sosyal medya suçlarına hapis cezası getirilmesi
herkes sussun sadece yandaş medyalar konuşsun, amaç bu.
devamını gör...
hem dersini bilmiyor hem de şişman herkesten
ironik bir şiirdir ben ironi sevmem .
devamını gör...
müslüman olup gelişen ülke
müslüman ülkemi varmış.
devamını gör...
extrovert
sosyal etkileşim yoluyla enerjisini yeniden dolduran, türkçe de 'dışadönük' olarak da adlandırılan kişilerdir. zaman zaman yalnız başına kalmaya ihtiyaç duysalar da, onlara enerji veren şey diğer insanlarla etkileşimde bulunmaktır.
zıttı olan introvert başlığında da bahsettiğim gibi: içe dönük -introvert- ve dışa dönük -extrovert- terimleri insanların kişiliklerini ve sosyal etkileşimin enerji düzeyleri üzerindeki etkilerini tanımlamak için kullanılır. bazı insanlar bu etiketleri önemsiz olarak görürken, birçok kişi bunları dünyadaki yerlerini, kendi beyinlerinin nasıl çalıştığını ve başkalarıyla en iyi nasıl etkileşimde bulunduklarını anlamanın bir yolu olarak kullanıyor.
hiç kimse tamamen içe ya da dışa dönük değildir.
eminim burada da birçok kişi duruma ve hatta etrafındaki insanlara göre kendini daha dışadönük ya da içedönük hissediyordur.
extrovert kişiliğe sahip olanlar, insanları gerçekten severler. sadece insanların etrafında olmayı değil, insanların kendilerini derinden severler. bu grupla ilgili yaygın bir yanılgı, yüzeysel oldukları, kendilerini insanlarla çevreledikleri ve enerji verici (veya çılgın) telaş uğruna faaliyet gösterdikleri yönündedir. insanların etrafında olmak enerji rezervlerini doldurur, ancak değer verdikleri insanlarla ilişkilere yatırım yapmak onlar için oldukça anlamlıdır.
insanlarla zaman geçirmeyi, onlarla bol bol sohbet etmeyi sevdikleri gibi zaman zaman kendi başlarına da kalmak isteyebilirler.
yüksek sesle düşünebilirler. dışadönük insanlara genellikle çok fazla konuştukları veya çok gürültülü oldukları söylenir. bunun nedeni, birçok dışa dönük kişinin olayları konuşarak işlemesidir. içedönüklerin kendi zihinlerinde özel olarak düşünebilecekleri yerlerde, birçok dışadönük çözüme ve anlayışa ulaşmak için sesli düşünmeye ihtiyaç duyma eğilimindedir. yüksek sesle düşünmek, durumları yapıcı bir şekilde ele almalarına ve başkalarının içgörü ve desteğini almalarına yardımcı olur.
sosyal ortamların neşesi, enerjisi ve aslında ilerletici gücüdür bu kişiler. ama aklınızı okuyamazlar, sizin onlara düşüncenizi, hislerinizi anlatmanızı isterler. bunu akıldan çıkarmamakta fayda var.
kaynak
zıttı olan introvert başlığında da bahsettiğim gibi: içe dönük -introvert- ve dışa dönük -extrovert- terimleri insanların kişiliklerini ve sosyal etkileşimin enerji düzeyleri üzerindeki etkilerini tanımlamak için kullanılır. bazı insanlar bu etiketleri önemsiz olarak görürken, birçok kişi bunları dünyadaki yerlerini, kendi beyinlerinin nasıl çalıştığını ve başkalarıyla en iyi nasıl etkileşimde bulunduklarını anlamanın bir yolu olarak kullanıyor.
hiç kimse tamamen içe ya da dışa dönük değildir.
eminim burada da birçok kişi duruma ve hatta etrafındaki insanlara göre kendini daha dışadönük ya da içedönük hissediyordur.
extrovert kişiliğe sahip olanlar, insanları gerçekten severler. sadece insanların etrafında olmayı değil, insanların kendilerini derinden severler. bu grupla ilgili yaygın bir yanılgı, yüzeysel oldukları, kendilerini insanlarla çevreledikleri ve enerji verici (veya çılgın) telaş uğruna faaliyet gösterdikleri yönündedir. insanların etrafında olmak enerji rezervlerini doldurur, ancak değer verdikleri insanlarla ilişkilere yatırım yapmak onlar için oldukça anlamlıdır.
insanlarla zaman geçirmeyi, onlarla bol bol sohbet etmeyi sevdikleri gibi zaman zaman kendi başlarına da kalmak isteyebilirler.
yüksek sesle düşünebilirler. dışadönük insanlara genellikle çok fazla konuştukları veya çok gürültülü oldukları söylenir. bunun nedeni, birçok dışa dönük kişinin olayları konuşarak işlemesidir. içedönüklerin kendi zihinlerinde özel olarak düşünebilecekleri yerlerde, birçok dışadönük çözüme ve anlayışa ulaşmak için sesli düşünmeye ihtiyaç duyma eğilimindedir. yüksek sesle düşünmek, durumları yapıcı bir şekilde ele almalarına ve başkalarının içgörü ve desteğini almalarına yardımcı olur.
sosyal ortamların neşesi, enerjisi ve aslında ilerletici gücüdür bu kişiler. ama aklınızı okuyamazlar, sizin onlara düşüncenizi, hislerinizi anlatmanızı isterler. bunu akıldan çıkarmamakta fayda var.
kaynak
devamını gör...
gereksiz yere para verilen tatlılar
(bkz: cheesecake)
koca bi balon. bi san sebastian çiizkeyk var görseniz 100 gram gelmeyecek dilimine utanmadan 30 lira alan yer var. (2020 fiyatidir, su an 50 lira olmustur)
koca bi balon. bi san sebastian çiizkeyk var görseniz 100 gram gelmeyecek dilimine utanmadan 30 lira alan yer var. (2020 fiyatidir, su an 50 lira olmustur)
devamını gör...
22 temmuz
bu bir film önerisi değildir.
2011 yılında norveç’te yaşanan ırkçı saldırı sonucu 77 kişi (çoğunluğu 17-18 yaşlarında) öldürülmüş. 242 kişi ise saldırıdan yaralı kurtulmuştu.
film yaşananları görgü tanıkları üzerinden aktarıyor. gerçek bir kesit.
filmi izledikten sonra insanın yazası bile gelmiyor. ırkçılık nedir? kafatasçılık nedir? faşizm nedir? sorularının karşılığıdır.
saldırıda ölenler neyin bedelini ödediler?
bazen, sözlük içerisinde de ırkçı söylemler görüyorum. şunu açıkca söyleyeyim;
benden uzak durun.
2011 yılında norveç’te yaşanan ırkçı saldırı sonucu 77 kişi (çoğunluğu 17-18 yaşlarında) öldürülmüş. 242 kişi ise saldırıdan yaralı kurtulmuştu.
film yaşananları görgü tanıkları üzerinden aktarıyor. gerçek bir kesit.
filmi izledikten sonra insanın yazası bile gelmiyor. ırkçılık nedir? kafatasçılık nedir? faşizm nedir? sorularının karşılığıdır.
saldırıda ölenler neyin bedelini ödediler?
bazen, sözlük içerisinde de ırkçı söylemler görüyorum. şunu açıkca söyleyeyim;
benden uzak durun.
devamını gör...
küçük şeylerle mutlu olmak
elindekiyle yetinmeyi bilmektir.
devamını gör...
moderatörlerin başlıkları taşıması ve başlığı açanı haberdar etmemesi
bu vb türevlerde başına buyruk düzeltmelerde hepsini siliyorum denk geldikçe.
koz vermeyelim neyse, kalsik prosedür gireyim
tanım: çok bilmiş(lik)tir, "sözlük büyüdü, köprüyü gectik, kayyım bile atarız icabinda, var mi bize yan bakan höö" demek gibidir.
koz vermeyelim neyse, kalsik prosedür gireyim
tanım: çok bilmiş(lik)tir, "sözlük büyüdü, köprüyü gectik, kayyım bile atarız icabinda, var mi bize yan bakan höö" demek gibidir.
devamını gör...
koca mustafa paşa
sultan 2. bayezid döneminin son yavuz sultan selim döneminin ilk sadrazamıdır.devşirme olup olmadığı bilinmemekle birlikte fatih sultan mehmet döneminde saraya alınmış, haznedarbaşı ve kapıcılar kethüdası gibi görevlerinde bulunmuştur. sonrasında 2. bayezid döneminde berber kılığında italyaya giderek cem sultan'ın şahsi berberi olmuş ve onu zehirli ustura ile öldürmüştür.
sonrasında saraya dönen mustafa paşa kubbe altı veziri olarak hadım ali paşanın da himayesinde görev yapmıştır. hadım ali paşa şahkulu isyanını bastırdığı esnada ölünce 1511 yılında sadrazam olmuştur. sultan bayezid tahttan inip yavuz sultan selim tahta çıktıktan sonrada sadrazam olarak kalmıştır. sultan selim tahta çıktığında iki abisi korkut ve ahmet hayattadır. korkut selim ile sulh yapmış ve manisa valiliği yaparken ahmt isyan etmiş koca mustafa paşa'nın da onun tarafına tutması sonunu getirmiştir.
şehzade ahmet'e yazdığı mektuplar padişahın eline geçince o sırada bursadaki ordugahta 1512 yılında boğularak idam edilmiştir. istanbul fatih'te adını taşıyan bir cami ve mahalle vardır. koca mustafa paşanın kabri pınarbaşı’nda bursa mevlevîhanesi karşısındadır.
sonrasında saraya dönen mustafa paşa kubbe altı veziri olarak hadım ali paşanın da himayesinde görev yapmıştır. hadım ali paşa şahkulu isyanını bastırdığı esnada ölünce 1511 yılında sadrazam olmuştur. sultan bayezid tahttan inip yavuz sultan selim tahta çıktıktan sonrada sadrazam olarak kalmıştır. sultan selim tahta çıktığında iki abisi korkut ve ahmet hayattadır. korkut selim ile sulh yapmış ve manisa valiliği yaparken ahmt isyan etmiş koca mustafa paşa'nın da onun tarafına tutması sonunu getirmiştir.
şehzade ahmet'e yazdığı mektuplar padişahın eline geçince o sırada bursadaki ordugahta 1512 yılında boğularak idam edilmiştir. istanbul fatih'te adını taşıyan bir cami ve mahalle vardır. koca mustafa paşanın kabri pınarbaşı’nda bursa mevlevîhanesi karşısındadır.
devamını gör...
brothers düğüm salonu radyo yayını
- kilo mu aldın sen?
+ ........ (gözlerimi belertiyorum şu an, bilmem farkında mısın?)
- çok zayıfladın son zamanlarda, canın mı sıkkın?
+ sa-na-neeeee!!!!
sorulmaması gereken sorulara yutkunmadan verdiğimiz cevapları konuşalım da biraz enerjimiz değişmesin mi sevgili kafadaşlarım?
"ben dışınızdaki irlandalı" ile birlikte bu akşam saat 22:00'de sözlük radyosunda olacağız biz. ya siz?
+ ........ (gözlerimi belertiyorum şu an, bilmem farkında mısın?)
- çok zayıfladın son zamanlarda, canın mı sıkkın?
+ sa-na-neeeee!!!!
sorulmaması gereken sorulara yutkunmadan verdiğimiz cevapları konuşalım da biraz enerjimiz değişmesin mi sevgili kafadaşlarım?
"ben dışınızdaki irlandalı" ile birlikte bu akşam saat 22:00'de sözlük radyosunda olacağız biz. ya siz?
devamını gör...
emre aydın
hoşçakal parçası güzel yere dokunur.
devamını gör...
başarıyı engelleyen faktörler
zamanı planlayamamak. kendisine ayrılan zamanda yapılacak şeye odaklanamamak.
devamını gör...
ortaokulda yapılan zorbalıklar
merhamet duygusu yaşıtlarına göre erken gelişmiş çocukların kalbinin defalarca kırılması ile sonuçlanır
devamını gör...
çatalhöyük
insanlık tarihinin ilk “kent” yerleşmesi olarak kabul edilmektedir. unesco listesinde bulunmaktadır. konya’da yer alır.
(kaynak: tarih defterim.)
(kaynak: tarih defterim.)
devamını gör...
mıknatıslı kitap ayracı
kullanırken kitaba zarar verebilen , genelde kaybolan , üzerinde binbir türlü resmin veya simgenin basılı olduğu ,kitapçılarda kasanın yanında satılan kitap ayıracı.
devamını gör...
waltz with bashir
bir ari forman animasyon filmidir. en iyi yabanci film dalında oscara aday olan film, aynı dalda altın küre kazanmıştır. ve bunun dışında da onlarca ödül sahibidir.
savaşın neredeyse kimseye bir faydası olmamıştır bu zamana kadar. savaş sadece onu düzenleyip kenara çekilenlere fayda getirebilir ki bu fayda da uzun vadeli olmayacaktır.
savaşta ölen de öldüren de mağluptur. her ne nedenle olursa olsun savaşı düzgün bir mantıksal düzleme oturtmak mümkün değil. ölenler öldükleri ile kalırken yakınları paramparça olur. ya savaşıp sağ kalanlar?
savaş sonrası sendrom hala o kadar yaygın ki dünyada her savaştan sonra psikolojin sorunlar yaşayan eski askerler topluma karışıp hayatta kalmaya çalışıyor ve birçoğu bunu başaramıyor. ya katil oluyorlar ya da kendi kendilerinin maktulü.
filmde ortadoğu’da bitmeyen savaşlardan birinden çıkmış bir yönetmen ( ari forman) arkadaşı ile sohbet ederken arkadaşının sürekli aynı rüyayı gördüğünü öğrenir. bunun lübnan’da birlikte yaşadıkları savaşla bir ilişkisi olabileceğini düşünür ancak yönetmen hiçbir şey hatırlamamaktadır o günlerle ilgili. bir savunma mekanizması olarak hafızası o dönemi silmiştir. bunun üzerine yönetmen eski arkadaşlarını arayıp bulur ve onlardan dinledikleri ile hafızasını yeniden inşa eder.
hatırladıklarını öğrenmek istiyorsanız da bu valsi bashir’e lütfetmeniz gerekir.
savaşın neredeyse kimseye bir faydası olmamıştır bu zamana kadar. savaş sadece onu düzenleyip kenara çekilenlere fayda getirebilir ki bu fayda da uzun vadeli olmayacaktır.
savaşta ölen de öldüren de mağluptur. her ne nedenle olursa olsun savaşı düzgün bir mantıksal düzleme oturtmak mümkün değil. ölenler öldükleri ile kalırken yakınları paramparça olur. ya savaşıp sağ kalanlar?
savaş sonrası sendrom hala o kadar yaygın ki dünyada her savaştan sonra psikolojin sorunlar yaşayan eski askerler topluma karışıp hayatta kalmaya çalışıyor ve birçoğu bunu başaramıyor. ya katil oluyorlar ya da kendi kendilerinin maktulü.
filmde ortadoğu’da bitmeyen savaşlardan birinden çıkmış bir yönetmen ( ari forman) arkadaşı ile sohbet ederken arkadaşının sürekli aynı rüyayı gördüğünü öğrenir. bunun lübnan’da birlikte yaşadıkları savaşla bir ilişkisi olabileceğini düşünür ancak yönetmen hiçbir şey hatırlamamaktadır o günlerle ilgili. bir savunma mekanizması olarak hafızası o dönemi silmiştir. bunun üzerine yönetmen eski arkadaşlarını arayıp bulur ve onlardan dinledikleri ile hafızasını yeniden inşa eder.
hatırladıklarını öğrenmek istiyorsanız da bu valsi bashir’e lütfetmeniz gerekir.
devamını gör...
2008 yılına geri döndüğünü düşünmek
şahsen pek dönmek istemeyeceğim bir yıl.
o sene ablamı kuzenimi ve iki teyzemi aynı gün trafik kazasında kaybetmiştim..
o sene ablamı kuzenimi ve iki teyzemi aynı gün trafik kazasında kaybetmiştim..
devamını gör...
27 yaş
24 gün önce girdiğim yaş. yirmi yedi yaşın muhasebesini yaptığım zaman, korkunç bir reçeteyle karşılaşıyorum. 20'lerin başlarındaki kayıtsızlığın olmadığı ama artık yaşlanıp da umutlarınızın bitmediği bir yaştır 27 yaş. biraz da yaşamdan bahsedelim.
içinde bulunduğumuz ülkenin ekonomik şartları bize uymuyor, çoğumuz bu konulardan rahatsızız ve bunu mızmız çocuklar gibi her yerde dile getiriyoruz. lakin yaşamı büsbütün bir sürgün haline getiren, içinde bulunduğumuz şartlar değil. hiçbir dönemde de olmadı. bir yaşamı mahveden şey, insanın var olan potansiyelini öyle ya da böyle harcamasıdır. zamanı yönetemedik, günceli yakalamakta çok zorlandık, riske girmekten korktuk. takım elbiselilere kaderimizi teslim etmekte müthiş bir arzu duyuyoruz ve bu birçoklarının yaşamını cehenneme çeviriyor. sözlerimizde bir devrimci havası varken, elitlere el açıp medet umacak kadar da yolumuzu kaybetmiş durumdayız.
ben, arturo bandini, yirmi yedi senede şunu öğrendim: yaşamak çok zor. ben bu hayatı beceremedim. hastalıklar yaşadım, en sevdiğim insanı, babamı kaybettim. aile düzenim bozuldu, abimle küstüm, evimi terk ettim ve evsiz kaldım. küsüratları da var bu işin ama işin çerçevesi bu. hayat bana zor geldi biraz. çok erken anladım yanık türkülerin hangi hislerle yazıldığını. şımarmanın ne olduğunu unuttum. çünkü bana göre gençlik demek kayıtsızlık demekti, vurdumduymazlık demekti, hata yapma lüksüydü; utanacak işler yapacağımız zamanlardı gençlik, birilerinin arkasını toplayacağımız değil, birilerinin arkamızı toplayacağı zamanlardı. ben böyle tahmin etmiştim çünkü çevremde böyle gördüm ve hala böyle görüyorum.
20'ler demek "ben bir şey yaptım arkadaşlar" deyip, saçma sapan bir şeyden övgü beklemekti. bu arzu, bu beklentiydi. kız arkadaşınla öpüşmekti, onunla gezip tozmaktı. kafaları çekip sabahlara kadar eğlenmekti. gençlik buydu. gençlik, bir elimizi pantolonumuzun cebine sokup sigara içerek kasvetli sokaklarda yürümek değildi. renkliydi be kardeşim. yaşam, bize hiçbir standartın olmadığını, işin içindeysen her türlü boku sana yedirebileceğini, her çeşit senaryoyu sana dayatabileceğini açıkça gösterdi. geri dönüşü olmayan izler bıraktı bizde. yirmi yedi yaşın defterini zorluklarla doldurdu.
artık zorlanıyorum. aşti otogarındayım ve istanbul'a kalkacak otobüsü bekliyorum. bir meçhule doğru yol alacağım. ne getirir, ne götürür bilinmez ama hayatın adamakıllı üstüne bindiği insanlar iyi bilirler ki: artık iyi bir şeyin olmasını istemekten, umut etmekten ziyade daha kötü şeylerin olmaması için temkinli olursunuz. temkinliyim artık, daha ne kadar üzerimize geleceğini bilmediğimiz bir yaşamın tehditi altındayım. 27 yaşındayım ve ben bu hayatı sevenlerden olamadım.
içinde bulunduğumuz ülkenin ekonomik şartları bize uymuyor, çoğumuz bu konulardan rahatsızız ve bunu mızmız çocuklar gibi her yerde dile getiriyoruz. lakin yaşamı büsbütün bir sürgün haline getiren, içinde bulunduğumuz şartlar değil. hiçbir dönemde de olmadı. bir yaşamı mahveden şey, insanın var olan potansiyelini öyle ya da böyle harcamasıdır. zamanı yönetemedik, günceli yakalamakta çok zorlandık, riske girmekten korktuk. takım elbiselilere kaderimizi teslim etmekte müthiş bir arzu duyuyoruz ve bu birçoklarının yaşamını cehenneme çeviriyor. sözlerimizde bir devrimci havası varken, elitlere el açıp medet umacak kadar da yolumuzu kaybetmiş durumdayız.
ben, arturo bandini, yirmi yedi senede şunu öğrendim: yaşamak çok zor. ben bu hayatı beceremedim. hastalıklar yaşadım, en sevdiğim insanı, babamı kaybettim. aile düzenim bozuldu, abimle küstüm, evimi terk ettim ve evsiz kaldım. küsüratları da var bu işin ama işin çerçevesi bu. hayat bana zor geldi biraz. çok erken anladım yanık türkülerin hangi hislerle yazıldığını. şımarmanın ne olduğunu unuttum. çünkü bana göre gençlik demek kayıtsızlık demekti, vurdumduymazlık demekti, hata yapma lüksüydü; utanacak işler yapacağımız zamanlardı gençlik, birilerinin arkasını toplayacağımız değil, birilerinin arkamızı toplayacağı zamanlardı. ben böyle tahmin etmiştim çünkü çevremde böyle gördüm ve hala böyle görüyorum.
20'ler demek "ben bir şey yaptım arkadaşlar" deyip, saçma sapan bir şeyden övgü beklemekti. bu arzu, bu beklentiydi. kız arkadaşınla öpüşmekti, onunla gezip tozmaktı. kafaları çekip sabahlara kadar eğlenmekti. gençlik buydu. gençlik, bir elimizi pantolonumuzun cebine sokup sigara içerek kasvetli sokaklarda yürümek değildi. renkliydi be kardeşim. yaşam, bize hiçbir standartın olmadığını, işin içindeysen her türlü boku sana yedirebileceğini, her çeşit senaryoyu sana dayatabileceğini açıkça gösterdi. geri dönüşü olmayan izler bıraktı bizde. yirmi yedi yaşın defterini zorluklarla doldurdu.
artık zorlanıyorum. aşti otogarındayım ve istanbul'a kalkacak otobüsü bekliyorum. bir meçhule doğru yol alacağım. ne getirir, ne götürür bilinmez ama hayatın adamakıllı üstüne bindiği insanlar iyi bilirler ki: artık iyi bir şeyin olmasını istemekten, umut etmekten ziyade daha kötü şeylerin olmaması için temkinli olursunuz. temkinliyim artık, daha ne kadar üzerimize geleceğini bilmediğimiz bir yaşamın tehditi altındayım. 27 yaşındayım ve ben bu hayatı sevenlerden olamadım.
devamını gör...