bazen gördüğünüz gerçekler sizi tatmin etmez, içinize bir türlü sinmez.. eksik bir şey var dersiniz.. işte o gerçeklik; o an alenen size büyüdüğünüzü hissettirir.
yıllar önce, memleketimi terk etme arefe günlerindeyken annemle karşılıklı koltuklarda oturuyorduk. bir daha görüşmeme ihtimalimizden ötürü birikecek hasretimizi peşinen ödemeye çalışıyorduk belki de.
o esnada av tahir elçi'nin yerde cansız yatan bedeni ekranlarda son dakika olarak verilmeye baslandı bir anda. tum olayı anlatmaya çalışan haberciler o gün kariyerlerinin en kötü performansını sergiliyorlardı. bir türlü içime sinmiyordu böyle bir ölüm şekli. bu yaşandı.. tahir elçi bu şekilde öldü.. bu bir gerçeklik, bunu kabul etmelisin diye kendi iç dünyama zorbalık ediyordum.. içime dışıma akıttığım göz yaşları durmuyordu. büyüyordum. olgunlaşıyordum bunu bariz bir şekilde hissediyordum. dakikalar senelere o an dönüşmüştü çoktan benim için.
o esnada bir şey daha farkettim; (yeni doğmuş bebeklerin uzun bir süre süren anneleriyle özel bir bağı vardır. hissiyatların çift taraflı aktığı bir çeşit kablosuz ağ gibi bir şey. bebek büyüdükçe o bağ kaybolmaya başlar.) içimde kopan o tufanı, o bir anda yaşadığım yaşlanmayı sakladığımı sanıyordum. bir an fark ettim ki annem bana kitlenip kalmış ve o an yaşadığım her şeyi silüetinde taşıyordu. o gün öğrendim ki o bağ ihtiyaç duyuldukça tekrar oluşabiliyormuş. çaresizce söyleyebildiği tek cümle şu oldu; üzülme oğlum, vicdanının canını yaktığını biliyorum.
devamını gör...