her liselinin dört gözle gitmeyi beklediği ve istediği okuldur.
devamını gör...
dersin hocası 15-20 dakika içinde gelmezse ders düşüyormuş. yayalım.*
devamını gör...
3.
corona dolayısıyla yaşayamadığımız üniversite günleri, ayları, yılları. evde delilercesine ödev yaparak geçirilen günler. 101e razıyız, okul yıllarımız gitmesin...
devamını gör...
yükseköğrenim görülen, çeşitli derecelerde akademik eğitim ve araştırmaların yapıldığı öğrenim görme yeridir.



üniversite, normal şartlarda önce ilköğretim, sonra ortaöğretim, sonra da lise eğitiminin düzgün temellere bağlı olarak alınması, en sonunda da en üst seviyede bilgi üretme, bilgiye ulaşma için eğitim alınması gereken yerdir.

fakat bizim ülkemizde bir üst satırdaki 3 sac ayağından mutlaka en az birisinin eksik olması dolayısıyla düzgün şekilde alınamayan, çarpık öğrenim görülen, insanların vade doldurmak için havasını teneffüs ettiği yerdir. çünkü ülkemizde sadece bu dönemde değil, genel anlamda 1940'lardan, belki de 1950'lerde beri metodik eğitim eksik kalmış, çarpık nesiller, temelsiz eğitimden çıkmış milyonlarca insan yetişmiş, bunun sonucunda da eğitimsiz bir ülke haline gelmişizdir.

benim, kendi ülkemdeki eğitim ile çok büyük dertlerim var. bu dertler yıllardır benim için bir çığ gibi büyümüş olup; yavaş yavaş aklımın yerine oturması, yavaş yavaş dünyayı bir nebze de olsa düzgün ve eleştirel şekilde görmeye başlamam ile beraber de insanlara anlatmamı beraberinde getirdi. benim de aldığım eğitim eksik, çünkü temelim zayıf. metodoliji nedir, dilim döndüğünce, insanların bana anlattıklarını, ne dediklerini anlamaya başladıkça öğrenmeye başladım ama yetmedi. 4 yıllık eğitim hiçbir şeye yetmedi.

ben de dahil birçoğumuzun eğitim hayatı, sadece bir sınav günü değil, bir bütün olarak komple "son gün çalışayım. aklıma girdiği kadarını hallederim." dediğimiz hayatlar. yani koskoca 20 yıla yakın eğitim hayatımız aslında bir kovalamaca, bir yerlere yetişmece, sürekli bir koşuşturmaca üzerine kurulu. eğitim hayatımız bittiğinde de bu yüzden beklentilerimiz karşısında okullarımız bittiğinde karşılaştıklarımız arasında dağlar kadar, dağlar kadar fark var.

"allah'ım ne olur bugün, ne olur bugün ders boş olsun" lardan tütün, "çocuklar serbestsiniz"lere kadar bütün bunların hepsi mezarlarımıza birer kürek daha topraktı. en sonunda gerçeklerle öyle bir yüzleştik ki, kısayoldan hayatı kurtarma peşine, yine yeniden "eyvah yarın sınav var" telaşına düştük.

david hume, kişisel olarak eğitimden önce öğrenimin çok daha önemli olduğunu, eğitimin önemli olmayabileceğini ve hayatta öğrenmek fiilinin çok daha önemli olduğunu savunuyor. yani öğrenmeyi öğrenebilirseniz, devamında eğitim arkaplanda kalabilir. ancak çarpık eğitim sisteminde en başından öğrenmeyi öğrenemiyorsunuz, öğretmiyorlar ki eğitimi arkaplana atabilin... ben de zaten tam da bu yüzden eğitim hayatımla dert halindeyim. çünkü eğitim denilen şey "2 kere 2=4" üzerine kurulu hayatlarımızda bizi hem eksik bıraktı hem de öğrenmeyi öğrenmeyi ancak ve ancak 20'li yaşlarımızın başlarında, aramızdaki şanslı arkadaşların yurtdışına kaçması ile fark ettik. kalanlarımız bunun farkına başkalarının tecrübeleri üzerinden şahit olurken, gidenlerimiz ise "ben aslında bu hayatta hiç eğitim almamışım. allah bu düzeni kahretsin"ler eşliğinde "ne olur biraz suuuuuu" diyen çöl mahkumu minvalinde o 4-5 yılın yetmediğini, bitirdikten sonra ise yaşımızın artık ilerlediğini, bu sefer de hayata geç kalacağımızı, o çöldeki vaha etkisi yapan 4-5 yıllık eğitimle ağzımıza bir parça şu çalındığını fark ettik. sonrası zaten hayat, rest is history.

her bir üniversiteye meslek yüksekokulu gibi davranan insanlarla karşılaşıyorum "iş imkanı yüksek olan üniversiteye git" diyen. e meslek garantisi, iş garantisi arayan ve kaybedecek bir dakikası bile olmayan bireyin zaten hemen meslek yüksekokuluna gitmesi gerekiyor. onun yeri üniversite değil. zaten sorun da milyonlarca gencin, on yıllardır (yukarıda dediğim gibi 1940-50'lerden beri belki de) 4-5 yıllık sözde eğitim sonucunda niteliksiz eleman olduğu bir süreç olan "liste boş kalmasın. şu bölümü, üniversiteyi yazayım bari" demesinde yatıyor.

babadan oğula nesiliz, babalarımız çoğumuzun düzgün eğitim almadığı için, nesillerimiz adeta domino etkisi yaşayarak sadece devrilmek için sırasını bekleyen o basit taşlarız. sıramız gelince öğrenilmiş çaresizlik sonucu olarak hayatlarımızın 40-50'li yaşlarına kadar vade dolduruyor, sonrasında da hayata geç kalan insanlar olarak hüzün dolu, bomboş yaşamlara ilerliyoruz.

normal şartlarda robert kolej gibi okullarda okuyanlar ve bu doğrultuda hayat yolunu, yolun ortalarında düzgün seçebilmiş kişilere gıpta edilir ancak, ben şöyle bir baktığımda o insanların da her ne kadar çok hissetmeseler de nasıl maddi külfet ile eğitim hayatlarını geçirdiklerini ve karşılığını yıllar sonra anca aldıklarını bilenler düzgün eğitimin ne kadar pahalı olduğunu da fark ederler.

neresinden tutsan elinde kalıyor...

öte yandan taşrada üniveriste okumak başlığı sebepli bu temel başlığa geldiğim için oraya da bir şeyler söylemek istiyorum.

üniversite , öğrenmeyi öğrenme yeridir. bilgiye doğru şekilde ulaşmayı öğrenirsiniz. hukuk tıp ve mühendislik dışında(bunlar aynı zamanda okuduğunuz okulun adeta bir meslek lisesi olmasını sağlar) hiçbir bölüm aslında size mesleki yetkinlik katmaz.

üniversite size meslek kazandırmaz. akıllı olan her insan bunu söyler zaten ve üniversite zaman kaybıdır. eğer zaman kaybedecek kadar gücün varsa - örneğin benim vardı - öğrenmeyi öğrenmek için 4 yılını verebilirsin. sonrasında iş bulmak tamamen senin şansına, torpil bulma kabiliyetine bağlıdır.

neden "burada doktor olmak yerine amerika'da pompacı olurum" diyor milyonlarca insan? çünkü aldığı eğitim boş. eğitim sonucunda hayatının o doğrultuda düzgün bir şekilde ilerlemeyeceğini biliyor. aldığın eğitim dolu olsa ve senin asli amacı sadece okumak olsa para kazanma gayreti ile üniversite seçmesen dahi sonrasında yine patlıyorsun çünkü ekonomik olarak düzgün bir ailede değilsin. al bir de burdan yak...

sanıyorum 2010'lu yıllarda oluşan bir algı bu, hatta 94 doğumlu benim jenerasyonum da dahil buna; üniversitenin elinize ekmek verip karnınızı doyuran bir şey olduğunu zannediyor(sun)uz.

üniversite öğrenim görme yeridir. mesleki eğitim yeri değildir. üniversiteye "4 yılda bitirip çalışma masam ve işim hazır olsun" denilerek girilmez.

bu yüzdendir ki hayatta karşılaştığınız insanların çok çok azı eğitim aldıkları üniversite doğrultusunda değil farklı doğrultuda - ki bu da en başından beri vurguladığım üzere hayat mücadelesini kazanmak için- yaşamına devam ediyor. bu yüzden "kamu yönetimi okudum ama köşe yazarı oldum" diyen, "güzel sanatlar okudum ama reklamcı oldum" diyen vs. v.s insanla karşılaşmalarınız, diğer insanlarla karşılaşma ihtimalinizden görece daha düşük.

bu söylediğim şey kişisel bir görüş değil, gerçekliktir. tıp, hukuk, mühendislik zaten birer meslek eğitim grubudur. bu yüzden bu üçünü ve aralarına alabileceğim bir iki meslek grubunu ve onların eğitimini de dışarıda tutuyorum...

yazımı bitirirken size hatırladıkça içimin gittiği bir şeyle bitireyim. ben aşağıdaki ilk satırdaki kitledeyim:

"ne şanslıdır; üniversitesinde bira içerken sosyalleşen, kampüs bahçesine sahip olan, eğitim süresi boyunca çok güzel anılara sahip olacağı bir üniversite ortamına, geniiiiiş alanları olan bir üniversite ortamına sahip olanlar...

ve ne kadar şanssızdır; üniversite diye derme çatma yerlerde eğitim almış olan, o 4-5 yılı cehennem azabı ile geçirenler... "
devamını gör...
insana vizyon veren
iletişim yeteneğini geliştiren
okul.
sadece mesleki donanım diye bakmayın.
devamını gör...
her okuyanın kendini akademik kariyer yapıyor zannettiği bir eğitim kurumu.
devamını gör...
hocanın derste sohbet ettiğini sandığımız ama 2 haftalık konu bitirdiği derslerin olduğu yer
devamını gör...
8.
o kadar üniversite sınavına girildi, kazanıldı, kayıt olundu ama sanki hiç kazanmamış gibi bilgisayarın başında deftere not alarak geçiriyoruz bu yılı. bu konuda çok dertliyim. kampüs bahçesinde oturulacak günler yakındır umarım.....
devamını gör...
sadece ismini bilip doğru düzgün tanıma fırsatım olmadığı insanlarla düzenli olarak hergun selamlasiyordum bu da benim çılgın üniversite anilarimdan bir tanesi :))
devamını gör...
etimolojik olarak universitas kelimesinden türeyen, günümüz yapısının ilk örnekleri 11. yüzyıl avrupa'sında ortaya çıkan, genel yapı ve işleyişini katolik kilisesi'nden miras alan bilginin kurumsal kaynağı, düzenleyicisi ve denetleyicisi.
bütünlük ve birlik gibi anlamlara gelen universitas, katolik kilisesi'nin dünyevi ve uhrevi dünya üzerindeki yetkinliğini ifade eden patristik felsefenin bir ürünü olarak evrensellik vurgusuyla kilise tarafından kullanılmıştır. ortaçağ'ın iktisadi ve siyasi tek yetkin kurumu olan katolik kilisesi, aynı zamanda düzen ve işleyiş bakımından da evrensel tek kurumsal yapıya sahiptir. bu durum, uhrevi bilgi ile birlikte dünyevi bilginin de üretilmesi, denetlenmesi ve tek elde toplanması bakımından kilise'yi etkin ve yetkin bir hale getirmiş, bu yetkinliği eğitimle perçinleyen kilise bilginin kurumsallaşmasını sağlamıştır. ortaçağ'da astronomi ve fizik üzerine yapılan bilimsel çalışmaların çoğu ya kilise mensubu papazlar ya da kilise'nin tedrisatından geçmiş kişiler tarafından yapılmıştır.
bu gelenek üzerinde ortaya çıkan üniversiteler de günümüzde, bilimsel bilginin tek elde toplandığı, üretildiği ve denetlendiği kurumlar olarak işlev görmektedir. hatta günümüzde kullanılan cübbe, kilise geleneğinin simgesel bir parçasıdır. bununla birlikte rektör ve dekan gibi kavramlar da kilise'nin mirasıdır. rektör kelimesi başpapaz, dekan kelimesi de papaz yardımcısı anlamına gelmektedir.
devamını gör...
liselilerin rüyalarını süsleyen, kazanmak için köle gibi çalışılan eğitim kurumudur. türkiye'de bazı üniversiteler hariç, işsizler ordusuna katılmanız için elverişli ve yaşanması gereken keyifli bir ortamdır. kampüsün insanı mutlu eden havasını solumak, güzel arkadaşlıkları tatmak farklı bir deneyimdir. lisans için kontenjan sınırlaması getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. her ile fakülte açmak yerine mevcut olanlar nitelikli hale getirilmelidir. üniversite okuyan arkadaşım, mezun olana kadar kendini her alanda geliştirmeni tavsiye ederim. bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bir yüzyılda yaşıyoruz. dil öğren, boş zamanlarında aktivitelerin olsun ve bol bol kitap oku.
devamını gör...
12.
rahatlığın ve zorluğun aynı anda devam ettiği yer.
devamını gör...
13.
evde pc basindan mezun olacak bir neslin hayali.
devamını gör...
bu sene gidemeyeceğim öğretici kurumdur. seneye inşallah diyorum canımı da hiç sıkmıyorum.
devamını gör...
15.
iki dönemi evden geçti. pratik uygulamalar içeren bir bölüm okuyan bir öğrenci olarak söylüyorum ki, şanssız bir döneme denk geldik vesselam...
devamını gör...
16.
kendileri sanssiz bir nesildir.hacettepe cimlerini biz biliriz biz
devamını gör...
17.
2021 hedefim 3. üniversite ankara üniversitesi psikoloji
devamını gör...
18.
bittiğinde öğrencilik de biter ve sizi karşılayacak hayata karşı hazırlığınız yoksa sudan çıkmış balığa dönersiniz.
aynı zamanda aylarca iş arama süreci sizi bekler, 'ne güzel öğrenciyken rahattık yaa' derken bulursunuz kendinizi.
devamını gör...
bu bitmeyecek galiba ya. sinir, stres, tansiyon hastası oldum bunun yüzünden. bir hevesle girdim bir daha da çıkışım olmadı. yeter! bir bırak beni de yoluma bakayım ya!!

sınavı batırdım. çok kötüyüm... hayal kırıklığı.
inş hoca bol keseden puan verir de geçerim. sonuçta şans eseri geçebildiğin 1 ders nereden baksan geçemediğin 3 derse tekabül eder.
off ya.

(bkz: bugün canım çok sıkkın ve de moralim de çok bozuk)
devamını gör...
üniversite günlerim bitmesin diye dua ederdim öyle severdim yani üniversite ortamını. nereden bilebilirdim ki 2 dönemimin odamda masa başında makale okuyarak, notlar çıkarak biteceğini. muhtemelen diğer dönemde açılmazsa şayet 3.dönemimi de bu şekilde geçirecek ve mezun olacağım. bu şekilde veda etmek istemezdim sana çorum, sokaklarında kulaklığımı takarak saatlerce gezdiğim günlerini özledim, en tepelerine çıkıp sabahlara kadar eğlendiğim günleri özledim, yurttan izin alıp kamp yaptığım günlerini özledim. ah benim güzel okulum sıralarını, hocalarını, ortamını çok özledim. bahçen de oturup öğrencilerini seyre dalmayı özledim, kantinden alarak içtiğim kahvenin tadı bile bir farklıydı bana göre ve ben o kahvenin tadını bile özledim.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"üniversite" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim