#ödüllü filmler
aksiyon / bilim kurgu
9.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

1.
sinemaya yeni bir soluk getirmiş, izleyen her ergeni cem yılmaz'ın gora'da da yaptığı gibi geri geri esneten, "simülasyonda yaşasak nasıl bilebilirdik ki hakkettan la" diye düşündüren film.

1999 yılında çıkmıştır. bir diğer 1999 yılı efsanesi için (bkz: fight club).
devamını gör...
sinemada izleme şerefine nail olduğum efsane film. aslında üçleme ama ben ilk filmden sonra devamı olmasa da çok farklı olacağını sanmıyorum.

film hakkında yazılan kitaplar, çekilen belgesel yapımlar var çünkü derste işlediğimiz kadarıyla sinemaya yeni bir soluk getiren çağ açıp çağ kapatan bir film.
devamını gör...
daha öncede bu filmde anlatılanlara benzer belki de bu filmin ilhan aldığı yapımlar olmuştu (bkz: dark city) ama bu film daha iyi oyuncular, yönetmen ve kurgu ile öncekileri aştı. 2. ve 3. filmler ise görsel açıdan çok iyi olsa da 1. filmin kafasından uzaklaşmıştı.

kişisel görüşüm insan dahil diğer tüm canlılar evrenin üretip geliştirdiği bazen hatalar yaptığı makineler olması nedeniyle, başka bir makinenin insanları sanal bir gerçekliğe hapsetmesi yine evrenin istediği bir şey olabileceğidir. böyle bakınca belki de insanın yaptığı makinelerin insanı ele geçirmesi/yok etmesi evrim için bir üst basamak olmalı. daha güzel anlatımı için 2001: a space odyssey filmi izlenebilir.
devamını gör...
her defasında yeni detaylar keşfettiğim artık bir kült haline gelmiş efsane film.kendi içerisinde barındırdığı felsefe halen kendimi sorgulatmaktadır.

keşfettiğim detaylardan biri:

plaka da203 yani daniel 2:03 bu sahne diğer sahne gelmeden önce referansı,ipucusu gibi.

ayrıca morpheus'un kelime anlamı da rüya tanrısı demek.
devamını gör...
serinin ilk ve en etkileyici derin izler bırakan filmi. the matrix’in belki de bugünlere kadar orjjinal yapısını bozmayıp hala bilim-kurgunun tek lideri olarak gelmesinin en büyük nedenlerinden birisi de, kimsenin türe eklemeye cesaret edemediği felsefi temayı kusursuz bir biçimde adapte edip insan beynine sürekli sorgulamalar yaptırması olabilir. çıktığı yıl anlayamayan birçok eleştirmen tarafından eleştirildi. oscar'da sadece teknik dallarda ödüllendirildi.aklımı kurcalayan şeylerden biri de filmin afişlerinde en önemli karakterlerden agent smith'in görülmemesi.kafa açar insanın beynini ferahlatır insanı 2000lere döndürür kesinlikle bilim-kurgu denince zirvedir daha ötesi yoktur.yeni seri çekmek düşüncesi bence üçleme bozulmadığı sürece yeni bir üçleme eklenebilir.

(bkz: bullet time)
devamını gör...
içinde barındırdığı felsefeyi, dini gödermeleri, robotları, bilgisayar programlarını, insanlığın ortak bilinçaltına işlemiş "savior/hero/kahraman kurtarıcı" imajını bir kenara bırakalım, bir süredir dünya üzerindeki insanlığın içinde bulunduğu durum tam da budur aslında: akıllı telefonlar, tabletler ve benzeri cihazlarla artık herkes her an "çevrimiçi" modunda takılmakta, sanal dünyanın bizzat içinde yaşamaktadır. insanlar yine insan haldedirler, programlar ise sosyal medya araçlarının bizzat kendileridir. tek fark, filmde insanların robotlar tarafından köleleştirmesine rağmen, günümüz insanının kendi kendini köleleştirmiş olmasıdır.
devamını gör...
erinin iki ve üçüncü filmleriyle holywood'un ticari malzemesine dönüşmüş, sinema sektörüne super slow motion aksiyon sahne tekniğini kazandıran yüksek bütçeli aksiyon film üçlemesidir. ilk filmi bir felsefe barındırsa da, sonu tipik kahraman odaklı holywood filmlerinden farksız bir şekilde bağlandığı için aksiyon filmi sınıfına girmektedir. felsefesini merak edenlerin, matrix serisinin yönetmenleri wachowski kardeşlerin de ilham aldıklarını çekinmeden söyledikleri "ghost in the shell" izlemeleri önerilir.
devamını gör...
ilk filmini izlediğimde belki de mağara alegorisinden farklı bir şey daha anlatmak istiyordur diye düşünmemi sağlayan, kendimce garip başka bir alegori daha olduğunu düşünmemi sağlayan film; ilk izlediğimde sanki morpheus'un gemisini bir canlı hücresi, filmin sonunda saldıran canavarları virüs, matrix'i de dış dünya olarak canlandırmıştım kafamda. dolayısıyla matrix'ten dönünce de kendi içinize dönmüş oluyorsunuz. şimdi düşününce gayet saçma bir düşünce.
devamını gör...
sigara müptezeli yaşlı kadının "kurabiye yin mi?" ayağına keanu reyize upgrade yaptığı film. keanu aslında seçilmiş değil en başta, yaşlı teyze "bundan seçilmiş olur" diye kurabiye yedirip mod yapıyor bunu.
devamını gör...
film değil manyaklıktır.
öyle normal bir şey kesinlikle değildir.
sinemada tarihtir çığır açmaktır.
abartıyorsun diyenler 2020 ye göre film değerlendiren fasaryalardır.
ayrıca 4. çıkacak filmdir.
devamını gör...
birinci filmde herkesin hemen hatırlayacağı kırmızılı kadın metaforuna ayrı bir parantez açmak istediğim filmdir.

mopheus, neo’ya matrix simülasyonunun küçük bir kopyasında ilerlerken “gerçek olan” ile “algılanan” arasındaki farkı anlatıyor. bu sırada karşıdan gelen kırmızılı bir kadın neo’nun ilgisini çekiyor ve dikkati dağılıyor. çünkü çevredeki herkesten daha renkli daha canlı ve güzel... mopheus, neo'nun bu aldatmacaya takılacağını bildiği için ona "beni dinliyor musun yoksa kırmızılı kadına mı bakıyordun?" diye sorup tekrar bakmasını istiyor. neo kadına dönüp baktığında aslında onun "çekici bir kadın" olduğunu değil simülasyonu koruyan bir ajan olduğunu fark ediyor.

bu "kırmızılı kadın" metaforu ile görünen ve gerçeklik olarak addedilen sistemin arkasında farklı bir realitenin olduğu mesajı verilmek isteniyor. algılarımıza göre içinde bulunduğumuz evreni bir şekilde anlamlandırıp idrak ediyoruz. dokunup, görüp, kokladığımız şeyler, duyu organlarımızdan bir elektrik sinyali olarak geliyor ve beynimizde işlenip bir sonuca dönüşüyor. ancak algılarımızın ötesinde bir gerçekliğin olup olmadığını düşünmek aklımızın ucundan dahi geçmiyor. çünkü yaşam algımız, normlar, öğretilenler vs her neyse bizim algımızı bu şekilde programlıyor. belki de zihin gücümüzle erişebileceğimiz çok dafa farklı gerçeklikler varken "kırmızlı kadının" büyüsü aldatmacanın ötesine bakmamızı engelliyor.

kısacası boynumuzdaki zincirlerle mağaramızın duvarındaki yansımaları izleyip onlarla oyalanmak hepimizin hoşuna ve kolayına gidiyor.
devamını gör...
bir neokolonyalizm övgüsü.
amerikan tipi devrimci sinemanın sınırlarının gidebileceği maksimum marjinal noktanın liberal/neokolonyal özgürlükten fazlası olamayacağını gösterir bu film serisi. (1-2-3 toptan değerlendirmiş olalım)

kurtarıcı tek şahıs kültünü sıkı sıkıya benimseyip yüceltmesini de eleştirebiliriz burada. ama ben bunu şimdilik zaplayıp önerdiği uzlaşının sıkıntısını parmaklamak istiyorum öncelikle.

evvela kısaca kolonyalizm/neokolonyalizm konusuna degdirelim. malumunuz 2. dünya savaşı'ndan sonra hızlıca dağılan emperyal(kolonyal) devletler var. birden bu sömürgeci batı devletleri afrika'dan asya' dan toparlanıp kendi öz alanlarına dönmüş, sömüre sömüre iligini kuruttugu ülkelerin bağımsızlıklarını tanımışlardir.
işte bu noktaya kadar buralarda uygulanan metot şudur: insanliktan nasibini almamış bir kaba kuvvet ile bu ülkelerin kaynaklarının çalınması, insanların kolelestirilmesi. herhangi bir hak hukuk tanımadan sömürge valileri ve yerel işbirlikçilerin idaresi vardır buralarda. hasılı bildiğin insanlık tarihinin yüz karası bir olaydır bu kolonyalizm.

ıyi peki sonra? sonrası şişti bu düzen. 2.dünya savaşı dediğimiz temelde bu somirgelerin yeniden paylaşımı savaşıdır. sonunda da yeniden paylaşım yapılmıştır. avrupa'li devletlerin yediği ama bitiremediği sahalara, uluslasmasini geç tamamlayip haliyle sömürge yarışına geç giren almanya ve amerika, japonya, sscb vs de göz dikmiş sonunda da savaş patlamış. savaş sonunda da yeni çift kutuplu dünyada eski metot ile sömürgecilik yapmak mümkün olmamıştir. ama bu demek değil ki sömürgecilik bitecek.

tam bu noktada işte neokolonyalizm kavramı devreye giriyor. bildiğin sömürgeciligin update edilmiş hali bu. bu sefer iliği kurutana kadar sömürmek yerine. dibinde azıcık bırakıyorsun. kırbaç kölelestirmek yerine kendine bağımlı kılıyorsun. yeraltı kaynaklarını çıkarıp göz göre göre çalmak yerine, oraya kendi şirketini gönderip sudan biraz pahalıya kullanım haklarını satın alıyorsun.
bunu da gayet "medeni" bir şekilde yapıyorlar. hem imajlari bozulmuyor. hem de sömürgeden gelen kazanç kaybolmuyor.
peki bunu nasıl başarıyor bu batılı devletler.
çeşitli yöntemleri var bunun.
1) ülke yönetimine bir diktatör getir. onun güçte kalması için sana muhtaç olmasını sağla. diktatör sana ülkenin bütün kaynaklarını satsın.
2) yüzlerce yıldır kaynaklarını çaldığın, altyapısından tut, sağlık sistemine kadar herseyini harap ettigin ülkelerin inşası için borç ver. bu borçları dolarla/euroyla ver. bunu ımf, dünya bankası gibi araçlarla yap. bu kurumlar borç verirken öyle şartlar dayasin ki bu ülkelerin ekonomik sıkıntılarının sürekliliği sağlansın. borçlar karşılığında taviz al.
3) geri çekildiğin her ülkenin eğitim sisteminde kendi dilini dayat. haliyle her kültürel alışverişi seninle olsun. genci senin ülkene okul okumaya gelsin. seni sevsin, seni desteklesin. etc.
böylece görünürde bağımsız bir sömürge sahibi oldunuz. tebrikler.

işte bu daha "insancıl" neokolonyalizm günümüzde sömürgeciligin devamını sağlıyor.

ıyi de olum matrix ne alaka?

şimdi çok üstten çok net bir şekilde diyebiliriz ki, robotlar sömürgeci, insanlar ise sömürgedir. zion halkı ise buradaki devrimci kardeşlerimizdir. robotların kurduğu bu vahşi düzene isyan edip, kaybede kaybede kazanmayı öğrenmeye ve bu alçak, bu vahşi düzeni yerlebir etmeye çalışıyorlar. morpheus'un boş beleş metafizik sayiklamalarindan siyrilirsak da gayet mantıkli bir lider kadrosuna ve elbette halkı için canını feda etmeye hazır asker/halka sahiptir bu direniş.

kurtarıcı diye bize sunulan 'neo'nun mimarla yaptığı görüşmede ise bu filmin arkasındaki liberal/neokolonyal mantık kendini alenen ortaya koyar. buna göre, bu mücadele ilk değildir. daha önce bilmem kaç kez yaşanmış ve her seferinde kaybedilmiştir. somurgecinin teklifi, kurtaricinin belli sayıda insanı alıp bu döngüyü başa almasıdır. haliyle sömürgeci kendisini bir kez daha yenecektir. çark olduğu gibi dönecektir. mimar bura eski sömürge aklını temsil eder.
işte tam bu noktada 'kahin' yeni bir metot ile sömürgeci ile sömürülen arasında uzlaşı sağlar. somurgecinin çarklarını azıcık yumuşatmak karşılığında sistemi de maksimize eder. bu yeni sistemde sömürü yine devam eder. ancak isteyen sistemden çıkmakta özgürdür. tabii ki bu özgürlük yalandandır. neden, onu da yine filmin içindeki bir sahnede hain kelin "bu yemeğin gerçek olmadığını, bir kod parçası olduğunu biliyorum. ama yine de güzel, beni mutlu ediyor" demesinden çıkarabiliriz. yani sistemin içinde eritilen, özgür iradesi her an manipulie edilen kurbanların kararları tabii ki sömürgecinin sistemini sarsmayacaktir. marx'in "mutlu köleler" dediği bu insanları, kaderine terkedecek bir "kurtarıcı kahraman " figürü ancak sistemin işine gelir.

hasili film bildiğin yeni sömürge övgüsünden başka bir şey değildir.

mücadele o robotlarin(sömürgecinin) son çarkı kırılıp, son bebenin ensesindeki kablo çıkarılana kadar bitmez. morpheus denilen spirutuel dengesiz ile neo denilen yavşak revizyonizmin bayraktarlarindan başka bir şey değildir. övmeyin yükseltmeyin.
devamını gör...
aksiyon ağırlıklı filme alternatif olarak sıkıcı sıkıcı filmleri tavsiye edenleri görmemizi sağlamış filmdir.

hamburger yerine ıspanak yiyin besin değeri daha iyi demek gibi bir şey.

edit:

''vurdu kırdı meraklısı bol hollywood soslu kaptan amerika bağımlısı fun boy''

asdasfkjfjksdf
devamını gör...
şu an tam da mr. anderson'un trinity gelmeden önceki hayatını yaşıyorum. hayatımın kökten değişmesi için tüm şartlar olgunlaştı. artık gel trinity, evde bekliyorum.
devamını gör...
beyin a**ıklaması yaşatan efsana film. kafan yanar noluyo lan diye triplere girersin. elini sağa sola havaya kaldırırp kodların içinde gezdirebilir miyim lan acaba diye mal mal düşüncelere dalarsın. bir hafta etkisinden kurtulamazsın. okulda ödevini yapmazsın işte patronu sallamazsın bunlar hepsi bi simülasyon hiç biri gerçek değil diye. sonra sınıfta kalırsın patron da kapının önüne koyar. eve çulsuz bir şekilde dönünce lan s**erim simülasyonunu da neosunu da haa diye isyan edersin.
bir süre normal hayatına devam edersin sonra tekrar merak ederek bi eleştiri videosuna bi yazıya denk gelirsin ve bu döngü tekrarlanır.
mandıra filozofu gibi takılmak istersiniz bu hayatta. kendi köşemde kendi kendime bir hayat. hep gerçeği, asıl olanı arayayım dersiniz. kelimelerin anlamlarını düşünmek istersiniz sabahtan akşama kadar. insanı insan yapan muhakeme yeteneğinizi doyasına çalıştırmak istersiniz. iç güdülerimle hareket eden bir hayvan mıyım yoksa bir cam fanusun içinde eli kolu bağlı bir robot muyum diye düşünürsünüz. hayvanlar doğada özgür. robotlar programlarının dışına çıkmaz. ama sende hem içgüdü var hem programlanıp sıkıştırılmışsın havayı çekilmiş paket gibi. öte yandan susturduğun bir akıl..
böyle eserleri görünce de insanın kafasının karışması normal. ya işte holivut çöplüğü yeğenim hepsi aynı bok diye bir eleştiriyi kabul etmiyorum. insanı ufacık da olsa düşünceye sevk eden bir eser değerlidir.
devamını gör...
jean baudrillard'in simülakrlar ve simülasyon eserinden esinlenerek yaratılmış, her ne kadar yazar filmi beğenmese de, simule edilmiş bir veri dünyasının içinde yaşayan yeni insanoğlunun gerçeklik ile ilişkisini ve prangalarını çıkararak özgürleşme mücadelesini ele alan en derin filmlerden biridir. benzerlerinden farkı yalnızca felsefi altyapısı değil, "hakikaten simule edilmiş bir dünyada yaşasaydık bunun farkında olup özgür irademizi kullanabilir miydik?" sorusunu hakkıyla işlemesidir. elbette sorunun cevabını henüz görmedik, belki 4. filmde 3. filmin son kısmı da bir anlam kazanır.
devamını gör...
baştan yazayım: matrix'e b.k atan çarpılır. eli ayağı tutmaz olur.
bu filmi önce sinemada sonrasında farklı mecralarda tekrar tekrar izlemiş birisi olarak net olarak söyleyebilirim ki: 1999 yılında çağının ötesinde, çığır açan bir film olan matrix 2021 senesinde hala efsanedir.
bazı yazarların matrix'le kıyasladığı filmlerin hepsini izledim. kanaatimce bu filmlerin tek orijinal yanı senaryolarının matrix'e benzemesidir. evet matrix'te başka bir senaryodan esinlenmiştir. ancak senaryo tek başına filmin küçük bir kısmıdır. bunu her yönüyle takdir edilecek bir film haline getirmek emek ve ustalık ister ve wachowski kardeşler bunu başarmıştır.
kanaatimce "hollywood filmlerini beğenmiyorum, sanat filmleri dışında film izlemiyorum" klişesi bu filmi eleştirmek için yeterli değildir.
matrix 4 çıkınca filmin konusu hakkında daha çok konuşuruz ancak bu aşamada önemle belirtmek gerekir ki carrie-anne moss'un kalbimizde yeri ayrıdır. onu üzen bizi (biz kimse artık!) üzmüş olur.
devamını gör...
en sevdiğim üçleme olan eseri şu şekilde yorumlayabilirim;


“morpheus: the matrix is everywhere. ıt is all around us. even now, in this very room.
you can see it when you look out your window or when you turn on your television. you can
feel it when you go to work, when you go to church, when you pay your taxes. ıt is the world
that has been pulled over your eyes to blind you from the truth.
neo: what truth?
morpheus: that you are a slave. like everyone else, you were born into bondage, born into a prison that you cannot smell or taste or touch. a prison for your mind.”

yukarıdaki diologta adorno’nun ortaya atmış olduğu kültür endüstirisi kavramı metaforlarla anlatışmıştır.matrix, teklonojinin getirmiş olduğu sanal gerçeklik kavramını gerçek hayatta yaratılmış olan çarpıtılmış gerçekliklerle bağdaştırmaktadır. sistemin içerisinde “sanal bir gerçeklikte” yaşayan insanlar bulundukları durumu sorgulayamaz haldedirler.çünkü bunları ona sorgulatacak alternatif bir olgunun varlığına inanmayı, bir uyarıcı olmadan kendi başlarına başaramazlar. bu durum platon un ortaya atmış olduğu mağara alegorisiyle oldukça benzerlik göstermektedir.platonun bahsettiği anlamdaki bir mağaradan dışarı çıkan bir insanın gözleri daha önce hiç güneş görmediği için açılmakta zorlanır.bu duruma filmdeki leo karakterinin ilk uyandırıldığı anda, içinde bulunduğu durumu kabul edememesi ve kusması gösterilebilir.çünkü alışılmışlığın dışına çıkmak, ne kadar gerçek olursa olsun, insanın zor kabulleneceği belki de istemeyeceği bir şeydir.ayrıca sistemi sorgulayan ve cevap aramaya meyilli insanlar, toplum tarafından yalnızlaştırılır.bu duruma leo nun yalnız ve içine kapanık bir yazılımcı olması gösterilebilir.leo kendini hisleriyle toplumdan soyutlamıştır.aslında, bu arayış onu doğal bir şekilde yalnızlaştırmıştır.
aynı zamanda matrix filmi, makine ve insan ilişkisini farklı bir açıdan ele alır.insanın kendi işlerini kolaylaştırmak için yaratmış olduğu makineler kontrolü ele geçirirler.bu da kapitalizmin artık kontrolden çıkıp kendi kendine yaşayan bir kavrama dönüştüğünü yansıtır.insanlar bu makinelerin kölesi haline gelmişlerdir.bu sistem ve makineler, tarlalarda yetiştirdikleri insanların biyoenerjilerini kullanır ve onlara sanal bir gerçeklik sunarlar.bu iş gücü sömürüsünü vurgulamaktadır.tarlada yetişen insanların değer olarak bir birinden farkları yoktur. ne düşündüklerinin bir önemi yoktur.çünkü onlar sadece bioenerji olarak var olurlar.yaratılan bu sanal dünya onun içinde bulunan insanların dikkatini dağıtacak öğeler barındırır. morpheus ve leo matrix in provasını yaptıkları esnada leo’nun karşısına çıkan güzel kadın ve ona bakan leo nun düşman tarafından alt edilmesi , televizyon ve dergi kültüründe yaygınlaşan ve özellikle reklamlarda kullanılan cinselliğin ne derece dikkat dağıtıcı ve insanı hedefe açık bir hale getirebileceğini göstermektedir.matrix te gücü elde edebilmenin sırrı zihni serbest bırakmaktır.bu da ancak, insanın beynini meşgul eden sistem tarafından dayatılmış düşüncelerden kurtulmakla mümkündür.bu duruma, özellikle 1980 den sonra internet ve digital medyanın yaygınlaşmasıyla beraber insanların her gün maruz kaldığı devasa miktardaki reklam sayısı örnek verilebilir.bu durumdan kurtulmak zordur çünkü sistem buna göre şekillenmiştir. zaten leo sisteme yabancılaşmış bir karakter olduğu için bu yola girebilmiştir. bu etkiler görsel olak da şu şekilde yansıyor ; aklın ve mantığın sembolü olan yeşil renk sayısal olarak işleyen matrix ‘in rengiyken, gerçekliği sembolleyen mavi renk matrix’in dışında kullanılmıştır.insanların bulunduğu küvez ve tarlaların renginin kırmızı olması ise bozulmuşluğu simgelemektedir.


ayrıca: matrix filminin eleştirdiği ana kavramlar kapitalizm ve kültür tüketim toplumudur.1980 lerden itibaren aşama aşama gelişmeye ve yaygınlaşmaya başlayan kişisel bilgisayarların kullanımı, internet ve cep telefonları, insanlığın dünya ve kendileriyle olan ilişkisini çok ciddi bir şekilde değiştirmiştir. 1980 lerin başında piyasaya giriş yapan ilk kişisel bilgisayar ıbm 5150 yle başlayan bu süreci commodore 64 takip etti.fakat asıl büyük değişim bilgisayarların birbiriyle iletişime geçmesinden, yani internetin yaratılmasından sonra gerçekleşti. yapay zekanın düşünme kapasitesinin sorgulanması aslında çok daha öncesinde, alan turing tarafından ortaya atılmış bir fikirdir.lakin, bilgisayarlar ve internet kullanımının yükselişe geçmesi ve bunların insanlarının yaşam alanlarında yaygınlaşmasıyla beraber toplumda oluşan değişimlerin gözlenmesi filmin çekilmiş olduğu perioda tekabül eder. 1990 yılında tim berners-lee world wide web i kurar ardından 1991 yılında internet reklam kullanımı için açık bir mecra halini alır. filmde çizilen dünya tamamen datalardan oluşan bir buluttur.yani yapay gerçekliktir.bu yapay gerçeklik belirli algoritmalarla kontrol edilebilir haldedir çünkü sayısal bir sisteme dayanır. dayandığı yaygınlaşan kültür endüstrisinin bir yansımasıdır.
devamını gör...
ılk bölümü izledim ama diğerleri daha nasip olmadı. bu filme karşı aşk besliyorum. ınanılmaz bir senaryo, zamanın çok ötesinde. bir filmde aranılan herşey mevcut. canım matrix.
devamını gör...
çok derin, sadece bilim kurgudan ibaret olmayan film üçlemesi.

(kabaca)
* mimar diyor ki: ben mükemmel matrix sistemini kurdum ama insanlar kusurlu varlıklar olduğundan mükemmel sistemi bünyeleri reddetti ve neredeyse hepsini kaybettik. sonra insanları anlamak için kahin programını yaptım, hatalı-kusurlu-mantıksız işlemler yapıyordu ama kusurlu insanlar onun porgramını kabul ettiler. böylece matrix'i kurdum. neo bir anomali, daha önce de matrix'den neo'lar çıktı. kahin'in kusurlu tasarımı yüzünden sürekli yeni neo'lar çıkıyor ve biz onları durduruyoruz.

* kahin diyor ki: iki taraf da (makineler ve insanlar) birbirine muhtaç ve barışmaları lazım. bunun için asıl gereken, güçlü taraf olan makinelerin ikna edilmesi, bunu sağlamak için bir kumar oynuyorum ve neo'yu matrix'e salıyorum. sonunda bir neo bunu başaracak. bu neo bir aşka sahip, bunun başarma şansı daha fazla.

* ajan smith diyor ki: ben kaynak'tan (makinelerin kendi içi sistemi) matrix'e insanlarla uğraşmak için sokuldum, burası kötü ve çıkmalıyım. insanlar bir hastalık gibiler. mimar izin verse hepsini yok ederim. ama neo beni parçalayınca kaynakta silinmeyi reddedip matrix'e kaçtım, burdaki bütün programları ve insanları bilgisayar virüsü hatta bilgisayar kanseri gibi kendimin kopyası yapıcam, heryere yayılıcam, sistemi ele geçiricem. artık virüs benim, matrix bana ait.

* neo diyor ki: mimar ve makineler başta en çok benden kurtulmak istiyordu, ama şimdi ajan smith'ten kurtulmayı daha çok istiyorlar. ben ve ajan smith ben onu parçalayıp o geri gelince birbirimizin tersiyiz, + ile - gibi biz birleşirsek ikimiz de yok oluruz ve matrix bu virüsten kurtulur. mimar'ı da (makineleri) bu şekilde barış için ikna edebilirim.


(filmdeki matrix dışı dünya'nın da gerçek dünya olmadığını söyleyenler var, neo'nun dışarda robotları etkileyebilmesi falan ondan diyorlar. ama o zaman da niye insan-elektrik tarlaları o dış dünyada, orası da bi sanal katmansa sanal elektrik üretip ne yapacaklar. orayı görenler zaten matrix'in kandırmaca olduğunu bilenler, insanlar matrix'ten çıkmasaydı sanal ortamda kimi kandırıyorlar da elektrik tarlalarını koyuyorlar, mimar niye makine şehrinde robot olarak çıkıyor neo'nun karşısına vs. vs.)

şu videolar da zihin açıyor (shockvoice'den)
"beyaz tavşanı izle" matrix video serisi
1.-2.-4.-5.-20. videolar önerimdir
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"the matrix" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim