir jedi üstadı olan odadan - urr tarafından denetlendiği söylenir."

jedi'lerin bu bilgi koruma çabası içinde kütüphane inşa ettiği bir dönemde büyük bir kayıp vuku buldu. kli the elder ve bilinmeyen pek çok jedi ustası tarafından kaleme alınmış; kutsal jedi metinlerini içeren rammahgon bu süreçte kayıplara karıştı. jedi'lerin ilk kurulduğu bölge olan ahch-to ve sith'lerin super-hyperroute'larını içeren bu eser, jedi'ler için büyük bir kayıptı zira kitap sith'lerin konuşlanma bölgesi exegol'e dair önemli bilgiler de içeriyordu. bu arada bir kültür kayıp verirken bir başka kültür noktası da yavin 4'de yükselmeye başlamıştı. massassi, büyük tapınak'ın inşaasını bu dönemde tamamlamıştır.

jedi-sith savaşının yanı sıra, galaktik cumhuriyet bu dönemde tamamen cadı kazanıydı zira galaktik cumhuriyet ve paralı asker grubu mandalorian arasında patlak veren güç savaşı sonucunda jedi'lar başka bir savaşı da yüklenmek zorunda kalmıştı; mandalorian-jedi order arasında geçen bu savaş dönemi tamamen galaktik cumhuriyet'in mandalorianlara baskın çıkma isteği ve onları tehlike olarak görmesinin yan ürünüydü denilebilir zira yayılmacı ve saldırgan bir topluluk olan mandalorian, cumhuriyet için neredeyse rakip sayılırdı. mandalorian-jedi savaşı olarak geçen bu dönemin en büyük önemi mandalor the great'in da öncülüğünde mandalorian haçlı seferlerinin bu savaş sırasında gerçekleşmesidir. jedi'lerin kullandığı güç karşısında ilk etapta şaşırsalar bile daha sonrasında kısa bir süreçte karşı bir savaş stili geliştirebilmeleri bu topluluk hakkında pek çok şeyi açıklıyor esasında.

eğer yaşıyorsanız burada biraz soluklanalım. burada star wars evreninin gümlediği noktaya geliyoruz zira zamansal olarak boşaltım sistemini harekete geçiren bir takım eylemler gerçekleştirip üstüne bir de tüğ dikmişler. evet...evet! kimlerden bahsettiğim aşikar; exar kun ve ulic qel-droma. şimdi, yamuluyorsam düzeltin ama en basitinden bu ustasının şarap çanağına tükürdüğümün ulic qel-droma'sının ustasının great hyperspace war sırasında bir krath tarafından öldürüldüğü ve bu sebepten intikam arayışına girdiği kesin mi? kesin. peki bu adam tam da bu sebepten dark side'a geçiş yapacağı meşakatli bir intikam yoluna girdi mi? girdi. savaş biteli 500 yıl olmuş, adama sormazlar mı bu herifin ysö 3.996 sıralarında ne işi vardı mandalorian haçlılarının yanında diye? bir noktayı mı kaçırdım, okumayı ya da izlemeyi unuttuğum bir star wars içeriği mi var anlamadım ki. doğrusunu bilen varsa bir portakal neyim fırlatsın mesaj kutuma, tansiyonum düştü.

neyse, bu arada ysö 4.000 sıralarında insanlar yine insanlığını yapıp aman savaş mı varmış demeden sömürge girişimlerine devam etmekteydi. savaş sonrası harabesi gezegenlerden biri olan grizmallt'tan insan kaşifler ya da başka bir deyiş ile iç savaş kurbanları; o zamanki ismi ile nabu'ya yerleşmeye başlarlar fakat gezegenin yerleşik türlerinden biri olan ve zaten uzun yıllar boyunca kendilerini yok edecek kadar aç gözlü olan elder türü ile savaşlar yaşamış gungan halkı, bu yeni istilacılara hoş gözle bakmaz. göçebe kabileler olarak varlıklarını sürdüren bu tür, insanlar ile olan onlarca yıllık savaşı kaybedince bataklıklara sürgün edilir. bu süreçte boss gallo altında birleşerek bataklığın altına otoh gunga'yı inşa etmeye başladılar. gungan-grizmallt savaşı sürerken; kendilerine naboo ismini alan grizmallt yerlileri kendi içlerinde savaşa sürüklendi ve uzun zaman sürecek olan time of suffering'in temelleri atıldı.

o sırada sith'ler ve jedi'ler arasındaki ipler gerilme noktasını çoktan aşarak parçalanmaya başlamıştı. imparatoriçe teta savaşında jedi'ler tarafından geri püskürtülen naga sadow; ossos'a girerek, büyük jedi kütüphanesini hedef aldı ve bölgeyi cron süpernovaları ile enkaza çevirdi. karşılığında, yüksek jedi konseyinden iki savaşçı iki bilgin bir araya gelerek -ki sonrasında tapınağa heykelleri dikilerek dört usta olarak anılmışlardır- şehirdeki sith gücünü kırmak ve tapınak bölgesindeki yoğun güç'ten faydalanmak için coruscant'taki yıkılmış sith tapınağının harabelerinin üzerine jedi tapınağı inşa etti.

malachor'daki büyük savaş ysö 3.966 yılında temellerini atmaya başladığında galakside önemli gelişmeler de vuku buluyordu. galaktik gezginler hiperuzay sekstantları'nı (optik seyir cihazı) deneyerek galakside yeni gezegenler keşfetmeye başlamışlardı. bir yandan da süregelen jedi-sith savaşının taraflarından biri olan sith'ler, yeni silahlar yapmaya hazırlanıyordu. sith witch olarak adlandırılan darth tanis; kadim sith lordlarının, büyük kyber silahlarını aktarmasından faydalanarak, onların öncülüğünde malachor'daki sith tapınağına yalnızca sith holokronu ile aktifleşebilen ve dev bir kyber kristalini enerji reaktörü olarak kullanan bir silah inşa etti fakat bu silah yüzünden malachor, en az jedi'ler kadar sith'lerin de mezarı olacaktı.

çok geçmeden malachor savaşı'ı patlak verir fakat bu savaş büyük bir trajedi ile sonuçlanır. galaktik cumhuriyet öncülüğünde bir grup jedi şövalyesi malachor'da bulunan tapınağı keşfeder. yapılan saldırı sonucunda darth tanis, silahı kullanmak için uygun bir zaman olduğuna karar vererek silahı aktifleştirir fakat silah darth tanis dahil olmak üzere gezegen üzerinde bulunan tüm sith ve jedi'leri taşa dönüştürür. daha sonra bu olay "great scourge of malachor ismi ile anılmaya başlanır. bu felaket sonucunda tüm jedi birliklerinin gezegene ayak basması konsey tarafından yasaklanır ve zamanla bu hikaye jedi olmak üzere eğitilen çocuklara anlatılan bir masal haline gelir. bu sıralarda darth tanis ise holokron'a hapsolarak isimsiz bir varlık halini almıştır. bu dönemde kont dooku'nun da usta olduğu tip ıı kılıç tekniği makashi ustaları kylo ren it kopuğunun da kullandığı crossguard lightsaber'lara geçiş yapmışlardı.

tarih ysö 3.700- 2.020 arasında seyrederken galaktik cumhuriyet yavaş yavaş yıpratılmış durumdaydı. bu sıralarda mühimmat deposu olarak kullanılan ord mantell yavaş yavaş yerini suç şebekesinin merkezi olmaya bırakıyordu. daha önce anlattığım üzere ysö 12.000 yıllarında galaktik cumhuriyetin gelişmesi ve yeni, güvenli rotalar araması sebebi ile ord mantell gezegeni, corellia tarafından sömürge haline getirilerek bölge karakollarından biri haline getirilmişti. o zamanlarda ord mantell'e ulaşmak epey karmaşık bir super-hyperroute ağı üzerinden hareket etmeyi gerektirdiğinden neredeyse izole bir durumdaydı fakat gelişmeye ve genişlemeye başlayan galaktik cumhuriyet, ord mantell'i, artık stratejik bir önemi olmadığı gerekçesi ile gözden çıkarmıştı. ysö 3.700'den sonra, ord mantell, hydian way batısına doğru çıkmaya cesaret eden uzay gemileri için bir ticaret noktasına dönüştü. böyle bir riski göze alanlar daha çok kaçakçılar ve karaborsacılar olduğu için gezegen vergi kaçakçıları ve karaborsacılar için adeta yeni bir cennet halini almaya başladı. bu süreçte, tamamen refah içerisinde olan ve savaştan hasar almadan sıyrılan gezegenlerden biri olan lothal, kendi takvimini oluşturdu.

perlemian ticaret rotası'nın yakınlarında bulunan iç halka gezegenlerinden taanab, galaktik cumhuriyetin emri ile çeşitli tarım faaliyetlerinin yerine getirilebilmesi için bilinmeyen işgalciler tarafından sömürgeleştirilir ve uzun yıllar boyu galaksiye gıda ürünü temin edecek olan bir merkezi nokta haline gelmek için ilk adımlarını atmaya başlar.

the vow of silver dawn'da ilk kez ortaya çıkan önemli bir olay da; galaktik cumhuriyetin en azılı suç örgütlerinden biri olan blue dragon ile bağlantılı nan, xia, chen, ve ma ailelerinin oluşturduğu heaven-earth corporation'ın, galaksinin dış halkalarında bulunan oplovis sektöründe cennet sistemi'ni tam da bu tarihlerde kurmasıdır. cennet sistemi inşa edildikten kısa bir süre sonra fire space station sistem içerisine inşa edildi. zaman geçtikçe uzay istasyonu büyük bir nüfusa ev sahipliği yapmaya başladı. 2.000 yıl boyunca artan nüfusla beraber galaksinin siyasi ve ekonomik merkezleri arasında yer edinmeye başlar ki bu da takriben ysö 87 yıllarına denk gelmekte. gümüş şafak şövalyeleri konusu açıldığında buraya tekrar döneceğiz. bu arada fire space station'da -bundan sonra yalnızca fire diyeceğim- cennet sistemine özgü olsa bile sistemden dahi farklı olan madeni para birimi kullanılmaya başlanıyor bu süreçte ama şehir gelişmeye başladıkça; önce standart cennet-earth para birimine evriliyor daha sonra ise cumhuriyet kredileri sebep gösterilerek aşamalı bir biçimde ortadan kaldırılıyor.

bu noktada aslında orijinal çizelgede araya begamore'daki barışçıl yaşam biçimi sıkıştırılmıştı ama muhtemelen daha sonrasında blue dragon ve dört aile ile bağlantılı olan begamore tiranı jamie brasen'a sonradan değinilmek için eklendi. yine de yozlaşmış cennet sisteminin begamore'u rahat bırakmaması anlaşılabilir zira dış halkalarda bulunan kaynak bakımından yetersiz olsa da eşsiz konuma sahip bir gezegen.

buraya kadar olan önemli olaylar bu şekilde sıralanırken; galaktik zaman çizelgesi ysö 2.022 ve ysö 2.019 dolaylarına geldiğinde başka bir dış halka sektöründe sith imparatorluğu yeni hedeflerine ulaşırken, galaktik cumhuriyet genişlemeye devam ediyor. bir yandan da the ones'ın anakin skywalker'ı mortis'e çekmek için kullandığı bir jedi tehlike sinyalinin de son kez kullanılması gibi bir olay da cereyan etmekte ama sith'lerin yok oluşunda etkin rol oynayan draggulch period bu zaman dilimini bu kadar önemli bir pozisyona getiriyor. yine de ondan daha sonra bahsedeceğim. şimdi, sırayla bakarsak eğer:

jedi order'ın önemli noktalarına yakınlığı ile bilinen ve salin corridor'un kemik noktalarından biri olan dış halka gezegeni auratera'da bulunan; nesne etrafında yoğunlaşarak lokalize olmuş bağlantı noktası acablas; jedi ve sith düzeninin dikkatini çekmeye başladı. bu olağan dışı kuvvet enerjisi konsantrasyonu çatışma halindeki iki kültün, sıcak savaşı burada devam ettirmesine sebep oldu. o sırada dagoyan düzeninin gezegende palazlanmaya başlamadan hemen öncesinde bardotta'nın jour- un'u galakside önem kazanan bir ticaret merkezine dönüşmeye başladı. bu olay, demonic bir kült olan frangawl'ın düşüşüne zemin hazırlaması açısından önemlidir. başka bir dış halka bölgesinde yer alan auril sektöründe ise cron drift asteroit kuşağı oluşmaya başlar. bu olay jedi'lerin yağmalanmış kutsal kenti ossus'a gidiş rotasının tamamen kapanmasına sebep olur.

bu sırada kayalık yapıda aylardan biri olan ve gelişmiş bir medeniyete ev sahipliği yapan; sezinsel açıdan güçlü iktotchi'ler, jedi order'ın da çabaları ile galaktik cumhuriyete katıldı. ay, tamamen güç ile ilişkilendirilebilecek önemli bir yapıya sahip olduğu için jedi order, burayı kutsal olarak kabul etti. aynı süreçte bir grup sömürgeci, kara deliğin yerçekimi gölgesi yüzünden rotalarından sapıp vahşi uzayda mahsur kalınca; tesadüfen keşfettikleri ve güç açısından bulunmaz bir çekim noktası olan weik gezegenini işgal etti.

yeni keşiflerden biri de prequel trilogy'nin son halkası olan revenge of the sith'de gördüğümüz; kashyyyk'nin wookiee'lerinin törensel öneme sahip olan klorri -klan savaş kalkanı tarih sahnesine adım attı. bir yandan da gelişmiş bir tür -meşhur dragon void yarışçısı loo re anno'nun kayıp ataları- galakside seyahat etmeyi hızlandırmak için solucan deliklerini kullanarak dragon void'i inşa ettiler fakat uzay-zaman bağlantı noktalarının arasında kaybolup, sonsuza kadar tarihe karıştılar.

ysö 2.000'lerde bardotta'da, dagoyan; küçük çaplı mücadeleler ve güçlü stratejik hamleler ile frangwal'ı yer altına girmeye zorlayarak düzeni tamamen ele geçirmişti. gezegen artık galaksinin en verimli yeri haline gelebilmek için kesin adımlar ile yükselmeye başlayacağı dönüm noktasına bu olayla beraber ulaştı.

boothi ​​xıı'de bugün boothi nine vault olarak bilinen en sağlam kasalardan biri orada yaşayan çiftçi topluluk tarafından bilinmeyen yöntemler ile inşa edilmeye başlanırken dini bir tarikat olan arakein rahipleri'nin din adamları; arakeirkos dağı'nın en tepesine, taştan yapılma mistik bir saat oymaya başladı. tam olarak ne amaçla yapıldığı bilinmemekle birlikte sarkacının her hareketini aralıksız biçimde bir gün boyunca izleyen kişinin evrenin sırlarına vakıf olacağı efsaneleri anlatılmakta.

karanlık çağ öncesi döneme biraz göz atarsak eğer; mandalor-jedi düşmanlığı devam etse bile mandalorian kökenli bir jedi ustası olan tarre vizsla, savaşçı genlerinden ve kabiliyetlerinden faydalanarak yeni bir dövüş sistemi geliştiriyor. bu sürecin sonucunda ise mandalor çeliği beskar'dan yapılma, kısa kılıç biçiminde bir ışın kılıcı yapıyor. bu ışın kılıcı siyah olmasından ötürü darksaber ismini almıştır. superweapon darksaber ile olan isim benzerliği yüzünden kimi fanlar kendisinin silah işlevi gören bir uzay istasyonu inşa ettiğini iddia etmekte ama geçiniz, ona daha çok var. middle era of the old republic çok uzun olmayan ve bir kaç jedi tapınağının inşaası dışında önem ifade etmeyen bir dönem olarak geçip gitti ve yerini kaos'un habercisi olan karanlık çağ'a bıraktı.

ysö 1.000 dolaylarında karanlık çağ; ysö 1.032'de en hararetli noktaya ulaştıktan sonra bitme noktasına gelen jedi-sith savaşı ile başladı. coruscant 'ın ana merkez olduğunu düşünen sithler gezegen başta olmak üzere jedi tapınağı'nı işgal ederek stratejik açıdan güçlü bir hamle yaptı. bu işgal sürecini fırsat bilen; tarre vizsla tarafından kurulmuş olan ve mandalorianları birleştiren ana klan olarak bilinen house vizsla işgal edilmiş jedi tapınağının mahzenlerinden darksaber'ı çalmayı başardı. hakkında kesin tasvirler alamasak bile daha sonra tapınakta resmedilecek olan jedi ustaları tarafından liberation of coruscant harekatı düzenlenerek , galaktik cumhuriyet askerlerinin de desteği ile coruscant ve jedi tapınağı sithlerin elinden alındı.

gelelim draggulch period'una. ysö 2.000-1.000 arası dönemde, yani az önce bahsettiğim süreçte yeni sith savaşları gerçekleşti. daha doğrusu; süregelen sith-jedi savaşının uzantısı olduğu için ayrı bir isim almak yerine ana savaşa dahil edildi. qalydon'un laneti isminin de kullanıldığı olmuştur bu arada. tabi battle of sictis, battle of almas, battle of gap nine, battle of corphelion ve battle of king's galquek gibi karanlık çağ öncesi ve sonrası mühim savaşları çok uzatmamak adına detay detay anlatmadım ama dark lord belia darzu, darth rivan, darth ruin ve darth desolous gibi önemli sith lordlarının yükseliş ve düşüşlerine şahit olduğumuz epey karmaşık bir dönemdir. bizi bu dönemin bitişinden hemen önceki the sith civil war ilgilendiriyor. bu da bizi, chosen one geyiğinden çok daha önce vuku bulmuş dark one muhabbetinin çıkış kaynağı olan darth skere kaan'a getiren esas konu.

jedi ustası olduğu dönemlerde pasifist yaklaşımlar sergilediğini düşündüğü ve galaksiyi bile isteye kaosa sürüklediğini söylediği jedi order'a karşı isyan bayrağı çeken darth skere kaan, tarikattan ayrılarak sith'lere katıldı ve brotherhood of darkness isimli bir sith yapılanması kurdu. yapılanma uzun süreli iç çatışmalardan sonra sith imparatorluğunun başına geçmeyi başardı fakat sith birlikleri yenilgi üstüne yenilgi almaya başlayınca başlarını darth bane'nin çektiği bir grup, kaan'ı sorgulamaya başladı. jedi master lord hoth'un beklenmedik galibiyeti ile dördüncü ruusan savaşı fitili ateşleyen son nokta olmuştu. tabii bu süreçte kaan'ın bane'i zehirleme girişimi ve taktik savaşlarında birbirlerine zıt gitmelerinden kaynaklı yenilgiler de bu entrika dolu süreçte, sith imparatorluğunun yıkıma doğru süratle ivme kazanmasına sebep oldu zira jedi order bu iç savaşı kendi lehine çevirmeyi başarmıştı. sith'lerin son birlikleri de jedi'lerin ışık ordusu tarafından yenilip, sayıları tükenme noktasına geldiğinde savaş resmen bitmiş oldu.

bu arada hayatta kalmayı başarabilen tek sith lordu darth bane; jedi order ve galaktik cumhuriyetin zaferin vehametine kapılmasını fırsat bilerek büyük plan'ı kurgulamaya başlar. bu ideal açıkça sithlerin galaksi üzerinde egemenlik ilan etmesi amacıyla; jedi'ların ve galaktik cumhuriyet'in içeriden çürütülmesinin amaçlandığı bir zeminin üzerine inşa edilmiştir. dyad doktrini'ni esas alan bane, bu planı gizlice ve gölgelerin arasında saklanırken rahatça uygulamak için iki kuralı'nı oluşturarak; yalnızca usta-çırak ünvanları dışında hiçbir ünvanın bulunmadığı yeni bir sistem yaratır. kısaca; bir dönemde galaksi üzerinde sadece iki kara lord'un var olabileceği - bir sith ustası ve bir sith çırağı- bir doktrin ki zaten kendisi de bu süreçte yalnızca darth zannah'ı çırak olarak alır. bu çırak usta ilişkisi, dart zannah'ın bane'i ambria isimli çöl gezegeninde öldürmesi ile sonlanır ama bu olay daha sonra usta olmaya hak kazanmış sith'lerin son görev olarak ustalarını öldürmesi geleneğinin de başlangıcı halini alır. bane'in ölümünden haberdar olan jedi order, gelecek olan tehlikeyi sezinleyemez ve sith tehlikesinin geçtiğini düşünerek oldukça büyük bir kıyametin temellerini tam olarak burada atar. bane'nin ölümü ve moraband'da yer alan karanlık mezarlığa gömülen son sith lordu olmasıyla sith'ler için yeni bir çağ kapanıp bir diğeri açılmıştır.

cumhuriyet - jedi order ve sith imparatorluğu arasındaki yürütülen sith savaşları bu noktada sona erdi. galaktik zaman çizelgesinin en yoğun olduğu zamanın bu süreç olduğunu söylemek yanlış olmaz. yeni sith savaşları, jedi düzeni'nin cumhuriyet tarafında savaşmaya karar vermesi, imparatorluk dönemine kadar kendini bir izolasyon sürecinde tutan savaş karşıtı kaşif yapılanma chiss ascendancy'nin kuruluşu gibi önemli olaylara ev sahipliği yapan dönemin sonlarına geldiğimizde; tekinsiz olarak da adlandırılan jedi cervil, the high republic: a test of courage'da belirtildiği gibi ilk ışın-kırbaçlarının sith code'un yasak formlarına karşı etkisi hakkında ilk örnekleri verdi. bu arada da, sith'lerin karargah olarak belirlediği auratera'da nüfusu, örgütün temizlenmesinin ardından dünyayı eski haline getirmek için girişimlere başlamıştı. yine de bu zafer galaktik cumhuriyetin ayakta kalmasına yetmedi ve uzun savaşlar sonucu yıpranan cumhuriyet çökerek eski cumhuriyet adını aldı ve yerini modern galaktik cumhuriyete bıraktı.

ysö 1.032 sıralarında eski cumhuriyetin enkazı üzerine; coruscant'da modern galaktik cumhuriyet'in temelleri kurulmaya başlanır. bu restorasyon sürecinde dwartii'nin dört bilgesi olan; sistros nevet, yanjon zelmar, faya rodemos ve braata danlos modern galaktik cumhuriyet'in ilk günlerinden itibaren yasa düzenlemelerinden sorumlu yargıç görevini üstlenerek demokratik bir yapı kurmaya çalıştı. bir noktaya kadar başarılı olduklarını söylemek mümkün zira cumhuriyet dönemi, bin yıldan fazla süren bir barış ve istikrar çağı olarak adlandırıldı. öyle ki bir kaç küçük çatışma dışında binlerce yıl savaş olmamış, galaksi kendini toparlama evresine girmişti. ordu kurmayı reddeden yeni sistem, güvenlik açığını jedi order ile kapatmayı seçmişti. yönetim organı olarak ise yeniden düzenlenen hükümet, üyeleri kendi sistemlerini temsil etmek üzere seçilen galaktik senato'yu kurdu.

cumhuriyetin devlet başkanı olan yüksek şansölye; düzen boyunca seçilmiş senatörler arasından, yine senatörlerin oylarıyla seçilerek görev aldı. seçilen ilk yüksek şansölye tarsus valorum, çağlar boyunca hatırlanacak bir düzen sürdürecekti. elbette her ne kadar ordu tasfiye edilse de; demokrasiyi korumak ve senatörlerin güvenliğini sağlamak amacıyla senato bölgesi'nde devriye gezen birlikler oluşturuldu. güç ve birliğin sembolleri olarak görülmeye başlayan seçkin senato muhafızları, bu birliklerin ilkidir ama pek caydırıcı olmadığından ötürü bu süreçte jedi düzeni, cumhuriyet'e barış ve adaletin muhafızları olarak hizmet etmeye başlamıştı. elbette tekrardan kurtarılan coruscant jedi tapınağı jedi'lerin merkezi haline getirilmiştir. ordunun tasfiye edilmesinin etkilerinden biri de; hükümetin fiili kolluk kuvveti olarak yargı departmanı tarafından yönetilen yargı kuvvetlerini oluşturmak için çalışmalara başlamasıdır. bu süreçte yavin sözleşmesi'ne, idam mahkumlarının gözlerinin bağlanmasını içeren bir dizi yavin kodu da eklenmektedir.

teokratik monarşinin hüküm sürdüğü tarafsız bölge bardotta'da, kompleks bir yapıda bardotta kraliyet sarayının inşasına başlandı. saray, eski kültün üyelerine karşı bir güç gösterisi sergilemek amacı ile şehrin göbeğinde yapılanmıştı. bu sıralarda alderaan sarayının inşaatı da tamamlandı. yakın bir süreçte ise dragon void run, ölüm yarışlarının odak noktası haline gelen bir eğlence merkezine dönüşmeye başlamıştı. jakku'da, gücün aydınlık tarafına yönlenmiş olan keşiş kolob tarafından kurulmuş ve the ones'ı odak noktası haline getirmiş; acı yaşamın kaynağıdır doktrinini benimseyen anchorite tarikatı, jedi order ile ittifak kurmak amacıyla iletişime geçmiştir.

savaşın ve sith kültünün en derin izlerini taşıyan auratera ise jedi order emirleri doğrultusunda; acablas kuvvet enerjisi konsantrasyonu'nu olası bir karanlık güç kullanıcısından gelecek yeni bir tehlikeye karşı korumak amacı ile resmi galaktik çizelgelerden gizlenerek tamamen izalosyon sürecine terk edilir. bunun sonuçları ileriki yıllarda ağır kayıplar ile ödenebilecek bir süreci epey geciktirmiştir.

zaman çizelgesinin en durgun dönemleri bin yıllık barış dönemine girmemizle birlikte başlıyor. daha çok var olan oluşumların kendini yenileme ve gelişme sürecine soktuğu dönemde, sith lordları da planlarını yavaş yavaş yürürlüğe koymak için çalışmalara öncelik veriyor.

ysö 1.014-600 arasındaki 214 yıllık durağanlık çağı jedi order'ın ilum'da yeni bir tapınak inşaa etmesiyle başlar. tapınak bir süre sonra profesör huyang'ın öncülüğünde the gathering geleneğinin ana noktası haline gelecek ve jedi eğitimi alan çırakların(padawan) ışın kılıçlarını edindikleri sınav alanı olarak belirlenecekti.

galaksiye uzun yıllar hükmedecek olan korsan kraliçe maz kanata doğdu. bu denli etkili bir başka figürün doğumu da yakın zamanda gerçekleşecekti aslında; yoda. tabii yalnızca doğumlar değil dini ve politik olaylar da gerçekleşti bu dönemde. force collector'da okuduğumuza göre, jedi order'ın öncülü olan dai bendu manastırı, anarşinin hüküm sürdüğü soğuk gezegen kijimi'nin en yüksek dağı olan izukika dağı'nda inşa edilmiştir yine yakın dönemde çok geçmeden artık iç savaştan biraz olsun sıyrılmaya yaklaşmış olan naboo modern galaktik cumhuriyet'e katılım sağladı. general jafan liderliğinde naboo acı dönemini geride bırakarak yeni bir yükselme çağına adım attı ve büyük barış zamanı olarak hafızalara kazınan dönem; naboo'nun başkenti olan theed'in ve great grass plains'in hemen yakınındaki kraliyet sarayının kurulması ile başladı. daha sonra yapı oldukça sıradışı bir mimari ile solleu nehri'ne doğru genişleyecekti. bunun doğuracağı politik sorunlar elbette daha sonra aktaracağım meseleler.

bu arada teknoloji ve durma noktasına gelmiş savunma sanayisi de beklenmedik ve garip bir biçimde iyi bir yatırım alanına dönüşüyordu. ileride at-sts ve star destroyers ile tanıyacağımız; 0nlar olarak adlandırılan bir grup soylu tarafından kurulmuş kuat drive yards - kuati veraset krizinden hatırlayabilirsiniz bu it kopukları- dış halkada yer alan izole gezegen rothana'yı satın aldı ve gezegeni tamamen savaş gemisi sanayi alanına çevirmek amacı ile rothana heavy engineering'i resmi olarak kurdu.

master yoda ise 100 yılın sonunda master ünvanını alarak jedi order'da genç padawanları eğitmeye başladı. bu arada cennet sisteminde yer alan tartışmalı motor şirketi north river freight teknolojik açıdan kritik önem taşıyan mühendislik harikası sky three motorunu sky series'e ekledi. ilk prototip olan open sky'ın gelişmiş bir versiyonu olan motor cennet sisteminin gelişimine de ön ayak oldu.

galaksinin diğer ucunda; gotal moon'da, daha sonra imparatorluğun hedefi haline gelmesine ve antar atrocity'nin yaşanmasına sebebiyet verecek olan ek güvenlik kuvveti, antarian rangers; genişleyen modern galaktik cumhuriyetinin tüm güvenlik açığını yüklenen jedi order'a destek amaçlı kuruldu. iç halka bölgeleri güvenlik açıklarını kapatırken aşağı yukarı aynı zamanda dış halka gezegenlerinden biri olan nal hutta'da da bilinen en azılı gangsterlerden biri olan jabba desilijic tiure, tarih sahnesine adım atmaya hazırlanıyordu.

ysö 600'lü yılların hemen ardından ysö 500'ler yani kahramanlar dönemi başlıyordu. tarihin gördüğü en iyi jedi ustalarından biri olan bardotta'nın kılıcı ünvanının taşıyıcısı ıkkrukkian'ın önemli bir temsilcisi olan porter engle doğdu. büyük novor çocuk hastanesi görevi sırasında hutt gangsterlerine karşı aldığı zafer -ne yazık ki zaferden ziyade adalet sağlamak demek daha doğru çünkü içerideki çocuklar öldürülmüştür- ve dokuz yumurtalı omlet ile tarihe damgasını vurmuş jedi master, blythe familygörevinde de yeniden karşımıza çıkacak.

jedi order ve yeni galaktik cumhuriyet aracılığı ile olası sith yapılanması için atılan bir diğer önemli adım; lola sayu'da düşmüş jedi'lar'ı kontrol altında tutabilmek için citadel hapishanesinin kurulmasıydı.

aşağı yukarı hapishanenin kurulmasına yakın -takriben ysö 519-518 arası- zamanlarda; kurak iklime sahip olan ve çorak arazilere ev sahipliği yapsa bile zamanında yer altı şehirlerinde eellayin ırkının hüküm sürdüğü dış halka gezegeni polis massa'da yeni bir tesis kuruldu. gezegen bin yıllar önce bilinmeyen nedenlerden ötürü bir afet ile burun buruna geldikten sonra tamamen parçalanmış ve polis massa isimli bir astroid kuşağının oluşumuna sebep olmuştu fakat bu afet sonucu eellayin halkı tarih sahnesinden tamamen silindi. felaketten yıllar sonra, yani ysö 519'da; subterrel sektöründeki başka bir gezegen olan kallidah'ın sakinleri olan kallidahin halkı, yitip gitmiş olan eellayin ırkının kendi ataları olduğunu düşünerek gezegenlerini terk etti ve kallidah arkeolojik araştırma konseyini kurduktan sonra bu konsey aracılığı ile polis massa araştırma merkezini kurdu. buradaki temel amaç eellayin ırkına ait kalıntılar elde ettikten sonra; galaksinin genetik mühendisleri olan kamino'luların klonlama teknolojisini kullanarak eelleyin ırkı ile olan bağlantılarını açığa çıkarmaktı. ne yazık ki ilk aşamada hiçbir veri kaydedilemedi.

bu olaylar gerçekleşedursun, galakside sömürge dönemi tüm hızıyla devam ediyordu. dış halka bölgesinde yer alan ve imparatorluk döneminde de karşımıza çıkacak olan (gbkz:. jelucan) gezegeni -ki gezegeni thane kyrell ve ciena ree'nin hikayesinden anımsayacak olanlarınız vardır- istila edilmeye başladı. soğuk ve dağlık bölgelerin yoğunlukta olduğu bir gezegen olmasına rağmen sürgün edilmiş bir humanoid ırk tarafından yerleşke olarak belirlendi ki sonradan ikinci bir göç dalgası daha yaşandığında bu sürgünler 'ilk dalga' olarak adlandırılacaktı. istilacılar hakkında bilinen tek kesin bilgi; bağlılık yemini etmedikleri için kendi gezegenlerinden sürülmüş oldukları.

bu yıllara boşuna kahramanlar çağı denmediğinin kanıtı olarak yoda ve grogu ile aynı türden olan, zamanının yüksek konsey üye adayı yaddle ysö 509'da doğdu.

bu arada mandalor savaşçısı sabine wren'in 'benim zırhım 500 yıl önce dövüldü' diye caka satmasına neden olacak olan meşhur zırhı da aşağı yukarı bu çağlarda mandalorian çeliğinden dövüldü.

bu süreçte daha sonra starlight beacon'ın inşaa edileceği ikiz gezegenler eiram ve e'ronoh'ın arasında ufak gerilimler baş gösteriyordu. eiram yönetimindeki eş kraliçe thandeka ve e'ronoh hükümdarı cassel ile ilişkili kaçırılma durumu krizi tırmandırırken jedi order ve yüksek galaktik cumhuriyet'de bu olay ile yakından alakadar olmak için kolları sıvamaya başlıyordu. bu aralarda bir yerde orijinal galaktik zaman çizelgesinde thomas toov'un doğduğu iliştirilmiş ama konu hakkında çok bilgim olmadığı için ben pek bir şey söylemeyerek yalnızca orijinale sadık kalıp not düşmek istiyorum.

tarihler ysö 350'yi gösterirken ticaret federasyonu da resmi olarak kuruluşunu galaksiye duyurdu. burada orijinal galaktik zaman çizelgesinde yanlış verilmiş bir bilgiyi de düzeltmek isterim. ticaret federasyonu tek bir türe ya da gezegene mal edilebilecek bir kuruluş değildir. o yüzden neimoidian kuruluşta etkin ve öncü olsa da belirtildiği gibi onlar tarafından kurulmamıştır. kurulma amacı; her ne kadar cumhuriyet güvenli ticari rotalar oluştursa da dış halka bölgelerinde cumhuriyetin korumasında olmayan bölgelerin saldırıya açık ve uzay korsanları, kaçakçılar gibi tehlikelere karşı tamamen savunmasız olmasıdır. federasyon hem maddi, hem politik hem de ticari güç elde edilecek bir açık yakalamıştır ve bunu win-win durumu olarak görüp değerlendirmiştir açıkça.

yüksek cumhuriyet döneminde ysö 300- ysö 82 arası da cumhuriyetin politik açıdan önemli hamleler yaptığı, sith'lerin planlarında aşama kaydettiği ve jedi order'ın gittikçe arz talep ilişkisi sebebi ile daha da önem kazandığı bir dönem. parça parça irdeleyelim.

ysö 332' de the high republic: a test of courage'da tam tarihi belirtildiği üzere cumhuriyet önemli bir adım atarak; kendi oluşturduğu ve mevcut olan diğer güvenli rotaları 'hiperuzay haritalama projesi' adı altında ortak bir sisteme kaydedebilmek için keşif grupları oluşturdu. bu durum ticaret federasyonu ile arasındaki güç savaşını kızıştırıp aralarını biraz daha açtı.

naboo halkını refaha kavuşturan kral jafan'ın mensubu olduğu jafan ailesi commell sektöründe yer alan isimsiz bir orta halka gezegenine yerleşerek buradaki kaynaklar ile gıda ihracatı yapmaya başladı. gezegene ise aile ismi olan jafan verildi.

bu sıralarda galaksinin dış halka bölgesinin hemen sınırında yer alan, bilinmeyen bölge gezegenlerinden biri elphrona'da eşi benzeri görülmemiş bir maden endüstrisinin temelleri atılıyordu. eşi benzeri görülmemiş dememin sebebi elphrona'nın neredeyse cevher cenneti olmasından kaynaklı. dış yüzeyi tamamen demirden oluşan büyük tepelerle çevriliydi ve mineral bakımından oldukça zengindi. gezegenin topografyasının işlevselliği aynı zamanda onun felaketiydi de zira ne yazık ki belirli bölgeleri manyetik alandan ötürü ne uçuşa ne de iniş yapmaya elverişli değildi ve pas fırtınaları gezegeni yaşanmaz kılıyordu. yine de yer altı şehirleri inşa edildi ve bu kaynaklara erişim ve işleme potansiyeli kazandıracak yeni bir madencilik endüstrisi ortaya çıktı.

bu süreçte mustafar ise tekno birliği tarafından işgal edilmektedir. skako minör'ün merkez şehrinden -purkoll- başlayarak gittikçe gelişen -bu lavukları d1-series aerial battle droid veya sd-k4 assassin droid'lerinden hatırlarsınız- tekno birliği, yangın yeri olan mustafar'ı gözüne kestirir ve oraya droid orduları yığmaya başlar. sistem açıkça bellidir aslında; tekno birliği, işgal ettiği gezegenin gelişmiş yaşam formlarına bir anlaşma şartı sunar. buradaki halka yeterli teknolojik ekipman sağlayarak gezegendeki kıymetli madenleri çıkarttırır fakat çalışanlar bunun için maliyet almaz zira tekno birliği o kadar ağır vergi şartları sunar ki kişiler vergi ödemek için çalışır sadece ve ek ücret alamaz. mustafarian da farklı bir kaderle karşılaşmaz. gezegenin sakinleri kira/vergi ödemeleri yapabilmek için tekno birliği tarafından hibe edilen droidler gibi araç ve teknolojileri kullanarak, birlik için maden allotroplarını çıkarmaya mecbur kalır. bu gelişme, yakın tarihte mustafar'ın maden gezegeni olarak tanınmasına sebep olacaktır.

bu arada kutsal jedi metinleri koleksiyonunun önemli parçalarından biri olan aionomica; 'aionomica forgery scandal' olarak da adlandırılacak olan bir söylentiye karışır ve jedi order bu süreçte çeşitli spekülasyonlar ile baş etmek zorunda kalır.

bu sırada dış halka gezegeni pamarthe'de humanoid pamarthenler hüküm sürmeye başlamıştı. çok kısa bir süre sonra ​​buranın sakinleri kabiliyetli ve gözüpek pilotlukları ile tanınmaya başlayacak ve gezegen galaksinin paralı asker tedarik edebileceği bir alana dönüşecekti zaten. bu dönemde gerçekleşen önemli olaylardan biri de; en sevdiğimiz deymasolyan, faddaff davenspon'un doğumudur aslında zira yıldız gemilerinin bir numaralı tamircisi olur kendileri.

ve geliyoruz, normalde hiçbir seride bu şekilde adlandırılmasa da benim great hyperspace disaster kahramanları olarak adlandırdığım döneme. böyle dememin esas sebebi bu felakette önemli işler başarmış herkesin aşağı yukarı ysö 262-240 arasında doğması veya kaydadeğer işler başarmasıdır.

yüksek cumhuriyet döneminin en önemli jedi ustalarından biri olan avar kriss aşağı yukarı ysö 262'de doğdu. neredeyse bebek yaşta denilebilecek bir sürede jedi düzeni'ne alındı ​​ve yetiştirilmek üzere cumhuriyet'in başkenti coruscant'taki jedi tapınağı'na götürüldü. aslında kendi başlığında uzun uzun anlatacağım ama doğumundan çok sonra, özellikle padawan olduğu dönemlerde stellan gios ve elzar mann ile sıkı dostluklar kurduğunu söylemem gerek çünkü büyük hiperuzay felaketi sırasındave sonrasında görevin komuta merkezinde yer alan isimlerden biri olmasının sebeplerinden biri bu ikili ile ayrı çalışmaktan pek hoşlanmamasıydı. kendisinin ismini daha sonra tekrar legacy run ve hetzal sistemi meselerinde de göreceğiz. bu kadını aklınıza iyi kazıyın zira jedi order böylesini görmemiştir arkadaşlar.

gevezelik bir kenara hazır ysö 250'lere gelmişken biraz da politik ve bir noktada üzücü meselere yoğunlaşalım. ikiz gezegenler eiram ve e'ronoh'ın tırmanmakta olan gerilimi; iki gezegenin de yöneticilerinin kaçırılması ile zirve noktasına ulaştı. iki taraf da birbirini suçlarken; hutt suç örgütü olan directorate, iki gezegene de fidye talep ettiğine dair haber gönderince, galaksinin güvenlik birliği olarak görev yapan jedi order; galaktik cumhuriyetin isteği doğrultusunda harekete geçti ve bölgeye bir t-1 mekiği yolladı. bu arada bu mekikler sistemsel açıdan dönemine göre mükemmel derecede hatasızdır ve yalnızca jedi order tarafından kullanılmıştır bilgisini de buraya düşeyim zira birazdan gümleyecek o mekik. lord isamer tarafından düzenlenen bu fidye operasyonu elbette jedi şövalyeleri sayesinde başarısızlık ile sonuçlandı ama düzen, oldukça önemli bir kayıp da verdi. görevde bulunan jedi ustası laret soveral ve padawanı orla jareni hayatta kalıp görevi başarıya ulaştırsa da o zamanlar padawan olan cohmac vitus'un ustası simmix, directorate tarafından kurulan bir tuzak sonucunda t-1 mekiğinin çakılmasıyla beraber savaşamadan öldü. bu olay vitus'u neredeyse dark side'a düşürebilecek kadar acı ve suçluluk hissi vermiştir fakat ustasını onurlandırmaya karar kılarak görevi başarı ile tamamlar. bu olay sonucu eiram ve e'ronoh arasındaki kızgınlık sonlanırken, yüksek galaktik cumhuriyet de gezegenleri birliğe katmak için adımlar atmaya başlamıştır.

ysö 252'de insan bir savunma koalisyon üyesi olan innamin doğdu. uzun mesafeli kruvazör aurora ix'un kıdemli astsubay'ı olduğu dönemde yine karşılaşacağız kendisiyle. bu olaydan iki yıl sonra da müdahale ekibinin önemli bir parçası olan bell zettifar dünyaya geldi. loden greatstorm gibi bir efsanenin padawanlığını yapabilecek kadar becerikli -ehm şanslı- bir güç kullanıcısı olan zettifar, ysö 247'de düzene alınmıştır.

yine büyük hiperuzay felaketi'nin önemli figürlerinden biri olacak olan affie hollow bu süreçte doğmuştur. doğumundan çok kısa süre sonra byne shipping guild isimli paralı asker firmasında sözleşmeli pilot olarak çalışan ailesi; bu oluşumun sahibi scover byne'ın sözleşmeli hizmet sürelerini kısaltma vaadiyle çok riskli görevlerde çalışmak zorunda kaldıkları bir süreçte amaxine istasyonu'ndaki görevleri sırasında öldüler. bu olayın detaylarını herkesten gizleyen scover, sonunu getirecek kişinin o olduğunu tahmin bile etmeden affie'yi evlatlık edinmiştir.

aynı tarihlerde jedi order'ın önemli üyelerinden olan ve birlikte önemli bir görev yürütecek üç jedi ustası; reath silas, vernestra rwoh ve avon starros doğdu. tarihler ysö 244'ü gösterdiğinde marvel'ın star wars: the high republic'de iddia ettiğine göre galaktik cumhuriyet dış halka bölgesinde yer alan sedri minor'da; bakta bileşeni olan vratixian arpası yetiştirmek için gizli bir koloni kurdu. bu sıralarda dez rydan ustası jora malli ile jedha'ya giderek jedi denemelerini geçti ve jedi şövalyesi olmaya hak kazandı.

yakın bir dönemde; dönemin şansölyesi lina soh, attığı adımların ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmeden; great works projesini harekete geçirmiştir. proje, tekinsiz ve kaçakçı yuvası olan dış halka bölgelerini de cumhuriyet birliğine katılmaya ve düzenin getirdiği barışı çorak bölgelere taşımayı amaçlar. bu barışın tesis edilebilmesi için proje kapsamında bir çok önemli iş yapılmıştır. mon cala gezeninin çatışmalı sakinleri quarren ve mon calamari arasında yeni bir barış anlaşması için cumhuriyet özel bir müzakere edilmiş, dış halka gezegenlerinde düzeni kurma ve sürdürme amacıyla sosyal yardım projeleri oluşturulmuştur. bu süreçte caragon-viner'daki jedi tapınağı, karakol işlevi görerek dış halka bölgesinin güvenliğini sağlarken bir yandan ana tapınağın da yardımı ile starlight beacon uzay istasyonunu sosyal yardım programlarının bir parçası olarak inşa etmiştir. ana inşaat tamamlandıktan sonra, o zaman jedi ustalığına kadar yükselmiş olan avar kriss ve cumhuriyet savunma koalisyonunun amirali pevel kronara'nın yer aldığı önemli bir toplantı, star beacon'da düzenlenir. gezginlere işaret gönderebilmek amacı ile inşa edilmiş istasyon; yoda ve önemli jedi ustalarının - stellan gios, , nib assek, bell zettifar, elzar mann, ındeera stokes, avar kriss, sskeer, burryaga agaburry, vernestra rwoh, ımri cantaros, yarael poo, porter engle- katılımı ile ysö 232'de kullanıma hazır halde fırlatıldı.

bu sırada iç halka zeitooine'de günümüzde bile gizemini koruyan bir görev sonucunda dez rydan, kendi öfke potansiyelinden korkarak, dark side'a geçmemek için yeni açılan starlight'a transfer edilmek için talepte bulundu.

cumhuriyet; dış halka bölgelerinde starlight ile saflarını güçlendirirken, bir yandan eski düşmanlar da gün yüzüne çıkıyordu. cumhuriyet dönemindeki anarşist grup nihil'in lideri -nihil'in gözü de denilebilir- marchion ro -ki bu puşt ölürken babasını bile tekmelemişti ama yine de büyük stratejisyen tabii- hem ailesinin geçmişte cumhuriyet ve dolayısıyla jedi order ile yaptığı ufak çaplı mücadeleler hem de starlight'ın inşa edilmesi ile dış halka bölgesinin nihil için güvenli olmamaya başlaması sebebiyle büyük bir plan yaptı. nihil'e ait olan bir stormship, a tipi modüler yük taşıma gemisi legacy run'a çarparak hiperuzay felaketini başlatır. nihil diyince hepinizin aklına aynı şeyin geldiğini biliyorum:

pan eyta: who are we?"
nihil: "the nihil!"
lourna dee: "what do we ride?"
nihil: "the storm!"
kassav milliko: "who guides us?"
nihil: "the eye!"

legacy run'ın parçalanması, parçalandığı hetzal bölgesini enkaz çöplüğüne çevirir. bu süreçte; galakside bulunan yıldız gemilerinin bir kaçı, legacy run'dan gelen; uzay istasyonlarını, ayları ve gezegenleri yok edebilecek kadar tehlikeli devasa enkaz parçaları yüzünden anlık bir karar ile rotasız bir biçimde hiper uzaydan fırlatılır. pek çok gemi, bu süreçte kaybolmuş ve içindeki mürettebat ölmüştür. starlight beacon'da ise usta avar kriss ve amiral pevel kronara, yakınlarında bulunan hetzal sistemindeki felakete ilk müdahalede bulunup, sivil vatandaşları kurtarma çabalarını koordine ederek ilk müdahaleyi gerçekleştiren ekip oldu.

bu kriz döneminde daha fazla müdahale ekibine ihtiyaç duyan jedi order, stellan gios'un padawanı olan vernestra rwoh'u henüz on altı yaşındayken jedi şövalyesi ilan etti. bu durum onu dönemin ve jedi düzeni'nin en genç şövalyelerinden biri yapsa da ilk görevinde dış halka bölgesine ekipman ve gıda taşıyan nakliye gemisi steady wing nihil tarafından sabote edilince, geminin acil iniş yaptığı forest moon'da mahsur kaldı.

bu sırada kargo gemisinin içerisinde olan bir başka ekip; orla jareni, reath silas, dez rydan, affie hallow ve cohmac vitus felaket sebebi ile hiperuzaydan çıkarak, affie hallow'un ailesinin öldüğü; terk edilmiş bir uzay istasyonu olan amaxine uzay istasyonuna sığınırlar. cumhuriyet'in emergences ismini taktığı -türkçe'ye çevirmek cümleyi çok anlamsızlaştırırdı. çizgi roman'ın türkçe baskısını bulamadığım için ne isim taktılar bilemiyorum- gemi parçaları artık yalnızca gemileri ve uzay istasyonlarını tehdit etmiyor; yıldız sistemlerini dahi etkisi altına alan bir korku fırtınası yaratıyordu. yalnızca marchion ro'nun eğlendiği bir fırtına.

keftia bölgesindeki ab dalis gezegeni, kendi işçilerinin yardım çağrılarına cevapsız kalmayarak; larence garello liderliğindeki üretim şirketi (gbkz:garello technologies)'in 6 kargo gemisini göndererek tahliye kararı çıkardı fakat gemiler dönüş yolundayken nihil gemilere saldırırak yok etmeye çalıştı. nihil yalnızca ufak saldırılarla yetinmiyor emergences tarafından zarar gören tüm sistemlere aynı anda saldırıp geri çekiliyordu. trymant sektöründeki trymant 4 gezegeni cumhuriyet güvenlik bölgesi izleme uydusu 777b-alpha tarafından önceden bildirilen çarpışma uyarısı sayesinde, nihil saldıramadan tahliye edildi ve bralanak şehri saldırıdan hasarsız çıktı.

neredeyse bir asırdır galakside bulunan hiperuzay rotalarını keşfederek cumhuriyetin harita projesine katkı sağlayan (gbkz:san tekka) ailesi geçmişten gelen düşmanın -nihil- saldırısı ile galaktik cumhuriyetin safında yer alır zira marchion ro'nun babası asgar ro, zamanında san tekka mensubu mari san tekka'yı, hiperuzay rotalarını bulabilme yeteneğinden ötürü kaçırarak bir kan davası başlatmıştır. bu hamle ile sıradan bir yaşantı süren aile aristokrat sınıfına kabul edilir.

amaxine istasyonunda ise işler git gide karışık bir hale bürünür zira nihil'in saldırı gemilerinden biri istasyonu işgal etmek için harekete geçer fakat mahsur kalan ekibin jedi üyelerinin 'lan acaba sith'ler mi yaptı bu heykelleri' diye işkillendiği sonra da 'lan aslında ne güzelmiş bunlar azıcık restore mi etsek' diye giriştiği heykeller kırılarak uzun zaman önce bağlayıcı heykeller aracılığıyla sith tarafından durağan hale getirilen bir grup drengir'in uyanmasına sebebiyet verir. drengirlerden kurtulmak için kaçan ekip geride kaosun ortasında kalmış bir grup nihil askeri bırakır elbette.

jedi yüksek konseyi coruscant'daki merkez tapınakta nihil'in oluşturduğu tehdidi tartışmak için toplanır. grandmaster lahru, oppo rancisis, rana kant, yarael poof ve keaton murag'ın fikir ayrılıklarına düştüğü ve verilecek karşı saldırının şiddetine karar verememeleri gibi bir takım söylentiler dolaşsa da o sıralarda yoda, şansölye soh'un önerisi ile nihil'e karşı yapılacak olan saldırıda ortak hareket etmenin makul olacağını grandmaster'a bildirdi. bu kararın ardından marchion ro karşı hareket olarak tarım gezegeni olan elphrona'ya saldırarak jedi ustası loden greatstorm ve ottoh blythe'ı yakalayarak yeni bir koz elde eder.

takribi ysö 232 sıralarında eriadu, jedi order ve galaktik cumhuriyetin öncülüğünde, nihil'e karşı kur bulutsusu'nda bir savaş patlak verir. daha sonra kur savaşı olarak adlandırılacak bu savaşta; marchion ro, jedi order'ı kandırabilmek adına ikincil komutanı, tempest runner kassav milliko'yu ve gemisi fırtınayı önceden sahaya, ölüm görevine sürerek esas gücünü gizler. bu hamle kassav'ın ölümüne sebep olsa da jedi order çok fazla kayıp ile birlikte beklenmedik bir yenilgi almıştır. komuta merkezindeki jora malli hayatını kaybeder ve jedi master sskeer ise bir kolunu kaybeder. bu iki kaybın etkileri yeni bir tehlikeyi daha doğuracaktır zira sskeer içindeki suçluluk duygusu ile yanlış yollara sapmaya çok meyillidir. jedi büyük üstatları pra-tre veter ve yoda bu yenilginin hemen üzerine, yanlarına jedi keeve trennis'i de alarak starlight beacon'ın yeni atanan mareşali avar kriss'in krizi yönettiği istasyona giderek diğer jedi ve cumhuriyet personeline dedication of the starlight beacon için katılır. bu arada jedi sskeer'in kullandığı ikonik surik's blade! ifadesi de meetra surik'e ithafen ilk burada kullanılmıştır.

buraya kadar oturup gerçekten okuyan varsa takdir ediyorum ama daha esas meseleye kadar en az 15 sayfa var güzel kardeşim. boşver, bırak bu sözlük işlerini, çık biraz hava al. bir tek ben kaldığıma göre; devam edelim o zaman. şimdi bu salak jedi tayfasının nihil'lerin üzerine saldığı drengir'e ne oldu diye düşünmeye gerek yok zira o çıra parçası çoktan galaksiye tebelleş olup sedri minor'da çocukları kaçırmaya başlamıştı bile. bu süreçte jedi order buraya bir operasyon düzenlemek zorunda kaldı.

hutt-cumhuriyet ittifakı elbette nihil'i pek memnun etmemişti. gezegenlerinin büyük kısmı cumhuriyetin safında yer alan kazlin sisteminde; bir hutt gemisi, nihil tarafından saldırıya uğradı. bu saldırı sonucu gemideki herkesin ölmesi bir kenara gemi tamamen enkaza dönerek, geride koca bir çöplük de bırakmış oldu. bu saldırı sonrası cumhuriyet ve jedi order bölgeye bir t-1 mekiği göndererek; jedi sskeer, keeve trennis, terec ve ceret'i, enkazı araştırması için görevlendirdi. bu aslında tehlikeli bir seçimdi zira sseeker, kendi zihnine yenik düşmeye çok meyilli bir durumdayken ekibi yönetiyordu. hutt gemisinin parçalarını sedri sistemine kadar takip eden ekip, geride trennis'i bırakır. trennis'e katılmak için starlight beacon'dan, içinde avar'ın da bulunduğu bir ataraxia havalanır. bu sırada sseeker'ın ekibinde işler tamamen karışmış durumdadır. sedri minor'da önce ceret daha sonra terec, drengir'e yenilir ve bu bitki türü yaratığın ortak bilincine katılan boş bir bedene dönüşür. ataraxia'da seyahat eden ekip ise tam da bu sıralarda bölgeye ulaşır. trennis ve kriss yeraltı sığınağında drengir ile yüzleşirken, terec tamamen sseeker'ın kontrolünden çıkmış durumdadır. ekip çocukları serbest bırakmaya çalışırken birden fazla drengir ile çarpışan sskeer, zihnini drengir'in kolektif bilinciyle birleştirerek, kesik olan sol kolunu, bitkiye benzer bir şekilde yeniden çıkarır. bilincini tamamen kaybeden sseeker, ana komuta ekibine saldırır ve drengir'in sith'ler ile olan bağlantısı ortaya çıkar. cumhuriyet, geçmişten gelen düşmanlarla yine yüz yüze gelmiştir.

güç'e karşı açlık duyan drengir ınugg sistemi'ndeki banchii karakoluna saldırır ve bu süreçte telekinezi ve çift lightsaber kullanma becerileri ile şahsımın gönlünü fethetmiş güzel jedi ablamız; lily tora-asi tarafından geri püskürtülür. konu uzadıkça ben biraz gevezeliğe başladım sanki. neyse. bu arada, gezgin'in tohumlarından skirl'e yayılan drengir'de orada terör estirmeye başlamıştı. tüm olanlara rağmen jedi order ve cumhuriyet; birlikte, başarılı bir biçimde bir felaketi nasıl koordine edebildiklerini galaksi karşısında kanıtlamıştı.

felaketin ardından bir yıl geçmiş, tarih ysö 231'e gelmişti ama nihil şimdi bile tam olarak durdurulabilmiş değildi. yüce şansölye, valo'da hyperspace felaketlerini üstesinden nasıl geldiklerini anlatan politik amaçlı bir cumhuriyet fuarı düzenleyedursun; soh'un hayalperestliği ve iyimserliği, galaksideki vahim durumu gidermiyordu zira nihil cyclor'daki tersaneleri talan etmiş durumdaydı. nihil fuarı da boş geçmeyerek, cumhuriyeti rezil etmek adına saldırı üstüne saldırı düzenledi. bu durum nihil'in feda edilebilir üyelerini ty yorrick ve stellan gios'un saldırısı ile yüz yüze getirdi. bu süreçte cyclor'a ikinci bir saldırı daha düzenlenmişti. tersaneler, yağmalandı ve kalan her şey yok edildi. yine de nihil, bu politik hamleyi yaparak kazandığını düşünse de işin aslı pek öyle sayılmazdı zira cyclor'daki ikinci baskın sürerken bell zettifar, nihil'in ana üssüne ulaşmış ve ardından stellan gios ve takviye ekiplerin gelmesi için çağrıda bulunmuştu bile. böylece valo'da başlayıp, cyclor'da devam eden savaş; nihil kampında battle of grizal ile sonuçlandı. bu süreçte cohmac vitus, tiikae'de başka bir öncü nihil grubunu geri püskürtmek için saldırı emri verdi.

the high republic: a test of courage ve the high republic: out of the shadows'dan edindiğimiz ön bilgiye göre; bu süreçte genetia'da bir iç savaş patlak vermiştir ama bunun sorumlusu klinith da, muhtemelen. savaş yalnızca iç karışıklıklara değil önemli kültürel kayıplara da sebebiyet vermiştir bu dönemde. nihil yağmacıları; kayıp nelgenam kütüphanesi gibi önemli kültürel eserlere ev sahipliği yapan, nelgenam isimli cennet gezegeni de tamamen yakıp yıkmıştır ki burada oldukça enteresan bir göndermeden de söz etmek isterim. daha sonralarda bu yakılan kütüphanenin harabelerini incelemeye giden tarihçinin ismi emil graf'dır. nazi zulmü sırasında kitapları yakılan emil-ludwig cohn ve kitapları kara liseteye alınmadığı için sitem eden maria graf isimleri tanıdık geldi mi? oldukça ince ama hoş bir gönderme. elbette ben gereğinden fazla işkillenmiş olabilirim de tabii.

bu süreçte nihil'in göz'ü; marchion ro boş durmaz ve shrii -ka-rai isimli, güce duyarlı anti-force tipi yaratıkları kontrol ederek starlight beacon'da yer alan jedi üyelerini yok etmek üzere istasyona yönlendirir.

bu sıralarda jedi order iç karışıklara neden olan başka bir olayla da yüzleşmek zorunda kaldı zira sith kültünün izleri henüz düzenin peşini bırakmamıştı. usta cibaba'nın padawanlarından biri olan klias teradine yasaklı bogan koleksiyonuna erişerek, eski bir sith tapınağı olan; bikja dağı'ndaki yallow mabedi'ni bulmak için cibaba'nın diğer padawanı tylera'yı ikna edip yol koyuldu. dark side'a geçme hevesi olan teradine, burada tylera tarafından bir düelloda öldürüldü ve tyrela düzeni terk etti. her ne kadar teradine yalnızca düzenden sürüldü denilerek jedi order'ın karanlık yönleri gizlense de, gerçek yalnızca bir tanedir. jedi order, iki padawanını oldukça acı bir biçimde kaybettikten hemen sonra bir darbe de; jedi order'ın hazinelerini saklamak için kullandığı elphrona karakolu'nun terk edilmesiyle geldi.

sith'lerin çağlar boyu süren etkilerinin ilki bu olmayacaktı zira jedi düzeni'nin, batuu'daki nadir eserleri araştırdığı karakollarından birinde ady sun'zee ve jedi master sylwin; antik sith rün taşlarından birinin kırılmasına sebep oldu. etki altında kalan ady, ustasını öldürdükten sonra yarı-yarıya bir bilinç ile imdat çağrısı gönderdi. çağrıdan günler sonra, usta yoda yardım için geldiğinde, ady'i amnezi etkisinde buldu. kalıntıdan etrafa saçılan sarmaşıklar neredeyse karakolun tamamını kaplamıştı. yoda'nın yardımı ile ady, etkinin üstesinden geldi ve taşı yeniden mühürleyebildiler. yine de bu, sith'lerin gölgesinin bile ne kadar karmaşa yaratabileceğini, jedi order'a kanıtlamıştı.

ysö 196'lara geldiğimizde tüylü dostumuz chewbacca, kashyyyk'te dünyaya geldi. bu sıralarda dianth gezegeninin antik zanaatkar topluluğu olan vaale'nin mimarları, takan insana muazzam bir güç verdiği söylenen vaale yüzüklerinin tehlikelerine karşı; kemik şehrinde büyük bir koruma sistemi inşa etti. bu süreçte; başka bir mimari harikası olan; basteel'in eladro şehri'nde yer alan iniş pistlerine, katedral kubbeleri oyulmuştur. gıda ve tarım alanında ise moving target: a princess leia adventure'da bahsedildiğine göre; jaresh gezegeninin küçük bir köyünde yer alan jowloon topluluğu, bölgeye yerleşerek, gübre üretmeye başlamışlardır.

ysö 162-116 yılları arasında, o an için anlam ifade etmese de sonrasında önemli olaylara sebebiyet verecek bir kaç doğum ve önemsiz adledilen olaylar gerçekleşti.

en önemli olaylardan biri con star mining corporation isimli maden şirketinin, ormanlık alanları ile bilinen parnassos'ta büyük maden kolonileri kurmasıdır. daha sonrasında nükleer bir felakete sebebiyet verip gezegeni yok olma eşiğine getireceği için önemli bir bilgi. oligarşik bir ulus olan chiss ascendancy'de ise ipler gerilmeye başlıyordu. chiss ascendancy sendikası; filoları ile ulusa büyük bir savunma sistemi sağlayan coduyo ailesinin yetkilerini beklenmedik bir karar ile sınırlandırarak yönetici aile pozisyonundan aldı.

yıl ysö 131' geldiğinde, büyük bir meteor çarpışması sebebiyle b'ankora homeworld cataclysm meydana geldi. olay sonucu o dönemin taze cumhuriyet şansölyesi chasen piian; akın akın gelen mültecilere b'ankor sığınağı isimli bir sığınak vererek, cumhuriyetin itibarını arttırmaya yönelik hamleler yapmaktadır. adventures in wild space: the steal'de skeer uzay istasyonunun isimsiz bir bulutsuya inşa edildiğini gördük. blue dragon ile büyük bir mücadele vermiş olan paralı asker grubu; gümüş şafak şövalyeri'nin önemli bir medikal destek üyesi olan xu bo ve kedpin shoklop üç yıl aralıklarla doğdu. aslında kedpin'i yazmaya gerek görmedim zira the last jedi filminden ve o üçlemeden nefret ettiğim için oradaki karakterleri yazmak ilgimi çekmiyor ama kedpin tatlı bir bebek olduğu için istisna olarak ekledim kendisini.

hazır cennet sistemi ve blue dragon meseleleri ortaya serilecekken biraz da yönetimdeki ailelerin önemli kararlarına bakalım.

vermillion birds tarafından kökleri yaklaşık bir 16 sene sonra kurutulacak olan nan ailesinin önemli üyeleri o sırada politik adımlar atmakla meşguldü. nan yujin bu süreçte nan qiwen ile arkadaş olur; bir sene geçmeden de nan zaizhou, heli'nin sekreterliğini yapmaya başlar.

ysö 106 - 99 arasında, korsan topluluğu blue dragon ufaktan dehşet saçmaya başlarken bir yandan propaganda ustası janyor of bith, garel'de dünya sahnesine adım atmıştır. kont dooku'nun erkek kardeşi ramil ise bu yıllarda doğmuştur. kendisini daha sonra abyssin pirates saldırılarının arkasındaki el olarak göreceğiz.

tarih ysö 102'yi gösterdiğinde mavi ejderha korsanları cennet sisteminin görkemli uzay istasyonu fire'a yönelik önemli saldırılar başlatmıştır. bu arada ilginç(?) bir biçimde, zhang ailesinin bir üyesi olan zhang jincheng, hiyerarşik bir sıçrama yaşar. sebebini biliyoruz da neyse, açtırmayın ağzımı. bu sıralarda cennet sistemini yöneten heaven-earth şirketinin bir yöneticisi olan ma, ölü bulunur. çok ilginç, gerçekten.

şimdi size çok tanıdık bir görüntü sunacağım. begamore'dan daha önce söz etmiştim ve brasen ailesinden de elbette. neredeyse çağlar süren o iki alakasız mesele burada boyut atlıyor zira jamie brasen, begamore başkanı oluyor ve gezegeni cumhuriyet senatosunda temsil etmek üzere senatör olarak seçiliyor. brasen yardımsever bir politikacı izlenimi sunarak etrafa çiçek böcek dağıtsa bile; yolsuzluklarla dolu bir yönetim anlayışı ile begamore'u bir diktatörlüğe dönüştürür. brasen'a diktatörlük yetmemiş olacak ki kendisine tapan holografik programlarla vatandaşların beyinlerini yıkayan, dünyasını republic holonet'ten izole eden ve begamore üzerinde sıkı gözetim uygulayan bir kült geliştirir. bunun sonucu olarak begamore sokakları yoksulluk, kölelik ve organ ticareti gibi olayların vuku bulduğu bir yer haline gelirken; brasen, göz boyamak için gezegenin başkentini bilerek oldukça göz kamaştırıcı bir biçimde yeniden düzenletir.

birbirlerinin sonunu hazırlayacak olan bir sith lordu ve jedi ustası aynı yıl içerisinde dünyaya geldi. dooku, serenno'da; sifo-dyas ise minashee'de doğdu. dooku, bir yıl ara ile jedi order'ın ilgisini çekerek, düzene katılması için aile evinden alındı. bu sıralarda dooku: jedi lost'da gördüğümüz üzere yula braylon, kendi ipini çekecek olan arath tarrex'i doğurmuştur. serenno'nun düşüşünde bu iki ismi çok duyacağız.

tarih ysö 99'u gösterdiğinde kozmatan bozkırları, varlık sebebi ve içeriği hakkında ilgiyi üzerinde toplar ve tarihi sanat akışının bir parçası olarak arkeolojik kazıların, önemli bir merkez noktası haline gelir. burada toplanan üyeler, çeşitli araştırmalar sonucunda hem yeni bilgiler ortaya çıkarır hem de kaydadeğer olan eserleri archaeo- prime'daki arkeoloji derneği'ne satar.

tekno birliği'nin ustabaşı ve baktoid zırh atölyesi'nin yöneticisi olan wat tambor, hakkında sadece sibernetik bir kol kullandığı bilinen isimsiz bir mühendisin tasarladığı üçlü-sıfır protokolü kişilik matrisi'ni incelemek üzere alır fakat bir droid'e eklediği zaman droid'in işkence makinasına dönüştüğünü gördüğü için korkarak droidi imha edilmek üzere karantina bölgesine yollar. dış halka bölgesindeki lakar gezegeninin tıbbi malzemeler için oldukça elverişli olduğu keşfedilir. lakaru halkının gezegegenden sürülmeye kadar gidecek olan kabusu bu şekilde başlamıştır.

ysö 99'un sonları ve ysö 91'e kadar olan süreçte ise yine gidişatı önemli bir biçimde değiştirecek olan figürler tarih sahnesine adım atmaktadır. jamie brasen görevinde aktif rol oynayacak jedi padawanı sean, zhuang yuanying, nan ailesinin bir parçası olan nan moyou ve meggone bir kaç yıl aralıklarla doğar.

gümüş şafak şövalyeleri, cennet sistemi'nin bir parçası olarak blue dragon üyeleri ile uzun süreli bir çatışmaya adım atar. bu sıralarda li qiong, cennet sisteminin yönetici ailelerinden biri olan nan ailesine hizmet etmeye başlar. bu hizmet sürecinde nan heli'nin kızı nan moyou'nun sadık yaverlerinden biri haline gelir. benzer bir etki sahibi olan işe alım da begamore'da gerçekleşir. lotero olan marino pomana, jamie brasen'ın malikanesine sızarak baş aşçı olarak çalışmaya başlar.

başkan brasen, o dönemlerde halk üzerindeki korku ve baskıyı arttırmak, aynı zamanda da kendi güvenliğini sağlamak amacıyla; sabit gezegen kalkanı begamore bariyeri'nin inşasına onay verir. bariyerin bilinen esas işlevi, brasen'ın yetki vermediği hiçbir uzay gemisinin giriş-çıkış yapamamasını sağlayan bir hava sahası oluturabilmesidir. böylece brasen hem iç politikada yeni bir koz elde eder hem de kendisine yapılabilecek olası darbe ve suikast ihtimallerini en aza indirger.

ysö 90'lı yıllar kont dooku'nun kimliğinin oluşumundaki önemli olayların yer aldığı bir yıl. jedi yüksek konsey üyeleri, gelen bir davet üzerine serenno'da düzenlenen bir festivale -serennion festivali-giderken yanlarında dooku ve sifo-dyas gibi henüz padawan olmamış jedi öğrencilerini de götürünce; büyük meclis binasının depremde yok olmasından dakikalar önce dooku, kardeşi jenza ile tanışma fırsatı elde eder. köklerini öğrenen dooku, daha sonra geri dönüp tahtını alacaktır. bu sıralarda jedi master olan trennis, düzenin kendine uymadığı gerekçesi ile jedi order'dan ayrılır. daha sonra ne yaptığı bilinememekle birlikte; kimi karanlık tarafa düşen kimi ise ardında hiç iz bırakmadan kaybolan ( gbkz: lost 20) üyelerinden biri olarak kabul edilip, star wars: episode ıı attack of the clones'un kesilmiş sahnelerinde gördüğümüz üzere jedi tapınağındaki mahsene bronz bir büstü dikilir.

jamie brasen mandalorian ile küçük iş birlikleri yapmaya hazırlanır. bu süreçte huang, gümüş şafak şövalyelerinin lideri olan li yu'ya borçlarını ödemek için, oluşumda uygun bir pozisyona getirilir. zhang jincheng, fire istasyonunda yönetici olarak çalışmaya başlar.

dooku, sifo- dyas, zang arraira ve arath tarrex'den oluşan hawkbat klanı'nın üyeleri; jedha'da yapılan denemelerden geçerek padawan olmaya hak kazanır. dooku, lene kostana tarafından seçilmek istese de, lene, sifo-dyas'ı padawanı olarak alır. bu durum doğal rakibi olan arath'ı epey eğlendirse de kendisi kimse tarafından seçilmez ve bu, onu kumarbaz olmaya iten yolun önünü açar. tera sinube, zang arraira'yı padawan'ı olarak alır ve böylece master yoda, dooku'nun ustası olma işini üstlenir. bu sıralarda jedi ustası mostema, döneminin gerisinde kalan ve düzenden atılması beklenen sean'ı padawan olarak kabul eder ve ondaki potansiyeli herkese gösterebileceğini söyler. benim seri boyunca içimi ısıtan nadir anlardan biridir bu zira mostema oldukça ileri görüşlü bir adamdır.

bu sıralarda, begamore'un yer altı şebekelerinde suçlarını icra eden seri katil bellon'a, jamie brasen tarafından güvenlik şefi olmaya yönelik bir teklif sunulur. brasen, korku imparatorluğunun yaratacağı isyandan duyduğu korkuyu çevresine seri katillerden ve mandalorianlardan oluşan bir etten duvar örerek savuşturmaya çalışır. bu süreçte, tarım ve bakta'nın ana ihraç noktalarından biri olan protobranch bir güneş fırtınası tarafından yok olma eşiğine gelir. cumhuriyet için önemli bir kayıptır bu. ayrıca dooku'nun jedi order'a olan güveni de bu olayla beraber sarsılmıştır.

tarih ysö 84'e geldiğinde; jedi yüksek konyesi üyesi gretz droom, kalbimizin yüce suikastçi işbirlikçisi ve dava adamı pell baylo ve onu öldürmek için ölmeyi seçtiği sheev palpatine aynı yıl içerisinde doğdu.

ysö 83'lü yıllarda fire station'da li yu tarafından komuta edilen gümüş şafak şövalyeleri, mavi ejderha ile çatışır. bu çatışmanın bir diğer önemli konuğu olan; blue dragon'un lideri dragon head; li tarafından öldürülmek üzereyken bizzat li yu tarafından bilerek kaçışına olanak tanınır. teoride dragon head'in canlı olarak daha çok işe yarayacağı inancı makul olsa da pratikte li'nin bu kararı daha fazla çatışmaya sebep olacak büyük bir hezimete dönüşecektir.

cennet sisteminin tam göbeğinde yer alan çatışmalardan sonra nan moyou ve nan heli; asteroid lake 9527'da yer alan aile evine dönmek için harekete geçer. bu güvenlik açığı oluşturacak kararın sonuçlarını birazdan yazacağım.

bu sıralarda mostema ve sean; jamie brasen, cennet sistemi-blue dragon çatışması gibi önemli olayların yer aldığı oplovis sektörü de dahil olmak üzere dış halka'nın tüm sektörlerinde devriyeye çıkar. bu, galaksinin jandarması görevi gören jedi order'ın yavaş yavaş olayların içine çekilmesinin de başlangıcıdır fakat bu girişim neticede mecburi zira cennet sistemi endüstriyel açıdan metalorn'u bile alaşağı edebilecek türden bir galaksi devi olma yolunda ilerlerken galaksinin bu oluşumu gözden çıkarması olası bile değil. elbette yanlarına çekmek isteyeceklerdir.

ysö 82'nin başlarında serenno'nun kontesi -dooku'nun annesi- kontes anya'nın ani ölümü gerçekleşti ve serenno'da bir cenaze düzenlendi. cenazede jenza tarafından yapılan konuşma sırasında taşlama şeklinde gerçekleşen protestolar; yerel serenno halkının yönetici ailelere bakışı hakkında ufak bir referans sağlıyor. cenazenin hemen ardından jedi ustası lene kostana; karaborsadaki sith eserleri hakkındaki söylentileri takip etmek için asusto gezegeni'ne doğru yola çıktı. kostana ve padawan'ı sifo - dyas; yanlarına yoda'nın padawanı olan dooku'yu da alarak, karazak'taki kaçakçı çetelerine sızmayı başardı. görev sırasında nerve disruptor isimli ölümcül silahların kaçakçılığı yapan bir grup abyssin'i ele geçirseler bile dooku sinir krizi geçirerek silahları yok etti ve abyssinleri öldürdü. ancak görev başarıya ulaşamadan, sith eserleri, onları kullanarak bir ritüel gerçekleştirmeyi planlayan hakotei presagers'ın kalan son meclisi tarafından ele geçirildi . bunun etkisi ile çeşitli vizyonlar ve görülerle başa çıkmaya çalışan dooku kendi gücünü kontrol edemeyerek oldukça büyük hasarlar verdi.

bir görev başarısızlıkla sonuçlanırken öte yandan jedi mostema ve sean, üst düzey bir cumhuriyet ajanı tarafından birkaç yıl süren soruşturmanın ardından begamore başkanı jamie brasen'ın yoz yönetimini ortaya çıkararak tarihi bir başarı elde eder. diğerlerinden daha geç gelişim gösteren sean; bu başarının ardından ışın kılıcını ılum'a bağladığı bir kristalle inşa etmiştir. bu süreçte ılum ve kristallerinin jedi için önemi arttıkça, zophis kristali için zoph'a seyahat eden padawanların sayısı da gittikçe azalmaya başlar.

güç hakkında yaptığı araştırmalar ve cumhuriyet yanlısı söylemleri ile cumhuriyetin önemli bir yandaşı konumunda olan nan ailesinin katledilmesi cumhuriyet saflarında karışıklıklara neden olur. brasen krizini oldukça iyi yöneten mostema ve sean; jedi konseyi tarafından, kızı ile birlikte gittiği aile evinde ölü bulunan nan heli'nin cinayetini araştırmak üzere görevlendirilir. bu süreçte yalnızca cumhuriyet değil jedi order'da kriz yönetimi yapmak durumunda kalır zira heli'nin ölümü, onun araştırmalarının esas konusu olan; kyber kristalleri ile inşa edilmiş, gezegen yok edebilecek güçte olan jedi silahları efsanelerinin galakside yayılmasına sebep olur.

cumhuriyet, her ne kadar ordu kurma yanlısı olmasa da artan şehir içi suç şebekeleri ve galaktik düzeyde hakim olmaya başlayan cumhuriyet düşmanı oluşumlar sebebiyle adalet bakanlığı'na ait barışı koruma filosu'sunu kurmuştur. önemli bir karbonit tedarikçisi olan imparatoriçe teta gibi dünyaları hedef olarak belirleyen madencilik loncası, ticaret loncasının bir parçası oldu. nan ailesine ait villaya geldiklerinde, mostema'dan ayrı düşen sean, nan heli'yi katleden vermillion birds'e yakalanır fakat cennet sistemi içerisinde yer alan wind gezegenindeki yoksul topluma malzeme tedarik eden ve bunun karşılığında cennet sistemi için hizmet veren gümüş şafak şövalyeleri tarafından kurtarılır ve ekibe dahil olma kararı alır. dahil olduğu gibi oluşumun seçkin birliklerinden red apricot squad'a kabul edilir. o sırada cennet sistemi ise teknolojik olarak önemli bir sıçramanın eşiğindedir zira humanoid droidler bölgede kullanılmaya başlanmıştır.

bu sıralarda 74. nesil irregular'ın piyasaya sürülmesinin onuncu yıl dönümü kutlaması, fire station'da gerçekleşmektedir. su arıtma sisteminde kullanılan enigmatic tenebrae isimli biyolojik açıdan zehirli maddenin sevkiyatının fire station'da gerçekleşmemesi üzerine; sean, knights of silver dawn'ın seçkin red apricot ekibi ile birlikte, kayıp sevkiyatın peşine düşer. jade rats olarak adlandırılan ve rat king tarafından yönetilen; oplovis sektörünün cennet sisteminde yüksek cumhuriyet dönemi'nin sonuna doğru aktif olan bir hırsız çetesi ile yüz yüze gelen ekip, jade rats'ı yendikten sonra, tenebrae'nin izini blue dragon korsanlarına kadar takip eder. sonunda blue dragon'ın inine ulaştıklarında bunun; fire station'un yöneticisi zhang jincheng tarafından tezgahlandığını anlarlar. durumu anlayan ekip görevlerine devam etmeye ve daha sonra fire'ı çevreleyen son talihsizliklerin suçunu zhang'a yüklemenin bir yolunu bulmaya karar verirler. birlik; cennet sisteminin şirketinin yozlaşmış rütbeli üyeleri ile ejderha arasında bağlantı görevi gören güvenlik bürosu yetkilisi zhang níngtao'yu tehdit ederek mavi ejderha'yı tenebrae sevkiyatını iade etmeye zorlar.

bu sırada zhang tarafından köleleştirilmiş insanlar ile karşılaşan ekip bu duruma da bir çare bulmaya çalışır. tutulan köleleri kurtarma çalışmaları sırasında sean, nan heli'nin ölümünü de aydınlatır. sean böylece yerel adalet sisteminin bireysel hakların bastırılmasını sağladığını ve cumhuriyet'in ejderha halkına yapılan zulümü bile isteye görmezden geldiğini de keşfeder. dışarıdan bakılınca adalet timsali duran sistem, özünde içeriden çürümüş durumdadır.

ysö 80'li yıllara geldiğimizde qui-gon jinn ve ky narec tarih sahnesine adım atar. iki büyük usta, iki kahraman, sith kültünün uyanmasına yanlışlıkla olanak sağlayan iki jedi. ysö 69'a geldiğimizde kallidahin araştırmacıları , polis massa'daki wiyentaah kalıntılarına dair ilk bulguları edinmiş durumdadır.

anakin ve obi-wan'ın hayatına büyük etki edecek figürlerden biri olan rahara wick, hosnian prime'da doğdu. yakın bir süreçte kedpin shoklop, vaportech için vaporatör satmaya başladı. aynı süreçte kedpin ile yan yana göreceğimiz anglang lehet ise yine ysö 68'de suç örgütü cularin'e bağlı olarak çalışmaya başlayacaktı.

12 yaşlarına gelmiş olan qui-gon jinn ve ky narec'in de aralarında bulunduğu ıma-gun di, yeeda ve gretz droom jedi yüksek konseyinin de onayı ile padawan olarak seçilebilmek için denemelere girer. qui-gon jinn, o zamanlar henüz kont ünvanı almamış olan dooku'nun padawanı seçilir. droom, yüksek konsey üyesi jor aerith, ky narec ise usta mana tarafından padawan olarak alınır. bu süreçte, daha önce kumar borçlarını ödemek için hırsızlık yaptığı için ceza olarak jedi arşivlerinde çalışmaya gönderilen jedi arath tarrex'in, el altından jedi arşivlerindeki bilgileri para karşılığı sattığı ortaya çıkarılır. ekibin bir diğer önemli başarısı arath tarrex'in jedi ustası yula braylon'un oğlu olduğunu ortaya çıkarmasıdır ki bu durum yula'ya jedi konseyindeki koltuğunu kaybettirir. her şeyi kaybetmiş anne-oğul, iyi bir düşman ve iyi bir kukla olma potansiyelini de beraberinde getiriyor ne yazık ki.

ysö 66
uzay kruvazörü olan radiant vıı, cumhuriyet diplomatik kolordusu'nun hizmetine girerek, konsolosluk görevi görmeye başladı. özel uzay gemileri ve motorlar üreten guild d'lanseaux, daha sonrasında silah kaçakçılığında baş rol oynayacak özel bir yat olan libertine'nin tasarımını hayata geçirirken bundan bir sene sonra da başka bir teknolojik adım olan theed jenaratörü'nün inşası tamamlandı. jenaratör hakkında çok bilgim olmadığı için direkt orijinal açıklamanın çevirisini ekliyorum.

"naboo'da, uzaklardaki küçük madenlerden elde edilen enerjiyi yüzyıllarca kullanıldıktan sonra, theed jeneratörü, naboo gezegeninin plazma arıtma endüstrisini genişletmek için ortak girişimin bir parçası olarak damask holdingsve outer rim construction and assembly tarafından inşa edildi. jeneratör kompleksi aynı zamanda kraliyet naboo güvenlik kuvvetleri ve ona bağlı naboo kraliyet uzay savaş uçağı kolordusu'nun karargahı olarak hizmet vermektedir. bu süreçte jenaratör, naboo senatörü palpatine'in başkanlık ettiği törenle açıldı. naboo'nun geleneğini kıran verimli, mekanik tasarımıyla jeneratör, ihtiyaçtan çok daha fazla madencilik yaparken turları ile popüler bir cazibe merkezi haline gelmiştir ve fazla plazmanın dünya dışına ve doğrudan ticaret federasyonu'na satılmasıyla theed spaceport , damask holding'in naboo ile olan ticari girişiminin bir parçası olarak orca tarafından da genişletildi."

galactic civil war sırasında kendini feda ederek death star'ın yok edilmesinde büyük rol oynayan kalbimizin devrimcisi raddus, mon cala'da uzay sahnesine girer. bir kaç yıl arayla palpatine'in gözde generali wilhuff tarkin, eriadu'da doğarken yine palpatine'in pis işlerini yaptırdığı ödül avcısı cad bane, duro'da doğmuştur. ysö 64 diyen de var ysö 62 diyen kaynaklar da. sanırım burada ufak bir karmaşa var.

ysö 60'lı yıllara geldiğimizde bir diğer intihar bombacımız olan pell baylo, defiance uçuş eğitim enstitüsü'nü kurdu ki bu okul sonradan 'baylo okulu' olarak bilinecek ve başarısızlıkla sonuçlanacak palpatine-vader suikastinin planlarının yapıldığı merkez olarak anılacaktı.

denetrius vidian veya fabrikadan kaptığı et yiyen bir hastalık olan shilmer sendromu'a kapılıp da cerrahlar tarafından toparlanmadan önceki adı ile lemuel tharsa, corellia'da dünyaya geldi. yıldızlararası thorilide loncası için çalışan düşük rütbeli bir güvenlik müfettişi olduğu süreçte madencilik endüstrisindeki yaygın yolsuzluk ve rüşvetten tiksinen tharsa'nın son durumda dönüştüğü insan, insan doğasının özeti gibidir esasında ama bu başka zamanının hikayesi.

bu sıralarda -takriben tharsa'nın doğumundan üç yıl sonra- brookish boon, sy myrth'te doğdu ama bu tarihin ana seri için en önemli katkısı obi-wan kenobi'nin; george lucas'ın jon stewart'a yaptığı şaka sonucu ortaya çıkan stewjon gezegeginde doğmasıdır. ben de diyorum yarım saat oldu, nerede bu lucas. adamdan bahsetmeyi unutmuşum ya. bu süreçte obi-wan kenobi, henüz altı aylıkken jedi olarak eğitilmek üzere coruscant'a getirilmiştir bile.

ysö 56'dan 47'ye kadar geçen süreçte önemli doğumlar dışında pek bir atraksiyon olduğu söylenemez. teorisyen, matematikçi ve deneysel fizikçi galen walton erso -ki imparatorluk en beklenmedik darbeyi bence kendisinin yaptığı sabotaj ile almıştır- ileriki yıllarda bulunduğu konumu etkileyecek olan tarım gezegeni grange'de; rouge one'ın saygıdeğer üyeleri baze malbus ve chirrut îmwe; daha sonra gezegendeki önemli jedi üssü olan kyber tapınağının da koruyucusu olacağı jedha'da doğmuştur. war of scarif'de daha detaylı incelerim zaten. orson callan krennic' de bu süreçte lexur'da dünya sahnesine adım atmıştır. ysö 50'li yıllara geldiğimizde babu frik doğdu ama son üçleme -allah belanızı versin- tadında olduğu için bu karakter ilgimi cezbetmiyor. o yüzden çok üzerinde durmayacağım ama queen's shadow'da hakkında epey bilgi alabildiğimiz ve naboo'nun siyasi durumu hakkında epey bir dayanak noktası oluşturabilmemize olanak sağlayan réillata, daha sonra kraliçesi olacağı naboo'da doğdu. star wars: scum and villainy'de belirtildiğine göre zodu onglo'da bu dönemlerde doğmuştur.

ysö 48'li yıllarda mutiny on the advent gerçekleşmiştir ki bu durum galaktik cumhuriyet geliştikçe jedi düzeninin yetersiz gelmeye başlamasının en kesin örneklerindendir. advent'teki isyan kıtlıktan mustarip bir yıldız sistemine yiyecek taşımakla görevli bir kargo yük gemisi olan advent'te meydana gelen bir olaydı . isyan sırasında, gemiyi korumaktan sorumlu baş jedi rael averross'un padawanı nim pianna, slicer dart tarafından vurulup ölse de isyan başarı ile bastırılmış daha sonrasında rael 8 yıllık bir koruma görevine gönderilerek kefaretini ödemiştir. bu süreçte lyra erso, aria prime'da doğmuştur. bu sıralarda eriadu'da oldukça sıkıntılı bir çocukluk geçirmiş olan wilhuff tarkin, korsan q'anah tarafından yönetilen greater seswenna baskınlarına karşı düzenlenen karşı saldırılarda, düşük rütbeli bir asker olarak yer almıştır.

padmé naberrie amidala naboo'da doğarken prequel üçlemenin ilk filminde, naboo savaşı sırasında amidala'nın yerine geçen ve onun taklidini yapan tsabin'de -ki kendisini sabé olarak da biliyoruz- aynı yılda naboo'da dünyaya gelmiştir. blue squadron'un lideri antoc merrick, virujansi'de; palpatine'in muğlak planlarına karşı önemli bir tehdit olan politikacı mon mothma, chandrila'da doğmuştur. ysö 45'li yıllara geldiğimizde galaktik imparatorluğun hükümdarlığı sırasında lothal gezegeninde kırık boynuz sendikasını yöneten bir erkek devaronian suç lordu olan cikatro vizago, devaron'da doğdu. geleceğin ittifakı istihbarat operasyonları lideri davits draven'ın da aşağı yukarı bu tarihlerde pendarr ııı'te doğduğunu belirtmiş wookieepedia ama ben doğrulayan bir kaynak bulamadım. bulan olursa bir portakal neyim atsın işte, ne bileyim.

ysö 44-42 yılları arasında son lasat'lardan biri olan isyancı zeb ya da nam-ı diğer garazeb orrelios, lasan'da doğdu. serideki femme fatal karakterlerden biri olan pitina mar-mas voor'da bildiğim kadarıyla aşağı yukarı bu tarihlerde doğmuştur. kendisi daha sonra imparatorluğun dişi joseph goebbels'i olarak; coailiton for progress'i kuran önemli bir politik figür ki bu konumu da senatör olan kocasını intihar süsü verip öldürerek aldığını düşünürsek epey de dikkat çeken bir karakter. spin-off gelmemesi çok yazık. bu sıralarda önemli olan bir diğer mesele de; o zamanlar jedi şövalyesi olan ky narec'in rattatak'da mahsur kaldığında burada güce duyarlı bir dathomirian olan küçük asajj ventress'i bularak padawanı olarak himayesine almasıdır.

landonis balthazar calrissian ya da milennium falcon'un eski sahibi olarak bildiğimiz isyancı lando da diyebiliriz socorro'da dünyaya gelirken bir yandan gallius rax'da, jakku'da doğmuştu. daha sonrasında yetim kalarak palpatine'in emrine giren rax, contingency talimatının gizli uygulayıcısı olacaktı aynı zamanda. klişe bir kötü adamın çocukken kurtardığı yetim çocuk hikayesi. egemenlik - esirlik diyalektiği ile kafa ütüleyecek olan varsa üzerim gerçekten, hegel'lik bir mesele yok burada.

kim kimle sevişmiş de kim doğmuş isimli sıkıcı bir ön sözden sonra gerçek önemli meselelere gelirsek eğer aşağı yukarı bu yıllarda, hayatını dooku kurtarmasa çoktan patates olacak olan serenno kontu ramil, serenno'ya bir istila düzenler. cumhuriyet, bağımsız dünyaya yardım etmeyi reddederken; jenza, dooku'dan jedi yardımı sağlamasını ister. meclis üyesi gretz droom ve mirialan ustası jor aerith'in onaylamamasına rağmen, jedi konseyi cumhuriyet'in kararını takip etmeyi seçti ve yardım göndermedi. tabi burada dooku'nun gizlice yula braylon ile ittifak kurması gibi önemsiz meseleler de mevcut ama braylon yarı yolda yan çizerek dooku'yu terk ettiği için söz konusu yardım asla serenno'ya ulaşmıyor. burada jedi düzeni etik açıdan bile tartışmalı olan yardım etmeme kararını dooku'nun dark side'a geçmesi ile ödüyor elbette. ramil öldürülür ve yerine serenno kontu olarak dooku kan hakkını alır. dooku, artık galaksinin en zengin adamlarından biridir aynı zamanda. ekonomik bağımsızlık ve siyasi gücü elinde toplayan jedi ustası düzenden ayrılırak kayıp yirminin son üyesi haline gelir. esasında dooku'yu anlamsız bir antagonist yapmayan şey; düzenden ayrılma sebebinin sith'lere katılma isteği yerine jedi order'ın insan yaşamını önemsiz gören doğasıdır. eğitimi boyunca sith eserlerine duyduğu ilgi gözardı edilemez lakin bu süreçte onu bıktıran şey düzenin artık siyasi bir oluşum haline gelerek gittikçe benliğinden uzaklaşması; misyonunu kaybederek yozlaşmış bir yapı haline bürünmesidir. bu ayrılık sonrası palpatine'in onu manipüle ederek planlarına dahil etmesi ve çırağı olarak alması da kaçınılmazdı elbette.

ysö 41'e geldiğimizde shmi skywalker, herhangi bir baba figürü olmadan anakin skywalker'ı dünyaya getirir. en azından the phantom menace'da shmi'nin jinn'e anlattığı hikaye böyledir fakat the revenge of the sith filminde palpatine'in anakin'e verdiği ufak bir bilgi var. darth sidious'un efendisi darth plagueis'in midi-kloryanları kontrol ederek yeni bir yaşam formu oluşturabileceği hakkındaki bu hikaye; darth vader no. 25'de doğrulanıyor ve palpatine'in aslında midi-kloryanları kullanarak shmi'nin rahminde anakin'in oluşmasını sağladığı ortaya çıkıyor. bu öylesine bir deneme gibi görünse de palpatine gibi keskin zekalı bir adamın başarıya ulaştığı kesin olan bir deneyi göz ardı etmesi imkansız. yalnızca jinn'in anakin'i daha önce bulabileceğini düşünemedi muhtemelen. unutmadan, baby yoda grogu'da aşağı yukarı ysö 41 civarında doğdu bu süreçte. grand admiral rae sloane'da ganthel'de dünya sahnesine adım attı.

ysö 40'lara geldiğimizde galen walton erso için önemli bir gelişme olarak brentaal ıv'teki cumhuriyet vadeli işlemleri programına katılmasını ekleyebiliriz zaman çizelgesine. bu sıralarda yüce şansölye kirames kaj'ın emri ile; jedi ustası qui-gon jinn ve padawanı obi-wan kenobi, teth görevinden sonra pijal görevine gönderiliyor. aslında burada biraz işin perde arkasına bakmakta fayda var. tam tarihleri belli olmadığı için çizelgeye ekleyemediğim numidian prime görevi ile teth görevinin önemli bir bağlantısı var. o zamanlar jedi ustası dooku ve padawan qui-gon jinn'in numidian prime'da ünlü ödül avcısı ve seri katil shenda mol'u yakalamak için görevi üstlenmişti ama mol ele geçirildikten sonra, jinn'i neredeyse manipüle edecekti ancak dooku araya girerek görevi nihayete erdirebildi. daha sonrasında bu görevle bağlantılı olarak triellus ticaret yolu üzerindeki tarımsal sevkiyatların ortadan kaybolmasında hutt klanının parmağının olup olmadığını araştırmak için teth'e bir görev ekibi yollandı. jinn ve padawanı obi-wan bu görevde obi-wan yakalanınca epey zor duruma düşüp neredeyse wanbo'nun karşısında çuvallayacaktı ama yine de görevi başarıyla yerine getirdiler. muhtemelen bu görevdeki olumsuzluklar bu ikiliyi pijal görevine sürükleyen etmen oldu. iki bağlantılı görevde de jinn'in ekibi çuvallamak ile yüz yüze gelmişti zira. yine de pijal görevi önemsiz değil elbette. aslında garip bir biçimde politik açıdan epey önemli denilebilir. governance treaty ya da yönetim antlaşması bir noktada czerka arms ile pijali monarşisinin gücünü, iç halka gezegeni pijal'in galaktik cumhuriyet'e katılmasına izin verecek, demokrasi temelli bir meclise devretmek için önerilen bir hareketti ve jinn ile kenobi bu süreçte aracı pozisyonunda yer aldı. bu görev için yapılmış illüstrasyon çalışmalarından birini de buraya ekleyeyim zira oldukça hoş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
bu süreçte qui-gon jinn'e mace windu tarafından emekli jedi yüksek konseyi üyesi poli dapatian'ın boşalan mevkisi teklif edildi fakat jinn bunu reddetti. bir yandan ontotho'da jedi eno cordova ve padawanı cere junda kilit bir görevin ortasına öylece atılmış durumdaydı. bu görev için biraz geçmişi irdelemek ve ontotho'yu incelemek elzem.

antik ve bilinmeyen zamanlarda ontotho, güç'e duyarlı yaşam formlarından biri olan ve yaşam rüzgarı'na tapan zeffo bilgeleri'ne ev sahipliği yaptı. bu süreçte tapınaklar inşa edildi ve hatta bu tapınaklara mezar muhafızları dikildi. zeffo, ontotho'dan kaybolduktan ve tapınakları unutulduktan çok sonra bölge humanoid varlıklara ev sahipliği yaptı. yerel yönetimler oluşturan bu insanlar, nihayetinde birleşik bir gezegen hükümeti kurmayı ve galaktik cumhuriyet'e katılmayı seçmeden önce, dünyalarını bir süre daha büyük galaksiden izole tuttular. ontothon'lar birleşik bir cephe sunarken ve daa şirketi ile bir anlaşma yaparak ticaret fırsatlarını açmayı umarken, fylari halkı eski zeffo tapınağı'nın kalıntılarını çevreleyen araziye yapılan saldırıya dayanarak bu sözleşmeyi reddetti. olay daha da büyüyüp düşmanlıklar patlak vermeden önce, yerel halk cumhuriyet'in müdahale etmesini istedi. cumhuriyet yetkilileri sevk edilirken, ülkede bir kriz yaşandı. bunka sistemi onları engelledi ve jedi yüksek konseyinin arazi hakları konusundaki anlaşmazlığa barışçıl bir çözüm önermesine neden oldu. süreci denetlemek için ise bu iç savaş bölgesine jedi ustası eno cordova ve padawan cere junda gönderildi.

bu süreçte ne zaman başladığı tam olarak kestirilemese bile klon savaşlarından önceki bilinen en mühim savaşlardan birinin sonu da kısmen geliyor; battle of malastare narrows. ismi bilinmeyen bir şirket filosunda amiral olan trench'in malastare narrow'u abluka altına alarak, bir cumhuriyet filosunu yenilgiye uğratması ile başlayan savaş tam da bu yıllarda jedi ustası kep-she liderliğindeki bir görev gücü tarafından cumhuriyet ve jedi order lehine sonuçlandırılıyor. bu savaş sonucu amiral trench'in öldüğü kayıtlara geçse de clone wars çizgi dizisinin ikinci sezonunda yeniden düşman birliklerinin komutanı olarak göreceğiz kendisini zira buharlaşan gemiden basınçlı giysisi sayesinde sağ kurtulmayı başarıyor. bu sıralarda mace windu, chalacta'da depa billaba adında genç bir kızı kurtararak onu eğitilmesi için jedi tapınağına getirmiştir.

age of republic: qui-gon jinn-1'de qui-gon jinn ve obi-wan kenobi'nin bu sıralarda bri'n gezegenine gönderildiği kesinleşiyor. metal klanı'nın bri'n'deki ağaçları yok etmek istemesi üzerine metal klanı ve th'er'in türü arasında çıkan çatışmaya dahil olan jedi order; jinn ve kenobi'yi anlaşmazlığı barışçıl bir şekilde çözmeleri için gönderir. rahibe th'er'i koruma görevindeyken, jinn; jedi'ların cumhuriyet'in savaşçıları olarak görüldüğünden endişelenir ve kozmik güç'ten rehberlik ister. bu görevin hemen sonrasında; batuu'da düzenlenen batuuan hasat festivali'nden kısa bir süre sonra qui-gon jinn, kenobi'ye life day festivalinin wookiee kültüründe uyumun ve neşenin bir kutlaması olduğunu öğretmek için kenobi'yi kashyyyk'teki wookiee yaşam günü kutlamasına götürür. kutlama sırasında trandoshan avcıları şenliği basarak jinn'i ve birkaç wookiee'yi kaçırır.

bu sıralarda rescue of lo olarak adlandırılan kurtarma operasyonu gerçekleşti ve jedi ustası yoda, güce duyarlı bir genç olan lo'yu; botor'da faaliyet gösteren korsan grubu olan flesh mongers'in elebaşı lord alorg'un elinden kurtardı. daha sonra lo eğitilmek üzere jinn ile birlikte coruscant'da bulunan jedi tapınağına gönderildi. lo'yu jinn'e teslim ettikten hemen sonra güç'te bir dalgalanma hisseden yoda, vagadarr sistemindeki isimsiz bir gezegene araştırma yapmak için gitti. bu yolculukta ancient ones ve blue stone hakkında epey bilgi ediniyoruz. bu süreçte, yoda; mud dwellers, the rockhawkers, the old ones ve giants of living stone arasındaki korku, nefret ve açgözlülük çatışmasını öğrenir ve güç'ü zehirleyen esas faktörü anlar. daha sonraları the journals of ben kenobi'de yeniden karşımıza çıkacak bir detay.

finis valorum, galaktik cumhuriyet'in yüce şansölyesi olarak skor kalpana'nın yerini aldı. şahsi başarısızlığı mı yoksa senatonun yolsuzluklarından mı emin olamasam da naboo istilasındaki başarısızlığı ile palpatine'in yükselebilmesindeki yan rollerden birini üstlenecek olması büyük talihsizlik.

bu sıralarda ysö 42 civarında büyük klan savaşları olarak da bilinen mandalor iç savaşı; yeni mandalor barış hareketi ile savaşçı gelenekçiler'in mandalor ana gezegeni mandalore'un kontrolü için verdiği mücadelenin sonucunda yeni mandalorlar'ın savaşı kazanmasıyla sonlandı ve düşes satine kryze mandalore'un lideri olurken, hayatta kalan gelenekçiler gezegenin concordia uydusuna sürgün edildi .qui-gon jinn ve obi-wan kenobi ise cumhuriyet adına satine kryze'yi korumakla görevlendirildi. bu iç savaş hakkında çok şey yazılır da fazladan 20 sayfa daha yazmak istemiyorum, entry yeterince uzun. luke'un arayışında da yardımcı olan church of the force takipçisi lor san tekka'da aşağı yukarı bu zamanlarda doğdu.

ysö 39'lu yıllara geldiğimizde padmé naberrie amidala'nın (gbkz:rush clovis)'e anlattığına göre; galaksinin dış halka bölgeleri içinde yer alan bir gezegen olan shadda-bi-boran gezegeninin güneşi ölüyordu ve padmé amidala, babası ruwee naberrie ile birlikte bir yardım grubunun parçası olarak gezegeni ziyaret etti ve tüm nüfusun tahliyesine yardım etti. ancak tahliye edilenler tahliye bölgesindeki yaşama uyum sağlayamadıkları için öldü.

boonta eve classic'den hatırlayacağımız rodian wald, ysö 38 yıllarında tatooine'de doğdu. bu sıralarda sekiz yaşlarında olan padmé naberrie, cumhuriyet senatosuna katkı sağlayan ve siyasi açıdan önem arz eden gençlerin bulunduğu apprentice legislature'a katıldı. bu süreçte gerçekleşen bir diğer önemli olay; gardulla besadii the elder'in köleleri anakin ve shmi skywalker'ı öne sürdüğü bir bahiste hurda satıcısı olan watto'ya kaybetmesi sonucu ödül olarak vermek zorunda kalmasıdır. ysö 36 yıllarına geldiğimiz zaman önemli bir kaç doğumun daha gerçekleştiğini söylemek gerek. belki de anakin skywalker üzerinde en beklenmedik etkilerden birini oluşturan ahsoka tano, shili'de doğdu. clone wars sırasında ikisinin arasındaki dinamik pahabiçilmezdi. maketh tua'da aşağı yukarı bu yıllarda, lothal'da doğdu.

ysö 35'li yıllarda; tarkin ile olan sürtüşmelerinin bir sonucu olarak orson callan krennic, galen erso'yu kendi çıkarları için kullanmak üzere planlar yapıyor ve ikili bu tarihlerde ilk kez brentaal ıv'te buluşuyor. twilight company'de yaptığı eylemlerin önem teşkil ettiği humanoid bir kadın olan lauren mel coelho, tangenine'de; ölüm yıldızının önemli mühendislerinden biri ve ds-2 death star ıı mobile battle station'ın ss subayı görünümlü beceriksiz yöneticisi tiaan jerjerrod, tinnel ıv'te; raada resistance ve alliance to restore the republic'den bildiğimiz kaeden larte dünya sahnesine bu yıllarda adım attı. wickwar wazellman'da, bu yıllarda wick 111'de doğmuş. orijinal çizelge öyle diyor en azından. kesin bir bilgim yok ama orijinale sadık kalmak istediğimden ekledim.

ysö 34 sıralarında siyasi açıdan çok önemli olaylar gerçekleşmiyor. aksine, tam olarak fırtına öncesi sessizlik hakim. padmé'nin palo jemabie ile tanışıp aşık olması ve işbirlikçi crix madinenin, corellia'da doğması dışında kayda değer en önemli olay; star wars: the clone wars'ın, rising malevolence bölümünde bizzat ahsoka'nın ağzından dinlediğimize göre jedi ustasu plo koon'un ahsoka tano'yu bir jedi olarak eğitilmesi için shili'den getirmesidir.

ysö 33 yıllarında, order 66'dan sağ çıktıktan sonra gizlenerek kanan jarrus ismini alan jedi order mensubu caleb dume, coruscant'ta doğdu. bir yıl arayla ahsoka tano, plo koon'un onu shili'de keşfetmesinden sonra jedi düzeni'ne kabul edildi. ysö 32'ye geldiğimizde naboo istilasının temelleri yavaş yavaş atılıyordu zira geonosian topluluğu, -gehenbar,trippa, golbah, ve stalgasin-ticaret federasyonu için federasyonun yaklaşan naboo istilasında kullanacağı savaş droidleri üretmeye başlamıştı. bu noktada wilhuff tarkin, naboo senatörü sheev palpatine'in gizli desteği ile -sullust sector spacefarers academy zamanlarında palpatine, onu gözüne kestirmiş durumdaydı zaten- doğduğu ve güç sahibi olduğu eriadu'ya vali olarak atandı. bu görev sırasında valorum'un gözden düşmesi için palpatine'in emri altındaki kilit isim olarak rol oynadı.

burada biraz duraksayalım zira naboo krizi'ni bahane ederek yüce şansölye finis valorum'un yerini almayı hedefleyen naboo senatörü palpatine'in -ya da diğer kimliği ile darth sidious- yalnızca tarkin'i eriadu valisi olarak atamasının naboo krizine kadar domino etkisiyle nasıl geldiğini anlamak gerekiyor. bu noktada eriadu konferansı devreye giriyor. eriadu ticaret zirvesi olarak da adlandırılan eriadu konferansı, galaktik cumhuriyet ile ticaret federasyonu arasındaki uzun süredir devam eden güç mücadelesini çözmek amacıyla ysö 33'te eriadu gezegeninde gerçekleşen diplomatik bir toplantıydı. palpatine'in planları doğrultusunda nebula cephesi olarak bilinen radikal bir grup sadece cumhuriyetin yüce şansölyesi finis valorum'a suikast girişiminde bulunmakla kalmayıp, tüm federasyon yöneticilerini öldürmeyi başardığında konferans felakete dönüştü. bu felaketten sonra ticaret federasyonu yönetici kadrosunda dev bir açık vermişti ve darth sidious ya da nam-ı diğer palpatine'in desteği ile nute gunray ticaret federasyonunun genel valisi ve galaktik senato'da federasyonun temsilcisi olarak atandı. bu atama sonrası gunray, yozlaşmış müttefiklerini de önemli pozisyonlara yerleştirdi. bu arada, şansölye valorum'a yapılan suikast girişimi, ona kısa bir popülerlik artışı sağladı ve hem federasyonun tekelini kıracağı hem de cumhuriyet'in istikrarsız bütçesini finanse edeceği düşüncesi ile eski serbest ticaret bölgelerinden vergi toplama teklifi senato tarafından onaylandı. bu naboo ablukasına bahane olacak mühim bir karardı. bu süreçte valorum eriadu konferansı ve suikast girişimini araştırmaya çalıştı ancak gezegenin valisi wilhuff tarkin valorum'un konumunu zayıflatmak için şansölye'nin soruşturma yapmasını palpatine'in isteği doğrultusunda kasten engelledi.

bu süreçte star wars: darth maul çizgi romanında gördüğümüz üzere ticaret federasyonu'na ait olan lucrehulk -sınıfı savaş gemisi bilinmeyen bir korsan grubu tarafından saldırıya uğrar ve darth sidious, sith çırağı darth maul'u, ticaret federasyonu filosuna yapılan saldırının tüm katılımcılarını ve tanıklarını ortadan kaldırmak için görevlendirir. cad bane'i hatırlayan varsa burada palpatine'in planları için önemini az buçuk anlamış olmanız gerek. the phantom menace filmini oluşturan şartlar tamamen bu geçiş sürecinin bir yan ürünü.

bu süreçte önem arz eden bir diğer mesele de yüksek jedi konseyindeki fikir ayrılıkları ve jedi order'ın düşünce sistemi hakkında bilgi veren çocuk asker meselesidir. mace windu,galaksinin dış halka bölgelerinde bulunan çorak gezegen oosalon'da, kaçırılan çocukları arama görevine gittiğinde savaş ağası guattako tarafından esir edilir ve hutt'lar tarafından desteklenen bu sözde devrimci liderin etrafında manipüle edilmiş pek çok çocuk asker olduğunu keşfeder. bu süreçte depa billaba, plo koon, qui-gon jinn ve mace windu çocuk askerleri kurtarır ki guattako'yu öldüren yine bir çocuk askerdir esasında. bu kurtarma operasyonu sonrasında etik bir tartışma ortaya çıkar. windu, çocuk askerlerin galakside kendilerine yeni hayatlar bulmasını isterken, büyük üstat yoda, jedi düzeni'nin cumhuriyet'in yasalarına müdahale edemeyeceğini ve çocukların terör saldırılarındaki rolleri nedeniyle hapse atılması gerektiğini belirtiyor. katı bir şekilde işleyen jedi order kurallarının düzenin üzerinde etkisi olumlu olsa da düzenin dışında yer alanlar için itici bir hale geldiği ortada.

bu sıralarda; hakkında anlatılacak pek çok önemli detay olsa da darth maul başlığında olmadığım için üzerinde pek durmayacağım bir karakteri, darth maul'u; sabırsız bir biçimde eğitiminin yeterliliğini bir jedi üzerinde test etmeye çalışırken görüyoruz. xrexus karteli tarafından tutsak edilerek müzayedede satılan twi'lek jedi padawanı eldra kaitis'in peşine düşen maul, nar shaddaa'da görevinde yardımcı birlik olması için bir grup ödül avcısı toplar. maul'un grubu arasında cad bane'de bulunuyor. müzayede sırasında jee kra, kaitis'i satın alınca maul'un avcı grubu kra'nın gemisini pusuya düşürerek kaitis'i kaçırmaya çalıştı fakat xrexus'un gemiyi sabote etmesiyle tüm mürettebat drazkel sistemindeki bir ay'a acil iniş yapmak zorunda kalır. bu süreçte maul ve ödül avcılarının peşine avcılar takılınca, maul, kaitis'i serbest bırakır ve ikili hayatta kalabilmek için uyum içinde birlikte savaşır. savaş bittiğinde maul ve kaitis bir düello yapar fakat maul iyi bir mücadele sonucunda kaitis'in göğsüne ışın kılıcını saplayarak öldürür. ki aslında maul'un kaitis'e bir müttefik olarak ilgi duyduğu ama öldürmek zorunda kaldığı için öldürdüğünü de çizgi romanda alıyoruz.

bu sıralarda maul, hırsız zek peiro ile birlikte, yer altı suç örgütlerini hedefine oturtarak bir teslimatı ele geçirmeye çalıştı ve bu süreçte kaitis'in adını kullanarak hayali bir suç karteli yarattı. bunu üzücü ve biraz romantik bulduğum için deli olmalıyım. kaitis ve maul aşkı başlamadan bitti...rezalet. dolandırıldım. neyse. bu süreçte maul'un yeraltı dünyası ile ilgili eylemleri hakkında bilgi sahibi olan darth sidious, maul'u malachor'a götürerek burada düşmüş sith'lerin külleri ile maul'un jedi'lara olan nefretini besler. palpatine alttan alttan cumhuriyeti oymaya devam ederken, valorum, hiçbir şeyden haberi olmadan modern cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana geçen bin yıllık barışı kutlamak için hazırlıklar yaptırmaya başlar.

bu sıralarda az önce bahsettiğim felaketin görünürdeki başlangıcı da, suikastten sonra ün kazanan şansölye valorum'un vergilendirme önerisini senatoya sunması ile başladı. prop 31-814d cumhuriyet galaktik senatosu tarafından kabul edilerek serbest ticaret bölgeleri vergilendirildi. ysö 32 dolaylarında padmé naberrie amidala ise, taht için yapılan bir seçimde naboo kraliçesi sanandrassa'yı yenerek yükseliş günü'nde taç giydi ve amidala ismini aldı.

amidala ilk olarak bir zirve düzenledi ama bu zirvenin amacını ve sonuçlarını anlayabilmek için önce iki yıl öncesine yani ysö 32'den ysö 34'e gitmek gerekiyor. sanandrassa , kraliçe réillata'nın beklenmedik istifasından sonra ysö 34 dolaylarında naboo kraliçesi seçilmiş ve hükümdarlığı süresince naboo'nun chommell sektöründeki dünya dışı ilişkilerinde izolasyoncu bir yaklaşım benimsemişti. naboo bu izalasyon sürecinde gıda desteği alamadığı için kıtlık ile burun buruna geldi. amidala'nın göreve geldiği an ilk işi bu izalasyon sürecini ortadan kaldırmak ve sektördeki komşu gezegenler ile işbirliği sağlamak amacı ile naboo zirvesi'ni düzenlemesiydi. zirve açık ara beklenmedik bir şekilde kötü geçti ve zirvenin bitmesinden hemen sonra darth sidious'un emri ile ticaret federasyonu, senato'nun serbest ticaret bölgelerini vergilendirme kararını protesto etmek bahanesi ile naboo'yu ablukaya alarak ticaret anlaşmazlıklarını tırmandırdı. bu olay neticesinde yüce şansölye finis valorum, qui-gon jinn ve obi-wan kenobi'yi naboo krizini çözme konusunda elçi görevi üstlenmeleri için gönderme kararı aldı. böylece the phantom menace filminin açılış sekansına gelmiş bulunmaktayız.

cumhuriyetin düşüşü (ysö 32–19) galaktik savaşın başlangıcı (ysö 32–22) dönemine giriyoruz bu noktada.

ticaret federasyonu genel valisi gunray'in palpatine'den doğrudan emir alması ve elçi olarak gelen jedi şövalyelerini öldürme girişiminden sonra resmi olarak naboo'nun işgali başlamış oldu. ticaret federasyonu'na ait droid ordusu naboo'nun başkentini ele geçirerek amidala'yı esir aldı fakat jinn ve kenobi, amidala'nın dublörü ve nedime görünümündeki gerçek amidala'yı kaçırmayı başardı. bu sırada federasyon gezegendeki halkı toplama kamplarına göndermek üzerine harekete geçti.

bütün filmi baştan sona anlatmam makul olmaz o yüzden önem arz eden olayları aktarıp geçeceğim. kaçmayı başaran jinn ve kenobi, amidala'yı güvende tutma gerekçesi ile federasyonun kontrolünde olmayan ve hutt'lar tarafından yönetilen tatooine gezegenine acil iniş yaptı ve jinn gemideki hasar alan parçaları bulabilmek adına jar jar ve amidala ile birlikte gezegende keşif yaptı.

jinn ve shmi'nin teşvikleri sonucunda anakin skywalker, boonta eve classic'i kazandı. bu yarış sonrasında jedi qui-gon jinn'in toydarian hurda tüccarı watto ile yaptığı anlaşma neticesinde anakin, köle olmaktan kurtularak annesini geride bırakıp jinn ile beraber jedi olmak amacı ile yola koyuldu. jinn, anakin'in yoda'yı bile geride bırakan bir midi-kloryan sayısına sahip olmasından ötürü onun seçilmiş kişi olacağı düşüncesine girmişti. bu süreçte gemi tatooine'den ayrılmak üzereyken, darth maul, darth sidious'un emri ile amidala'yı anlaşma imzalaması için naboo'ya geri götürmek ve jinn ile kenobi'yi öldürmek üzerine görevlendirildi. jedi order bin yıl sonra ilk kez bir sith görmüştür ve jedi konseyi bu durumu araştırması için jinn ve kenobi'yi amidala ile beraber naboo'ya gönderme kararı alır.

kraliçe padmé amidala, naboo'ya döner ve naboo ile gunganlar arasında bir ittifak kurar. bu ittifakın sonucu olarak naboo savaşı başlamıştır artık. savaş sürecinde qui-gon jinn, darth maul tarafından kenobi'nin gözleri önünde öldürülür. bu süreçte öfkeye kapılan obi-wan kenobi, darth maul'u jinn'in lightsaber'ı ile ortadan ikiye böler. gemiden ayrılmama talimatı alan küçük anakin skywalker ise r2-d2 ile birlikte droid kontrol gemisini yok ederek droid ordusunu devre dışı bırakır ve naboo savaşının naboo halkının lehine sonlanmasına katkıda bulunur. naboo istilası sonrası darth sidious amaçlarına ulaşır ve palpatine, finis valorum'un yerine galaktik cumhuriyet'in yüce şansölyesi seçilir. yerine ise naboo senatörü olarak oshadam gelir. bu süreçte anakin, kenobi, ve yeni seçilen yüce şansölye palpatine'i, gungan ve naboo toplumları arasında yeni bir barış çağının kutlanmasını izlerken görüyoruz. anakin ve palpatine'in görünüşte, ilk karşılaşma anı bu sahnedir.

"we will watch your career with great interest"

bu olayın hemen ardından jedi yüksek konseyi, jinn'in ölümünden sonra obi-wan kenobi'yi jedi şövalyesi rütbesine terfi ettirir ve merhum qui-gon jinn'in istekleri doğrultusunda anakin skywalker'ı bir jedi olarak eğitmesine izin verir. yoda'nın bu konuda isteksizliği de gözden kaçmaz zira söylediği gibi anakin'de çok fazla korku sezmiştir. söylenildiği gibi; korku karanlık tarafa giden yoldur. korku öfkeye; öfke nefrete; nefret ise acıya yol açar. haksız çıkmayacağını da seri boyunca izleyeceğiz. bu arada yüce şansölye, naboo liderliği, kenobi ve skywalker daha sonra qui-gon jinn'in cenazesine ve theed'de bir zafer geçit törenine katılırlar. gunganlar, daha sonra ölen savaşçıları için kutsal yerlerinde bir cenaze töreni düzenler.

bir tarafta ise jedi ustası sifo-dyas, sith'lerin dönüşü ve sith'lerin federasyon ile yaptığı işbirliğine istinaden büyük bir savaşın geleceğini öngörüyor ancak konsey tarafından savaş çığırtkanlığı yapmakla suçlanıyor ve jedi konseyi'nden uzaklaştırılıyor. burada yine palpatine ve bin yıllık intikam arayışında olan sith kültüne derin bir saygı duymamak işten bile değil zira meşhur gar'ın ya da nam-ı diğer the grand army of the republic'in kurulma süreci birbiri ile oldukça bağlantılı. büyük cumhuriyet ordusu, aslında ilk başta galaksinin savaşa sürükleneceğini ve bir orduya ihtiyaç duyacağını öngören jedi ustası sifo-dyas tarafından tasarlandı. sifo-dyas, konseydeki koltuğunu kaybetse bile klonlama biliminde uzmanlaşmış bir tür olan kaminolular ile temasa geçmek için kamino gezegenine gitti. kaminolular sifo -dyas'ın, cumhuriyet ve konseyin çıkarlarını temsil ettiğini düşünerek galaktik cumhuriyet adına bir klon ordusu yaratma fikrine olumlu yaklaşarak görevi kabul etmişlerdi fakat bunun sifo-dyas'ın değil jedi order ve cumhuriyetin isteği olduğunu düşündüler ve gerçek ne yazık ki ortaya çıkmayacaktı. felucia üzerindeki bir kabile anlaşmazlığını çözmek için gönderilen ancak bunun yerine şansölye valorum'un yardımcısı silman ile birlikte oba diah'ta gizlice pykes sendikası ile müzakereye giden sifo-dyas, sith'lerin piyonu olduğunu farkedemeden; eski dostu dooku ya da nam-ı diğer darth tyranus'un emriyle pyke sendikası tarafından öldürüldü. sifo-dyas'ın ölümünden sonra, sith gizlice projeyi devraldı ve klon ordusunun genetik şablonu olarak hizmet etmesi için ödül avcısı jango fett'i seçti. şimdi burada sizi mindfuck durumuna sokmamak için bir kaç önemli bilgiyi vermedim aslında ama içime sinmediği için not düşeyim. sifo-dyas klon ordusu projesini elbette tek başına finanse edemezdi. tam da bu noktada damask holding'in varisi hugo damask denkleme giriyor. kendisi darth bane'in soyundan gelmiş darth tenebrous'un çırağı ve darth sidous'un ustası darth plagueis'in görünürdeki kimliği. sifo-dyas'a fikri veren ve finansman sağlayan isim esasında kendisi. ki çocuğun jedi'ların elinde olduğunu öğrenince ondan korkan plaugeis'in aslında qui-gon jinn ve kenobi'nin ölümünü emretmesi doğrultusunda maul kendini ortaya çıkararak iki jedi'yı öldürmeye çalışmıştı. yine de zaten çok fazla entrika var bu meseleler öyle çok derin bir önem arz etmiyor. sith'lerin değil galaksinin tarihini anlatıyoruz sonuçta. sonra kendi başlığında darth venamis'den vs. bahsederek uzun uzun anlatırım. zaten tam da bu sıralarda darth sidious tarafından yatağında boğularak öldürülecek kendisi.

büyüme hızlandırma ve davranış değişikliğine ek olarak, gelişimlerinin ilk aşamasında her klon askerinin beynine inorganik bir biyo-çip yerleştirildi . implantın arkasındaki resmi sebep, klonların genetik donörlerinden daha uysal ve itaatkar olmalarını sağlamaktı. jedi klığındaki darth tyranus, başbakan lama su ve doktor nala se'yi; davranış modifikasyon çiplerinin cumhuriyet'e ihanet eden jedi'lara karşı bir koruma işlevi gördüğüne inanmaları için kandırdı. fakat çipler esasında klonların jedi düzeni'nin yok edilmesindeki en önemli rollerini, protocol 66'i eksiksiz tamamlayabilmeleri için oluşturulmuştu. klonlar bir süre jedi order ve cumhuriyet ordusu olarak hizmet edecekti fakat sith kültü kendine eşsiz bir ordu sağlamıştı aslında. planın inceliğine bakar mısın sözlük. en ufak bir şey yanlış gitse, her şey mahvolabilir ama çok detaylı işlenmiş bir plan. operation: knightfall'ın temelleri de tam olarak burada atıldı.

bu sıralarda darth tyranus, darth sidious tarafından sullust'ta silah ticareti yapan kaldana sendikası ile bir iş anlaşması yapması için gönderiliyor. tyranus akıllıca bir hamle yaparak kont dooku kimliğini kullanıp serenno ile sullust'un sorosuub şirketi arasında iş anlaşması sağlayarak görevi tamamlar. bu sıralarda jedi konseyi tarafından cumhuriyet adına sullust yeraltı silah ticaretini araştırmak üzere gönderilen jedi şövalyesi jak'zin, dooku tarafından öldürülür.

klon ordusu için genetik şablon olan jango fett'in bir klonu olarak; boba fett ya da orijinal adıyla alpha, doğar. attack of the clones'da obi-wan kenobi'ye kaminolular tarafından açıklandığı üzere; jango'nun isteğiyle, boba, kaminolular tarafından tamamen değiştirilmemiş tek klondur ve jango'nun oğlu olarak kabul ettiği boba fett, babası tarafından bir ödül avcısı olarak eğitilir.

alfa'dan sonra doğan omega, genetiği ile oynanmayarak kamino'da tutulur ve asistanı olmak üzere nala se tarafından büyütülür. bu sıralarda han solo'da corellia'da tarih sahnesine adım atmıştır. bu sıralarda miara larte de doğdu. ysö 31'lere geldiğimizde ayrılıkçıların emri ile blue shadow virus'ı galaksiye yaymak üzere çalışmalar yapan doktor nuvo vindi, ortadan bir süreliğine kayboluyor fakat ysö 21'e geldiğimizde kendisinin naboo'da gizlice bir araştırma laboratuvarında çalıştığını öğreneceğiz. a new dawn'ın deuteragonist'i hetto, bu yıllarda world window plaza'da çalışmaya başlıyor. thorilide loncası'nda müfettiş olan lemuel tharsa, önceden bahsettiğim üzere gorse'daki ıntroosphere rafinerisini teftiş ederken et yiyen bir hastalık olan shilmer sendromuna bu yıllarda yakalanıyor. miara'nın doğumundan sonra kaeden ve miara larte, ebeveynleri ile birlikte raada adlı bir aya taşınmaya karar veriyor ki ikilinin ailesini kaybetmesine sebep olacak olaylar zinciri de bu şekilde başlamış oluyor.

kraliçe ünvanını alacak olan apailana aynı yıllarda naboo'da; paodok'draba'takat sap'de'rekti nik'linke'ti' ki'vef'nik'nesevef'li'kek -ismini ezberden yazdım ve bununla hava atmaktan çekinmeyeceğim- pipada'da; qi'ra ise corellia'da doğar. ysö 30 dolaylarında padmé amidala kraliçe olarak yeniden seçildi ve ikinci dönemde de naboo kraliçesi oldu. kajain'sa' nikto olan suç lordu rinnrivin di doğdu. aşağı yukarı bir yıl sonra yavin savaşı öncesi 29 yılında; kanan jarrus'un eşi olarak gördüğümüz devrimci lider hera syndulla, ryloth'ta tarih sahnesine adım attı.

dallenor görevi de bu sıralarda obi-wan kenobi ve padawan öğrencisi anakin skywalker tarafından üstleniliyordu yanlış hatırlamıyorsam. -doğruluğunu orijinal çizelgeye bakıp onayladım ama direkt yazmak yerine not düşmek daha hakkaniyetli olur diye düşünüyorum- dallenor'da yapılan bir kazıda ele geçirilen antik jedi holokronunun gerçekliğini onaylamak ve onu coruscant'daki jedi tapınağına götürmekle görevlendirilen obi-wan kenobi ve anakin; krypder riders isimli korsan çetesi ile kısa bir mücadeleden sonra holokronu ele geçirir. ikili daha sonra carnelion iv'den gönderilen bir tehlike sinyalini takiben gezegene gitmeye karar verir. sera tarafından gönderilen sinyal sonucunda; open-closed war olarak bilinen iç çatışma jedi düzeni ve galaktik cumhuriyet yargı kuvvetleri filosu sayesinde sonuca bağlanır.

ysö 28'e kadar galaksi biraz daha durağan haldeyken bir yandan naboo'da padmé amidala, naboo kraliçesi olarak iki yıllık görev süresinin ardından istifa etti. réillata ve jamillia arasında amidala'nın halefi olmak için süren uzun bir mücadeleden sonra jamillia yenildi ve amidala yerini réillata'ya bıraktı. réillata'nın taç giyme töreninde yeni hükümdar; chommell sektörünün senatörü olarak görev yapan oshadam'ın görevine son vererek amidala'nın naboo senatörü olmasını teklif etti. teklifi kabul eden amidala galaktik senato'da naboo delegasyonunu yönetmeye başlar. görevi sırasında attığı ilk önemli adım bromlarch'taki depremler ve şiddetli doğa olayları sonucunda yardıma ihtiyaç duyan bromlarch halkına yardım edebilmek için, rush clovis'in de yardımı ile orta halka işbirliği hareketi'ni başlatmasıdır. bu süreçte yeğeni ryoo naberrie'de doğmuştur. son death star hücresi bükücü bom vimdin'de bu sıralarda doğmuştur. bu bilgiyi kendim bulmadım, hafızamda yer alan bir detay da değildi açıkçası; orijinal çizelgeye sadık kalmak amacıyla vimdin hakkında not düşmek istedim sadece.

bu sıralarda theed spaceport, ticaret federasyonu'nun naboo işgali sürecinde verdiği zararlara istinaden cumhuriyet tazminat parasını kullanılarak inşa edildi. ysö 27-25 arasında pek ciddi olaylar olduğu söylenemez. ysö 24'de başlayacak olan ayrılıkçı krizi öncesi biraz durgun bir dönem denilebilir. zillo canavarları, malastare dugs tarafından yok edilmek üzere avlandı ve soyları tamamen tükendi. alacakaranlık yıllarında, five crime sendikasının bir parçası olan crimson dawn ile mücadele etmesinden tanıdığımız korsan grubu cloud-riders'ın o zamanki lideri olan bir kadın savaşçı enfys nest isminde bir çocuk dünyaya getirdi. yine aynı dönemde final order'ın komuta subayı enric pryde alsakan'da doğdu. lyra, daha sonra eşi olacak olan galen erso ile espinar'da tanıştı. yine aynı dönem içerisinde cassian jeron andor da tarih sahnesine adım atmıştır. daha sonra isyancılara katılan ve klon savaşları yıllarında boil ve waxer ile olan iletişim dinamiğini zirveye taşıyan numa da ryloth'da doğdu.

pitina mar-mas voor, tam da bu sıralarda ailesi tarafından bir senatörle evlendirildi. eh, bilirsiniz... böyle bir kadınla zorla evlenirseniz, iç organlarınızın tadına bakacağınıza emin olduğu bir ölüm yaşamanıza sebep olur. ne diyebilirim ki...

yine orijinal çizelgeye bağlı kalarak eklediğim bir diğer olay da operasyon kodu tk-462 olarak bilinen stormtrooper'ın eriadu'da bu yıllarda doğması. hikayesini yanlış hatırlamıyor isem 2017 civarlarında edindiğim star wars insider 166'da, çok sevdiğim bir yazar olan sylvain neuvel'in imzası ile okumuştum. bulmak için biraz derinleri kurcalamam gerek ama eksik veya yanlış hatırladığım bir bilgi varsa bulduktan sonra edit geçeceğim. yine aşağı yukarı ayrılıkçı krizinden bir sene öncesinde bodhi rook da belirtilmemiş bir gezegende doğmuştur. "this is for you, galen!" ehm... neyse. aslında yendor da bu yıllarda doğuyor ama rinnrivin di karteli ile ilişkili olayları ve crait savaşı hakkında yazarken onun hakkında daha uzun bir tanım girerim. şimdilik daha fazla kafa karıştırmayayım. lyra ve galen erso'da tanışmalarının 2. yılında evlenmişlerdir bu arada.

evet bir takım 'kim doğmuş' angaryalarını geçersek -böyle bir seride doğumlar değil ölümler önem arz ediyor- esas önemli meselerden biri de ysö 24'de vuku bulan raxus address'dir. dooku, raxus sisteminde bir holonet aktarma istasyonuna el koyarak, galaktik cumhuriyet'i; orta ve çekirdek dünyayı kayırarak dış halka gezegenlerinin cumhuriyeti olmamakla suçladı ve bu yozlaşmış yapıya karşı oldukça ateşli bir konuşma gerçekleştirdi. ayrılıkçı hareket için zemin oluşturan bu konuşmanın hemen sonrasında bağımsız sistemler konfederasyonu kuruldu.

ayrılıkçı krizi de tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor. binlerce yıldız sistemi cumhuriyet'ten ayrılırak konfederasyon'a katılıyor ve bu olaya takriben bağımsız sistemler tüzüğü ile yönetilen -yazılı anayasa- konfederasyonun sivil yasama organı olan ayrılıkçı senato kuruluyor. ordu aspectu hakkında temel bilgileri edinmemize epey katkı sağlayan araştırmacı korin'in kızı chelli lona aphra bu yıllarda doğarken bir yandan han solo bir suç çetesi olan white worms'a scrumrat olarak katıldı.

ysö 23 yıllarına geldiğimizde bağımsız sistemler konfederasyonu'nun da etkisi ile galaktik senato, galaktik cumhuriyet'in bir ordu kurması gerekip gerekmediğini belirlemek için military creation act'i masaya yatırmaya hazırlanıyordu. bir diğer yandan ciddi anlamda son çıkan eserlerden nefret ettiğim için zerre umrumda olmasa da orijinal çerçeveye sadık kalmak için eklediğim olaylardan biri daha meydana geldi ve dalven kyrell, jelucan'da doğdu. ysö 22'lere geldiğimizde jango fett, oğlu boba'yı, üç avcıdan oluşan bir ekiple ödül avına götürür. fett'ler iki avcı tarafından ihanete uğrarlar, ancak jango bunu boba'nın itibarını arttırmak için bir fırsat olarak görür ve üç avcıdan ikisini küçük çocuğun öldürmesini sağlar. sonuncu avcı ise hikayeyi yer altına yayarak boba'nın itibarını arttırsın diye ikili tarafından sağ bırakılır. yine orijinal çizelge de yer alan bir diğer olay da tk-462'nın annesinin, tk'nın kardeşi xea'yı eriadu'da doğurmasıdır. xea'nın ölümündeki trajediyi düşünürsek eğer genel anlamda önemsiz bir detay olsa da tk'nın hikayesi için zaman çizelgesinde yer alması gereken bir mesele. yine ysö 23 yıllarında weequay akıncıları'nın başka bir saldırısı sırasında narec, bir akıncı tarafından bir keskin nişancı tüfeğiyle sırtından vuruldu ve ardından ventress'in kollarında öldü. efendisinin ölümüne öfkelenen ventress, narec'in ışın kılıcını aldı ve öfkeyle silahsız kalmış olan keskin nişancıyı yere sererek öldürdü ve bu olay karanlık tarafa giden yolundaki ilk adım oldu. narec'in ölümünün ardından kont dooku -darth tyranus- ventress'i; narec'in rattatak'ta mahsur kalmasından ve ölümünden jedi düzeni'nin sorumlu olduğu inandırarak manipüle etti ve böylece onun jedi'lara olan nefretini derinleştirdi. bu olaydan sonra ventress, dooku'nun çırağı olarak jedi düzenine karşı savaşmaya başladı.


bu sıralarda yine kayda değer bir diğer önemli mesele ansion'daki sınır anlaşmazlığıdır. anakin skywalker ve obi-wan kenobi'nin de yer aldığı bu görevin detaylarına biraz bakmak gerekiyor. ayrılıkçı kriz galaksiyi giderek etkisi altına alıp büyürken; ittifak halinde olan bağımsız sistemler konfederasyonu ve ticaret loncası, ansion'ı hedef olarak belirledi. bunun esas nedeni, ansion'ın; keitumite mutual military anlaşması ve malarian ittifakı gibi bir dizi büyük galaktik sistemi birbirine bağlayan anlaşmalarda önemli bir rol üstlenmesiydi. ansion'ın galaktik cumhuriyet'ten ayrılması, adeta bir domino etkisi yaratarak cumhuriyet'ten binlerce gezegenin kopup gidebileceği bir senaryoyu ortaya çıkarıyordu. sith lordu darth tyranus'un arka planda kuklacı rolünü aldığı bir dizi entrikanın sonucunda ansion senatörü musul ve hutt soergg vosadii bezhin'in de yardımı ile göçebe alwari kabileleri ile ansion halkı arasındaki sınır anlaşmazlığını körüklendi. görevi uzun uzadıya anlatmayacağım zira pek katkısı yok ve entry zaten gereksiz bir uzunlukta ama görev cumhuriyetin lehine sonuçlandı ve ansion ayrılıkçılara katılmadı. yine de ilgilenen varsa okumasını salık veririm zira oldukça keyifli bir yan hikayedir.

bu noktada star wars: episode ıı attack of the clones'da da bahsi geçen fakat o dönemden hemen önce meydana gelen önemli olaylardan biri de; naboo istilası'ndan sonra naboo'nun uydularında yer alan spice madencilerinin, daha fazla kâr elde edebilmek için aylarca sürecek olan grevlere bu dönemde başlamasıdır. vandalizmin bile sınırlarını zorladıklarını söylemek gerek zira jedi order, amidala suikastinde grevi yapanların parmağı olduğunu düşünmüştü ilk önce.

attack of the clones, padmé amidala'ya suikast planı ile başlıyor. ayrılıkçı liderler, esasında sidious'un emri ile -dooku aracılığıyla- askeri yaratılış yasasına karşı çıkan naboo senatörü amidala'yı susturmayı umarak iniş sırasında gemisini patlatıyor. zam wesell'in bu başarısız suikast girişiminden sonra obi-wan ve anakin, amidala'yı korumakla görevlendiriliyor. ikilinin görevi sırasında wesell, yeniden başarısızlık ile sonuçlanan bir suikast girişiminden sonra anakin ve obi-wan tarafından yakalanıyor ama jango, jedi'ların zam wesell'i sorgulamasını önlemek için onu öldürüyor.

obi-wan kenobi, zam'i öldüren silahı araştırırken yolu kamino'ya düşüyor fakat gezegenin yerinin jedi arşivlerinden silindiği ortaya çıkıyor. dış halka'daki kamino sistemine ulaştığında orada sifo-dyas tarafından görevlendirilen klon ordusu hakkında bilgi edinir. bu süreçte jango ile konuşan obi-wan, onun tyranus isimli biri tarafından genetik şablon olmak için işe alındığını da öğrenir. jango fett ile geonosis'e kadar süren bir takip ve ardından gerçekleşen küçük bir çatışmadan sonra kenobi gezegene iniş yapar.

bu süreçte anakin ise senatör amidala'ya olan hisleriyle boğuşurken bir yandan da annesi hakkında gördüğü kabuslar ile baş etmeye çalışmaktadır. anakin, padme'yi korumak için onunla beraber naboo'ya gider fakat burada anakin, annesinin öldüğünü gördüğü rüyalarla daha fazla baş edemez ve padme ile birlikte anavatanı tatooine'e döner. burada shmi'nin evlendiğini öğrenen anakin ve padme daha sonra üvey kardeşi ve üvey babası ile tanışarak shmi'yi tusken raider'ların kaçırdığını öğrenir. raider kampına tek başına baskın yaptığı sırada shmi'yi bulsa da yaralar içindeki annesi kollarında ölür. acı ve öfke nöbetine kapılan anakin kadın ve çocuk ayırt etmeden tusken raiders'ı katleder ve annesinin cenazesinden sonra ölüm karşısında bir daha asla güçsüz kalmayacağına yemin eder. bu, onun için karanlık tarafa giden bilete dönüşecektir.
bir yandan amidala'nın yerine geçici olarak görev yapan jar jar binks, manipüle edilerek şansölye palpatine'e senato'nun müdahalesi olmadan bir ordu kurması için acil durum yetkileri verilmesini önerir ve teklif kabul edilir. senato kararı ile klon ordusu, resmi olarak cumhuriyetin büyük ordusu olarak tanınır. bu sırada geonosis'ce bulunan obi-wan, gizlice; ayrılıkçı davanın uzun süredir destekçisi olan geonosyalı arşidük poggle'ın ev sahipliği yaptığı ayrılıkçı toplantısına şahit olur. dooku'nun sidious'a çalıştığını fark edemeyen ticaret federasyonu'ndan nute gunray dahil olmak üzere konsey'deki çeşitli şirket liderleri, bu toplantıda geonosian anlaşmasını onayladı ve bağımsız sistemler konfederasyonu resmiyette tamamen kuruldu.

obi-wan kenobi, toplantının detaylarını ve ayrılıkçıların gizlice büyük bir ordu kurmak amacıyla savaş droidi üretmesi hakkındaki bulguları jedi konsey üyeleri yoda ve mace windu'ya bildirirken yakalandı ve burada dooku ile kısa bir sohbet yapma şansı buldu. bu konuşma tamamen muazzam bir manipülasyon örneğidir zira dooku, obi-wan'a cumhuriyet'in sith'ler tarafından yönetildiğini söyler. bunu, dooku'nun sidious'a ihanet etmesi olarak yorumlayanlar olsa da, ana planın bir parçası olduğunu söylemek gerek. o sırada tatooine'de bulunan anakin skywalker ve padmé amidala, r2-d2 ve c-3po ile birlikte kenobi'yi onu kurtarmaya gidiyorlar elbette ama yakalanarak idam edilmek üzere kenobi'ye katılıyorlar. jedi'lar kendi aralarında geonosisliler tarafından ele geçirilenleri kurtarmak için iki yüzden fazla bir saldırı ekibi kurarken, jedi ustası yoda ise cumhuriyet'in yeni ordusunu toplamak için kamino'ya seyahat ediyor ve büyük bir ordu ile geonosis'e iniş yapıyor.

ysö 22–19 yıllarını kapsayan klon savaşları da böylece birinci geonosis savaşı ile birlikte başlamış oluyor ve bin yıl hüküm süren barış dönemi tarihin tozlu sayfalarına karışıyor. savaş sırasında önemli olarak adlandırabileceğimiz olaylardan biri de mace windu'nun oldukça havalı bir biçimde, jango fett'in kafasını bedeninden ayırmasıdır ki boba fett'in jedi'lara olan nefretinin en önemli kaynağı bu olaydır. jedi order'ın kurtarma operasyonunda jedi'ların büyük bir çoğunluğu ateş hattında kalarak ölmüştür.

yoda liderliğindeki büyük cumhuriyet ordusu, ayrılıkçı droid ordusuna baskın çıksa da ayrılıkçıların hiçbiri ele geçirilemiyor. bu sırada dooku ile mücadele eden anakin ve kenobi ağır bir yenilgiye uğruyor ve dooku, anakin skywalker'ın sağ kolunu dirseğine kadar kesiyor. dooku ya da diğer adı ile darth tyranus, yoda ile yaptığı kısa bir düellodan sonra geonosisliler tarafından tasarlanan bir savaş istasyonunun planlarıyla geonosis'ten kaçarak, planları darth sidious'a götürüyor.

son sahnelerde anakin skywalker ve padmé amidala'nın yalnızca r2-d2 ve c-3po'nun katılımıyla gerçekleşen gizli bir düğün yaptığını görüyoruz. bu sırada büyük cumhuriyet ordusu, geonosis'ten dönen sağ kalan jedi'lar ile birlikte coruscant jedi tapınağında toplanıyor. klon ordusunun geonosis'teki zaferiyle beraber cumhuriyet, gezegeni işgal etse bile işgali sürdürmeye güçleri yetmez ve gzegen, ayrılıkçı güçler tarafından bir yıl içinde geri alınır. daha sonrasında droid dökümhanesi tekrardan ayrılıkçıların lehine işlemeye başlayacaktır.

ayrılıkçı krizinin hemen ardından antar iv'de cumhuriyet yanlıları ile gotal assembly for separation arasındaki iç çatışma daha da büyür ve ayrılıkçılar antar iv'ü ele geçirmeye biraz daha yaklaşır. elbette bu sürecin sonu imparatorluğun kurulmasından hemen sonra topluca katledilmek olacaktır. bu olaya takriben, hissrich operasyonugerçekleşmiştir. politik açıdan dönemi incelemek için güzel bir operasyon olsa da esasında jedi order'ın sistemindeki gedikleri anlamak için de önemli bir olaydır hissrich. mace windu komutasındaki jedi ekibi -prosset dibs, rissa mano ve kit fisto-ayrılıkçıların coruscant'a ulaşmak için köprü görevi göreceğini düşündüğü ve ele geçirmeye çalıştığı hissrich gezegenine gidiyor ve burada kanlı bir savaş gerçekleşiyor. savaş sırasında yerli halkın katledilişine karşı acı ve öfke duyan dibs, jedi order'ın bu olaydaki ruhsuz davranışlarına tahammül edemeyerek windu'ya meydan okuyor.

hissruch operasyonu ile eş zamanlı olarak ayrılıkçılara ait droidler cumhuriyet askeri birliklerini nakliye eden bir nakliye gemisine saldırarak gemideki klonları katletti. bu saldırıdan sağ çıkan cut lawquane, cumhuriyet birliklerini terk ederek kendisine yeni bir hayat kurmak üzere yola çıktı. the deserter'da hanginiz ağlamadınız ey romalılar, kardeşlerim! biraz ciddiyet lütfen, gandalf. ehm, evet... nerede kalmıştık.

klon savaşı süratle devam ederken anakin skywalker, konfederasyon ve cumhuriyet -sidious, sidious ile savaşıyor- arasında süregelen çarpışmalardan biri olan arantara savaşı'nda ilk defa rex ile görev alıyor ve onunla yakınlık kuruyor. burada hoş bir detay mevcut. klonların çoğu harcanabilir piyonlar olduklarının bilincindedirler o yüzden onlara insani bir yaklaşım sergilendiğinde şaşırmaya çok meyilliler. rex yaralandığı zaman, anakin onun için geri dönüyor ve en önden rex'i yollamasının bir hata olduğunu, kendisinin gitmesi gerektiğini belirtiyor üzgünlük ile. bu arada skywalker'ın sağ gözünün üzerinde yer alan ikonik yara izi de bu savaşta olmuştur.

bu süreçte rex ve 501. bölük ile birlikte anakin skywalker, ayrılıkçıların droid ordusunun izlerini benglor'a kadar sürer ve burada takım arasındaki bağ daha da kuvvetlenir. star wars adventures: the clone wars – battle tales'in ilk sayısının ana teması bu görevdir zaten. bu gibi olaylara çok detay vermek istemiyorum zira anakin'in karakter gelişimi ve mizacını anlayabilmek açısından önemli olsalar da zaten entry bu kadar uzamışken kafa ütülemekten başka bir işe yaramaz. skywalker'ın analizini kendi başlığında uzun uzadıya bu tanıma referans vererek yaparım diye düşünüyorum.

corvair sektöründe; anakin skywalker liderliğinde, bağımsız sistemler konfederasyonuna ait uzay gemileri yok edilerek corvair savaşı sonlandırıldı. ardından wulff yularen'in sağladığı istihbarat sonrasında skywalker ve ekibi kudo ııı'te ayrılıkçılara ait olan droid fabrikasına saldırmak için harekete geçti fakat kudon'ların burada köle olarak çalıştırıldığı fark edilince, anakin fabrikayı havaya uçurarak ayrılıkçılara propaganda fırsatı vermek yerine köleleri serbest bırakarak görevi başarıyla tamamladı. bu süreçte jedi generali plo koon ve klon birliği komutanı wolfpack , quarmendy'deki yüzen şehir olan nexus ticaret merkezi'ni ayrılıkçı lider emir wat tambor'un elinden alabilmek için harekete geçer fakat tambor, şehri teslim etmeyi reddederek nexus'u yok etmeyi seçer. dört bir yandan ayrılıkçılar ile mücadele içerisine giren cumhuriyetin bir sonraki önemli adımı; hisseen ayrılıkçı kuşatması gerçekleşir ve hisseen'in ayrılıkçıların eline geçmesini önlemek için cumhuriyet güçleri gönderilir. elbette öncesinde battle of caliban ve mission to krystar gibi önemli olaylar da mevcut ama çok detaya boğmak istemiyorum.

bu sırada konfederasyon saldırı alanını büyütürek corellian run'daki stratejik konumu nedeniyle christophsis'i ele geçirmek üzere general whorm loathsom ve dooku'nun çırağı suikastçı asajj ventress'in komutasında olan bir droid ordusu gönderdi. henüz savaşa dönüşmeyen sıcak çatışma, bir süre sonra konfederasyon emrindeki amiral trench'in; cumhuriyet güçlerinin yardıma gelmesini önlemek için otuz savaş gemisinden oluşan bir filoyla gezegeni ablukaya almasıyla galakside yankı uyandıracak kadar büyüdü. işgale direnmeye çalışan christophsis halkının cumhuriyet'ten yardım istemesi ile resmi olarak christophsis savaşı da başlamış oldu. birinci geonosis savaşı'ndan haftlar sonra başlayan bu savaş, klon savaşlarının açılış salvolarından biriydi. istilaya yanıt olarak cumhuriyet, abluka yüzünden silah ve gıda sorunu çeken christophsis halkına yardım etmek için senatör bail prestor organa komutasında bir yardım kuvveti göndererek saldırıya karşılık verdi fakat yardım ekibi erzakları ulaştıramadan sıkışıp kaldı. giderek kötüleşen koşullarından ardından cumhuriyet, yüksek jedi generali obi-wan kenobi ve jedi generali anakin skywalker'ı ablukayı bozmak ve senatör organa komutasında gönderilen yardım malzemelerini halka teslim etmek üzere gönderildi. bu savaşın bir diğer önemi de padawan istemeyen anakin skywalker'ın ahsoka tano'nun kendi padawanı olduğunu bu savaşta öğrenmesidir.

christophsis savaşının cumhuriyet lehine sonuçlanmasının ardından, konfederasyon; hutt-cumhuriyet ittifakını bozmak amacıyla jabba the hutt'ın oğlu rotta'yı, dooku'nun öğrencisi asajj ventress aracılığı ile kaçırdı. klon savaşları'nın ilk günlerinde bağımsız sistemler konfederasyonu'nun lideri kont dooku ile gizli bir anlaşma yapan ziro the hutt büyük yeğeni rotta'yı kaçırmak ve uzak teth dünyasındaki bir b'omarr manastırına götürmek için ventress'e yardım etti. bu kaçırılmanın ardındaki isim konfederasyon olsa da daha sonra ayrılıkçılar tarafından, hutt space'in cumhuriyet'e karşı savaş açma planları yaparak kendilerine katılacağı düşüncesi ile suç cumhuriyet'e atıldı. ziro'nun bundan çıkarı jabba'nın yerini ele geçirebilme düşüncesiydi. bu süreçte teth savaşı başlamadan hemen önce ziro the hutt tarafından yout'un on ikinci ayına, bir suikast düzenlemek için gönderilen kronos-327 isimli ıg-86 sentinel droidi görevinde başarısız oldu. akabinde rotta'nın izini teth'e kadar süren cumhuriyet ile ayrılıkçılar arasında teth savaşı gerçekleşti ve anakin skywalker ile ahsoka tano, rotta'yı kurtarak tatooine'ye götürüp jabba the hutt'a teslim etti. bir yandan, senatör amidala tarafından planları keşfedilen ziro'yu tutuklamak ve coruscant'a götürmek için sarayına baskın düzenlendi.

ayrılıkçı konsey yürütme kurulu üyesi ve tekno birliği ustabaşı olan emir wat tambor, araştırmaları sonucunda ayrılıkçı ittifak konsey üyesi olan kurumsal ittifak hakimi passel argente'nin dudak uçuklatacak tüm servetini; tarafsız bir dış halka gezegeni olan ryloth'ta tuttuğunu keşfettikten sonra; zaten hiperuzay rotaları açısından epey stratejik noktada olan ryloth'u işgal etme planları kurmaya başladı ve böylece klon savaşının bir sonraki sıcak çatışması aynı yıllar içerisinde ryloth'un ayrılıkçı güçler ve tekno birliği tarafından işgal edilmesiyle birlikte ryloth savaşı ile başladı. tamamen kaotik ve çok uzun bir savaş ama savaşın büyük bir kısmında cumhuriyet'in çok fazla geri planda kalmasının kayıplarını onlarca twi'lek ödedi denilebilir. yine de trambor'un yakalanması ve cumhuriyet'in zaferiyle birlikte anakin skywalker'ın hanesine epey artı kazandıran bir savaş.

bail organa ve jar jar binks aracılığı ile malzeme tedarik projesi olan toydaria görevi de aşağı yukarı aynı süreçte gerçekleşmiştir. bu süreçte star wars: clone wars'ın ilk bölümüne de gelmiş bulunmaktayız. toydaria'ya kendini zorla davet ettiren dooku, ventress aracılığı ile katuunko'yu kendi tarafına çekmeye çalışır ve bu süreçte rugosa'da yoda'nın komutasındaki birliklere pusu kurulur. jedi ustası yoda ve klon birlikleri, asajj ventress'in droid ordusunun tüm gücünü yalnızca 4 kişi ile alaşağı edince katuunko ve cumhuriyet arasındaki ittifak güçlenir.

mega iyon topları sayesinde cumhuriyet kruvazörlerini dağıtarak, krize neden olan subjugator sınıfı ağır kruvazör malevolence; general grievous komutasında aralarında jedi master plo koon'un da bulunduğu bir dizi cumhuriyet filosunu yok etti ve ardından anakin skywalker ve gölge filosunun düzenlediği saldırı ile tamamen yok edildi. malevolence'in yok edilmesi sürecinde sırasıyla; battle of abregado, battle of the ryndellia system, battle of the kaliida nebula ve battle of the kaliida nebula ii gibi bir dizi savaş gerçekleşir. yine yakın zamanda hadar sisteminin okyanus gezegeni tibrin'de klon kaptanı rex ve klon komutanı cody, jedi'lar ile sistematik olarak çalıştı.

aynı yıl içerisinde jedi general laan tik komutasındaki 501. lejyon mimban'da ayrılıkçılara karşı savaşmak için gönderildi. bu süreçte gezegende bulunan cumhuriyet lejyonu, buradaki kabileyi droid ordusu'nu geri püskürtebilmeleri için eğitti ve savaşmalarına yardım etti. mimban savaşı, laan tik'in ölümüne sebep olsa da ayrılıkçıların geri püskürtülmesiyle cumhuriyet'in lehine sonuçlandı. bu gezegenin onurlu sakinleriyle daha sonra imparatorluk yıllarında imparatorluğa meydan okurken karşılaşacağız.

klon ordusunun kaynağı olan kamino'nun gözlenmesi için kurulan ve cumhuriyet'e bağlı bir istasyon olan rishi istasyonu ve kamino, ayrılıkçıların radarına girdi bölgeye büyük bir saldırı düzenlendi. cumhuriyet komutasındaki ordular ayrılıkçıları geri püskürterek önemli bir askeri merkezi koruma altına almayı başardı ve kamino işgalden kıl payı kurtuldu. bu sırada ayrılıkçı droid ordusu'nun lideri general grievous, ayrılıkçıların merkezi üslerinden biri olan skytop istasyonu'ndan alınan gizli bir istihbaratı kullanarak bir askeri harekat başlattı. bu savaş sırasında cumhuriyet darbe üstüne darbe alarak aralarında falleen savaş grubunun da bulunduğu binlerce kayıp yaşadı. bothawui savaşı da aşağı yukarı bu yıllarda gerçekleşmiştir. gezegenin halkalarında büyük bir filo gizleyen cumhuriyet'in planını farkeden grievous, son anda skywalker'ın gemisinin hasar almasına sebep olacak bir kaçış gerçekleştirerek bölgeden kaçmayı başarır. bu sırada hasar alan gemiden kaybolan r2-d2, konfederasyona çalışan gha nachkt tarafından ele geçirilerek skytop'da gizlenen grievous'a teslim edildi. anakin, r2'ya bağlılığından ötürü droid'in hafızasını sıfırlamadığı için bu cumhuriyet için felaket anlamına geliyordu. bir yandan skywalker r2-d2'yu kurtarmak için akbaba'nın pençesi'ni araştırdı ama bir sonuç alamadı. bu sırada anakin'in emrine grievous'un ajanı olan r3 droidi verildi. dış halka'yı araştırma görevinin ortasında sinyal göndermeyi başaran r2, skytop istasyonunun yerini ifşalayarak cumhuriyet birliklerini buraya yönlendirmeyi başardı ve skytop istasyonu görevi gerçekleşti. görevin sonunda r2-d2, ahsoka tano ve anakin skywalker tarafından kurtarıldı, skytop istasyonu ise içindeki droidlerle beraber yok edildi.

skytop görevinin hemen ardından jar jar ve senatör amidala'nın öncülüğünde; kıtlıkla boğuşan rodia halkına yardım görevi gerçekleşir fakat rodia'nın ayrılıkçıların tarafına geçmesi ile amidala tutuklanır. görevin sonucunda rodia yeniden cumhuriyet'in safında yer alarak vali gunray'in tutuklanmasına ön ayak olur. ysö 22'lerin sonuna yaklaşırken mandalorian ketsu onyo, shukut'ta doğar.

ysö 21'e geldiğimizde; jedi master luminara unduli ve ahsoka tano'nun nezaretiyle, vali gunray senato askeri birliğine teslim edilir fakat dooku'nun çırağı ventress ve hain bir senato askerinin işbirliği ile gunray, tranquility'de kurtarılır. bir cumhuriyet gemisi ile kaçan gunray ve ventress'in peşine jedi master kit fisto düşer. kit fisto ve eski padawanı vassek iii'de gunray'i bulamasalar da, gemideki izleyicinin bilerek sökülüp grievous'un sığınağına yerleştirildiğini keşfederler. grievous'u sınamak isteyen dooku, çift taraflı bir tuzak hazırlamıştır. vassek görevinin sonunda fisto -bir dönem bana fangirl feels geçirttiği doğrudur- sağ kurtulsa da geri kalanlar başarılı olamaz.

bu süreçte anakin skywalker dooku'yu yakalamak için yem görevi görerek, dooku'nun tutsağı oldu fakat obi-wan'ın onu kurtarmasının hemen ardından dooku ve jedi ekibi arasında gelişen kovalamacanın sonucunda dooku, anakin ve obi-wan; vanqor'da korsan birlikleri tarafından yakalanarak, florrum'da bir fidye pazarlığının unsuru haline geldi. cumhuriyet, uzlaşma için jar jar binks ve senatör kharrus'u gezegene gönderse bile kharrus bir suikast sonucu öldürüldü fakat anakin ve obi-wan kurtarıldı. yine de dooku'nun kaçmasına engel olunamadı. bu sıralarda dış halkanın paylaşılamayan bölgelerinden birinde jedi master aayla secura, anakin skywalker ve ahsoka tano öncülüğünde cumhuriyet ve ayrılıkçılar arasında quell savaşı gerçekleşti. quell savaşının hemen ardından -savaşın bir sonucu olarak-maridun'un savunması gerçekleşir ve savaşın kapılarına gelmesiyle, maridun'un pasifist ve savaş karşıtı olan lurmenleri, ayrılıkçılara karşı direniş yolunu seçerek, jedi order ve cumhuriyet'in safında olmayı seçer.

orto plutonya'da'ki klon birliğinin temasının kesilmesinin hemen ardından, anakin ve kenobi; pantora ayı temsilcileri ile birlikte bölgeyi araştırmak için harekete geçti. bir ayrılıkçı saldırısı olarak düşünülen çatışmanın arkasında, bu ıssız bölgenin beklenilmeyen ev sahipleri talz'ların olduğu ortaya çıktı. bölgeyi kendi himayesine almak isteyen pantora başkanı talz'ları öldürmek için harekete geçince çatışma çıktı ve çatışma orto plütonya savaşı'na dönüştü. pantora ayı başkanının ölmesi ve senatörün görevi devralmasıyla beraber savaş geri dönülemeyecek noktaya gelmeden hemen önce sonra erdilirdi ve barış sağlandı.

naboo'da medikal droidlerin yakalanması üzerine jedi order ve senatör amidala'nın yardımı ile, mavi gölge virüsünü sadece suda değil havada da yayılabilecek bir mutasyon sürecine sokan doktor nuvo vindi'nin laboratuvarına baskın düzenlendi. baskın sonrasında ahsoka ve padme'nin laboratuvarda kapana kısılmasıyla, kenobi ve anakin ıego gezegenine; virüsün tedavisinde önemli bir içerik olan reeksa kökü'nü almak için bir görev üstlendiler.

ysö 22'de ryloth'un çevresinde mar tuuk komutasındaki bir konfedarsyon filosunun gerçekleştirdiği abluka, ysö 21'e geldğimizde jedi order ve klon birlikleri sayesinde yıkıldı ve esirlerin etten kalkan olarak kullanıldığı, ryloth'un şehirlerinden biri olan nabat'a iniş gerçekleşti. esirlerin kurtarılmasıyla birlikte, küçük çaplı bir savaştan sonra, ryloth savaşı bir senenin ardından tamamen biter. bu sıralarda felucia'da yeni bir savaş patlak verir. droidlerin ablukası altında kalan jedi birlikleri geri çekilmek zorunda kalır ve yenilginin etkisi galakside huzursuzluğa sebep olur. bir yandan savaşta obi-wan ve anakin'in emirlerini yerine getirmekte isteksizlik gösteren ve geri çekilmeyen ahsoka tano, jedi yüksek konseyi tarafından uzun süre coruscant'daki jedi tapınağının arşivlerinde çalışmak için gönderilir.

bu sıralarda sith'lerin ikili kuralının aksine kendisine küçük bir sith ordusu yaratmak için güç'e duyarlı çocukları kaçırmak isteyen darth sidious, ödül avcısı cad bane'i işe alır. cad bane jedi tapınağı'nın arşivlerine baskın yaparak bir jedi holokronu çalmayı başarır ve kaçar. cad bane'in işe aldığı şekildeğiştiren'den bilgi alan jedi order, bane'in sıradaki hedefi olan kyber hafıza kristalinin koruyucusu rodian jedi ustası bolla ropal'ı kurtarmak için devaron'a görev düzenler fakat ropal, ekip gelmeden işkence sırasında çoktan ölmüştür. bane, kyber kristalinin üzerinde yazan güce duyarlı çocukların isimlerinin yer aldığı listeye erişebilmek için skywalker'ı, ahsoka tano'yu öldürmekle tehdit eder ve anakin'e holokronu açtırdıktan sonra klon kılığında kaçmayı başarır. cad bane'in sıradakı hedefi, denek olmak üzere 4 tane güç'e duyarlı çocuk kaçırmaktır. rodia, naboo ve glee anselm'den çocukları kaçırır fakat naboo'nun su altı şehirlerinden biri olan jan-gwa'da anakin ve ahsoka tarafından yakalanarak coruscant'a götürülür. mace windu ve obi-wan kenobi, skywalker ve ahsoka 'nın görevinin sorumluluğunu üstlenerek holokronu ve çalınan çocukları kurtarmak için cad bane'in gizli saklanma yeri black stall station'a kadar bane'i izlerler. bane burada iki jedi ustasını tuzağa düşürür yine de obi wan holokronu almayı başarır. bir yandan skywalker tano, cad bane'in yakıt ikmal kayıtlarından mustafar gezegenine gittiğini keşfederek buraya bir görev düzenler. mustafar'daki gizli tesise vardıklarında yakalanan bebekleri bularak darth sidious'un sith ordusu yaratma planını bozarlar. anakin'in mustafar'da youngling'leri kurtarması epey ironik sahiden.

klon savaşları hızla devam ederken, bağımsız sistemler konfederasyonun radarına yeniden bir tıbbi istasyon girdi ve felucia'nın yörüngesinde bulunan galaktik cumhuriyet'in felucia tıp istasyonu ctff2 yok edildi. cumhuriyet tıp istasyonuyla bağlantısını kaybettikten sonra; obi-wan kenobi, anakin skywalker ve ahsoka tano'yu bölgeyi araştırması için gönderdi. görev yerine varan ekibin t-6 mekiği, konfederasyonun bıraktığı otomatik bir vulture droid dağıtım istasyonu tarafından tespit edildi ve ardından saldırıya uğradı. acil iniş gerçekleştirmek zorunda kalan ekip; daha önce anakin ve obi-wan'ı kaçıran hondo ohnaka'nın florrum'lu suç çetesi ile çatışmaya girdi.

uzun bir savaş döneminden sonra, konfederasyon, cumhuriyet'in kilit gezegenlerinden biri olan malastare'i ele geçirmek ve gezegendeki yakıt rezervlerini tekeline almak için malastare'a büyük bir ordu gönderdi. klon savaşları sırasında gerçekleşen en çarpıcı ve kanlı saldırılardan biri olan malastre savaşı da bununla birlikte başlamış oldu. ayrılıkçıların yaptığı saldırıya yanıt olarak; şansölye palpatine, doktor sionver boll tarafından tasarlanan ve patladığında yaydığı elektromanyetik alanın yarıçapı içindeki droid ordularını ve mekanik gereçleri devre dışı bırakabilen, süper silah elektro-proton bombasını kullanma yetkisi verdi. gezegen için endişelenen mace windu bu fikri akıllıca bulmasa da sonunda mecburen kabul etti. jedi order'ın gittikçe cumhuriyet'e bağlı bir birliğe dönüştüğü ve kendi iç meselelerini dahi rapor etmek zorunda kaldığı bir sisteme evrilmeye başladığının sinyalleriydi bu kabulleniş.

tn-123 komutasındaki devasa droid ordusu kraliyet sarayının yakınındaki ovaya yaklaştığında saldırı emri ile birlikte, binlerce savaş droidi cumhuriyet kuvvetlerinin klon ordusuna taaruza geçti. ayrılıkçı ordusu hyena sınıfı droid bombardıman uçağı ve vulture sınıfı droid yıldız savaşçılarından oluşan birkaç filo ile katliam yarattı. bu sırada cumhuriyet'e ait y-wing'ler bombayı hedeflenen alana bırakmayı başardı. bombanın yarattığı patlama gittikçe genişleyerek tüm orduyu yok eden ve bütün elektronik aksamların kapanmasına neden olan daha da büyük bir elektro manyetik alana dönüştü. bombanın etkisi ile mace windu'nun önsezisi doğrulandı ve neslinin yıllar önce tükenildiği düşünülen devasa sürüngen zillo beast'in muhtemelen var olan son örneği uyanarak malastre'de büyük bir yıkıma yol açtı. incelenmek üzere coruscant'a götürülen devasa yaratık burada serbest kalarak etrafa saldırmaya başlayınca mecburen uyutulmak zorunda kaldı fakat palpatine, onu klonlamayı başarmıştı. eh, bir yerleri patlatmak çoğu zaman doğa ananın öfkelenmesi ile sonuçlanır.

cato neimoidia görevi gerçekleşir ve anakin ile amidala sayesinde ayrılıkçılarla işbirliği içinde olduğu düşünülen rush clovis ve lott dod'dan çalınan, dooku'nun yeni droid dökümhanesinin planları cumhuriyetin eline geçer. geonosis'e keşif birliği gönderen cumhuriyet, dökümhanenin yerini keşfeder. bir yandan anakin plo koon, gezegenin savunmasını güçlendirmeleri için dorin'e gönderildi. general grievous'un fırkateynlerinin saldırısı ile birlikte battle of dorin yaşandı. poggle the lesser'ın, yeniden geonosis'teki droid dökümhanelerini harekete geçirmesiyle birlikte cumhuriyet, ikinci geonosis savaşı'nı başlatır. progate tapınağı'nda geonosis kraliçesi karina the great 'in öldürülmesi ile birlikte savaş cumhuriyet'in lehine sonuçlanır.

bir yandan darth sidious; ikinci geonosis savaşı'nın patlak vermesiyle dooku tarafından kendisine verilen savaş istasyonu planlarını, palpatine kimliği ile strategic advisory cell'e iletir. bu sıralarda mace windu komutasındaki klon orduları ve droidler arasında dantooine'de bir çatışma meydana gelir. dantooine savunması olarak geçen bu olay, mace windu'nun başarısı ile sonuçlanır. yine yakın bir süreçte de tb-73 gemisinde çatışma meydana gelir.

ikinci geonosis savaşı ve onderon iç savaşı devam ederken; grievous'un filosu, dış halka bölgelerinde görev alan yüksek konsey üyesi olan jedi master eeth koth'un yıldız destroyerine saldırdı. grievous ile mücadele eden koth, köprüdeki tüm droidleri öldürse de kolundan vurularak ele geçirildi. grievous daha sonra coruscant'taki jedi tapınağı'na koth'u ele geçirdiğini gösteren bir mesaj gönderdi. işkenceye rağmen koth, şifreli bir mesaj göndermek için ellerini kullanarak hala j-19 sektöründeki saleucami sisteminde olduğunu söyledi ve koordinatları iletti. bu kışkırtma sonucu kurtarma birliği gönderildi ve saleucami savaşı gerçekleşti. koth, kurtarılsa bile grievous kaçmayı başardı. bu olay sonrasında koth, yüksek konsey'deki görevini bırakması için baskıya maruz kalır ve jedi düzeni'nden ayrılmaya karar verir. yerini ise jedi ustası agen kolar alır.

salin corridor hyperspace rotası için önemli bir aktarma merkezi olan saleucami, ayrılıkçıların tekrardan saldırmasıyla birlikte abluka altına alınarak işgal edilir. cumhuriyet'in dış halka kuşatmalarının bir parçası olan saleucami kuşatması'na kadar da ayrılıkçıların istilası altında kalmaya devam eder. istilanın hemen ardından orta halka'da yer alan roche'a sürpriz bir saldırı geçekleşir.

ysö 21'in sonlarına doğru death watch grubundan mandalorian bir sabotajcı, ayrılıkçı ittifak'ın yardımıyla bir galaktik cumhuriyet kruvazörüne saldırdı. saldırının hemen ardından jedi yüksek konseyi, mandalorian'ların federasyon ile bağlantısını araştırmak için düşes satine kryze ile görüşmesi amacıyla jedi ustası obi-wan kenobi'yi mandalore gezegenine gönderdi. kenobi ve düşes, sundari'de yer alan barış parkında dolaşırken death watch'ın üyelerinden biri anıt tapınağını bombalayarak satine kryze'ın pasifist yönetimine karşı isyan bayrağı açtı. mandalore yeniden iç savaş tehtidi altına girmişti. death watch'ın liderinin concordia valisi pre vizsla olduğu ortaya çıktıktan sonra vizsla ve kenobi arasında büyük bir mücadele gerçekleşti ve concordia çatışması meydana geldi. çatışma daha sonra satine'nin yıldız gemisi coronet'e de sıçrayarak genişledi. bu çatışmanın hemen ardından death watch, kalevala'da bir bombalama eylemi gerçekleştirerek bakan yardımcısı jerec'i öldürdü. jerec'in ölümünden sonra dooku'nun emriyle birlikte bir death watch suikastçısı,mandalore'un tarafsızlığını korumak için coruscant dolaylarında bulunan düşes satine kryze'yi öldürmeye çalıştı fakat başarısız oldu. böylece mandalore tarafsızlığını koruyarak death watch'ın yönetimi ele geçirmesine de karşı koymuş oldu.

bir yandan ise eski düşmanlar yeniden ortaya çıkıyordu. birinci geonosis savaşında mace windu tarafından öldürülen jango fett'in oğlu boba fett, kelle avcısı aurra sing ve bossk'un da teşviği ile mace windu'yu öldürmek için yıldız gemisi endurance'i sabote etmeye kalkışır fakat bunun sonucunda gemi hasar alarak vanqor'a çarpar. gemi enkaza dönse bile mücadele gezegende devam eder. kelle avcısı ekibi mace windu'yu avlayamasa bile pek çok klon askerini katlederek cumhuriyet'i büyük bir zarara uğratır. bölgeden kaçan fett, sing ve bossk daha sonra florrum'da suç örgütü lideri hondo'nun yanına sığınır fakat tano ve plo'nun düzenlediği operasyonla birlikte fett ve bossk tutuklanır.
klon savaşları başladığında pasifist bir ideoloji benimseyen yeni mandalor hükümeti kendi dünyaları olan dış halka dünyası mandalore'un tarafsız kalacağını ilan etmiş ve bunun sonucunda düşes satine kryze liderliğindeki mandalore, tarafsız sistemler konseyi'nde yer almıştı. ne yazık ki mandalore'un tarafsızlığı onu hem galaktik cumhuriyet'ten hem de konfederasyon'dan izole etti bu da başbakan almec ve mandalore'un gizli servisinin birkaç üyesini yolsuzluğa sevk eden önemli bir etmen oldu. almec, kaçakçılarla temasa geçerek bir karaborsa kurdu. tee va yönetimindeki birkaç moogan, gümrük memurlarına çay ithal etmesi için rüşvet verdi ve alacakları ücreti arttırmak isteyen ekip, çayı slabin ile sulandırdılar. mooganlar daha sonra çayı siddiq nakliye şirketine satarak ellerinden çıkardılar. sundari'deki okulda çocuklara verilen çay, büyük bir salgına neden olunca düşes satine, senatör padmé amidala ve jedi padawanı ahsoka tano salgını araştırdı. sundari rıhtımında çıkan çatışma sonrası yolsuzluk yapan karaborsacılar tutuklandı.

bir yandan anakin skywalker balith iç savaşı'na müdahale ederken öteki tarafta amidala,alderaan mülteci konferansı sırasında; zito the hutt'ın kiraladığı, florrum'da öldüğü düşünülen aurra sing tarafından suikaste uğradı. amidala, tano tarafından kurtarıldıktan sonra aurra sing coruscant'da hapishaneye gönderildi.

konfederasyon'un başarısızlıkla sonuçlanan daha önceki kamino saldırısı tekrar etti ve tipoca şehrindeki klon üretim tesislerine yapılan saldırı sonucu kamino savaşı başladı. savaş cumhuriyet'in lehine sonuçlansa bile tipoca'da yer alan klon üretim tesisleri ciddi boyutta hasar aldı ve cumhuriyet, istihbaratta bulunan sızıntıların olduğu gerçeği ile yüz yüze geldi. biraz magazinsel fakat bu dönemlerde dooku'nun emrinde çalışan konfederasyon casusu ünlü oyunca risha synata'nın gemisinde synata ve anakin-amidala arasında gerçekleşen bir çatışma çıkmıştır.

tipoca'daki çatışmanın ardından ticaret federasyonu pantora sistemi'nde yer lan bir ay olan pantora'yı abluka altına aldı. nute gunray ve lott dod tarafından pantora'yı ayrılıkçılara dahil etmek için düzenlenen harekat, pantoran yüksek başkanı notluwiski papanoida'nın kızlarının kaçırılması ile birlikte cumhuriyet güçlerinin de dikkatini çekti. eşzamanlı gerçekleşen chalmun's cantina kurtarma operasyonu ve rescue on the pantora droid control ship ile birlikte yüksek başkanın kızları kurtarılarak, federasyonu ablukanın kaldırılması için zorlayan cumhuriyet, tehlikeyi atlattı.

öte yandan yüksek hutt konseyi ve jabba the hutt; yargı merkezi hapishanesinde tutulan ziro the hutt'ın, konseyde olan biten bütün her şeyi raporlama ihtimalinden korkarak, bir kurtarma operasyonu düzenlemesi için cad bane'i tuttu. senato'ya sızan bane, içlerinde palpatine'in de yer aldığı bir düzine senatörü rehin alarak ziro the hutt'ı, nal hutta'ya kaçırmayı başardı. daha sonra teth'e kaçan ziro, jabba tarafından öldürüldü. cad bane ise kenobi ve vos'un elinden kurtulmayı başardı. ahsoka tano ise, gelişim gösterdiği için yoda tarafından ödüllendirildi.

bu sıralarda savaşın sonlanması için adım atmak isteyen senatör padmé amidala ve mina bonteri; konfederasyon ve cumhuriyet arasında barış sağlamak için girişimlerde bulunur fakat sidious'un emri ile dooku tarafından gönderilen grievous'un droidleri coruscant'ın merkezi güç dağıtım şebekesi bombalayarak, şehirde büyük yangınlar çıkarıp elektrik kesintilerine neden olur. saldırının arkasındaki ismin ayrılıkçılar olduğu kesinleşince barış görüşmeleri kesintiye uğrar. mandalore sabine wren de aşağı yukarı bu yıllarda krownest'te doğmuştur. bir yanda vallt'da bulunan galen erso ve lyra erso'nun küçük kızları jyn erso doğar fakat kısa bir süre sonra, ailenin tüm üyeleri ayrılıkçı işbirlikçileri olan koorivar tarafından gözaltına alındı. daha sonrasında krennic'in de katkıları ile aile kurtarılarak coruscant'a getirildi.

coruscant'ta amacına ulaşan ayrılıkçılar, bir yandan da grange gezegenini kuşatmaya çalıştı. krennic komutasındaki cumhuriyet birlikleri geri çekilmek zorunda kaldığı için kuşatma ayrılıkçıların lehine sonuçlanır. aileleri ile birlikte raada'ya taşınmış olan larte kardeşlerin ebeveynleri ise burada yaşanan bir kaza sonrasında ölür. bu süreçte cumhuriyet özel silahlar grubu'nun tam otomatik battlemoon asteroid ve torpido kuşatma platformuna yönelik planları tasarım aşamasındayken reddedilerek rafa kaldırıldı. bir yandan jenaratörlerdeki arızalar nedeniyle coruscant zorunlu elektrik kesintileri meydana geldi ve bu büyük bir güvenlik açığı yarattı. coruscant'ta yaşanan saldırı sonrası cumhuriyet, ayrılıkçıları hedef aldı fakat darth sidious, mina bonteri'nin barış yapma planlarını fark ederek, onu ortadan kaldırmak için dooku tarafından öldürttü ve suç cumhuriyet birliklerinin üzerine kaldı. bonteri'nin ayrılıkçı senatodaki yerini alması beklenen oğlu, lux, ayrılıkçıların annesini öldürdüğünü anlayınca senatodaki yerinden vazgeçerek, konfederasyonun planlarını baltaladı. ysö 20'li yıllara girmeden hemen önce rodia senatörü onaconda farr, rodia'ya savaşı getirdiği gerekçesiyle, yardımcısı lolo purs tarafından zehirlenerek öldürüldü.

ysö 20'lere geldiğimizde, darth sidious'un ölüm makinesi; death star'ın inşaatı da geonosis üzerinden başlamıştı. hemen ardından ise anakin skywalker ve yularen komutasındaki cumhuriyet birlikleri ve ventress komutasındaki ayrılıkçılar arasında sullust savaşıgerçekleşir. esasında sith'lerin hırs, öfke, nefret ve tutkudan örülmüş doğalarını biraz daha iyi anlamak için güzel bir savaştır bu. sith'lerin ikili kuralı yalnızca düşmanlarına karşı bir önlem değil diğer sith'lere karşı da bir önlemdir zira güç arzusu doğalarında vardır ve jedi'ların aksine bu güç arzusu çoğu zaman onları birbirini katletmeye iter. palpatine, bu gerçeğin bilincindeydi; bu yüzden dooku'nun, gittikçe güçlenmeye başlayan ventress'i kullanarak kendi tahtını devireceğinden korkmaya başlamıştı ki bu paranoyalarında haksız da sayılmazdı. sullust savaşı sırasında dooku'dan sadakatini kanıtlaması için ventress'i infaz etmesini istedi ve dooku, tereddüt etse bile ventress'i ölüme terk etti. her ne kadar hem jedi'lar hem de sith'ler ventress'in öldüğünü düşünse de, yaralı biçimde bir raider grubu tarafından ele geçirildi. onları öldürerek dothamir'e kaçan ventress, burada nightsisters ve talzin ana ile buluşup, dooku'dan intikam alma planları yapmaya başladı.

talzin ana'nın planları doğrultusunda dooku'ya suikast düzenlemek üzere, ventress karin ve naa'leth serenno'ya giderek dooku'ya suikast düzenlemeye çalıştı. zehirden ötürü kör olmuş olan dooku, kendisine ışın kılıçları ile saldırıldığı için gelenlerin jedi'lar olduğunu düşünmüş ve onları güç yıldırımı ile alt etmeyi başarmıştı. görevden başarısız dönen ventress, talzin ana'nın yardımı ile yeni bir plan yaptı ve maul'un kardeşi olan savage opress'i çift taraflı bir ajan olarak dooku'nun yanına vermeyi planladılar. her şeyden habersiz olan dooku, talzin ana'nın kendisine yeni bir çırak önermesini memnuniyetle kabul etti.

dooku'nun çırağı olan opress'in ilk görevi devaron'daki önemli bir merkez olan eedit tapınağı'nı cumhuriyet'in elinden almaktı. burada klon birlikleri ve jedi ustası halsey ile padawanı knox'la göğüs göğüse çarpışan opress; o kadar büyük bir kıyım gerçekleştirdi ki daha sonra bu olay devaroon katliamı olarak anıldı. opress hariç tapınaktaki herkes ölmüş durumdaydı. dooku, opress'in devarondaki başarısına takriben, ventress'in daha önce başarılı olamadığı bir görevi düzeltmesi için onu toydaria'ya; kral katuunko'yu kaçırmaya gönderdi fakat opress emri bile isteye çiğneyerek kralı kaçırmak yerine öldürdü. anakin skywalker, obi-wan, dooku ve ventress'in katılımıyla birlikte gezegende büyük bir hesaplaşma yaşandı fakat ventress ve opress kaçmayı başardı. talzin ana'nın yanına giden opress, kardeşi maul'u bulmak ile görevlendirildi.

bu sıralarda coruscant'daki jedi tapınağına 2000 yıllık bir jedi sinyali gönderildi. bunun üzerine harekete geçen anakin, ahsoka ve obi-wan; sinyalin geldiği bölgeye bir operasyon düzenlediler ama güç ile yoğunlaşmış bir astronomik cisim olan mortis'e çekildiler. burada the ones ile tanışan ekip anakin'in seçilmiş kişi olduğunu doğrulasa da anakin, ölmek üzere olan mortis'in yerine geçerek oğul ve kız arasındaki dengeyi bir arada tutmayı reddetti. yaşanan olaylar neticesinde baba, oğul ve kız öldü. burada yaşanan sahnelerin aslında revenge of the sith'in başka karakterler üzerinden yeniden canlandırılması şeklinde gerçekleşmesi çok güzel bir detay.

bu olayın hemen ardından cumhuriyet için önemli bir avantaj olan nexus rotası'nın koordinatlarını ele geçirmeye çalışan jedi master even piell ve wilhuff tarkin, ayrılıkçılar tarafından yakalanarak lola sayu'daki büyük ayrılıkçı hapishanesi citadel'e kapatıldı. oldukça güvenlikli olan hapishane'ye saldırı planı düzenleyen cumhuriyet birlikleri ve ayrılıkçılar arasında lola sayu savaşı yaşandı. (gbkz: osi sobeck tarafından işkence edilen piell kurtarılamasa da nexus rotasının bilgileri ele geçirildi ve tarkin kurtarıldı. coruscant'a dönüşte piell için cenaze töreni düzenlendi.

birinci felucia savaşı sırasında geri çekilmek zorunda bırakılan cumhuriyet; plo koon, skywalker ve tano'nun öncülük ettiği birliklerle yeniden taaruz başlatarak ikinci felucia savaşı'nı başlattı. savaş cumhuriyetin lehine sonuçlansa da savaş sırasında yalnız yakalanan tano, trandoshan avcı grubunun eline düşerek kaçırıldı. avcı grubu tarafından, bir kaç esirle birlikte wasskah'a isimli tropikal gezegene bırakılan tano, burada kendisi gibi avlanmak üzerine kaçırılmış bir kaç youngling ile karşılaştı ve onları mücadele etmeleri için harekete geçirdi. trandoshan avcı grubu ile mücadele eden tano ve youngling ekibi, chewbacca'nında yardımı ile gezegenden kaçmayı başardı.

klon savaşları sürecinde mon cala'nın kralı yos kolina'nın ölümü ile birlikte prens lee-char'ın başa geçmesi gerekti fakat reis nossor ri yönetimindeki quarren izolasyon birliği, prensin yaşının yönetmek için genç olduğunu ve mon cala bir kral yerine quarren bir kral seçilmesi gerektiğini düşünerek karışıklığa neden oldu. bu süre zarfında ayrılıkçı ittifak büyükelçisi riff tamson, iki grubun arasındaki düşmanlık ilişkisini derinleştirerek iç savaş başlattı. mon calamari savaşı'da böyelce mon cala'nın su dünyasında başlamış oldu. savaş, quarrens'ın bağımsız sistemler konfederasyonu'nun desteğiyle mon calamari'ye karşı isyan etmesiyle, gezegende yaşayan mon calamari ve quarren türlerinin bir iç savaşa sürüklenmesiyle derinleşti fakat büyük cumhuriyet ordusu, jedi düzeni ve gungan büyük ordusu; quarrens'in safında yer alan droid ordusuyla savaşmak için mon cala'ya gönderildi. yıkıcı bir savaşın sonrasında mon calamari ve quarren'in yeniden birleşmesiyle ayrılıkçı birlikler geri püskürtülmeyi başardı ve lee char'ın taç giyme töreni gerçekleşti.

yerbana savaşı'nın hemen öncesinde crantori sistemi'ndeki horain gezegeninde horain savaşı gerçekleşti. bu olaya takriben sidious'un planları neticesinde rish loo, gungan lider patron lyonie'yi hipnotize ederek naboo'da bir çatışma çıkardı. savaş devam ederken grievous, gungan'lar tarafından yakalandı fakat anakin skywalker'ın ayrılıkçıların eline düşmesi ile ikili taraflar arasında takas edilerek serbest bırakıldı. bu sırada eşzamanlı olarak mühürlenmiş bir kapaktan, aleen gezegenine zehirli hava saçılması sonucunda aleen'in yer altı şehirlerinde depremler meydana gelmeye başladı. cumhuriyet'in yardımcı birlikleri sayesinde bölgeye erzak ve yardım takviyesi yapıldı ve depremlerin nedenini keşfeden r2-d2 ve c-3po sayesinde aleen bölgesi kurtarıldı.

patitite pattuna gezegenine yakın bir bölgede görev yapan, jedi ustası adi gallia'nın amiral gemisi; general grievous liderliğindeki bir konfederasyon donanması filosu tarafından saldırıya uğradı ve büyük bir savaş patlak verdi. patitite pattuna gezegeni yakınında bir savaş çıktı. mobil keşif kolordusu'nun ana reaktörlerinin vurulması ile gemide tahliye başlatılsa da grievous ile düello yapan gallia kaçırılarak esir alındı. daha sonra plo koon, gallia'yı kurtarmak için başarılı bir operasyon gerçekleştirdi. bu sıralarda cumburiyet, ayrılıkçılarla işbirliği içindeki tekno-birliğin foerost'daki tersanelerini iki yıl sürecek bir abluka altına aldı.

ysö 21, üst üste gerçekleşen kimi önemli kimi önemsiz bir çok savaşa ev sahipliği yapan bir dönem; her birini uzun uzun anlatırsam bu entry gerçekten bitmez. o yüzden bknz doldurarak sonradan aktaracağım savaşları bir kaç kelime ile özetlemek daha mantıklı. yine de umbara savaşı önemli bir siyasi altyapıya sahip. galaktik cumhuriyet'in sadık müttefiklerinden biri olan ve galaktik senato'da militarist bir politikacı olan senatör mee deechi tarafından temsil edilen umbara gezegeni ve yerli umbara halkı; deechi'nin senatör onaconda'nın ölümündeki rolünü gizlemek amacıyla lolo purs tarafından öldürülmesinin ardından cumhuriyet'e olan desteklerini geri çektiler ve bağımsız sistemler konfederasyonu ile ittifak kurdular. bölgenin jeopolitik öneminden ötürü umbara'yı geri isteyen cumhuriyet jedi ustası pong krell komutasındaki bir birlik göndererek savaşın fitilini ateşledi. savaşın sonucunda galaktik cumhuriyet galip çıksa da pong krell'in saplantılı ve kötücül doğası ortaya çıktı. bunun sonucunda infaz edildi. battle of mygeeto ve battle of drongar da bu savaşla eş zamanlı olarak yürütüldü.

bu sırada federasyon, savaş boyunca tarafsızlık politikası gütmüş olan togrutan'ı işgal ederek başkent kiros'a konuşlandı. bunun üzerine gezegende galaktik cumhuriyet'in lehine sonuçlanacak olan kiros savaşı gerçekleşti. savaş sırasında ayrılıkçılar tarafından zygerrian köle tacirlerinin elinde köle olarak tutulan togrutan halkını kurtarmak için zygerria'ya kurtarma operasyonu düzenlendi. bu kurtarma operasyonu sonucunda kadavo savaşı patlak verdi ve köle tesisi kadavo yıkılarak togrutan köleler serbest bırakıldı.

süregelen çatışmaların ardından mandaloria'da düşes'in başkanlık ettiği yeni bir konfederasyon -cumhuriyet barış konferansı gerçekleştirildi. ayrılıkçı ittifakın senatörlerinden biri olan voe atell'in, konfederasyon'un meşrulaştırılması talebi; mina bonteri'nin oğlu lux bonteri'nin, annesinin ölümünün ardındaki ismin dooku olduğunu açıklaması ile yarıda kesildi ve konferans bir sonuca ulaşamadan yeniden sonlandı. bu sırada death watch'ın ming po kasabasına saldırı düzenlemesi ile carlac üzerinde şiddetli bir çatışma meydana geldi. onderon'da iç savaş devam ederken bir yandan jedi tapınağından yeni bir görev alan obi-wan kenobi, ayrılıkçılarla işbirliği yapan morala eval'in tutuklanmasının ardından, hapisphaneye sızarak yüce şansölye palpatine'in kaçırılması planının detaylarını öğrenmek için kendisini öldü gösterip, ödül avcısı rako hardeen'in yerine geçti ve hapishaneye sızdı.

eval'i kurtarmak için bilerek tutuklanan cad bane, cumhuriyet adliyesi merkez gözaltı merkezi'nde isyan çıkmasına sebep olarak; eval ve hardeen'in kaçmasını sağladı ve üçlü görevi yerine getirmek için coruscant'dan kaçtı. orondia'da anakin ve ahsoka ile mücadele etmek zorunda kalan üçlü kaçmayı başararak serenno'ya ulaştı. naboo'da gerçekleşecek olan 847. ışık festivali'nde palpatine'i kaçırmak için yapılacak görevde yer alması için 5 avcı seçilmesi gerekiyordu. dooku ve eval'in tasarladığı ölüm kafesinde yarışma düzenlenerek bu 5 avcı seçildi. o avcılardan biri olan hardeen kılığındaki kenobi -bu arada yarışmada kendisine aşık olmayan var mı bilmiyorum- theed'deki festivalde düzenlenecek kaçırma operasyonuna katılmak için nişancı olarak yerini aldı. kenobi ve skywalker sayesinde yüce şansölyenin kaçırılması engellense bile palpatine ya da nam-ı diğer darth sidious'un anakin skywalker'ı yavaş yavaş jedi konseyine karşı güvensizleştirmesi de bu zamanlarda başladı.

bu sıralarda ayrılıkçılar yeni bir düşmanla baş etmeye çalışıyordu. dooku, nighsisters'ları yok etmek üzere dathomir'e bir ordu göndererek dothamir savaşı'nı başlattı. dothamir savaşından sonra ventress, latts razzi'nin öncülük ettiği ve içlerinde boba fett'in de bulunduğu altı kişilik bir ödül avcısı ekibiyle birlikte güvenli kargo görevini üstlendi. görev sırasında ulaştırması gereken hedefin, outa blank ile zorla evlendirilmek üzere gönderilen pluma sodi olduğunu görünce kızı serbest bırakarak, kutunun içine ağzı bağlı bir biçimde boba'yı koyup ortadan kayboldu. öte yandan savage opress, morley ile birlikte junker'lara karşı savaşıp, lotho minor'da kayıp kardeşi maul'u buldu. dooku tarafından ihanete uğrayarak gözden düşmüş olan sith çırağı, opress tarafından anavatanı dathomir'e geri getirildi. talzin ana, maul'un akıl sağlığını ve anılarını sihir yoluyla geri getirerek, maul'un obi-wan kenobi ve jedi'lardan intikam almak için opress'i sith çırağı olarak almasına vesile oldu.

bu sıralarda yoda ve skywalker retta'da, insanların zihinlerini manipüle edebilen bir tür olan segreda'nın son üyelerinden biri olan kreeda'yı korumakla görevlendirildi. bu sıralarda intikam arayışında olan darth maul ve yeni çırağı opress, obi-wan kenobi'nin dikkatini çekerek onu ortaya çıkarmak için raydonia'daki bir köye baskın düzenleyip buradaki tüm köylüleri katleder. bölgeyi incelemek için raydonia'ya iniş yapan kenobi, maul ve opress tarafından tuzağa düşürülüp yakalanarak işkenceye maruz bırakılır. opress'in kafasına konmuş ödülün peşinde olan ventress, obi-wan'ı kurtarak, jedi master'a yardımda bulunur fakat ikili opress ve maul ile baş edemeyip kaçmak zorunda kalır. hemen ardından sona eren onderon iç savaşı sonrası, isyancıların lideri steela gerrera'nın cenaze töreni düzenlenir. bu sıralarda gathering gerçekleşir ve youngling'ler ışın kılıçlarını yapabilmek için ahsoka tano liderliğinde ilum'a giderek kyber kristtallerini alır. paladin sınıfı crucible ile courscant'a dönmek için hazırlanan younglingler; ohnaka'nın korsan çetesi tarafından saldırıya uğrar. satmak için çalmayı umduğu kyber kristallerini bulamayan ohnaka, ahsoka tano'yu esir alır. bu sırada gemide mahsur kalan younglingleri kurtarmaya çalışan obi-wan'ın filosu, ayrılıkçılar tarafından yok edilerek kurtarma operasyonunu geciktirmiş durumdadır.

tano'yu kurtarmak isteyen younglingler, grievous'un öncülüğünde florrum sistemini ve florrum gezegenini egemenliği altına alan ayrılıkçılarla savaşmak için ohnaka'dan yardım alır. çatışmanın sonucunda tano kurtarılsa da sistemin yönetimi federasyonun eline geçmiştir artık. ysö 20'nin sonlarına geldiğimizde, ayrılıkçı güçlere karşı bilinmeyen bir gezegende yapılan çatışma sonucunda, cumhuriyet birlikleri carida'da da konferans için toplanıyor. bu süreçte konfederasyonun bölgedeki tüm ayrılıkçı iletişimini karıştırarak, mesajları gizlemesini sağlayan şifreleme modülünü çalmak için astromech droidlerinden oluşan d-squad'ı göreve getiriliyor. d-squat, aut-o's flagship'deki şifreleme modülünü başarıyla çalmayı başarsa bile sonrasında kaçış kapsülleri çöl gezegeni abafar'a çakıldığı için bölgede mahsur kalıyor. öte yandan apailana'nın yeniden naboo kraliçesi seçilmesiyle naboo sisteminin siyasi dengeleri de değişmeye başlıyor.

abafar'da mahsur kalan astromech droidleri; cc-5576-39 kod numaralı hafızasını kaybetmiş klon gregor tarafından kurtarılarak bölgeden kaçmayı başarıyor. abafar'dan kaçışlarının ardından d-squad , gezegenin yakınlarında venator -sınıfı bir yıldız destroyeri ile karşılaşılaşıyor. geminin, galaktik cumhuriyet'in kurtarma birliği olduğunu düşünen ekip yıldız destroyer'in ana bağlantı köprüsüne vardıklarında ayrılıkçı güçlerin gemiyi kaçırdığını keşfettiler. bu keşfin ardından ayrılıkçıların, valor'da düzenlenecek olan cumhuriyet strateji konferansını hedef aldığı bilgisini ele geçiren d-squad, büyük fedakarlıklar ile carida'daki uzay üssü valor'a yapılacak olan saldırıyı engelleyerek görevini tamamlar.

raydonia katliamı ve moorjhone gezegeni olayından sonra maul ve opress dış halka bölgelerindeki bir uzay limanında yeniden ortaya çıkar. jedi'lar ile mücadele eden iki kardeş, jedi master finn ertay'ı öldürerek, galaksiler arası bankacılık klanının cybloc transfer istasyonu'na baskın düzenledi. maul buradaki cumhuriyet kredilerini çalarak, amacı uğruna kendisine bir birlik edineceğini umuyordu. baskından hemen sonra sertar sistemi'ne yönelen maul ve opress, florrum'daki hondo ohnaka'nın korsan birliğini kendi emrine almayı planlıyordu. maul ve opress florrum'daki birlikleri ele geçirerek ohnaka'ya sadık olan herkesi öldürmeye başladığında, bölgeye gelen jedi birlikleriyle aralarında çatışma çıktı ve jedi yüksek konsey üyesi adi gallia, savage opress tarafından öldürüldü. maul yeniden bacağını ve opress'de bir kolunu kaybetse de kaçmayı başardılar.

ysö 19'lu yıllara geldiğimizde, kaçmayı başaran maul ve opress'i, death watch'ın liderleri olan pre vizsla ve bo katan'ın kurtardığını görüyoruz. vizsla her ne kadar kendine yeni müttefikler edindiğini düşünse de, maul gizliden gizliye death watch'ın yönetimini devralarak kendi gölge birliğini oluşturmanın planlarını yapmaya başlıyor. ikiliyi ortadan kaldırmadan önce black sun birliğinin piyadelerini kendi emrine almak isteyen maul,ziton moj ile bir araya gelerek, black sun'ın yönetim kurulunu mustafar'da topluyor. birliğin onları reddetmesinden sonra, opress'in yönetim kurulunu katletmesiyle birlikte ziton moj, black sun'ı maul'un emrine vermek zorunda kalıyor.

hutt klanını tarafına çekmek isteyen maul'un sıradaki hedefi olan nal hutta'da işler ters gider ve maul amacına ulaşamaz. hutt konseyindeki tüm birlikleri öldüren maul, jabba'nın tatoonie'deki sarayının yerini öğrenerek bölgeye bir harekat başlatır. hutt konsey üyesi jabba'nın sarayına saldırı gerçekleştiren shadow collective, jabba'yı yenilgiye uğratarak kendi saflarına geçmeye zorladı. ağır bir yenilgiye uğrayan jabba the hutt; gölge birliğinin mandalore'un yeni başkenti sundari'ye baskın düzenlemesine yardım etmeyi kabul ederek tüm kaynaklarını maul'un emri altına verdi. bu sıralarda maul, bir diğer hedefini de gerçekleştirerek morubas suç ailesinin gücünü zayfılatıyor böylece gölge kolektifinin genişlemesindeki potansiyel komplikasyonları da ortadan kaldırmış oluyor.

hutt birliklerinin ve pyke sendikasının gücü ile gittikçe genişleyen shadow collective, sundari şehir merkezinde anonim bir saldırı gerçekleştirir. saldırıyı kontrol altına alamayan mandalore yönetimi ve düşes satine kryze ; death watch'ın bölgeye girerek sahte kahramanlık ile halkı kurtarmasından sonra halkın isteği üzerine tahttan indirilir. vizsla, tahtı ele geçirdikten hemen sonra maul'a ihanet ederek iki sith lordunu hapsetti. hapisteyken eski başbakan almec ile ittifak kuran maul, hapisten kaçarak almec'i kukla olarak tahta getirmeyi amaçladı. bir sith lordunun mandalore'a hükmetmesini kabul edilemez bulan death watch birliklerinin bir kısmı maul'a itaat etmeyi reddetse bile maul iktidarı ele geçirmeyi başardı. daha sonrasında hapishanede tutulan düşes'i kurtarmaya giden obi-wan ile birlikte mandalore iç savaşı büyüyerek kaotik bir hale büründü. iç savaş sonrasında darth maul'u bir tehlike olarak gören sidious tarafından opress öldürüldü ve maul, yeniden sidious'a boyun eğmek zorunda bırakıldı. kenobi ise, satine kryze'ın ölümü ile başa çıkmaya çalışmaktaydı.

cato neimoidia savunması'nın gerçekleştiği dönemde, coruscant'daki jedi tapınağında bombalama gerçekleşti. patlamanın ardındaki ismin ilk başta hangarda çalışan jackar bowmani olduğu düşünülse de yapılan soruşturmanın ardından bowmani'nin kız arkadaşı letta turmond'un işin içinde olduğu ortaya çıktı. letta'nın tutuklanmasının ardından bir dizi komplo, ahsoka tano'nun planın ardındaki beyin olduğunun düşünülmesine sebep oldu. cumhuriyet tarafından tutuklanan ahsoka, belirsiz bir isimden aldığı yardım ile kaçmayı başarsa da patlamanın ardındaki esas isim olduğunu bilmediği jedi padawanı barriss offee tarafından nano-droid hangarına yönlendirildi ve burada klon birlikleri tarafından tutuklandı.

tutuklamanın ardından ilk önce jedi konseyi tarafından yargılanan ahsoka, tarkin'in konsey üzerindeki baskısıyla birlikte -plo koon ve obi-wan haricinde- konsey üyeleri tarafından suçlu bulunup jedi order'dan tasfiye edildi ve senato karşısında yargılanmak üzere cumhuriyet birliklerine teslim edildi. bu süreçte bombalamanın ardındaki ismin barress olduğunu keşfeden anakin, ahsoka'yı yargılanmaktan kurtarsa da ahsoka order'a geri dönmeyi reddederek anakin'i ve tapınağı arkasında bırakıp kendi yoluna gitti. bu bölümle ilgili akılda kalıcı en önemli olay, barress'in mahkemede jedi düzeninin yozlaşması hakkında attığı tiraddır muhtemelen ki konseyin ahsoka karşısındaki tutumu da bu yozlaşmanın ne denli derinleştiğini gösterir esasında. ah be ahsoka, sana inanmayan jedi order'ın izzet-i ikramının şarap çanağına tükürsünler. sonra anakin niye dark side'a geçip bize soykırım yaptı... courscant tapınağını yakıp başlarım düzeninize diyemeyen obi-wan ve plo koon utansın.

bu sırada amiral trench'in ringo vinda'yı ele geçirmesi ile birlikte, cumhuriyet; jedi master tiplar'ın komutasındaki bir klon birliğini bölgeye gönderdi. burada klon askerlerinden biri olan ct 5385'ın -tup olarak da biliniyor-davranış biyoçiplerinde bir hasar meydana geldi ve komut verilmeden önce order 66'yı uygulayarak jedi master tiplar'ı kafasından vurarak infaz etti. planlarının önceden açığa çıkmasından endişe eden palpatine, maşası dooku'yu kullanarak klon askerini kaçırmaya çalışsa da başarılı olamadı. arızalı klon üzerinde yapılan ilk incelemenin ardından, klon, davranışının nedeni araştırılmak üzere kamino'daki bir tıbbi tesise gönderdi. tup'u kurtarmak için umutsuz bir girişimde bulunan klon askeri fives, tup'un kafasında tümöre benzer bir kitle bularak, onu çıkardı ancak, prosedürün hemen ardından tup öldü ve fives, jedi generali shaak ti tarafından gözaltına alındı. son bulgular hakkında şansölyeye haber veren shaak ti, palpatinden aldığı emirler doğrultusunda bulunan kitlenin coruscant'taki büyük cumhuriyet tıbbi tesisine getirilmesi için emir aldı. fakat şansölye ile konuşmasının ardından shaak ti, fives'ın tutulduğu odaya geri döndü ve tümörün büyük cumhuriyet tıbbi tesisi yerine jedi tapınağı'na götürülmesini emretti. shaak ti daha sonra fives'a cepheye geri gönderilmeden önce son bir fizik muayeneden geçmesi gerektiğini söyleyerek tıbbi droid azi-3 ile birlikte fives'ı gönderdi fakat hafızasının silinmeye gönderildiğini farkeden fives, tümörü de çalarak azi-3 ile birlikte bölgeden kaçmayı başardı. daha sonra ,küçük bir aldatmaca ile gizlenerek yeniden tipaco araştırma üssüne sızmayı başardı.

bu süreçte azi-3 ve fives, tipaco'da gizlendi ve tümör üzerinde araştırmalar yaptı. daha sonrasında bunun bir implant olduğunu farkeden ikili, bu implantaların tüm klon askerlerinde olduğunu ve gelişim aşamalarının en erken safhasında yerleştirildiği farketti. doktor nala se ile bu konuda yüzleşen fives, daha sonra coruscant'da palpatine tarafından gerçeklerin ona açıklanması ile birlikte palpatine'i öldürmeye teşebbüs ettiği suçlaması ile yüz yüze gelerek saldırıya uğradı fakat kaçmayı başardı. klon kaptanı rex ve anakin skywalker'a; jedi'lara kurulan komplo ve palpatine'in bu komplodaki yerinin ardındaki gerçeği açıklamaya çalışan fives, 1325. seviyede onlarla buluşmak istedi ancak burada rex'in kollarında öldü. fives ve tup'ın ölmesiyle birlikte palpatine, bu saldırgan davranış biçimini klonların ringo vinda'da yakaladıkları bir parazite bağladı ve jedi'ları, sonunda onların ölümüne neden olacak olan inhibitör çiplerin gerçek doğasından haberdar olmasını engelledi. star wars: clone wars'ın 6. sezonu da böylece efsane bir giriş yapmış oldu. 501.lejyon sana çok şey borçlu fives, ışıklar içinde uyu trooper dostum.

lioaoin rejimi'nin ekonomik kaygılardan dolayı bölgeye rahatsızlık veren ve hırsızlık, karaborsa gibi işlerde rol oynayan lioanoin korsanları'nı oluşturmasının ardından chiss ascendancy'nin soruşturmaları sonucunda olayın seyri, ascendancy'nin saldırmazlık paktının ihlali ile vagaari korsan operasyonları'a kadar uzanır. esasında çok mühim meseleler olmamakla birlikte pasifist bir politika yürüten chiss ascendancy'nin iç siyaseti ve yapılan yolsuzluklar hakkında önemli bilgiler elde etmek ve (gbkz:nikardun fetihleri)'ne bakış atabilmek için önem arz ediyor. bunları kendi başlıklarında genişleterek aktaracağım daha sonra -ki ben genelde daha sonra diyorsam asla demek istiyorumdur-.

bu bölümü yine tamamen iskelet yapısı olarak aldığım galaktik zaman çizelgesine sadık olmak için ekliyorum. çizelgede ifade edildiğine göre; klon savaşları'nın hemen ardından midorian dönemi olarak isimlendirilen bir sürecin mevcutiyetini, bazı akademisyenler chiss ascendancy bölümü ile bağlantılı olan vak'lar ve solitair'in duyarlı türlerinden biri olan tüccar garwian arasındaki ticarete bağlamaktadırlar. chaos rising'i henüz bitirmedim, hiç bana bakmayın. her şeyi de ben anlatamam ya. bu tanımın yazım sürecinde ilk spoilerımı da yemiş bulunuyorum galiba.

bu süreçte senatör padmé amidala, duja'dan batuu sisteminin yakınlarındaki mokivj gezegeninde bir droid inşa fabrikası olduğu istihbaratını alarak, araştırma yapmak için anakin skywalker ile bölgeye intikal etti. burada chriss ascendancy'nin meşhur kaptanı thrawn ile tanışan skywalker daha sonra bölgedeki cortosis madenini yok ederek gezegeni yaşanmaz hale getirdi. mokivj görevinin hemen ardından, galaksiler arası bankacılık klanı'nın yaptığı yolsuzlukları ortaya çıkarmak için amidala, clovis ve skywalker scipio'ya bir görev düzenledi. yolsuzlukların ortaya çıkmasının ardından başarılarından ötürü clovis, bankacılık klanının yeni başkanı olarak atansa da dooku'nun şantaj ve tehditleriyle birlikte cumhuriyetin faiz oranlarını yükseltemeye zorlanarak scipio'da çatışma çıkmasına sebep oldu. ayrılıkçılar ve cumhuriyet arasındaki çatışma, konfederasyonun geri çekilmesiyle sonuçlandı ve böylece palpatine amacına ulaşmış oldu zira bankaların yönetimi tamamen yüce şansölye ofisinin kontrolü altına alındı.

bu sıralarda tarafsız sistemlerden biri olan bardotta'da dagoyan kültünün azizleri ortadan kaybolmaya başladı. bardotta kraliçesi julia, senato ile bağlantı kurarak eski dostu olan jar jar binks'den yardım talep etti. güce duyarlı türlerden biri olan dagoyanların, zamanında jedi'ları kendi çocuklarını kaçırmakla itham ettiği için anlaşamadığını bilen palpatine bu görevde jedi order'ın da bulunmasına ön ayak oldu. mace windu ve jar jar binks eşliğinde gerçekleşen görev, kraliçenin frangawl kültünün takipçileri tarafından kaçırılması ile zardossa stix'e sıçradı ve burada frangawl kültünün arkasındaki ismin nightsister talzin ana olduğu ortaya çıktı. windu ve jar jar kraliçeyi kurtarırken, talzin ana kaçmayı başardı.

mission to oba diah da aşağı yukarı bu zamanlarda gerçekleşmiştir. ki bu görev gerçek anlamda jedi order'ın safi mal olduğunun resmi kanıtıdır. cehalet bir çok açıdan bağışlanabilir ama ahmaklık felakete sürükleyen yolun temel taşlarından biridir. sifo-dyas'ın ölümü hakkında araştırma yapan anakin skywalker ve kenobi, pykes sendikasını sorgulamak üzere oba diah'a gider ve burada kenobi'nin kamino'da duyduğu tyranus isminin dooku'ya ait olduğunu ve zamanında sifo-dyas ve silman'ın öldürülmesi için darth tyranus'dan emir aldıklarını keşfederler. sith'lerin klon ordusunun yaratımındaki rolü ikiliyi endişeye sürüklese de bu bilginin süregelen savaşta klonlara güveni azaltacağını düşünen yoda tarafından bilgi gizlenir. alooo, fives çipleri buldu hani, klonlar jedi'lara saldırdı bu çipler yüzünden... yoda'nın ipiyle kuyuya inmenin neden ahmaklık olduğunu anlamak zor değil. ne, ne bu şimdi? şaka mı bu? aradaki bağlantıyı üç yaşındaki yeğenim bile kurabilirken 1000 yaşındaki yoda'nın körlüğü pahabiçilmez. neyse efenim, jedi order kimlerin elinde görün işte.

bu süreçte yoda, ölümden sonra da ruhani formda var olabilmek için bir göreve çıkar ve görevin sonucu onu eski sith gezegeni moraband'e, karanlık lordlar vadisine götürür. burada gelecek hakkında belirsiz vizyonlar gören yoda, başka bir skywalker'ın gelecekteki varlığı hakkında bilgi edinir ve darth bane'in hayaleti ile tanışarak sith lordlarının usta-çırak kuralının sebeplerini öğrenir.

jedi master tu anh'ın belirsiz ölümünün ardından skywalker ve kenobi, araştırma yapmak üzere utapau'ya gönderilir ve burada ayrılıkçıların pau-an sagi silah tacileri aracılığı ile kyber kristallerini kullanarak devasa bir yıkım silahı yapmayı amaçladığını keşfeder. eski ve önemli bir jedi artifaktı olan kristal yok edilerek silahın yapımı önlenir. daha sonrasında jedi ustası tu- anh'ın cenazesi gerçekleşir. artık jedi order'da yer almayan eski padwan ahsoka tano ise bu sıralarda; ziro the hutt'un yakalanması için yapılan girişim sonucunda senato krizi sonrası ebeveynlerini kaybetmiş olan ve geçinebilmek için pyke sendikası ile çalışmak zorunda kalan coruscant'lı trace ve rafa martez kardeşlerle tanışır.


bu süreçte açık çember filosu'na bağlı 501.lejyonun generali anakin skywalker, açık çember filosu coruscant'ta konuşlandırıldıktan sonra, cumhuriyetin dış halka bölgeleri üzerindeki etkinliğini arttırmak için yaptığı dış halka kuşatmaları harekâtında yer alır. dış halka kuşatmaları sayesinde cumhuriyet'in kazanımları artmaya başlayınca ayrılıkçılar karşı atak olarak orta halka gezegeni bracca'da istila başlattı. gezegenin hurdacı loncası scrapper guild'in yardımı ile bölgeyi işgal eden ayrılıkçı ordusu ile savaşmak için jedi master jaro tapal ve padawanı cal kestis görevlendirildi. star wars jedi: fallen order'da gördüğümüz üzere order 66'dan sonra tapal öldürülecek ve cal kaçıp bracca'da hurdacı olarak saklanmayı başaracaktı. aklıma gelmişken; senin yapacağın oyunun şarap çanağına tüküreyim electronic arts. neyse, müsterih ol gandalf.

öte yandan kuşatmalar devam ederken, konfederasyon anaxes'i ele geçirdi ve cumhuriyet ile ayrılıkçılar arasında süren battle of anaxes, ayrılıkçı amiral trench'in öldürülmesi ile cumhuriyetin lehine sonuçlandı. anaxes savaşı sürerken yalbec prime'da isyan çıktı ama klon birliklerinin yalbec kraliçesini öldürmesi ile isyan başarılı bir biçimde sonlandırıldı. anaxes savaşı sırasındaki bir diğer önemli olay, lola sayu'da öldürüldüğü düşünülen bir klon askerinin skako minor'da tutulduğunun keşfedilmesiyle birlikte bir kaç birliğin onaylanmamış bir kurtarma operasyonu gerçekleştirmesidir.

bu sırada konfederasyon ise kayıplarını telafi etmek için gözünü mahranee'deki kaynaklara dikmiş durumdadır. konfederasyonun işgalinden sonra jedi master (gbz: chubor)'un öncülüğünde bir birlik bölgeye intikal etse de dooku'nun komutasındaki birlikler mahranee'de soykırım uyguluyarak jedi birliklerinin suçlanmasına sebep olur. bu soykırımdan sonra senato dooku'ya suikast planı yapılmasını onaylar.
bu sıralarda zimmetine para geçirdiği için rang klanı tarafından başına ödül konan kaçak volpai moregi, ventress'in yeni hedefi haline gelmiş durumdaydı. coruscant'ta ise jedi yüksek konseyi, kont dooku'ya suikast düzenlemek için gizli bir görev yürüterek usta quinlan vos'u görevlendirdi. üstad yoda, dooku'nun eski çırağı ventress'i, vos için önemli bir müttefik olarak gördü ve vos, ventress'i safına çekebilmek için ödül avcısı kılığında, moregi'yi yakalamaya çalışan ventress'e yardım ederek güvenini kazandı.

beraber çalışmaya başlayan ventress ve vos, para karşılığında; black sun'a katılmaya reddettikten sonra ailesi mustafar'a kaçırılan ve şantaj unsuru olarak kullanılan pyke sendikası başkanı marg krim'in ailesini kurtarmak için bir görev üstlendi. her ne kadar görev başarıyla gerçekleşse de, black sun, pyke sendikasına saldırı başlattı fakat ventress ve vos yardım edemeden kaçmak zorunda kaldı. bu olay karşısındaki üzüntüsünden sonra kimliğini gizleyemeyen quinlan vos, ventress'e kimliğini ifşaladı. dooku'yu öldürme fikrine sıcak bakan ventress, vos'un görevine yardım etmeyi kabul etse de dooku'yu öldürmenin anahtarının karanlık sanatlar olduğunu düşünüyordu. birlikte, vos'un karanlık sanatın sırlarını öğrenmesi ve eğitim görmesi için dathomir'e giden ve burada aynı zamanda romantik bir ilişki geliştiren ikili, kısa bir eğitimden sonra; dooku'nun raxus secundus'da, raxian humanitarian ödülünü almak için bir konferensa katılacağını öğrenerek yola çıktı. suikast görevi başarısızlıkla sonuçlandı ve ventress kaçmayı başarsa da quinlan vos yakalanarak dooku tarafından işkence ve manipülasyona maruz kaldı.

bu süreçte işler sidious'un tam istediği biçimde şekilleniyordu. stygeon prime'daki konfederasyon hapishanesi (gbk: spire)'da tutulan maul, sorgulama sırasında kandırılarak sith'lerin gölge birliğinin peşinde olduğuna inandırıldı. bu sıralarda mandalore'un kukla yöneticisi almec ise spire'daki maul'u kurtarmak için operasyon ekibi kurmuş durumdaydı. her şeyin sidious'un istediği gibi gittiğini farkedemeyen maul, mandalore komandosu rook kast ve gar saxon tarafından kurtarıldı ve spire'dan büyük kaçış gerçekleşti. sidious'un planının bir parçası olarak, maul, talzin ana'yı bulabilmek amacıyla zanbar'daki shadow collective kampına kadar ayrılıkçılar tarafından izlendi. zanbar'a kadar yapılan takip sonucunda general grievous liderliğindeki ayrılıkçı birliği, shadow collective'in zanbar'daki kampında savaşmaya başladı fakat gölge birliği yenilerek ord mantell'e çekilmek zorunda bırakıldı. battle of zanbar'daki yenilginin hemen ardından ayrılıkçıların yeniden saldıracağını öngören gölge birliği tuzak kurarak ord mantell'e gelen dooku ve grievous'u yakalamayı başardı. darth maul: son of dothamir serisini okumayan varsa eğer şiddetle önerilir. üstün körü anlatıyorum entry uzamasın diye ama seri sahiden efsanedir.

bu sırada dooku'nun peşinde olan cumhuriyet ve jedi order, gölge birliğinin elindeki tutsakları almak için vizsla keep 09'a saldırı düzenledi ancak tutsakları ve maul'u ele geçiremedikleri gibi savaşta jedi master tiplaar da kaybedildi. maul kaçışının ardından dooku ile birlikte dothamir'e ulaşmayı başardı ve bedensel formunu geri kazanmak için dooku'yu kullanmak isteyen talzin ana'ya, sith lordunu teslim etti. dothamir'e yalnızca maul ve dooku gelmemişti. sidious'un dothamir'e gelmesiyle birlikte battle of dothamir ii başladı ve savaşın sonucunda talzin ana, maul'un kaçabilmesi için kendisini feda ederek sidious tarafından göğsünden bıçaklanıp öldürüldü. burada orijinal galaktik zaman çizelgesine eklenmiş bir bilgi var. kaçmayı başaran maul'un five crimes'dan (gbzk: dryden vos)'un kızıl şafak birliğini, gölge birliği'nin saflarına eklediğine dair bu bilgi bana çelişkili geldi. yanlış hatırlıyor olabilirim ama kızıl şafak, mandalore iç savaşında da yer almıştı. gerçi ben de yanlış hatırlıyor olabilirim ama doğrusuna bilen bir portakal falan atsın lütfen. gerçi muhtemelen bu dönemde crimson dawn üzerinde maul'un daha efektif bir rol üstlenmesinden kaynaklı da böyle bir not düşmüş olabilirler.

diğer yandan asajj ventress ise dooku tarafından serenno kalesinde tutulan quinlan vos'u kurtarabilmek için boba fett'in kryat's claw ödül avcısı birliğini tutar. dooku'nun; vos'un padawanı olduğu jedi master tholme'yi, ventress'in öldürdüğünü açıklamasıyla birlikte aklı karışan ve dark side'a düşen quinlan vos, ventress'le gitmek yerine onunla savaşır ama kimsenin bilmediği şey; vos'un asıl amacının dooku'nun çırağı olarak bilinmeyen sith lordu sidious'un kimliğini ortaya çıkarmayı amaçladığıdır. vos'un dark side'a geçtiğini jedi order'a haber veren ventress, yoda ve kenobi'nin kefil olmasıyla birlikte,artık amiral enigma olarak anılan vos'u kurtarmak için bir görev üstlenir. quinlan vos'u, bir hücrede bulan kenobi ve ventress onu kurtarmayı başarır ancak vos'un tutuklu olması sadece bir planın sonucudur zira çoktan dooku'nun çırağı olmuş durumdadır. sözde kurtarılmadan sonra; kenobi, skywalker ve akar deshu ile birlikte gıda ve tıbbi malzemeleri alabilmek için ayrılıkçı tedarik depolama üssü'ne göreve gönderilen vos, cumhuriyet birlikleri malzemeleri ele geçiremesin diye gizlice üssü patlatır.

bu sıralarda ayrılıkçılara ait olan vanqor dinleme karakoluna saldırı düzenleme hazırlığında olan cumhuriyet'in planları, vos'un kont dooku'ya bilgi sızdırması sonucunda başarısız olur ve cumhuriyet gelmeden hemen önce karakol tahliye edilir. akar deshu'nun depolama üssünde bulduğu cumhuriyete ait bomba kalıntıları ve bu görevde sızan istihbarat sonucunda, jedi order, vos'un hain olduğundan şüphe duymaya başlar. hain olmadığını kanıtlaması için ventress'in yardımı ile dooku'yu öldürmeye gönderilen vos, kenobi ve anakin'in onu takip ettiğinden habersiz bir biçimde dooku ile savaşarak onu silahsız bıraktı ama dooku'yu öldürmek yerine onu darth sidious'a götürmesini talep etti. anakin ve kenobi, vos'un karanlık tarafa düştüğüne dair bunun yeterli bir kanıt olduğunu düşünerek dooku ve vos'a saldırdı ve ikiliyi yakalamayı başardı. akar deshu ve kav bayons eşliğinde coruscant'a götürülmeye hazırlanan dooku ve vos, vos'un bayons ile deshu'yu öldürerek kurtulmasının ardından çaresiz ve aşık bir durumda olan ventress'in yardımı ile christophsis'e kaçmayı başardı. burada vos, darth sidious'u görmek için çabalasa da yalnızca pelerinle yüzü örtülmüş adamın hologramını görebildi. bu sırada ventress, vos'u aydınlık tarafa yeniden geçebilmesi için uyardı ancak dooku'nun ventress'i öldürmesinin ardından öfkeye kapılan vos, dooku'yu öldürmeye çalıştı. yine de karanlığa yenilmeyen vos, dooku'yu öldürmekten vazgeçti.

vos'un tutuklanması ve ventress'in cesedenin coruscant'a getirilmesinin ardından; vos'un amacının sith lordlarının kimliğini öğrenerek öldürmek olduğunu anlayan jedi konseyi, kenobi'nin de kefil olmasıyla birlikte vos'u affederek yeniden düzene kabul etmeyi seçti. daha sonrasında obi-wan kenobi ve quinlan vos, asajj ventress'in cesedini dathomir'deki nightsister inine getirerek, buradaki sulara teslim etti.

bu sıralarda konfederasyonun kage savaşçısı üyelerinden biri olan albay coburn sear'ın erkek kardeşi rackham sear, darth sidious'un emri ile coruscant'daki jedi tapınağını patlatmak için cad bane'den tapınağın planlarını aldı. jedi order'ın özgürlük düşmanı bir yapılanma olduğunu savunan ve onların yenilmez olarak görülen itibarını zedelemek isteyen sear, grievous ve kleeve'in yardımı ile jedi tapınağını bombalama girişiminde bulundu ancak jedi master depa billaba ve henüz padawan olmamış bir jedi initiate olan caleb dume tarafından engellenerek çatıdan atlayıp öldü. patlamanın hemen ardından depa billaba ve yeni padawanı dume'un birliği; kardoa'da, coburn sear tarafından yönetilen ayrılıkçı güçler ile savaşarak kardoa'nın hakimiyetinin yeniden cumhuriyet'e geçmesini sağladı fakat albay coburn sear kaçmayı başardı. kardoa zaferinin hemen ardından billaba ve dume, mygeeto'da bulunan grievous liderliğindeki konfederasyon ordusu ile savaşmak için gezegene saldırı düzenledi. üçüncü mygeeto savaşı da böylece başlamış oldu. cumhuriyet savaşı kazansa bile grievous, bir ışın kılıcı düellosunda billaba'yı yaralayarak kaçmayı başardı.

bu sıralarda ahsoka tano, martez kız kardeşlerin ve bo-katan kryze'ın ön ayak olmasıyla mandalore'u maul'un ve onun kuklası almec'in elinden almak için yardım etmeyi kabul etti. mandalore'u kuşatmak için cumhuriyet'ten yardım isteyen tano ve kryze; coruscant savaşından ötürü skywalker ve kenobi'nin yardımını alamasa da klon komutanı rex ve klon birliği tarafından yardım almayı başardı. şimdi, coruscant savaşı ve order 66'ya kadar gelen süreç ile mandalore kuşatması eş zamanlı gerçekleşen olaylar bu yüzden bu dakikadan sonra anlattığım her şey mandalore kuşatması ile eş zamanlı olarak gerçekleşecek. star wars the clone wars dizisinin 7. sezonunun son dört bölümü tamamen buna ayrılmış durumda. izlemeyen varsa şiddetle tavsiye ederim zira son sahnede darth vader da görünüyor.

az önce söylediğim gibi coruscant savaşı gerçeklişir ve general grievous liderliğindeki ayrılıkçı droid ordusu galaktik şehir'e saldırarak şansölye palpatine'i kaçırır. tahmini olarak jedi knight roron corobb bu süreçte grievous tarafından öldürülmüştür. geliyoruz revenge of the sith'in başlangıcına. buraya kadar en az 25.000 kelime yazmışımdır ama henüz 3. filmdeyiz. o yüzden iki üç film izleyerek star wars evreni çok rörörörö demeyin diyorum işte. yani yine diyebilirsiniz tabii ama dalga geçiyoruz haberiniz olsun. neyse, devam edelim.

bu sırada yerbana savaşından yeni çıkmış olan obi-wan kenobi ve anakin skywalker şansölye'yi kurtarmak için dış halka kuşatmaları'ndaki görevlerinden azledilerek coruscant'a geri çağrılır ve dooku'nun elindeki palpatine'i kurtarmak için operasyon başlatır. skywalker ve kont dooku arasında yapılan düellodan sonra şansölye palpatine'in emriyle anakin skywalker dooku'nun kafasını keserek onu öldürür ki bu jedi code'a tamamen aykırıdır zira dooku silahsız kalmış durumdadır. burada aslında çizelgeye kendi görüşlerimi salça etmek istemiyorum ama anakin skywalker'ın özünde dooku'yu tek başına nasıl yenebildiği çok tartışmalı. özellikle forumlarda vs. 'anakin, dooku'yu nasıl yenebiliyor lucas the şirazesiz' temalı tartışmalar çok modaydı bir dönem. bunun açıklaması aslında dikkatli izleyiciler için oldukça basittir zira sidious güç'ü manipüle ederek dooku'yu sınırlandırmıştır. eh, hem bir piyon olan ve oldukça tehlikeli hale gelen dooku'yu sorgulanamadan ortadan kaldırmak hem de yıllarca alttan alta işlediği anakin'i çırağı yapabilmek için dark side'a biraz daha yaklaştırmak için benzersiz bir fırsat. gerçek şu ki sidious çıraklarını daima harcar, o bane'in ikili kuralına hiç sadık olmadı. o, her sith gibi tek başına sonsuza kadar yönetmek istiyordu.

jedi order atı alan üsküdarı geçtikten sonra şansölyeden işkillenemeye başlasa da senatörlerin çoğu meseleye çoktan uyanmış ve klon savaşları sırasında şansölye'nin artan yetkileriyle yakından ilgilenen senatörler, bail organa ve amidala'nın cantham house'da ev sahipliği yaptığı 2.000 delegasyonu'na katılmış durumdaydı. yüce şansölyenin acil durum yetkilerinden feragat etmesi talebiyle hazırlanmış olan dilekçe 2.000 senatör tarafından imzalanıyor.

dış halka kuşatmaları'nın en uzun süreli savaşlarından biri olan saleucami kuşatması 'nın sona ermesiyle birlikte jedi master quinlan vos, birliklerini klon savaşları'nın en yoğun kuşatmalarından biri olan boz pity'ye taşırken, öte yandan jedi yüksek konseyi üyesi stass allie, saleucami'yi güvence altına almak için liderliğindeki 91. mobil keşif kolordusu ile birlikte bölgeye gidiyor. bu sıralarda battle of kashyyyk dolayısıyla master yoda ve luminara unduli, kashyyyk kralı grakchawwaa ile birlikte savaşmak için kendi birliklerini gezegene yönlendiriyor. aayla secura felucia'da, master plo koon ise cato neimodia'da kendi klon birliği ile savaş yürütüyor. billaba ve caleb dume ise kaller'i yeniden cumhuriyet saflarına katmayı başarmış durumda. bu detayları verme sebebim; bu jedi ustalarının order 66'ya bu görevler sırasında yakalanmış olmaları zira aralarından yalnızca yoda, vos ve dume'un sağ kurtulmayı başardığını biliyoruz.

öte yandan alınan istahbarat sonucunda grievous'u öldürmek üzerine utapau'ya giden kenobi, darth sidious'un emri ile mustafar'daki klegger corp'a gönderilen konfederasyon yönetim kurulunu yakalayamasa da general grievous'u öldürmeyi başarıyor. tam da bu sıralarda maul ile düello yapan ahsoka tano, maul'un görülerinde sidious'un anakin'i çırak yapma amacını gördüğünü iddia etmesiyle ona inanmayarak maul ile bir düelloya tutuşuyor ve bunun sonucunda rex ile birlikte maul'u yakalayarak gemiye bindirmeyi başarıyor.

bu sıralarda; hamile olan eşi senatör amidala'nın ölümü ile ilgili kabuslar gören ve palpatine'in darth plaugeis'in yaşam ve ölümü manipüle edebilmesi hakkında anlattığı hikayenin etkisi altında olan anakin skywalker, palpatine'in darth sidious olduğunu keşfeder ve bu durumu mace windu'ya bildirir. jedi master kit fisto, saesee tiin ve agen kolar ile birlikte şansölyenin ofisine giden windu; diğer jedi'ların palpatine tarafından öldürülmesinden sonra birebir bir mücadelede darth sidious'u silahsızlandırmayı başarır ancak ofise gelen anakin skywalker, palpatine'in manipülasyonlarından etkilenerek mace windu'nun palpatine tarafından öldürülmesine önayak olur. windu'nun ölümünün ardından anakin skywalker, darth sidious'un önünde diz çökerek darth vader ismini alır ve younglingler dahil olmak üzere tüm jedi'ları öldürmek üzere klon birlikleri ile beraber coruscant'daki jedi tapınağına gider.

tam da bu sırada palpatine tüm klon birlik komutanları ile irtibat kurarak order 66'yı uygulamaları talimatını verir ve büyük jedi tasfiyesi başlamış olur. o sıralarda jedi temple'a bağlı 1.000'den fazla jedi olduğu düşünülmekte. order 66 sonrası 100'e kadar düşüyor bu sayı. bu 100 jedi'ın küçük bir bölümü saklanarak yaşamak zorunda kalıyor, bazıları ise imparatorluk kurulduktan sonra görevlendirilen infazcılar tarafından infaz ediliyor ama bunlar sonraki meseleler elbette. order 66 için prequel'in 3. filminin o etkileyici sahnesini ekleyeyim.

order 66 sırasında maul'u tutuklayarak çoktan gemiye binmiş olan ahsoka tano ve klon komutanı rex -ki kendisi order 66'ya karşı gelmeyi başarabilmiş ve çipi çıkarılana kadar kendini biraz da olsa zaptedebilmiş klon askerlerinden biridir-mandalore'da ahsoka'yı öldürmeye çalışan klon birliklerini atlatır ve maul'u serbest bırakır. daha sonra enkaza ahsoka'nın ışın kılıcı ile rex'in kaskını bırakırlar ve ikili yollarını ayırır. rex, seelos'taki order 66'ya karşı gelmiş olan diğer klonlardan wolffe ve gregor'a katılır. gerçi bu meşhur düellodan sonra gerçekleşecek. öte yandan bu sıralarda exegol'da bir laboratuvar'da darth sidious tarafından bir klon olarak yaratılmış olan snoke'un varlığını öğreniyoruz zira kendisi cumhuriyet'in düşüşünü hatırladığını iddia etmekte.

ysö 19–yss 5 arasında süregelen imparatorluk dönemine gelmiş oluyoruz böylece ama ondan önce elbette henüz resmiyette bitmemiş görünen klon savaşlarının nasıl sonlandığına bir bakalım. ysö 19'un sonlarına geldiğimizde droid ordusunun yapımında önemli bir rol üstlenen ayrılıkçı yanlısı arşidük poggle, stardust projesini sabote edecek bir isyan başlatarak geonosis'ten kaçmayı başardı. bu sıralarda erso ailesi için travmatik olan lokori savaşı'da başlamıştı. cumhuriyet ise tam da bu süreçte hem de büyük alkışlar eşliğinde kendisini galaktik imparator ilan eden ve imparatorluk senatosu'nun yetkilerini kısıtlayan yüce şansölye palpatine tarafından yıkıldı ve yerine görünürde galaktik imparatorluk temelde ise sith imparatorluğu kuruldu.

"so this is how liberty dies… with thunderous applause"

bu sırada palpatine tarafından mustafar'da gizlenen ayrılıkçıları öldürmesi ve istasyondaki tüm droid ordusunu devre dışı bırakacak olan modülü kullanması amacıyla mustafar'a gönderilen anakin skywalker -ki kendisine artık darth vader diyeceğim- ayrılıkçı liderleri ortadan kaldırır ve droid ordularını tamamen kapatır. karanlık zamanlar olarak adlandırılan ve tam tamına 19 yıl sürecek olan dönem de böylece başlamış olur. ağzına tükürdüğümün senatörleri order 66'dan önce gelen ve şansölyeyi derdest edebilecek onlarca emrin varlığını hatırlasa böyle olmayacaktı. olan oldu artık, yapacak bir şey yok.

diğer taraftan, younglingler dahil tapınaktaki jedi'ları anakin ve onun komutasındaki klon ordusunun öldürdüğünü öğrenen obi-wan kenobi, amidala'dan, anakin'in yerini öğrenmeye çalışsa da başarılı olamadı ve böylece amidala'nın mustafar'a giden gemisine gizlenerek anakin'i bulmayı amaçladı. burada, attack of the clones ve revenge of the sith filminde alttan alta işlenen hoş bir detay var. attack of the clones filminde anakin'in yalnızca acı karşısında ne kadar gaddarlaşabileceğini değil aynı zamanda politik fikirlerini de görmüştük. göller ülkesinde amidala ile yaptığı konuşmada eğer yeterince kendi fikirlerine uyuyorsa, barış için diktatörlüğün şart olduğunu düşündüğünü dile getirmişti. revenge of the sith'in meşhur düello sahnesinden önce de anakin'in palpatine'e aslında saygı duymadığı ve tek amacının padme ile birlikte imparatorluğu, 'onun imparatorluğunu' yönetmek olduğunu öğreniyoruz.

sonrasında obi-wan'ın, amidala'nın gemisinden çıktığını gören anakin kriz geçirerek amidala'yı boğmaya kalkıyor ve obi-wan ile anakin arasındaki meşhur düello sahnesi gerçekleşiyor. bu sırada yoda ise galaktik senato'da palpatine ile düelloya tutuşmuş durumda. burada biraz duraksayalım ve chosen one olarak adlandırılan anakin skywalker'ın neden kenobi tarafından jülyen doğrandığına odaklanalım.

öncelikle obi-wan ne olursa olsun anakin'in ustasıydı yani anakin'in savaş stilini ondan daha iyi bilen hiçkimse olamazdı fakat bu durum yine de bir avantaj değildi zira anakin de onun tekniğini biliyordu. yine de teknikler ve onu uygulayan isimler oldukça önemlidir hele ki bir jedi düellosunda. obi-wan kenobi'nin tekniğine baktığımızda -özellikle the phantom menace filminde- orta seviye bir hawk-bat yolunu tercih ettiğini görüyoruz ki ustası jinn'in form iv'ün usta isimlerinden biri olduğu zaten canonda belirtiliyor. form iv, hawk-bat yolu ya da ataru; ne dersek diyelim muazzam bir düello potansiyeli barındıran saldırgan bir kılıç stili. tam da bundan ötürü çoklu rakiplere karşı veya sakin kalmadan, düşüncesizce kullanılamaz. obi-wan bu teknikte neredeyse usta sayılırken üstelik tam da sakinliğini sağlayabilen bir bilgeliğe sahip. yine de onun kılıç stilini bu kadar eşsiz yapan şey ikinci bir kılıç stilini tamamen öğrenmek yerine başka bir kılıç stili olan form iii-soresu'yu kendi stiline yedirebilmesi. sürekli teknik değiştirmek yerine kendi stilindeki eksik yanları -savunma gibi- soresu'nun pasif saldırı aktif savunma hareketleri ile girift halde kullanarak tamamlıyor bu da oldukça güçlü bir saldırı-savunma avantajı sağlıyor. elbette kont dooku'ya karşı kaybetmesi çok olağan zira dooku makashi gibi zor ve unutulmuş bir teknikte hatrı sayılır bir üne sahiptir ve bu da onu istisnai bir rakip yapar. anakin ise form iii'ün saldırı yapmak için sabır ve zaman isteyen doğasını ortadan kaldıran disiplinlerden birini benimsemiş durumdaydı; form v -djem so varyantı. yine gerçek bir düello aracı olan bir stil görüyoruz ama soresu ve ataru'ya nazaran uzun düellolardan kaçınan bir teknik.

düello dikkatli izlenirse tam da seçilen disiplin farkından ötürü obi-wan'ın başta daha pasif kaldığını görebiliriz. anakin duraksamadan tam da stiline uygun biçimde hızlı reaksiyon göstererek üst üste darbeler savuruyor ve obi-wan savunmadan çıkamadan yeni bir saldırıyı göğüslemek zorunda kalıyor. işin püf noktası tamamen burada, obi-wan nerede saldırması gerektiğinin ve nerede durması gerektiğinin bilincinde. üstelik anakin öldürmek için saldırırken obi-wan yakalamak için saldırıyor.

gelelim bir diğer noktaya; anakin kesinlikle obi-wan'ı seviyordu ama bu nefretle karışık bir sevgiydi zira onu daima kıskandı ve daha güçlü olduğunu kanıtlama arzusu içine girdi. ilginç bir biçimde kılıç ustasını öldürerek yetkinliğini ispatlama fenomeni tamamen sith'lere özgü değildir jedi padawanlarında da sık görülür fakat jedi'lar öldürmek değil daha çok daha bilge ve güçlü olduğunu ispatlamak ister. ne tam bir jedi ne de tam bir sith olabilen anakin ise obi-wan'ı kesinlikle kıskanıyordu ve 'seçilmiş kişi' olarak daha iyi bir pozisyonu hak ettiğini düşünüyordu. şimdi tüm bu detayları birleştirdiğimizde ortaya çıkan gerçek neden obi-wan'ın anakin'i yenebildiğini bence yeterince kanıtlıyor.

hırs, öfke ve kıskançlık ile hareket eden anakin, kendine o kadar fazla güvendi ki ustası obi-wan'ın, dath maul'u öldürdüğü biçimde onu öldürebileceğini düşündü. anakin'in son atlayışına bakarsanız, obi wan'ın maul'u öldürmesiyle aynı biçimde olduğunu görebilirsiniz fakat obi-wan, maul değildi. maul, ilk kez bir jedi ustası öldürmenin kibri ile hareket ediyordu ve obi-wan onu kesmek için sıçradığında şaşkınlığa uğrayıp gardını düşürmüştü. obi-wan ise anakin'in yapacağı hamle karşısında ne kibir ne de şaşkınlık duydu ve kendi kılıç disiplininin getirisiyle uygun pozisyonu yakaladığı an soresu'dan ataru'ya geçip anakin'in kollarını ve bacaklarını kesmeyi başardı.

bir diğer unsur da obi-wan'ın neden anakin'i öldürmek yerine o halde bıraktığıdır ki bu oldukça açık. öncelikle jedi code silahsız bir rakibin öldürülmesine karşıdır ve obi-wan muhtemelen ne olursa olsun anakin'i bizzat öldürebilecek kadar mental güce sahip değildi. üstelik filmde belli olmasa da kitapta obi-wan'ın, palpatine'in mekiğini fark ettiğini biliyoruz. ayrıca amidala'yı da kurtarması gerekiyordu o yüzden yapabileceği en adil şeyi yapmaya çalıştı. daha sonra baygın durumdaki padme'nin yanına giden obi-wan, c-3po ile birlikte onu gemiye taşıyarak oradan uzaklaştı ve bail organa'nın uzay gemisine götürdü.

anakin ve padme'nin ikiz bebekleri luke ve leia, polis massa'da dünyaya geldi ancak amidala, doğumdan sonra, sevgilisinin karanlık tarafa düşmesinden sonra yaşama isteğini kaybederek kalp kırıklığı nedeniyle öldü. ölmeden önce obi-wan'a anakin'in içinde bir yerde iyilik olduğuna inandığını söyledi. gelecek olan tehlikeyi öngören yoda ve obi-wan ikizlerin bir arada olmasının tehlikeli olduğunu düşünerek onları sith'lerden uzaklaştırmak için ayırdı. obi-wan kenobi, luke'u anakin'in üvey kardeşi owen lars ve karısı ile tatooine'de bırakırken bail organa, leia'yı alderaanian kraliyet evine kabul etti ve böylece galaksinin kaderi yeniden çizilmiş oldu. naboo'da padmé amidala'nın cenazesi düzenlenirken; obi-wan kenobi, luke skywalker'a göz kulak olabilmek için tatooine'e; yoda, ise güç ile bağlantı kurmak için inzivaya çekilerek dagobah'a sürgüne gitti. star wars: rebels'in ana karakterlerinden biri olan ezra bridger ise bu süreçte lothal'da mira ve ephraim bridger'ın çocuğu olarak tarih sahnesine adım attı.

bu sıralarda az önce belirttiğim gibi ahsoka tano ve rex yollarını ayırdı ve rex, daha önceden klon savaşlarının başında ordudan ayrılmış olan cut lawquane ile saleucami'de buluştu ve ona order 66'ya sebep olan inhibitör çiplerinden bahsetti. bu sıralarda ahsoka tano; geri dönmemeye yemin ederek, yeni bir başlangıç yapmak için dış halka'daki thabeska'ya giderek orada fardi ailesi için tamircilik yapmaya başladı. obi-wan'ın coruscant tapınağından gönderdiği şifreli mesaj pek çok jedi'ın hayatını kurtarsa da av henüz yeni başlıyordu.

klon ordularının generalliğini üstlenen jedi order'ın kamino'da yer alan klon ordusu tesislerini denetlemesi için görevlendirdiği jedi master shaak ti'nin darth vader tarafından coruscant tapınağında öldürülmesiyle, artık imparatorluk adını almış olan yeni düzen adına klon kullanmanın uygulanabilirliğini denetlemek için vali tarkin tipoca şehrine gönderildi. disney'in adam akıllı yaptığı nadir işlerden biri olan star wars: the bad batch'den devam edelim. açılış bölümünde clone force 99'un kaptanı hunter'ın padawan caleb'ın kaçmasına izin verdiğini görmüştük. tarkin'in clone force 99'un sadakatini test etmek amacı ile, onderon'daki bir isyanı sona erdirmek için göndermesinden sonra isyancıların eski müttefiklerden biri olan saw gerrera liderliğinde çoğunlukla çocuklardan oluşan ve imparatorluğa karşı özgürlük talep eden mülteciler olduğunu gören cf 99 isyancıları infaz etmekten vazgeçerek imparatorluk görevlerini terk eder fakat nala se'nin asistanı olan dişi klon omega'yı kurtarmak için kamino'ya geri dönmek zorunda kalırlar. clone force 99, kamino'ya geri döndüğünde yakalanır fakat imparatorluğa bağlı kalmayı seçen keskin nişancı crosshair dışındaki herkes omega'yı kurtarıp kaçmayı başarır. daha sonrasında eski bir dost olan cut lawquane ve ailesi ile buluşmak için selucamie'ye giden ekip burada lawquane'in ailesinin imparatorluktan kaçmasına yardım eder ancak imparatorluk sisteminin artık insanları fişleyen zincir kodlar kullanmaya başladığını fark eder.

bu sıralarda koramiral rampart, klonlardan hazetmeyen vali tarkin'e daha sadık bir ordu kurma amacını dile getirerek klon askerler tarafından yetiştirilecek gerçek insanların orduya alınması fikrinden bahseder. rampart'ın project war-mantle önerisi doğrultusunda crosshair tarafından yönetilen ve tamamen insanlardan oluşan elit squad bad batch timinin tamamlamayı reddettiği görevi yerine getirmek üzere onderon'a gönderilir ve buradaki tüm sivilleri katlederek görevi tamamlar. bu görevin başarısı tarkin için tatmin edici olsa gerek; clone trooper'ların sonunu getirecek olan storm trooper'ların doğuşunun ilk adımı burada atılır.

bu süreçte, kamino başbakanı lama su; imparatorluğun kamino'luları gözden çıkarmasından korkarak bad batch üyeleri gibi genetik açıdan güçlendirilmiş yeni bir klon ordusu yaratma amacıyla diğer clone trooperların aksine genetiği ile oynanmamış olan omega'nın peşine düşer ve omega'nın izini sürmek için ödül avcısı fennec shand'ı tutar. pantora gezegeninde shand'ı atlatan ekip gezegenden kaçarak echo'nun önerisi ile ord mantell'e gider ve orada eski bir jedi muhbiri olan cid'den peşlerindeki avcıyı ve onu kiralayını öğrenmek için yardım ister. bilginin karşılığında cid için köle tacirleri tarafından yakalanmış olan, jabba the hutt'ın evcil hayvanı muchi'yi kurtaran ekip burada barınak, koruma ve yardım karşılığında cid için çalışmaya karar verir. aslında zaten bir sezon olan dizinin her bölümünü burada anlatmak istemiyorum ama imparatorluk dönemindeki galaksinin durumu hakkında iyi bir fikir sağlıyor.

bad batch bilinmeyen bir müşteri için bir kontrol droid'i çalmak için gittikleri görevde martez kardeşler ile karşılaşıyor ve bu karşılaşmadan sonra rex onlara ulaşarak kontol çiplerinin tehlikelerinden bahsediyor. rex ile birlikte kontrol çiplerini çıkarmak için bracca'daki bir hurdalığa giden ekip buradaki eski jedi uzay gemisinde çiplerinden kurtuluyor fakat crosshair liderliğindeki elit squad tarafından pusuya düşürülüyor. zor bir kaçışın ardından gemiye ulaşsalar da başbakan lama su tarafından kiralanan cad bane; omega'yı kaçırarak başbakanın bu iş için görevlendirdiği taun we' ye teslim etmek için eski bir kamino tesisi olan bora vio klonlama tesisine götürüyor. ancak omega ile kişisel bağı oldukça kuvvetli olan doktor nala se, ödül avcısı fennec shand'ı, omega'yı kurtarması için kiralıyor ve sonunda bad batch omega'yı yeniden yanlarına alıyor.

imparatorluk döneminde ayrılıkçılara ne olduğunu da raxus secundus'tan öğreniyoruz zira bölgenin senatörü avi singh, tutuklanma ve ölüm baskısı ile halkı imparatorluğa teslim olmaya zorlanıyor ve bunu yapmayı reddedince de tutuklanarak hapse atılıyor. imparatorluk işgali altındaki gezegene gelen bad batch, senatörü kurtarmayı başarıyor. öte yandan imparatorluk işgali altında olan başka bir gezegen ryloth'ta amiral rampart , özgürlük savaşçısı cham syndulla'yı senatör orn free taa'ya suikast girişiminde bulunmakla suçlayarak; cham'ın kızı hera'yı yakalamak için bir birlik gönderiyor. yüzbaşı howzer'ın fedakarlığı ile birlikte syndulla ailesi kurtarılsa da howzer ve birliği vatana ihanetten tutuklanarak infaz ediliyor.

bu görev sonrasında bad batch ile yeniden iletişime geçen rex, cumhuriyete sadık klonlardan biri olan gregor'u daro'daki bir imparatorluk tesisinden kurtarmak için ekipten yardım istiyor. burada yeni klon olmayan askerler için eğitim birliği olduğunu keşfeden ekip gregor'u kurtarmayı başarsa da ekibin lideri hunter yakalanarak crosshair eşliğinde kamino'ya gönderiliyor. kamino'da ise işler tamamen karışmış durumda zira storm trooper'ların sadakatine ve başarısına itimat gösteren imparatorluk, kaminolularla olan tüm sözleşmelerini iptal ederek kalan klon güçlerini kamino'dan ayrılmaya zorluyor ve tüm tipaco şehrini bombalama planları yapan tarkin ise; nala se dahil olmak üzere işe yarar tüm personelleri tahliye etme emri veriyor. bu sırada hunter'ı kurtarmak isteyen bad batch, kamino'ya iniş yaparak kurtarma operasyonu düzenliyor ve başarılı oluyor. öte yandan tarkin'in emri ile tipaco şehri bombalanıp sular altında kalınca; yine bir arada olan ekip beraber kaçmayı başarıyor ancak crosshair takıma geri dönmeyi reddederek imparatorluğa sağdık kalıyor. bad news crosshair, imparatorluk çok da uzak olmayan bir gelecekte zemine çakılacak. bad batch'in yeni sezonundan sonra burayı güncellerim.

ysö 19'un yavaş yavaş sonlarına geldiğimizde her şey dart sidious'un istekleri doğrultusunda ilerliyordu. kendini güvenceye alan sidious, işbirliğine zorlanan doktor nala se'nin bilgileri doğrultusunda da ölümsüzlük arayışına devam ediyor ve güç'ün karanlık tarafı ve klonlama ile yapabileceklerinin sınırlarını keşfediyordu. bir yandan coruscant'da 'darbe' girişiminde bulunan 'hain' jedi'ların ortadan kaldırılmasının şerefine kutlamalar başlamış, yoda'nın ışın kılıcı da dahil olmak üzere bulunan tüm ışın kılıçları meydanda yakılmıştı. bu kutlamada darth vader, sidious'tan; kendi sith ışın kılıcını yapmak için malup ettiği bir jedi'ın ışın kılıcından kyber kristali almak için emir aldı. vader brighthome istasyonu'na ​​saldırı düzenledikten sonra ana bilgisayardan jedi'ların güç ile yoğunlaşmak için tapınaktaki aktivitelerden kendini uzaklaştırdığı barash yemini vermiş bir jedi ustası olan kirak infil'a'nın yerini öğrenerek; orta halka bölgelerindeki aylardan biri olan al'doleem'e gitti. al'doleem'de kirak ile savaşan vader, am'baalar şehrinin sele gömülmesini engelleyen kolonlardan birini yıkarak kirak'ın halkı kurtarma çabasından yararlandı ve onu öldürüp ışın kılıcını ele geçirdi. daha sonra mustafar'a giden genç sith, kyber kristalini dönüştürerek yeni sith ışın kılıcını elde etmeyi başardı. bu sıralarda dehşet içerisinde olan padawan caleb dume, coruscant tapınağına ulaşmaya çalışsa da sistemin hemen dışında galaktik imparatorluğuna ait yıldız gemileri tarafından pusuya düşürüldü.

bu sıralarda jedi hazinelerinin -buna güç'e duyarlı çocuklar da dahildir- peşinde olan palpatine'den emir alan vader; coruscant'daki jedi tapınağının arşiv görevlisi ve baş kütüphanecisi olan jocasta nu'yu yakalamak için emir aldı. bu görevde palpatine tarafından kalan jedi order üyelerini yok etmek için özel olarak yetiştirilen infazcıların lideri olan the grand ınquisitor'ı da doğru düzgün görmüş oluyoruz aynı zamanda. öte yandan galaksinin bir diğer ucunda imparatorluğun yükselişinden çok kısa bir süre sonra, iç halka'da yer alan ve imalat için uygun madenlere ve işçi nüfusuna sahip riosa, death star gibi imparatorluk askeri projeleri için ekipman ve kaynak üretmek için ilhak edildi ve gezegenin bütün nüfusu köleleştirildi. bu arada, gezegeni terk etmeyi reddeden imparatorluk askerleri karşısında ryloth isyanı da patlak vermiş durumdaydı.

ysö 18'lerin başına geldiğimizde; cumhuriyet'in yönetimi sırasında tıpkı san tekka klanı gibi keşifler yaparak cumhuriyet harita projesi içerisinde önemli bir yer edinmiş ve daha sonra nihil ile yaptıkları işbirliği neticesinde gözden düşmüş olan graf ailesi, imparatorluk'un radarına girdi. öte yandan bizim küçük snips ahsoka tano; ashla ismini alarak uzun süre tharbeska'da fardi ailesinin yanında tamircilik yapsa da fardi'nin küçük çocuklarını kurtarmak için güç'ü kullanmasından sonra ailenin en küçük kızının da güce duyarlı olduğunu keşfetti. bu keşfinden kısa süre sonra imparatorluk kutlamaları sırasında yakalanmamak için fardi'nin gemilerinden birini çalıp dış halka bölgesindeki eski bir tarım uydusu raada'ya kaçtı. bu süreçte uydu halkını köleleştirme ve topraklarını ihlak etme niyetinde olan imparatorluk raada'yı işgal etti. raada halkı, imparatorluk baskısına karşı ayaklandı.

bu sıralarda başka bir jedi padawanı olan caleb dume, general kleeve tarafından kaller'de imparatorluğun elinden kurtarıldı. bu kurtarma operasyonunun ardından dume, adını kanan jarrus olarak değiştirdi ve gölgelerde saklanmaya başladı. wilhuff tarkin ise bu sıralarda ayrılıkçı isyanından sonra cumhuriyet'ten ayrılmış olan antar 4'ü ele geçirmekle görevlendirildi. anora fair'in antor katliamı olarak adlandırdığı bu ele geçirme operasyonu tarkin'in ayrılıkçılar ve cumhuriyet yanlıları demeden toplu katliam ve infazlar düzenlemesi ile son buldu. daha sonra ortaya çıkan korkunç detayları haber yapan gazetecilere ve muhabirlere suikast girişiminde bulunuldu. bu katliamın sonuçları tarkin'e basamak olarak kullanacağı pek çok düşman da kazandıracaktı. salient'te ise wilhuff tarkin liderliğindeki imparatorluk birlikleri ve saw gerrera'ın örgütlendirdiği, has obbit komutanlığındaki isyancı gruplar çatışmaya başlamıştı. imparatorluktan yavaş yavaş çatırdamalar duyuluyordu artık hem de henüz bir yıl geçmeden.

mon cala ise farkında olmadan kendini savaşın içinde bulmaya hazırlanıyordu. order 66'dan sağ çıkmış olan jedi padawanı ferren barr, kendince bir intikam planı kurmaya başlayarak güç'e duyarlı çocuklardan bir ordu kurma hazırlığına girişti ve mon cala'nın hükümdarı lee-char'ı manipüle ederek mon cala'nın imparatorluk ile olan savaşının zeminini hazırladı. darth vader ve engizisyoncular, mon cala'daki jedi'nin varlığını fark ederek tarkin'in emrindeki bombardıman uzay gemileri ile birlikte gezegene saldırı başlattı. barr'ın öldürülmesi ve lee-char'ın tutuklanmasından sonra amiral raddus öncülüğünde mon cala gezegeninin sakinleri gezegeni kısmen tahliye etmeyi başardı ve imparatorluğa karşı ayaklanmada en önde savaşmak için isyancılara yatırım sağladılar. öyle ya da böyle ferr'in yeni padawanı verla'nın da bu kıyımdan kaçmasıyla birlikte jedi intikam planında kısmen başarılı olmuştu.

bu noktada, galaktik zaman çizelgesinde belirtildiği üzere jedi tasfiyesinin başlamasından, klon savaşlarının sona ermesinden ve galaktik imparatorluğun kuruluşundan tam bir yıl sonra, ilk imparatorluk günü gerçekleşti. bu bilgiyi normalde ahsoka tano'nun ilerleyen hikayesinde alıyoruz ama tam zamanı kestirememiştim dürüst olmam gerekirse. yine ahsoka tano'nun ana hikayesindeki bir diğer önemli detay imparatorluk'un kyber kristallerini tekeline alma isteği ve jedi düzenine ait her bölgeyi ele geçirme arzusuyla birlikte death star'a enerji kaynağı sağlama isteği sonunda ılum'un işgali ile sonuçlanır. gezegenin çekirdeği, kyber kristalleri için yıldız destroyerleri tarafından açığa çıkarılarak gezegenin tüm kaynakları imparatorluk tarafından sömürülür.

bu sırada raada'da çiftçilerin öncülüğünde gerçekleşen ayaklanma, kaeden ve miara larte de dahil olmak üzere raada vatandaşlarının; imparatolrukta senatör olmasına rağmen gizlice isyancı ayaklanması başlatma niyetinde olan bail organa'nın direniş hareketine katılmasıyla sonuçlanıyor. bail organa ve ahsoka tano öncülüğünde yükselen gizli asi yapılanmasının ardından ahsoka fulcrum kod adını alarak gölgelerin arasından kimliksiz bir biçimde asilere yardım etme görevini üstleniyor. öte yandan klon savaşları sırasında cumhuriyet tarafından kışla ve askeri üs olarak kullanılmış prefabrik karargahları kullanmaya devam eden imparatorluk; bu karargahları ezbere bilen ahsoka tano'nun saldırı planları hazırlamasına fark etmeden katkı sağlamış oluyor. ciddi bir strateji hatası sahiden.

droid orduları kapatıldıktan sonra klon savaşları fiilen sona ermiş gibi görünse de ayrılıkçıları finanse etmiş olan pek çok önemli şirketin kamulaştırılması ve imparatorluk finansörleri tarafından varlıklarının yağmalanması sonucunda isyanın fitili yeniden ateşlenmişti. dış halka bölgelerinde imparatorluk tarafından western reaches pasifleştirme operasyonu da bu dönemde başladı ve kalan ayrılıkçıları bastırabilmek için tarkin ve krennec komutasında 3 yıl sürecek operasyonların ilki ysö 18'in ortalarında gerçekleştirildi. bu operasyonların bilinmeyen bir diğer amacı geonosis'deki gizlice inşa edilmekta olan imparatorluk tesislerinin varlığını gölgelemekti.

age of rebellion'da gördüğümüz üst üste yapılan imparatorluk saldırıları da bu dönemde gerçekleşmiştir. orta halka gezegeni namzor'daki asi birliklerini geri püskürtmek ve coaxium yatağını ele geçirmek için düzenlenen saldırı sonucunda coaxium yatağı vader'ın, vali ahr'ın emirlerine uymayı redderek bölgeyi patlatmasından sonra ele geçirilemese de namzor, isyancılardan temizlenmiştir. daha sonrasında işgal altındaki ahn krantarium'a başarılı bir saldırı daha düzenlenir. krantarium'un temizlenmesinin ardından isyancı birliklerini temizlemek adına yakınlardaki başka bir orta halka uydusu olan phelzepham'a darth vader ve vali ahr yönetimindeki storm trooper birliği başka bir operasyon düzenledi. ahr daha sonra vader'ın becerilerini test etmek amacıyla uzay gemilerinin seyahatine kapalı olan kankalo kuşağı sınırlama bölgesi'e gitmekte ısrar eder fakat burada vader tarafından öldürülür.

ysö 18'in sonlarına geldiğimizde spectres, mon cala monarşisi, bail organa'nın isyan hareketi, özgür ryloth hareketi, massassi group, raada isyancıları, atrivis resistance group, jedi order, separatist holdout,partisans gibi imparatorluk karşıtı oluşum ve birliklerin yer aldığı ve ittifak olarak adlandırılan koalisyonun içerisine senatör mon mothama'da katılarak istihbarat sağlamaya başlamıştır.

ysö 17-15 arasındaki 2 yıllık süreçte; erso ailesi, lyra'nın galen'i yeteneklerinin silah yapmak için krennic tarafından kullanıldığını söylemesi ile saw gerrera yardımıyla coruscant'tan kaçarak lah'mu'ya sığınır ve burada çiftçilik yaparak gözden uzak biçimde geçinmeye başlar. ysö 16'ya geldiğimizde benim için tek önemi millenium falcon'un hurdalığında bulunması olan ama yeni nesi disney star wars hayranlarının yakından tanıdığı unkar plutt, crul'da galaksiye adım attı. belirtmeme gerek yok tamamen ana iskelet yapısını bozmamak için ekledim bu detayı yoksa salak rey ve sünepe kylo'nun ağlak hikayesi ilgimi çekmiyor.

ysö 16'nın sonlarında anakin'in üvey kardeşi lars'ın çiftliği paralı askerler tarafından saldırıya uğradı. kendisini ben kenobi olarak tanımlayan ve tatooine'de luke'u gözlemlemek için gizli bir kimlik edinen obi-wan kenobi, dışarıda oynayan küçük luke skywalker'ı kurtarmaya çalıştı. owen lars ile birlikte hareket ederek haydutları uzaklaştırsalarda lars daha sonra obi-wan'a sertçe vurarak luke'dan uzak durması gerektiğini söyler. bu durum tartışmalıdır zira hayranların obi-wan'ı suçlamak için örnek gösterdiği bir sahnedir bu. owen'ın kenobi'yi uzaklaştırma sebebinin 'ühü anakin senin yüzünden dark side'a geçti' düşüncesi olduğunu düşünmek ahmaklık. owen, luke'un kimliğinin ifşa olmasından çekiniyordu zira hutt klanlarının para için yapmayacağı şey yokken üstelik koskoca imparatorluk muhakkak anakin'in çocuğunun peşine düşmek isteyecekti. owen hem luke'u hem de ailesini korumaya çalışıyordu sadece.

ysö 15'in başlarında western reaches operasyonları tarkin liderliğinde başarıya ulaştı. bu operasyon süreci zaten aralarında güç savaşı olan krennic ve tarkin'in arasını iyice açmıştı. bu sıralarda jakku'dan kaçışı sırasında palpatine tarafından yakalanan ve sonrasında onun hizmetine giren gallius rax, imparatorluk yıldız filosu'na komutan olarak atandı.

ysö 14'lü yıllara geldiğimizde. tk-462'nin kız kardeşi xea, eriadu'da isyancıların yaptığı bir hırsızlık girişimi sonucunda öldü. bu durumun sonucunda tk-462 imparatorluk bünyesinde bir storm trooper olmak için imparatorluk akademisine kaydolmaya karar verdi. isyancıların galaksideki tüm siviller için 'iyi adamlar' olmadığını anlamak için eşsiz bir hikayedir gerçekten. bu sıralarda aleni işgal altında olan ve tüm silahların toplandığı ryloth'da işler gitgide karışmış durumdaydı. ryloth'un kahramanlarından biri olan cham syndulla'nın teğmenlerinden biri olan pok yaga minör tersanelerindeki imparatorluk silah sevkiyatını kaçırmakla görevlendirdi. başarılı kaçırma operasyonunun sonucunda pok ve mürettebatı cham'ın gemisine teslimat yapamadan vader tarafından saldırıya uğradı. tüm saldırı ve vader'ın pok'u öldürmesini telsizden duyan cham, intikam yemini etti.

yaga minör'deki kaçırma operasyonundan sonra ryloth'da bir casus olduğunu düşünen darth sidious ve darth vader, resmiyette ryloth senatörünün davetlisi olarak ryloth'daki casusu araştırmaya giderler. rakibi delian mors'un yerini alabilmek için özgür ryloth hareketinin casusu olan albay belkor dray ve cham syndulla, darth vader ve darth sidious'un bulunduğu gemiyi düşürerek suikat girişiminde bulunsa da saldırı başarılı olmaz. drua köyüne kadar ilerleyen çatışmanın sonucunda vader özgür ryloth ordusunun bir parçası olan isval'in kafasını keser ve tüm köyün katledilmesini emreder. belkor dray ifşalansa bile cham syndulla kaçmayı başararak özgür ryloth hareketinin geleceğini güvence altına alır.

tarkin'in yaptığı katliamın beklenmedik sonuçlarından biri olan berch teller isyan hareketi de tam olarak bu yıllarda başlar. bunun için biraz daha geriye bakmamız gerek ama çok da geriye değil tam olarak 4 yıl öncesine. anora fair'in antor'daki vahşeti ifşa etmesinden sonra imparatorluk halkın tepkisi ile burun buruna gelmiş ve bunun sonucunda palpatine bir süreliğine tarkin'i gözden uzak tutmak için western reaches'deki pasifleştirme operasyonlarını denetlemek için görevlendirdi. bu süreçte sektör valilerine verilen yüksek bir titr olan moff konumuna yükselen tarkin, daha sonra oldukça gizli bir biçimde yürütülen death star projesinin hayata geçtiği desolation station ve sentinel base'in -direktörlüğünü tarkin'in daima zıtlaştığı krennic yapmıştır- komutanı oldu. tarkin, bu yükselme sürecinde imparatorluk istihbarat biriminin alt bölümü olan deniz istihbarat teşkilatına direktör yardımcısı pozisyonunda atanan koramiral dodd rancit'in yerini aldı fakat rancit, yeniden atanmaktan hoşnut değildi zira pozisyonunun düşürüldüğünü düşünmeye başlamıştı. bu da onu tarkin'in ipini çekme isteğiyle baş başa bıraktı ve casus olmasının önünü açtı.

bu süreçte tarkin'in antar vahşeti'ndeki merkezi rolü zaten karmaşa çıkarmışken rancit rütbesini kaybetmenin öfkesiyle teller ise tarkin'in başarı saydığı antar vahşeti'nin acımasızlığı ile öfke doluydu. teller bir asi yapılanması kurdu. asi yapılanmasının üyeleri arasında salikk, muhalif gazeteci anora fair ve hask taff gibi daha sonra karşılaşacağımız isimler de mevcut. daha sonrasında imparatorluk aleyhine istihbarat sağlayacak olan rancit de asi ittifakına casus olarak dahil oldu.

ysö 14'e geldiğimizde ise teller ve grubu, tarkin'e karşı bir isyan başlatarak perlemian ticaret yolu üzerindeki imparatorluğa ait olan üsleri hedef aldı ve tarkin'in galakside fark edilmeden seyahat etmesine izin veren gelişmiş bir hiper sürücü ve gizli teknoloji ile donatılmış kişisel yıldız gemisi carrion spike'ı çalmak için harekete geçti. sırasıyla attack on sentinel base, mission to murkhana, attack on galidraan station, attack on lucazec, phindar sistemi'nde savaş, attack on the nouane system ve battle near the gulf of tatooine saldırılarından sonra teller'in asi yapılanması tamamen yok edildi ve wilhuff tarkin moff pozisyonundan grand moff pozisyonuna terfi etti. terfisinin hemen ardından 'korkuyla yönetmek' düşüncesinin bir parçası olarak tarkin doktrini'ni açıkladı ve death star'ın inşasının hızlanması için önemli adımlar attı.

belki de bu kadar uzun uzun yazmaktan beynim patatese döndüğü için algım kapanmıştır bilmiyorum lakin galaktik zaman çizelgesinde bu atamalar önemli görülüp not edildiği için çevirip not düşeceğim.

"berch teller'ın isyan girişiminin bir sonucu olarak imparatorluk bürokrasisinde büyük bir değişim meydana gelir; imparatorluk istihbaratının deniz istihbarat teşkilatı müdür yardımcısı pozisyonu, imparatorluk güvenlik bürosundan albay wullf yularen tarafından doldurulurken, ısb müdür yardımcısı harus ıson, ubiqtorate'e yeniden atandı. ek olarak, amiral nils tenant, genelkurmay başkanlığına terfi etti. wilhuff tarkin ise yeni oluşturulan grand moff pozisyonuna, dış halka bölgeleri valisi ve imparatorluk yönetim konseyi üyesi olarak atandı. conan antonio motti ve cassio tage de terfi etti."

ve sonunda geliyoruz henüz hayal kırıklığı mı yoksa orta seviye bir oyun mu olduğuna emin olamadığım star wars jedi: fallen order oyununun hikayemizi tamamladığı bölüme. bu tanım zaten salt spoilerdan oluşuyor ama yine de uyarayım; henüz oyunu oynamadıysanız ve ana hikaye sürpriz olsun istiyorsanız bu bölümü atlayarak geçmenizde fayda var. detaylı anlatmayacağım zaten onu oyun başlığında tartışırız.


bu sıralarda order 66 sırasında tapal'ın padawanı olan cal kestis, ustasının fedakarlığı ile soykırımdan kaçmış ve 5 yıldır bracca gezegeninde hurdacılarla çalışarak kimliğini gizlemeyi başarmıştı. bir görev sırasında güç'ü kullanarak imparatorluk emrinde çalışan ınquisitorius'ların dikkatini çekti ve ikinci kız kardeş ile dokuzuncu kız kardeş onu yakalamak için gezegene geldi. kestis'in kimliği açığa çıksa da eski bir jedi master olan cere junda ve pilot greez dritus'un yardımı ile mantis isimli bir gemiyle gezegenden kaçmayı başardı.

cal kestis bu ekiple birlikte ilk olarak bogana'ya seyahat ederek jedi master eno cordova'nın droidi bd-1 ile tanıştı. daha sonra jedi ustası eno cordova tarafından kaydedilmiş olan eski bir hologramın yardımıyla bogano'daki kasada saklanan güç'e duyarlı çocukların listesini içeren bir holokronu kurtarmak için yola çıktı. cordova'nın talimatlarını izleyen kestis , imparator'un zeffo'daki araştırmalarından biri olan project auger'i keşfetti. buradaki halk zorla tahliye edilmiş, zorluk çıkaranlar storm trooperlar tarafından infaz edilmişti. yolculuğu boyunca cordova'nın izlerini takip eden kestis zeffo bilgeleri eilram ve miktrull'un mezarlarını bulsa da görevi tamamen bitmemişti. kestis daha sonra cordova'nın bir arkadaşı olan şef tarfful'u bulmakla görevlendirildi ve imparatolruğa isyan etmiş olan kashyyyk gezegenine seyahat etti.

burada gerrera ve partizanları ile tanışan kestis, kashyyyk'te bir imparatorluk rafinerisine saldırdı ve imparatorluk tarafından köle olarak tutulan çok sayıda wookiee'nin başarılı bir şekilde tahliye edilmesini sağladı. daha sonrasında gerrera, kashyyyk'in çoktan düştüğünü düşünerek gezegenden geri çekilse de mari kosan liderliğindeki birkaç partizan tarfful'un direnişine katılmak için bölgede kalmayı seçiyor. tarfful'dan yardım alan kestis, eno cordova'nın bir sonraki hologram mesajına ulaşarak bogano'daki kasanın, nightsisterların evi olan dathomir'deki kujet mezarı'nda bulunan bir astrium tarafından açılabileceğini öğrenir. dothamir'e yaptığı yolculukta kalan son nightsister'lardan biri olan merrin'in intikam arayışından faydalanan eski bir jedi taron malicos ile karşılaşır. sonunda kujet'in mezarına varan kestis, ustası tapal'ın vizyonunu görerek geçmişiyle ilgili pişmanlığa ve öfkeyle boğulur sonrasında kontrolünü kaybederek efendisinin ışın kılıcını kullanılamaz hale getirir. aslında oldukça hoş bulduğum bir bölümdü. oyunun az sayıdaki dikkate değer bölümlerinden biri denilebilir. order 66'yı bir padawanın gözünden görmek, güç ve intikam ile delirmiş olan malicos, intikam hırsı ile tüketilmiş merrin ve elbette padawanının imparatorluk için çalışan bir infazcıya dönüşmesinin kendi hatası olduğunu düşünen cere junda.

her neyse devam edelim; ılum'da kendisine bir ışın kılıcı yapabilmek için kyber kristali arayışına giren kestis, yarım kalan işini tamamlamak için dathomir'e geri döner ve burada merrin ile uzlaşmaya vararak birlikte malicos'u alt etmeyi başarırlar. jedi order'ı yeniden inşa etmek için holokronu arayan kestis ikinci kız kardeş ile son bir düello daha yapıp onu alt ediyor fakat ikinci kız kardeş holokronu alarak kaçıyor. buradaki en güzel detaylardan biri yine bir zeffo bilgesinin güç'ü kontrol etme isteği ile nasıl kendi varlıklarını yokoluşa sürüklediklerini anlattığı bölümdür. burada geleceğin kısmen bir parçasını da görürüz zira kestis, holokronu açarak güç'e duyarlı çocuklarının ismini alıp onları yetiştirme girişiminin ne kadar tehlikeli olabileceğini ve o younglingleri ölüme daha kötüsü bir infazcı olmaya sürükleyebileceğini keşfeder.

öte yandan bu olayın hemen ardından cal kestis ve cere junda holokronu kurtarmak için nur'daki infazcı karakolu olan fortress ınquisitorius'a operasyon düzenliyor fakat bu süreçte yeniden içindeki iyiliği keşfeden ikinci kız kardeş darth vader tarafından öldürülüyor. kestis ve junda vader ile mücadele etmeye çalışsalar da sonunda merrin'in yardımı ile zar zor hayatlarını kurtarıp holokron ile tesisten kaçmayı başarıyorlar. stinger mantis'e geri döndüklerinde, kestis, holokronu kılıcı ile parçalara ayırıyor ve çocukların kaderini güç'ün ellerine bırakıyor. tomb raider, uncharted 3, dark souls, prince of percia karışımı olan bu oyunun da finalini bu şekilde yapıyoruz. insan güzel olan tüm oyunları karıştırdıklarında ortaya iyi bir şey çıkacak sanıyor ama meh... bildiğimiz disney ve ea işte.

bu sıralarda berch teller ise eski bir düşmanın peşine yeniden düşmüştü; wilhuff tarkin. tarkin'in çocukluğunda eriadu'da pek de sıcak bir aile hayatı sürmediğini daha önce belirtmiştim. bunun sebebi av ya da avcı ol mottosu ile küçücük olan tarkin'in amcası jova tarkin tarafından eriadu'da tarkin ailesine ait bir bölge olan carrion platosu'na bir aile geleneği olarak bırakılmasıdır. gerçi wilhuff tarkin daha sonra bu gelenekten gurur duyacak ve amcasına minnettar kalacaktır ilginç bir biçimde. her neyse; bu vahşi arazide tarkin'e suikast girişiminde bulunmak isteyen teller, suikast girişiminde başarısız olarak bir çukura düşer ve bacağını sakatlar. tarkin'den death star hakkında bilgi almaya çalışsa bile başarılı olamaz ve tarkin'i bekleyen korkunç bir kader kehanetinde bulunarak isyanı ile birlikte tarihin tozlu sayfalarına gömülür. bu sıralarda eriadu'da tarkin'in heykeli dikilmiş; bir kahraman olarak görülmeye başlanmıştır. öte yandan eriadu da dahil olmak üzere imparatorluğun dış halka üzerindeki kontrolünü güçlendirmesi ile babasının itirazına rağmen vali tarkin'in çiftliklerini ziyaret etmesinden hemen sonra kardeşi xea'nın ölümünden isyancıları mesul tutan tk-462 bir stormtrooper olarak görev alma düşüncesi ile askere gitmek için evden ayrılıyor ve phelar'daki askeri akademi junior academy'ye katılıyor.

ysö 13'lü yıllara geldiğimizde rouge one'ın açılış sahnesindeki malum olay gerçekleşiyor ve galen erso, karısı lyra ve kızı jyn erso ile lah'mu gezegeninde saklanırken, krennic'in ziyareti ile birlikte her şey yerle bir oluyor. krennic, galen'i death star'ın üzerinde çalışması için zorla götürürken lyra'nın öldürülmesini emrediyor fakat krennic'den önce davranan galen'in sayesinde galaksinin kaderini değiştirecek olan jyn erso, partizan saw gerrera tarafından kurtarılarak 16 yaşına kadar onun yanında eğitim almaya başlıyor.

bu sıralarda ryloth'da bybbec fever hastalığı bir salgına dönüşmeye başladı.gattis root özü ile tedavi edilebilen hastalığı bir istila stratejisi olarak kullanmayı seçen imparatorluk; imparatorluğa kayıtlı kliniklerde tedaviyi uygulayacağını duyurdu. amaç tamamen kimlik tespiti ve gizli twi'lek köylerinin yerlerini öğrenebilmekti. cham syndulla'nın başı çektiği özgür ryloth hareketi'nin üyeleri gizli bir operasyon yürüterek gattis root özü'nü tedarik etti ve imparatorluğun planı bir işe yaramadı.

geliyoruz solo: a star wars story filminin başlangıcına. filmi kendi başlığında değil burada eleştireceğim zira başlığına tanım yazmaya gerek göreceğim bir film değil. çok nadir the hitchhiker's guide to the galaxy tadını aldığım bölümler ve son bir kaç sahnedeki tadımlık spaghetti western havası dışında çöpün de çöpü vasat altı bir film. bu kadar katı bir eleştiri elbette çok objektif değil lakin bu filmi woody harrelson ve paul bettany oyunculuğu kurtaramadıysa, hiçbir şey kurtaramaz. ayrıca, gerçekten mi? siz buna han solo mu diyorsunuz? harrison ford olsam sizi idama çarptırılmanız için dava ederdim. mümkünse kazığa oturtularak yakılmanızla sonuçlanacak bir idam kararı için. her neyse.

bu sıralarda white worms için çalışan han ve kız arkadaşı qi'ra, corellia'dan kaçabilmek için girişimde bulunur fakat qi'ra'nın son anda yakalanması ile yalnızca han başarılı olur yine de gitmeden önce qi'ra'ya onu kurtaracığı sözünü verir. han, gördüğü bir ilanı umut ışığı olarak değerlendirip pilot olmak için imparatorluk yıldız filosu'na kaydolur fakat bir soyadı olmadığı için kayıt memuru ona "solo" soyadını verir.

daha yazacak bir bu kadar mesele var ama hem tanım çok uzun olduğu için hem de gözlerim oldukça ağrıdığından şimdilik bu tanımı burada bitiriyorum daha sonra belki devam ederim.
devamını gör...

geceye bir şarkı bırak

"we're spinning, but the needle 's stuck"

edit: link yenilendi.
devamını gör...

the lord of the rings the rings of power

dizinin ilk firesini vanity'de* verdiği ortada. daha fragman bile ortada yokken amazon'un neredeyse izleyici kitlesinin yarısını karşısına almaya başlayacağını öngörmemek imkansıza yakındı. sakalsız cüce ve siyahi elf polemiği son bir haftamı esir almış durumda. her yerde görmekten kal geldi. bu iki problem öne sürülse de kendi adıma dizide çok daha büyük sıkıntılar olduğu taraftarıyım.

kullanılan renk paletleri, az önce terziye diktirip geldim tadında pür-i pak kostümler, lórien hanımı mı yoksa ritterbruder mi belli olmayan galadriel, orta dünyada ne işi olduğunu bilmediğim berber ve çocuk piyesinden hallice müzikler bana koca bir the chronicles of narnia virali gibi hissettirdi. yine de bunca insan tartışıyorsa bir bildikleri vardır diyerek biraz irdelemek istiyorum bu elf ve cüce meselelerini. bakalım kim özünde ne kadar haklı.


öncelikle, elflerin esinlenildigi nordic-celtic kültürü diye konuya başlamak suyu bulandırmaktan farksız zira konu buradan dallanıp budaklanıp tolkien ırkçı mıydı değil miydi meselesine gidiyor oradan da michael underwood vs jared lobdell arenasına varıyor iş. meseleyi bu denli karmaşık bir şekilde ele almaya gerek yok, bu denli kapsamlı bir külliyatın hali hazırda tamamen oturmuş bir lore'u var zaten. o yüzden tolkien'ı bir süre eserinden bağımsız olarak kabul edip yalnızca salt fenotip tanımları ile irdeleyelim meseleyi. tekrar ediyorum, lore yeterince kapsamlı ve zengin, aradığımız her şey tolkien'ın kişisel görüşlerini irdelemeden de bulunabilir.

kaynak olarak esas alacağımız eserler; the lost road and other writings, the war of the jewels, the silmarillion, the peoples of the middle-earth, unfinished tales, the letters of j.r.r. tolkien, ve the fellowship of the rings.

öncelikle konunun belki de bu denli karmaşık olmasına sebep olan ilk argümana biraz göz atarak başlayalım.

"tolkien, elflerin teni hakkında 'fair-skinned' dışında bir ifade kullanmamıştır. o yüzden ten renkleri hakkında kesin bir şey söylenemez."

öncelikle ingilizce öğretmeninize saygılarımı ileterek başlamak istiyorum ama hadi sizin dediğiniz gibi olsun. yine de bu, tamamen kulaktan dolma bir bilgi üzerine inşa edilmiş bir argüman olurdu. yerdeki taşı bile sayfalarca betimleyen tolkien'ın tamamen ırkların çatışması ve mutlak bir kötülüğü alaşağı edebilmek için birleşmesi temalı bir kurguda bu ırklardan herhangi birini yarım yamalak tanımladığı iddiası bariz bir saflık ve bilgisizlik ürünü olmaktan öteye geçmez. tolkien elfler için açıkça 'pale' ifadesini yazınsal olarak kullanır. hani fair-skinned yeterli gelmediyse diye söylüyorum. tolkien elfleri unutulmuş diyarların drow'ları gibi değil ne yazık ki. o yüzden güneşin ikinci çağında drizzt do'urden veya liriel baenre aramak yersiz. türkçe'ye çevrildiği süreçte çevirmenin veya editörün azizliğine uğramış olma ihtimali vardır belki bilemiyorum lakin orijinal metinde yer alan ifade gayet açık bir biçimde 'pale' ve hatta öyle ki ten renklerinin kesin bir dille dile getirilmesini geçtim elflerin kendi aralarında da çeşitli fenotipik özellikler gösterdiğini de söyleyebiliriz. teleri elflerine özgü gümüşi saçlar, vanyar elflerinde görülebilen altın rengi saç rengi gibi spesifik özellikler mevcut. tolkien her detayı ince ince işlerken böyle bir detayı atlamayacak türden bir yazar. yine de sindar, noldor ve avari'nin saç renklerinin koyu olduğunu söylemekte fayda var zira sarışın ari ırk hitler'in fantezisiydi, tolkien'ın değil. elflerde farklı saç renkleri görülmekle birlikte beleriand'ın gri elflerinin saçları da altın renkli olabilmektedir zaman zaman ve hatta atipik pek çok özellik gösteren karakterler de mevcuttur o yüzden belirli sınırlar içerisinde olduğu takdirde dış görünüşü tasvir edilmemiş bir karakter hakkında hayır bu böyle olamaz diyebilmek için istisnaları yok saymak gerek. zaten tam olarak da burada işin civcivli kısmına giriş yapmış oluyoruz aslında. atipik özellikler gösteren elfler ve beraberinde nandor ve onun alt kolları olan silvan elfleri ve laiquendi. konuya direkt öne sürülen bir argüman ile giriş yapalım.

"tanıtılan karakter silvan elflerinden olabilir. silvan elflerinin ten renkleri tanımlanırken zeytuni bir tene sahip olabilecekleri söylenmişti."

haklı ama eksik bir argüman var yine karşımızda. zeytin ve/veya zeytuni bir ten rengi ne yazık ki bu değil. bu cilt rengi spektrumu daha çok yeşil alt tonlu light brown/ moderate brown arası bir cilt rengidir. dürüst olmam gerekirse moderate brown bile silvan elfleri arasında atipik bir özellik muhtemelen. fitzpatrick ölçeğinde ııı-v arasında. burada olive'den kasıt alt tonu sarı ve yeşil olan 'ten rengi' cilt renkleriydi yüksek ihtimalle. yine de tip v silvan elflerinde görülmesi imkansız bir ten rengi değil. gerçi bu yine de elflerin özellikle gri-mavi arasında değişiklik gösteren göz renkleri olmasına rağmen neden bu elf kardeşimizin gözünün kahverengi olduğunu da açıklamaz ama neyse. yani işin özü, atipik bir özellik olarak vurgulandığı takdirde, böyle bir ten renginin mevcut olabilitesi var.

yine de yapılan açıklamalara bakınca, meselenin para kazanma odaklı olduğunu görmemek elde değil. lindsey weber'ın açıklamasına bir göz atalım.

"tolkien'ın eserinden yaptığımız uyarlamanın bugünün dünyasını olduğu gibi yansıtması bize doğal geldi. tolkien herkes için. öyküleri kendi kültürlerine hapsolmaktan çıkıp bir araya geldiklerinde başarılı olan kurgusal ırkları anlatıyor."

bu alıntıyı parça parça inceleyelim biraz. weber, silvan elflerinden ve bu ten renginin mümkün olabilmesinden bahsetmiyor. aksine, olmayan bir şeyi sanki bir lütufmuşçasına diziye eklediklerinin sinyallerini veriyor ve bunu öyle kelimeler seçerek yapıyor ki karşı çıkıldığı anda ırkçı yaftası yememek elde değil. oysa basit tercümesi şu; 'bakın biz sizin haklarınızı savunuyoruz! gelin ve izleyin. böylece daha fazla kâr elde edebiliriz.'

öncelikle şuna biraz değinelim. güneşin ikinci çağı ne yazık ki içerisinde epey boşluklar bulunduran bir dönem ve bu yüzden senarist ve yapımcıların oldukça geniş bir üretim alanı var. eğer ana hikayede ciddi bir karmaşaya sebep olmayacaksa sonradan eklenen bir karakter bence senaryoya iyi yedirilebildiği sürece rahatsız etmeyecektir ama yüksek ihtimalle nandor/silvan/laiquendi olarak yazılan bu karakter tamamen endüstriyel çıkar gözetilerek yazılıp çizilmiş bir figür ki yapılan açıklama da bunu destekler nitelikte. bu yüzden apaçık olive olarak belirtilen ten renginin ardına sığınıp abuk argümanları desteklemeye çalışmanın çirkin bir eylem olduğu kanaatindeyim.

özellikle türkiye sınırları içerisinde bu hususta sitem eden insanların pek azının bilinçaltına yerleşmiş olan ırkçı düşüncelerle hareket ettiğini düşünüyorum. bu kitlenin bir kısmı külliyatını yalayıp yuttuğu bir serinin endüstriyel kaygılarla tahrip edilmesine sitem ediyor. bir diğer kısmı ise peter jackson filmlerinin etkisi altında olan ve eserler hakkında ilk önbilgiyi filmlerden almış olan insanlar. bundan ötürü serinin tonundan, karakterlerin dış görünüşüne kadar birebir jackson ile uyuşan bir atmosfer beklentileri var ama bana kalırsa bu kitlenin en büyük kısmı amazon'un zaman çarkı serisinde de yaptığı bu içten pazarlıklı 'biz ırkçılığa karşıyız' tutumundan rahatsız olan insanlar çünkü dürüst olmak gerekirse hepimiz biliyoruz ki daha fazla para kazanmak için tüm tuşlara aynı anda basıyorlar ve biz paragözüz demek yerine ırkçılığa karşıyız diyorlar.

weber'ın da verdiği demeçte üzerinde durduğu bir düşünce var.

"bu bir uyarlama. günümüz şartlarına adapte etmenin nesi yanlış olabilir? ne var yani siyahi bir elf olamaz mı? gerçek hayatta var bu insanlar! görmezden gelemeyiz."

elbette gerçek hayatta siyahi insanlar var tıpkı birbirinden farklı ten rengine sahip pek çok insan gibi. mesele de tam olarak bu zaten. orası dünya değil, orada amerikalı, çinli ya da afrikalı biri yok. orada elfler var, cüceler var, insanlar var. fransızların cezayir'e yaptığı zulmün karşılığını içinde avrupa kıtası bile bulundurmayan tolkien evreninde bulamazsın. bulma da zaten. dünya sorunlarından uzaklaşmak için içindesin o evrenin sen, niye teleri telef edilirken durup yahudi soykırımını düşünesin mesela? onu düşünmemek için oradasın. ben niye o atmosferin içine kendimi kaptırmışken sırf ten renginden dolayı hikayeye yama yapılmış bir karakter görüp yıllar önce benden bağımsız yapılmış olan ırkçılığı düşünmek zorunda olayım? daha beteri bu durumu iyice çirkinleştiren şey asıl bunun ırkçılık olması. ticari kaygı güderek yıllar önce yaptıkları ırkçılığın telafisini sırf o insanlar üzerinden de para kazanabilmek için 'dünya barışı' sosuyla sunarak hiç utanmadan üste çıkabiliyor adamlar ve sjw'ler sağ olsun epey de kurşun geçirmezler. çarkın absürtlüğüne bakar mısınız?


ek olarak weber'ın gerçek anlamda saçmaladığı 'gerçek dünya' argümanı bariz bir hatayı da doğuruyor. elflerin cuiviénen'de, yıldızların ışıklarından başka bir ışık kaynağı bulunmayan bir yerde uyandığını da eklemek gerek. evrimsel açıdan bakıldığında bu neden oldukça açık bir ten rengine sahip olduklarını açıklar zira uyandıkları yer afrika savanaları değil. ulan develer, d vitamini almasın mı adamlar yani? hatta öyle ki birebir uyarlamada silvan elfleri gerçekten bu ten rengine sahip olabilirken işin içine ' gerçek dünya halkları' fikrini soktuğunuzda elflerin oldukça açık bir ten rengine sahip olması zorunlu oluyor. zira ister nandor ister avari olsun hiç fark etmez bu kadar kısa bir süreçte evrimsel olarak bu denli farklı fenotipik özellikler sergilemeleri mümkün değil. ee ne oldu bu şimdi?

işin özü, demek istiyorum ki; insan evriminin bir getirisi olan farklılıkları ve bunun neticesinde oluşmuş olan haksız ırkçılıkları konuyla hiç ilgisi olmayan elfler üzerinden aktarmak çözüm değil. bunu saçma bulanlar da ırkçı değil, aklı başında insanlar. her ne kadar lore'a uyuyor olsa bile sizin amacınız lore'a uyması değil, ticari kaygılarınız. elbette bunu sanat ve film endüstrisi alt başlığında tartışabiliriz lakin bu, şu an tartışılan konuyu da kapsayan çok geniş bir alan. mesele ticari kaygı güdülmesi de değil zira sanatkârlarla değil iş adamları ile karşı karşıya olduğunun herkes farkında. mesele tamamen bunu bir kaç şirin düşünce ile süsleyip insanların önüne atmak ve buna karşı çıkanları ırkçılık ile itham edebilecek hakkı kendinde görmek.

çok uzatmadan bir kaç argümana daha göz atalım ve sakalsız cüce polemiğine geçelim.

"jackson, elflerin kulaklarını o kadar sivri yaparken neredeydiniz?"

aslında güzel bir noktaya değiniliyor burada. gerçek anlamda elflerin kulaklarına gelene kadar lotr'dan, hobbit'e kadar bir dolu rahatsız edici ve ana hikaye bütünlüğü açısından hiçbir amaca hizmet etmeyen değişiklik sayılabilir ama mesele uyarlama sürecinde o değişikliklerin filmin atmosferine ne amaçla yedirilmeye çalışıldığıdır da aynı zamanda. gerçi bir bakıma elflerin kulakları sahiden insanlarda da görülebilecek türden bir sınırlama ile muhtemelen yaprak biçimini andıran hafif bir sivriliğe sahipti ama bu başka bir tartışmanın konusu. özellikle hobbit başta olmak üzere gerçekten jackson'ın tüğ diktiği pek çok nokta vardı ama bu gibi safsatalar -whataboutism- ile amazon'un yaptığı saçmalık aklanamaz. tekrar belirtmekte fayda var; fantastik evrenler mevcut dünyamızdan esinlenilmiş olsa dahi ve hatta alt metni tamamen bu dünyanın işleyişine bir eleştiri/övgü olsa bile yine de bizim dünyamızdan tamamen ayrıdır. bu babasının şarap çanağına tükürdüğümün gerçeğini rica ediyorum artık hazmedin. müsterih ol, gandalf. daha sakalsız cüce var. öhm... evet nerede kalmıştık.

mevcut değişiklikler ne amaçla yapıldığına göre ele alınır. mevzu bahis elf kardeşimize baktığınız zaman pazarlama ekibinin toplantı masasını görmek ile elflerin kulaklarının sivri olup olmaması arasında ciddi bir fark mevcut.

toparlayacak olursak eğer; böyle bir silvan elfi olması lore'a uygundur ama amazon'un tek derdi daha fazla satış yapmaktan öteye de geçmiyor o yüzden eğer tepki verilmek isteniyorsa verilmesi gereken tepki bu elf veya onu oynayan oyuncuya değil, iki yüzlü amazon ekibine verilmelidir.

daraldım. sakalsız cüce meselesine de sonra değineceğim üşenmezsem. bir ara edit geçerim. eru ılúvatar'ın eli üzerinizde olsun kardeşlerim.
devamını gör...

her şey senin için

douglas sirk'in 1955 yapımı aşmış melodramı. sirk'in filmleri yüzeysel olarak bakıldığı zaman senaryo bakımından yalnızca bir defa; ışık kullanımı, karakterlerin jest ve mimikleri, ortaya konan mizansen ve kamera açıları işin içine karıştığında en az dört defa izlenilmek üzere çekilmiştir bana kalırsa. all that heaven allows, gerek kamera açıları gerek sirk'in mise-en-scène'in ustası olduğunu kanıtlayan sahneleri ile bu cümleyi birebir doğrulamaya yeter.

savaş sonrası dönemi amerikan toplum ve kültür yapısını neredeyse klişe denilebilecek bir senaryoya yedirerek eleştirmiştir sirk. yüzeysel olarak bakıldığı zaman burjuva sınıfı ve sıradan insanlar etrafında dönen genel bir çatışma durumu ön plandadır. cary -jane wyman- ve ron -rock hudson- üzerinden verilen bu statü savaşı, insanın doğaya dönüşü ve sıradan insanın basit mutlulukları gibi genel geçer göze parmak detaylar sirk'in gülünç bir oyunundan ibarettir veya bunu onun 'açıkça parmakla gösteriyorsam kötü bir film çekiyorumdur' anlayışına bağlamak da mümkün. filmin bütün ince detayları nesnelerde, çekim açılarında -ki konu sirk ise aynalar her daim işin içinde kendine yer buluyor- karakterlerin ikonik denilebilecek vücut dilinde yatar. açılış sekansından itibaren tamamen bir sembolizm var. yere dökülen yapraklardan merdivenlere, merdivenlerden budanan dallara kadar film boyunca nesnelerin sahne arkasında başka bir hikaye anlatmasını izleriz. yalnızca nesneler üzerinden değil canlı varlıklar -güvercin ve geyik- üzerinden de karakterleri neredeyse ince bir sembolizm ile yansıtıyor sirk. edilgenden etkene, pasif nesneden baskın özneye geçişi muazzam bir örtülü anlatım ile yakalıyor. kadınlığın ve kadın figürünün dönem sinema anlayışından oldukça uzak bir biçimde ifade edildiğini de söylemek gerek. cary'nin bu alttan alta film boyunca dönüşüm sancıları içinde kıvrandığı ve filmin sonunda durduğu nokta sirk'in önünde şapka çıkarmaya yeter. böyle etkili bir mizanseni en son michelangelo antonioni'nin 1962 yapımı l'eclisse'inde görebilmiştim yalnızca.


"well, it's kind of hard to explain. ı guess all of us are looking for security these days. you see, mick thought, well, like a lot of other people, that if he had money and an important position, it would make him secure. then when he met ron, who didn't have either one and didn't seem to need them, he was completely baffled. the answer was so simple it took mick a long time to figure it out."
devamını gör...

cahil filozof

yaşlı bir adamın kendini ikna etme çabası ve sanrıları. bazı ilkel toplumlarda dahi görülebilen benzer ahlak kuralları çerçevesinde hareket etme durumunu iç dinamiklere değil de dışarıdan gelen bir itici güce bağlayan voltaire açık ara sayfalar boyunca durmaksızın saçmalıyor. bir noktaya kadar kendimce mantık çerçevesinde değerlendirmeye çalışsam bile bu hususta kal geldi artık. pek çok sanatkârın, yazarın ve filozofun geç dönem eserleri şüphesiz şaheser niteliğindedir zira bunca yılın yetkinliği ve birikimi ama haklı ama haksız kendi ekollerinin güçlü örneklerini vermelerini sağlar -elbette bu bir genelleme ve aksinin görüldüğü durumların da epey yaygın olduğunu kabul etmem gerekir- meyve artık ham değil, olgunlaşmıştır. gel gelelim voltaire eser boyunca huysuz yaşlı bir adam gibi kolayca çürütülebilecek düşüncelerine yalnızca kendi kendini inandırmaya çalışıyor gibi görünüyor. en anlamsız eylemlerimize ve fikirlerimize bile onlar üzerine yeterince düşünürsek kendimizce makul sebepler bulabileceğimiz gerçeğine ve hatta tuzağına, bu kadar yetkin bir filozofun kapılması talihsizlik mi yoksa bu durum olağan mı bilemiyorum.

tarafsızca baktığım zaman; filozof ve toplum ilişkisi hakkındaki görüşlerini kısmi bir gerçeklik ve gözlem ürünü olarak kabul edebilirim ki bu düşüncemde etkin rol oynayan şey; feuerbach üzerine tezler'de marx'ın üzerinde durduğu: filozofların dünyayı çeşitli biçimlerde yorumladığı ama esas meselenin onu değiştirmek olduğu düşüncesine yakın bir görüşte duruyor olmam. voltaire'nin kendine has iğnelemelerinin ve tespitlerinin yer yer güldürdüğünü de inkar edemem fakat hepsi bu.
devamını gör...

zamansız kelebek

osmangazi'de sürtmekteydim, asamı çaldırdım ama bastonum var, olur mu?* serde dönüş olmasa da bir selam vermeden kaçmak istemediğim yazar.

edit: imla
devamını gör...

niels lyhne

natüralizmin temsilcilerinden olan danimarkalı yazar, şair ve bilim insanı jens peter jacobsen'ın 1880 yılında yayımlanan novellası. hermann hesse ve gerçekçiliğin babası adledilen henrik ibsen'i dahi etkisi altında bırakmış olan jacobsen; niels lyhne ile rainer maria rilke'nın da edebi yönünü epey beslemiştir. briefe an einen jungen dichter*'da rilke bundan açıkça söz eder. tanımın sonuna çevirisi ile beraber not düşeceğim.

iskandinav edebiyatında natüralizmin en önemli temsilcilerinden biri olan eser; sonu belirsizce biten, kendi benliğini bulamamış ve yolculuğunda başarısız olmuş bir karakterin kasvetli ve huzursuz edici öyküsüdür esasında. bu 'çöküş' romanında esere ismini vermiş olan ana karakter niels; yaşamı, gelişimi, yasak ilişkisi -yakın dostu erik'in eşi ile olan- ve iç karmaşaları ile açıkça bir anti-kahraman olarak okuyucuya sunuluyor. belirtmek gerekir ki niels, açıkça jacobsen'ın darwinci görüşünden beslenmiş bir karakter bu yüzden jacobsen eserin pek çok yerinde bu idealist genç şairi sürekli darwin'in teorileri ile karşı karşıya bırakıyor ve bu çatışmanın altında aynı zamanda teolojik sorular yer alıyor.

ayrıca not düşmek gerekir ki; niels lyhne, danimarkalı yazar henrik pontoppidan'ın 8 ciltlik lucky per'i ile tam olarak benzerlik göstermese de aynı düşüncenin ürünü olarak ortaya çıkar esasında fakat jacobsen'in bu kadar kısa bir novellada 8 ciltlik bir eserin şiddetini hissettirmesi tartışmasız büyük bir başarıdır bence ki; pesten i bergamo'da yalnızca 'çarmıha ger' gibi tekrarlanan basit bir cümleyle bile dehşetvari bir etki bıraktığını düşünürsek bu şaşılacak bir durum sayılmaz.

haven't you noticed that we women daydream infinitely less than you men? we can't anticipate pleasure in our imagination or keep suffering out our lives with some imaginary consolation.whatever is, is.ımagintion! ıt's so paltry! yes, when you've grown older, as ı have, you occasionally make do with the poor comedy of the imagination. p.17

briefe an einen jungen dichter, rainer maria rilke:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel "size anlatmak istediğim ikinci şey ise: tüm kitaplarım arasında yalnızca birkaç tanesi benim için vazgeçilmezdir ve gittiğim her yere içlerinden iki tanesini mutlaka götürürüm. burada da yanımdalar: incil ve büyük danimarkalı şair jens peter jacobsen'in kitapları. eserlerini biliyor musunuz? bazıları reclam'in evrensel kitap serisinden çıktığı için temin etmesi kolay. çevirileri de gayet iyi. j. p. jacobsen'in alu öykü'sünün küçük cildini ve romanı niels lyhne'yi alın. bütün bir dünya, bir dünyanın mutluluğu, bolluğu, tasavvur edilemez enginliği saracak sizi. bir süre bu kitapların içinde yaşayın, öğrenmeye değer bulduklarınızı öğrenin onlardan ama en önemlisi onları sevin."

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel "bu sevgi size binlerce ve binlerce kez geri dönecek, yaşamınızda ne olursa olsun -geri dönecek, bundan eminim. varlığınızın tüm dokularına, tıpkı tüm deneyimlerinizin, hayal kırıklıklarınızın ve sevinçlerinizin en önemli parçaları gibi işleyecek. yaratıcılığın özüne ait en büyük deneyimi, derinlikleri ve sonsuzluğu bana kimin verdiğini söylemem gerekirse, sözünü edecegim salt iki isim olurdu: o harika, yüce ozan jacobsen ve günümüzde hayatta olan tüm sanatçılar arasında eşi olmayan, heykeltıraş auguste rodin. yolunuzda başarılar!"
saygılarımla, rainer maria rilke


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel "paskalya mektubunuzla beni çok memnun ettiniz sevgili bayım, zira iyi haberlerinizle doluydu. jacobsen'in görkemli ve kıymetli sanatından konuşma şekliniz, sanatınızı ve sorularınızı bu bereketli alana yönlendirmekle hata etmediğimi gösterdi bana. niels lyhne, ihtişamın ve derinliklerin kitabı. size açılacak; ne kadar sık okunursa o ölçüde her şeyi barındırdığını görürsünüz, yaşamın en algılanamaz kokularından en ağır meyvelerinin muazzam tatlarına varan dek. belleğin titreyen yankısında anlaşılmayan, kavranmayan, deneyimlenmeyen ve bilinmeyen hiçbir şey yoktur; hiçbir deneyim çok az değildir ve en küçük olay bir kader gibi açılır ve kaderin kendisi harika, geniş bir ağ gibidir; sonsuz hassas bir el tarafından yönlendirilir ve diğerinin yanına yerleştirilir ve yüzlerce kişi tarafından tutulur ve taşınır."

edit: imla.
devamını gör...

antologia de la literatura fantastica

arjantinli 3 yazar ve şair; silvina ocampo, jorge luis borges ve adolfo bioy casares tarafından pek çok farklı ülkeden yazarların farklı kültürlerinin ürünü olan 81 öyküsünün -ki alıntılara ve şiirlere de yer verilmiştir- derlendiği büyük koleksiyon. fantastik kurguların edebiyatın inceliği ile buluştuğu bu geniş koleksiyon; rus edebiyatında ekspresyonizmin babası olarak kabul gören leonid andreyev'in ben-tobith'inden, james joyce'un ulysses'inde geçen what is a ghost'a; oscar wilde'ın lord arthur savile’s crime'ından, elena garro'nun a secure home'una kadar oldukça geniş bir edebi yelpazeye sahip. bu eserde yer alanlardan en etkileyicisi şüphesiz filozof zhuang zhou'nun the butterfly dream'idir. özellikle eserlerinde metamorfoz ve benliğin parçalanması gibi dönüşümlere odaklanan silvina ocampo'ya epey yakın bir seçimdir the butterfly dream. borges, spekülatif kurgu ürünü olan tlön uqbar orbis tertius öyküsüne de koleksiyonda yer verir. psikolojik korku'nun usta ismi ingiliz öykü yazarı walter de la mare'in kolay bulunamayan kısa öyküsü the riddle'da koleksiyonda yer almakta.

the riddle:

and in the dead of night she arose out of bed in dream, and with eyes wide open yet seeing nothing of reality, moved silently through the vacant house. past the room where her grandmother was snoring in brief, heavy slumber, she stepped light and surely, and down the wide staircase. and vega the far-shining stood over against the window above the slate roof. ann walked in the strange room as if she were being guided by the hand towards the oak chest. there, just as if she was dreaming it was her bed, she laid herself down in the old rose silk, in the fragrant place. but it was so dark in the room that the movement of the lid was indistinguishable.

through the long day, the grandmother sat in her bow-window. her lips were pursed, and she looked with dim, inquisitive scrutiny upon the street where people passed to and fro, and vehicles rolled by. at evening she climbed the stair and stood in the doorway of the large spare bedroom. the ascent had shortened her breath. her magnifying spectacles rested upon her nose. leaning her hand on the doorpost she peered in towards the glimmering square of window in the quiet gloom. but she could not see far, because her sight was dim and the light of day feeble. nor could she detect the faint fragrance, as of autumnal leaves. but in her mind was a tangled skein of memories--laughter and tears, and little children now old-fashioned, and the advent of friends, and long farewells. and gossiping fitfully, inarticulately, with herself, the old lady went down again to her window-seat.
devamını gör...

the pendragon legend

macar yazar antal szerb'in 1934 yıllarında yayınladığı eser. katartik korku yaratılarak muhteşem bir fantezi-dedektiflik kurgusu ortaya çıkarıyor szerb. 1920'lerin sonunda londra'da bir süre yaşamış olan szerb kendi anılarından ve gözlemlerinden yola çıkarak yazıyor eseri bundan ötürü bir macar entelektüelinin gözünden dönem ingiltere'sini görebilme şansı tanıyor. 1933 yıllarında geçen hikaye ingiltere'de yaşayan jános bátky'nin etrafında dönüyor. bátky otuz yaşlarında, on yedinci yüzyılın ingiliz mistiklerini inceleyen macar bir entelektüel olarak sunulmuş szerb tarafından.

efsaneden haberdar olmasını sağlayan gwynedd kontu ile tanışan bátky daha sonra maloney aracılığı ile osborne pendragon ile iletişim kuruyor ve olay örgüsü yavaş yavaş fantastik bir hal almaya başlıyor. aslında hiç göründüğü gibi olmayan karakterler, gizem dolu olay örgüsü ve gerçek bir sanatçının elinden çıkmış olan gotik atmosfer ile türünün en başarılı işlerinden biri ama aynı anda hem gotik roman hem hayalet hikayesi hem romantik hem ingiliz kır evi romanı olarak değerlendirilen bu eser özünde parodi hayalet hikayesi ve antal szerb'in birleşik krallık'ta bulunan tüm ingiliz, irlandalı ve galliler ile açıkça alay ediyor.


"i believe you even speak sanskrit."
"fluently," i replied. but she believed that too.
"and you must surely know the russian novelists. tell me something about dostoevsky or béla bartók. i've a friend who never stops talking about them."
"i never met bartók," i said, untruthfully, shocked at her ignorance. "but ı knew old dostoevsky really well. he and my father were at primary school together, and he often came for supper. he had a beard like pierce gwyn mawr's."
devamını gör...

mendelssohn is on the roof

çek yazar jiři weil tarafından 15 yıl boyunca üzerinde çalışılmış ve ölmeden hemen önce 1959 yılında tamamlanmış olan eser. littérature de la shoah ve/veya holokost edebiyatının önemli isimlerinden biri olan weil'in kendine has muazzam bir üslup geliştirdiğinin en kesin kanıtlarından biridir bu roman. rus edebiyatına yoğun ilgisi -ki doktora tezi dahi gogol üzerinedir- yaptığı vladimir mayakovski ve marina tsvetaeva çevirileri ile birlikte rus edebiyatına yatkın olmasının yanı sıra, 18. yüzyıl ingiliz edebiyatının da izleri eserde kendine bir parça yer buluyor ki busta básníkova'da sıkça sözünü ettiği sergei alexandrovich yesenin'in izlerini de weil'in kaleminde rahatlıkla seçebilmek mümkün.

weil'in kurgusu tamamen antisemitizm ekseninde dönüyor. işgal altındaki prag'da nazilerin varlığıyla değişen sıradan hayatların şiddetli ve alaycı bir tasvirini ortaya koyuyor ve her karakterini acımasız bir son ile buluşturuyor. reinhard heydrich prag'ın konser salonunda don giovanni performansına katıldığında, yahudi bir aileden gelen besteci felix mendelssohn'un heykelinin görüntüsünden rahatsız olur ve kaldırılmasını emreder. bu iş için görevlendirilen belediye yetkilisi ve ss adayı julius schlesinger, kaldırılması gereken heykellerin hangisi olduğunu çözemez ve bu yüzden patronu krug, bazı anlaşmazlıklardan sonra bilgili bir yahudi bulması için ss'nin elit muhafızlarına gider daha sonra hikayeye dahil olan dr. rabinovich ile olaylar gelişir. tamamen alaycı, acınası bir üzüntü ve aşağılama dolu bir hikayedir esasında. bu hikaye ile açılan eser daha sonra birbirine bağlantılı olan diğer hikayeler aracılığı ile devam eder. her bir hikayede öne çıkan detay weil'in özellikle sanat ve heykellerin üzerinde durmasıdır.


all that remains for him is music; it always helps when he feels tired; it offers peace and contentment; the tensions of the day melt away in it. he remembers listening to beethoven's fourth after the night of the long knives, remembers how it gave him strength to carry on, to continue interrogating enemies and beating confessions out of them. the music cleansed everything that time, even the blood.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim