#ödüllü filmler
drama / suç / kült-efsane
9.8 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

mario puzo’nun harika kitabı. bakın filmine henüz değinmiyorum. kitabı çok seven biri için, ne tür film yapılırsa yapılsın hayal kırıklığı oluşabiliyor. filme çevrilirken kitap kırpılıyor ve siz o kırpılan taraflar için göz yaşı döküyorsunuz.

bir mafya babasının gençliği ve bir mafya nasıl olunurun cevabını alıyorsunuz. don carlone’nin güçlü ve adaletli kimliği ön planda. aslında öldürdüğü kimseler olmasa , sempati bile besleyeceğimiz bir adam. iyilik yapıyor ama bir şartı var: bir gün ben de senden yardım isteyebilirim. yani bu ihtimali göz önüne al; hala yardım istiyorsan sana yardım edeyim.

michael carlone… kitaptaki karakterle filmdeki karakterin en çok uyduğu kişi. ailenin yaptığı işlerden ne kadar uzak kalmaya çalışsa da , doğduğun ev kaderindir misali, işin tam göbeğine düşüyor. şunu da belirteyim. michael’ın cinayeti işlediği zaman kaçtığı ve kaçtığı yerde aşık olduğu kız, kitapta daha büyük bir bölüm kaplıyor. filmde bu sahneler daha kısa geçilmiş; kitaptaki gibi yansıtılamamış; daha doğrusu uyarlaması başarılı olmamış.

sonny carlone… filmde en büyük hayal kırıklığım o oldu. kitapta ölümü o kadar beklenmedik ve olay sıralamasında öyle bir yere konmuştu ki, okurken duraklayıp ağladığımı biliyorum. filmde o olay örgüsünü , bahsettiğim şekilde yansıtmalarına imkan yoktu zaten.

kitapta, sonny’nin uğradığı saldırıdan önce don carlone’nin bir zamanlar iyilik yaptığı adama cenazeyi götürmesini okuyoruz. ‘baksana oğlumu ne hale getirdiler’ dedikten sonra kim olduğunu öğreniyoruz. sonraki sayfalarda ise saldırı anını anlatıyor.

film kötü müydü ? hayır. filmi izleyip sevenlere kitabını okumalarını öneriyorum. o zaman daha anlaşılır olacaktır yazdıklarım.
devamını gör...
the godfather...
mario puzo'nun aynı adlı romanından uyarlanan, francis ford coppola yönetmenliğinde çekilen, ilki 1972 yılında vizyona giren üçlemedir. dünya sinema tarihinde bir külttür. serinin ilk filmi imdb listesine göre dünyanın en iyi ikinci filmidir. serinin ikinci filmi ise yine imdb listesinde dördüncü sırada kendine yer bulmuştur. serinin üçüncü filmi ne yazık ki bekleneni karşılayamamıştır. ilk iki filme göre oldukça aşağıda kalmıştır.

"en iyi ikinci film buysa birincisi ne ola ki?" diye sorarsanız sizi şu başlığa alayım: the shawshank redemption
ufak bir de bilgilendirme yapmayı kendime görev bilirim. the shawshank redemption *filminin yönetmeni frank darabont filmin imdb listesinde zirvede yer almasına ilişkin şu sözleri sarf etmiştir; "bu benim için gerçek dışı bir şey. esaretin bedeli gerçekten de baba'dan daha mı iyi? buna inanmak hakikaten biraz güç."

filmimiz sinema tarihinin akışını değiştiren efsane bir filmdir. kimi sahneleri gerçek olaylardan esinlenilerek çekilmiştir. çok ince nüanslar bulunmaktadır. sizi incelikle ve ustalıkla içine çekip olaylara dahil eder.
filmde zamanının yıldızı marlon brando, bu filmle devleşen al pacino, serinin ikinci filminde ortalığın tozunu attıran robert de niro ve birçok harika oyuncu yer almakta. baştan aşağı yıldızlar geçidi.

hele ki senelerdir insanların dinlemekten bıkmadığı, korna sesi, zil sesi olarak kullandığı o şahane müzikleri çok başka güzeldir. bu şaheserlerin bestesi nino rota'ya aittir. şu eser eşliğinde tanımıma spoilerda devam ediyorum.




film henüz ilk sahnesiyle zamanından günümüze gelen adaletsizlik kavramına parmak basar ve izleyicide merak uyandırır. ilk sahnede eski bir dost don corleone'den adalet istemekte. film daha ilk sahneden babanın gücünün ne denli kuvvetli olduğunu kendisinden adalet isteyen bir adamla izleyiciye aktarıyor.
i believe in america.


filmin tamamında harika replikler bulunmakta ama biri var ki çok başka. ayrıca bu replik "amerikan film enstitüsü" tarafından sinema tarihinin en etkili ikinci repliği seçilmiştir. evet, doğru tahmin,
ona reddedemeyeceği bir teklif yapacağım.

ve o teklif yapılıyor. şüphesiz filmin en muazzam sahnesidir. sahnenin adı at kafası.

ek bilgi: bu sahnede aktörümüz john marley'e haber verilmemiş ve tepkisi tamamen gerçektir.

yönetmenimiz coppola filmi çekerken hep kısıtlanmış, istediklerini yeterince gerçekleştirememiş, beğendirememiş ta ki meşhur restoran sahnesine kadar. bu sahnede coppola eşsiz yeteneğini kanıtlamıştır ayrıca bu sahne yaşanmış bir olaydan esinlenilerek çekilmiştir.


filmde bizim için en dikkat çeken noktalardan biri uyuşturucu ticareti yapan sollozo'nun lakabının "türk" oluşu. kendisi gerçekten türk değildir. sollozo'nun o dönemde türkiye'de haşhaş tarlaları bulunmakta. buradaki haşhaşı alıp sicilya'daki atölyelerinde işleterek uyuşturucu işinin tepesine oturmuştur. kendisine türk denmesinin sebebi de budur.

ve portakal. filmde ne zaman bir portakal görülse bu, ya ailemizin ya da ailenin yakınlarından birinin başına bir felaket geleceğine delalet eder. yani portakal uğursuzluktur.

devamını gör...
bana reddedemeyecegim teklifler yapildigi icin tekrar izledigim film. kesinlikle `birden fazla seyredilebilirliği olan filmler` kategorisinde yer almaktadir. bir mafya dizisi gibi dursa da; dialoglar, detaylar, yasananlar bana devletlerin nasil yapilastigini hatirlatiyor.

--! spoiler !--

filmdeki aileler gunumuzdeki buyuk sirketler gibi ve her aileye sistemde farkli bir rol bicilmis. fakat bu sistemin en kilit ismi olan `don vito corleone` en sonunda, `cozum sureci`nde cocuklarimiz olmesin, kanlar dokulmesin politikasindan sonra, vito'nun yerine gecen oglu `michael corleone` , `emilio barzini`, `philip tattaglia`, `carmine cuneo` ve `victor stracci` gibi aile liderlerini olduruyor. ailelerin, cozum sureci ve uyusturucu sektoru ile ilgili olan toplantisinda, barzini'nin `after all we are not communists` sozu de, kapitalizmdeki is insanlari ve politikacilarin nasil bir is birligi halinde oldugunu anlatiyor. komunizm demisken, youtube'da bir kac videoda bir sahnede sicilya'da bir duvarda sovyet bayragi varligi da dikkatimi cekti. gerci filmde gormedim o ayri konu.

--! spoiler !--
devamını gör...
adaleti tesis edemeyen toplumlarda ne mafya, ne de babalar biter. böylesine yüce bir kavramın hakkını verememek ve şartlarının yerine getirilmemesi, alternatif çareler aramaya mecbur eder. işte bu noktada, olayın usül ve boyutu değişir. allah kimseyi adalet isteyecek kadar mecbûr bırakmasın diyorum.

filme gelecek olursak efsanedir. marlon brando, al pacino, robert de niro gibi isimler baba film serisine hayat vermiş mükemmel ötesi oyunculardır. bunu tartışmaya gerek bile yok. bugün bile havalı kornalı arabalarda bazen film müziği melodilerini duyuyorsam insanlarda baya bi iz bırakmış demek ki.
devamını gör...
tüm zamanların en çok gönderme yapılan filmidir. aynı şekilde "ona reddedemeyeceği bir teklif yaptı" repliği de tüm zamanların en çok kullanılan repliğidir.

aslında bu üçleme sadece bir mafya filmi değildir. kurgusal karakterler üzerinden dönemin şartlarını ve pis ilişkilerini ortaya döken çarpıcı bir hikaye barındırır.
devamını gör...
ne zaman film muhabbeti açılsa babamın "çok iyi filmdi be" deyip her sahnesini birer birer hatırladığı, kitaptan uyarlanma film serisidir. filmler çok uzun süreli olduğu için yıllardır hep listemde tutuyordum ama sonunda üç filmini de izleyebildim. dediği kadar varmış bence, olağanüstü bir seriydi. spoiler vermek istemediğim için sadece güzel dersler çıkarılabilir diyeceğim. üçüncü filmde michael corleone tarafından söylenen bir replik ise beni nedense çok etkilemiştir:


"all my life i've kept trying to go up in society. to where everything higher up was legal, straight... but the higher i go, the more crooked it becomes. where the hell does it end?"
devamını gör...
1972 yapımı f.f.coppola nın yönettiği muhteşem bir sinema filmidir.
italyan göçmeni corleone ailesi nin abd nin en güçlü yeraltı suç örgütü olma sürecini mario puzo nun kitabından uyarlanmış şekilde anlatır.

bu sıradışı filmin bir de sıradışı yapım hikayesi var ki oradan hafızamda olan bilgileri buraya not düşmek istiyorum.

film yapıldığı yıllarda yeraltı örgütleri çok güçlüymüş. özellikle abd nin doğu kıyısındaki newyork, philadelphia, boston gibi büyük şehirlerde mafya denen bu örgütler sendikalar vasıtası ile şehirlerde, belediyeleri ve politikacıları avuçlarında tutarlarmış. sendikalar yüksek oy depoları olmalarının yanında büyük bütçeleri ile yine mafya için ele geçirilmesi gereken örgütlermiş.

baba kitabının yazarı m.puzo ile yönetmeni f.f.coppola ilk tanıştıkları andan itibaren çok iyi yürüyen bir dostluk kuruyorlar. üstelik m.puzo filmin çekilmesi için senaryo uyarlamasında coppola olmaz ise asla buna müsade etmeyeceğini de ısrarla vurguluyor. bu ikilinin harika uyumu yapımcılar için bir kolaylık gibi gözükse de filmin hollywood stüdyolarının olduğu batı kıyısı yerine, doğu kıyısında çekilmesi ısrarları yüzünden tamamıyla ciddi bir krize dönüşüyor.

m.puzo benim hikayem ancak doğu daki bir şehirde çekilirse perdeye doğru yansır diye diretince yapımcı albert rudy uygun mekanları ayarlamak için newyork a gidiyor. işte bu aşamada şehri elinde tutan mafya grubu filmin çekilmemesi için her gücü kullanmaya başlıyor. mafya evrak ve izinlerde resmi kurumlarda zorluk çıkarttırıyor. albert rudy nin arabası kurşunlanıyor. defalarca tehdit ediliyor. en sonunda rudy zekice bir hamle ile mafyayı ikna ederek filmi çekmeye muktedir oluyor. filmdeki bazı karakterleri oynayacak oyuncular gerçekten de mafyanın adamlarından seçiliyor. bu şarta uyum göstermesinin ardından mafya kelimesinin filmden çıkarılması şartını da kabul eden rudy, senaryoya müdehale gibi gözüken bu durumu stüdyoya, ''zaten bir yerde geçiyordu o kelimeyi çıkartmak sorun bile değildi'' diyerek krizi nasıl atlattığını ifade ediyor.
devamını gör...
the godfather deyince kişi biraz ne diyeciğine yada yorum yapmadan biraz kendine çeki düzen veren çünkü filmi izledikten sonra aile kavramını öne alan bir mayfa babası artık kişi ister istemez onun ailesinin bir parçası haline geliyor.
filmin ilk filmini izledikten sonraa harika güzel muhteşem gibi kelime kullanmak yerine filmin karakterleri oyuncaları kadrosu efektleri filmin akıcilıgı heleki müziği bastan asagiya kadar ben burdayim diyen bir film. filmin diger serilerini izlerken ilki ve ikinci filmi çok sardı ve bir 'the godfather' serisi nasil olusmus onu gayet gösteriyodu film serisi inanilmaz güzel ve en iyi filmlerimden birtanesi hep izlenilecek ve tavsiye edilecek bir film. :)
devamını gör...
aynı isimli film serisinin ilk filmi.

bir imparatorluğun duraklama döneminin portresidir. bir yükseliş ya da şatafat filmi değil, tam tersi durağanlığın ve yerinde saymanın ne kadar tehlikeli olduğunun, zevk ve şehvetin konforunun, en güçlü olunan anın konforunun ve aynı zamanda bu durumun en savunmasız olunan an olmasının anlatımıdır. bunun en büyük iki örneği, "biz daha ölmedik" mesajının verildiği ve at kafasının yatağın içerisinden çıktığı tehdit sahnesi ve filmin başında erki elinde bulunduran imparatorluğun çocuklarından birisinin, düğün sırasında odalardan birisinde bir genç kızla istediği gibi seks yapmasıdır; ailede herkes ya zevk ile ya da savunma içgüdüsü ile hareket eder. tam bir imparatorluk gibi, ele geçirilebilecek en geniş sınırlara sahip olan aile, artık elindekileri koruma içgüdüsü ile hareket etmek zorundadır. çocukların büyümüş olması ve artık yönetimde söz sahibi olacak seviyede olmaları, aileye gelen tehditler, karmaşa, ayrılıklar ama baba figüründen dolayı zorla birbirine tutturulan aile üyeleri ve daha birçok ayrıntı. resmen rutinin sıkıcılığının anlatımı.

michael, hastanede babasının başında sedye ile başbaşa kalır ve bir babanın güçsüzlüğü sırtınızın ürpermesini sağlar. al pacino'nun oradaki bakışları, babanın çaresiz görünümü, benim için en unutulmaz baba oğul portrelerinden birisidir. filmde beni buz gibi yapan ve gerçekten vuran tek sahne de bu sahnedir. zaten babanın manen ölümü de orada, pacino'nun bakışlarında gerçekleşir. artık ailede başa geçecek kişinin seçilmesi için geri sayımın başladığının işaretidir. o kadar severim ki bu sahneyi, şimdi açıp bir daha seyrettim. karamazov kardeşler'deki kardeşler tanışıyor bölümü, martin eden'da martin'in beyninden vurulmuşa dönmüş gibi arkadaşlarının en üst seviye, olabilecek en entelektüel tartışmalarını dinlemesi, ya da russ brissenden'ın ceket cebinden çıkardığı o şarap ve minik kitap(sahi kim okumuştur da unutmuştur o buruşmuş kitap ve şarap ikilisini?), jane eyre'da jane'in sürüklenerek paçavraya dönmüş halde kapı kapı dolaşıp bir parça ekmek dinlendiği gibi. michael üzerinden yönetmen bir sonraki imparatorun mesajını o bakışmayla verir.

bu filmin diğer bir özelliği de, anlamanız için ikinci filmi seyretme zorunluluğunuzun olmasıdır. çünkü the godfather part ii'de gerek aile üyelerinin karakterleri, gerek baba figürünün karakteri üzerine ilk filmin 5-6 katı materyal bulunur. bu yüzden "devamında ne oluyor görelim" filmi değil de "önceden neler olmuş görelim" filmidir daha çok.

film durağan, yavaş ilerleyen, sıkıcı bir filmdir. herkesin seveceği bir film değildir ki bu yüzden filmi seyretmeyip muhabbetini yapan çok insan vardır.
devamını gör...



vito işten kovulmuştur. 5 kuruşsuz evine dönerken çalıştığı dükkanın sahibi ona bir kasa içerisinde meyve ve ekmekler olan yiyecekleri uzatır. vito kabul etmez.
akşam evine dönerken sadece bir armut götürür. sadece ama sadece 1 tane armut.
masanın üstüne koyar, eşi gelir. "ne kadar güzel bir armut" der.
ona gülümser. bir şeylerin ters gittiğini anlamıştır, ama ne olursa olsun getirdiği 1 "armut" dahi olsa yüzünden gülümsemesini asla eksik etmemiştir.
vito'nun eşi ne olursa olsun vito'nun hep yanında olmuştur. vito ailesi için yaşamış, eşi ailesini ayakta tutmuştur. ,

hiçbir dizide filmde veya kitapta ağladığımı bilmem, nitekim biraz duyguları çekilmiş bir insanım. ama ağladığım tek sahnedir.
vito'nun eşi carmela filmde kocası vito'nun işlerine karışmaz.

sadakati temsil eder carmela. yegane sadakati. michael sırf annesine benzediği için apollonia ile evlenir, nitekim onu sever. sadece onu sever.


nitekim güzel filmdir godfather.
carmela teyze ve apollonia, canımsınız.
devamını gör...
11.
üçleme. ben öyle çok sevmem ama kötü demiyorum. bence abartılacak bir tarafı yok. kitabını çok sevmiştim ama filmle ilgili sadece giriş sahnesini seviyorum. onun da çok geyiği döndü diye.

devamını gör...
zamanı kıran filmlerden. izlerken bir filmin giriş gelişme sonucundan ziyade her gösterilen sahnenin içinde buluyorum kendimi. akıcılık vs devre dışı kalıyor atmosfer olarak 3 boyutlu sanki
devamını gör...
abartıldığını düşünüyorum. aldığı puan ve ödüller beklentiye girdirirken izleyince o beklenti pısssss diye sönüyor.
adamın oyunculuğuna bir şey demiyorum ama serinin bütününe bakılmalı. abartan kesim genelde tek kişiye göre yorumluyor...
devamını gör...
zamanında bilgisayarda serisini bulup izlediğim mafya filmi. zamanının ötesinde kurgulanmış bir yapım olduğunu düşünüyorum. senaryosu beni oldukça derinden etkilemiştir. ciddiyetin her rolünü görüyoruz bu seride. ihanet her yere pusmuş gibi filmde.
devamını gör...
ne kadar abartılırsa abartılsın, her abartı eksik kalacaktır.

oyınculuk, senaryo, kurgu gibi şeylere hiç girmiyorum bile. sinema tarihinin en iyi üçlemesi, tüm zamanların en kült film serisi. sinema tarihi boyunca en çok gönderme yapılan, en çok izlenen, ikinci filmi ilk filmin başarısını gölgede bırakan bir seriden bahsediyoruz.

tüm bunların yanında, dünya üzerinde bu film serisinin abartıldığını düşünmek sanıyorum sadece bizim topraklardan çıkar.
devamını gör...
bir italyan amerikası güzellemesi.
bence bir ulus vatanını, topraklarını ve şerefini savunmakla yücelir, polis, aile, para ve mafya ilişkilerindeki sözde karizma ile asla değil.
devamını gör...
severek izlediğim güzel bir üçleme. he öyle şahane diyemem ama olay örgüsü gayet iyiydi. karakterler inandırıcı ve film, şoka uğratacak pek çok sahneye de sahip.
ilk filmin yeri ayrıdır, bu tartışılmaz fakat üçüncüyü ikinci filmden daha çok sevdiğimi belirtmek isterim. nedeni ise filmde entrikanın, akıl oyunlarının değil daha çok duyguların ön planda olmasıdır. michael in çöküşü, günah çıkarma sahnesi, apollonia ile ilgili hatıraları ve o sondaki sessiz çığlığı üçüncüsünü özel kılıyor benim için. şahsen bu seri bir mafya ailesinin hikayesinden ibaret değildi bence. 'bir karakter nasıl doğru bir şekilde işlenir?' sorusunun cevabını titizlikle diyemeyeceğim fakat tatmin edici şekilde veren bir yapımdı.
devamını gör...
ilk izlediğim geceyi hatırlıyorum. bilgisayarın tüplü ekranında, türkçe dublajlı haliyle cd 'den .

izlerken biraz sıkılmıştım, eee bu muymuş falan diye izlemiştim. o kapı kapandı, kadın bakakaldı, isimler akmaya başladı... işte o zaman izlediğim en muhteşem film olduğunu fark ettim. sonra defalarca izledim, kitabını okudum, her defasında daha çok beğendim.

baba erkeğin hayatı hakkında her şey diye özetlenebilir.

devam filmini daha çok beğenenler var ama bence ilk film en iyisi.
devamını gör...
henüz sadece ilk filmini izleyebildim.
çünkü çok uzun süreli filmler.
ama ilk filmi gayet güzeldi.
yine de aşırı çok bayıldığımı söyleyemeyeceğim.
devamını gör...
çok ağır ilerler ama defalarca da izlerim. film kendine çekiyor bir şekilde nedense kafam sakin olduğunda hep açıp izlemek geliyor içimden.(ilk iki film için söylüyorum tabi.)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"the godfather" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim