dünya klasikleri / roman / tarih / edebiyat
7.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

tolstoy'un büyük eseri. iki cilt halinde iş bankası yayınları tarafından basılmaktadır. okuyun, okutturun.
devamını gör...
kitaplığımda duran, henüz okumadığım kitap. halbuki (bkz: napolyon)'un mareşallerini ezbere bilecek kadar o döneme hayranım. (bkz: mutlaka okunması gereken kitaplar)
devamını gör...
1869 yılında yazılan bu kitap 1225 sayfadan oluşuyor. ilginç bir bilgi var benim etkilendigim, savaş ve barış tolstoy'un eşi tarafından 7 kez elle yazılarak çoğaltılmış.
çok kalın diye okumayanlara duyurulur.
devamını gör...
tolstoy'un muhteşem eserlerinden ve 2.cildinde olduğum kitap.hiç bitmiyor oluşu, onu sindirerek okuyuşum beni mutlu ediyor.bir hikayenin daha sonuna hızlıca gelip onu tozlu raflara kaldırmak değil sindirerek ve yaşayarak okumak istiyorum.
devamını gör...
prens andrey'in son sahnesi çok güzel betimlenmiştir. ki aslında kitap bütün olarak bakıldığında ki bu gerçekten zordur zeka, sabır, emek, deha çok fazla kabiliyetin bir arada bulunmasını gerektirir. ki piyer de derin karakterdir.
devamını gör...
lev nikolayeviç tolstoy’un kendi de büyük, anlattıkları da büyük romanı. 1869 yılında yayımlanmıştır. ben hasan ali yücel klasikleri serisinden tansu akgün çevirisiyle okudum. çeviri güzeldi, ancak bazı yerlerde satır atlaması vardı. yani cümlede eksik yok ama yanlışlıkla boşluk bırakılıp alt satırdan devam edilmiş. 1800 sayfalık kitapta gözden kaçmıştır diyelim, nazar olsun.

öncelikle her rus klasiği gibi isimlere ve aynı kişilerin farklı isimlerle çağırılmasına alışmak biraz zaman alıyor bu kitapta da.* (bkz: rus isimlendirme sistemi) benden önce de biri tanımına yazmış, çok sayıda anna isimli karakter var, ama neyse ki hiçbiri ana karakterler içinde değil o yüzden kim olduğuna çok fazla takılmanıza gerek yok. itiraf: ben özellikle çok uzun bir süre nikolay ile boris'in hangisinin hangisi olduğunu karıştırdım durdum, hadi ikisi de aynı aile ile ilintili be tolstoy, bari ikisini de savaşa göndermeyeydin de asker olan buydu diye ezberleyebilseydik. neyse...

ayrıca bu kitabı bana tavsiye eden yazar arkadaşa teşekkürlerimi borç bilirim.** çünkü bana sırf güzel bir roman değil aynı zamanda yeni bir dil kazandırdı. evet bu kitabı okuyarak başlamadan önce "0" (yazıyla sıfır) olan fransızca seviyemin a2’ye ulaştığını bildirmekten onur duyarım. kitabın başında bulunan önsözde zaten fransızcalara dokunmadıkları ve bunun nedenini belirtmişler ama bu nedir ya??? ilk paragraf tamamen (2-3 kelime hariç) fransızca. bir dipnotlara bir metne bakmaktan yorulup fransızca dilbilgisinin derinliklerine daldım ben de. şu an bazı fiillerin çekimlerini çözdüm ve bazı kelimeleri öğrendim. çat pat fransızca konuşabilecek seviyeye geldiğimi düşünüyorum. bu yazı bittikten sonra ilk iş bir kursa gidip öğrendiklerimi unutmadan üstüne daha fazlasını koymaya çalışacağım. yeni hedefim şu: savaş ve barışı bir daha okuduğumda o dipnotlara bakmadan okuyacağım. sen mi büyüksün tolstoy yoksa ben mi?? **

tanımımın upuzun girişini* buraya kadar okuduysanız çok teşekkür ederim artık gerçekten başlıyorum kitabı anlatmaya. aşağıya bıraktığım spoiler kutucuğu içinde bulunan "ana karakterler ağacına" bakarak da anlayabileceğiniz üzere kitap beş aristokrat ailenin uzun bir süreçte yaşadıklarını anlatıyor. kitap devam ederken bu aileler hem sosyetenin hem de süregiden savaşın tanıkları oluyorlar. onlarla beraber biz de bir moskova'nın balo salonlarına bir savaşın sürdüğü kanlı meydanlara gidiyoruz. andrey bolkonski'nin kutuzov'un birliğine katılması ve hamile eşi liza'yı ailesine bırakması, piyer'in gayrimeşruluğunun ne olacağı soruları, rostovlardan nikolas'ın kuzeni sonya ile yakınlaşması*, nataşa'nın boris'e olan ilgisi ile başlıyor roman. ama elbette bu kadar değil çünkü 1800 sayfa boyunca upuzun birkaç günlüğü okuyoruz sanki. yıllar geçerken, tüm karakterlerin kendileri için kurdukları hayaller ve planlar değişiyor.

aileler: bolkonski'ler, rostov'lar, bezuhov'lar, kuragin'ler ve drubetskoy'lar. spoiler içine soyağacını da bırakıyorum ama kitabı okumayanlar isterlerse dikkatli bakmasın.


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ben bu kitabı çok beğendim ancak tolstoy'un yazım tarzını pek beğenemedim.* kitabı toplamda 48 günde okuyabildim, evet benim hayatımın da yoğun bir dönemine denk geldi ama 20 günde okuduğum 1700 sayfalık sefillerle ve 15 günde okuduğum 1000 sayfalık karamazov kardeşleri düşündüğüm zaman açıkça elimin kitaba pek gitmediği ortaya çıkıyor. tolstoy çok güzel yazmış ama bana göre fazlaca yüzeysel kalmış. şu an aristokratların hayatlarına dair küçücük detayları, karakterlerin iç motivasyonlarından daha iyi biliyorum. çünkü motivasyonlardan sadece bahsedilip geçilmiş. kötü mü yazılmış? hayır. ama benim tarzım değil!


- rusça ve fransızca dil değişimleri çok güzeldi. kitabın başında çar aleksandr ile napolyon'un arası iyiyken balolarda davetlerde fransızca konuşmak modayken, savaşın çıkmasıyla bazı salonlarda fransızca konuşmak hakaret olarak alınırken, bazıları açıkça fransızca konuşmaya devam ediyordu ve bu detay çok hoşuma gitti benim.

- kurt avı sahnesi ise baştan aşağı -sonu da dahil olmak üzere- tiksinçti. okumaktan rahatsız olduğum iki kısımdan biriydi, diğeri de aşağıda. avcılık spor değildir!

- sürekli din ve rusya/rus kanı/rus kadını güzellemesi vardı. tamam dindar olabilirsin, milliyetçi olabilirsin (hele savaş zamanı) ama bu kadar göze sokulunca da aşırı didaktik kaçmıştı bence.

- sonsözde olan nataşa'nın annelik olayı nedir? ben mi çok feministim? kadının kendine bakması, erkeğe çekici gelmesi gerekir kısımları bir tek beni mi rahatsız etti? ayrıca kadına analık ve piyer'e eşlik haricinde bir misyon verilmemesi??? aynı şey nataşa'nın annesi kontes için de geçerli. oğlunu ve eşini kaybettikten sonra hayat amacı kalmaması, bu şekilde tasvir edilmesi... tamam roman 1850'lerde yazıldı ama yine de ... neyse.

- son olarak abi piyer nataşa aşkı nerede? duygular anlatılmıyor sadece yansımalar var. anatol'a olan ilgisi daha gerçekçiydi bence. en azından o çekimi ve ikilemi ben de hissettim. piyer içinse tamamen boşum.

sonuç olarak tarihe ve yaşananlara büyüteçle bakmak isterseniz muhteşem bir eser. 10 küsur yılı kapsayan upuzun bir günlük okuyorsunuz sanki. savaşın ülkeler, şehirler, insanlar, zenginler ve fakirler üzerindeki etkilerini çok güzel yansıtmış. askeri ve politik oyunları çok çok iyi yansıtmış. ah be tolstoy keşke insan ruhunun derinliklerine girmekten bu kadar korkmayaydın. seninle ömürlük bir aşkımız olabilirdi.

kaynaklar: karakterler soyağacı
devamını gör...
tolstoy'un mükemmel eserlerinden bir tanesi.napolyon döneminde geçen fransa ve rusya arasındaki çekişmeli savaşı anlatıyor.savaşın toplum üzerindeki etkilerini anlatan ve her yaştan okurun okuyabileceği güzel bir kitap.
devamını gör...
cousinage, dangereux voisinage : aile toplantısı sırasında, kuzen olan nikolay ve sonya'nın arasındaki ilişkiyi farkeden anna mihailovna'nın onlar çıktıktan sonra arkalarından, babaya söylediği cümle. en sevdiğim kalıplarda üst sıralara şimdiden girdi bile.

iletişim yayınları i.y olalı ilk defa güzel bir iş yapmış diyecektim ki diğer birçok nefis işlenen eseri hatırladım ve kalan gerçekten rezalet kitaplardan dolayı, nefis işlenen bazı başyapıt kitaplarına haksızlık yapmadım. birçok başlıkta yarım kalan girdiler görürsünüz ve genelde bunların sahibi benim; birçoğunda ise tanımlar taslaklarda çünkü ele avuca gelen düzgün tanımlar girmek için uğraşıyorum, çok uzun yıllar sistemde kalacağını öngördüğüm edebi eser başlıklarında, en altta da bundan bahsettim. biz olur da ölürsek arkada da bir şeyler kalsın. bırakıp, iletişim yayınları övgüsüne gelirsek, sebebi başilov, yani mihail sergeyeviç bashilov olarak i.y baskısında anılan ressam ve ve görseller ile yapıtı zenginleştirmeleri.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel :

yaşlı ve soylu, eskiden güçlü ve zengin olan ama oğlunun bu görselde gördüğünüz anda yaptığı rica minnet ile askeriyede iyi bir yer kazanmasına sebep olmasını bu soylu geçmişine borçlu olan ve kontesten oğlunun üniforması için verdiği parayı gözyaşları ile alan drubetskaya, burada sözünü ettiğim ricayı, geçmişte çok iyilikler yaptığı ve bir anlamda güçlü şekilde yetişmesini sağladığı adamdan geçmişin hatrına yapmasını istediği iyilik için gerekli olan ricayı ve ısrarı gerçekleştiriyor.



laf arasında, eserin olağanüstü bir dilinin, bunun yanında mazlum beyhan, nihal yalaza taluy gibi enfes bir işe imza atan leyla soykut'un da ne kadar eli öpülesi bir iş çıkarttığını söyleyip, 9 ay önce buraya yazdığım "hangi çevirmenden okuyayım?" sorusunun cevapsız kalmasına rağmen, 9 ay önce valizime i.y baskısını atmaya karar verip, ne kadar iyi bir karar verdiğimj belirtmek isterim. başlığında daha sonra bir şeyler yazacağım leyla soykut, metinin akıcılığına büyük destek vermiş. metin o kadar yumuşak ilerliyor ki, eğer bir kitabı bitirmek değil dünyasını keşfetmek için ve keyif almak için okuyorsanız aldığınız keyif sürekli katlanıyor. keyif almayan bir insansanız zaten zorunluluk olarak görüyorsunuzdur.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel :

gerek piyer ile ilk karşılaşmalarında onu manipüle etmedeki ve kendini sevdirmedeki ince zekası, gerek diğer taraftan küçük kız nataşa rostova'yı avcuna alması ve onu kendine bağlamasının görüldüğü, bu görselde de ayrıca gördüğümüz boris'in, iki yukarıdaki görselde onu kurtarmak için herşeyi yapan annesiyle(drubetskaya) olan tasviri ise hemen aşağıdaki görselde. internetten bulamadığım için kitaplıktan alıp kendi çekimimi ekledim. altta sol tarafta göreceğiniz görselde anne oğul var.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

---

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel :

işte tam bir asiktokrasi, gücü elinde tutanların ukalalığı ve pastadaki payının tasviri. bütün soylu ama aynı zamanda zengin olan insanların toplum, hiyerarşik düzen, napoleon ve koltuğa nasıl geçtiği üzerine dedikodusunu yaptıkları o nefis sekansın tasviri burada, ki sağdaki beyefendiyi neredeyse birebir tasvir ettiğini bölüm iii'de nedime anna pavlovna'nın amaçlarını gerçekleştirmek için organize ettiği akşamda yani tasvir edilen bu çizimin kaynağında görebilirsiniz.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel :

dolohov, anatol ve arkadaşlarının, daha sonra piyer'in de ayık kafayla gaza gelmesine sebep olan, cam kenarında tehlikeli şekilde, düşmeden içki içmek için para karşılığı iddiaya tutuşmaları, yaramazlıklarının tasviri. görselde, arkadaşları dolohov ne yapıyor diye heyecanla seyrederken, sandalyede oturup gözlerini kapatan ve tedirgin olan, korkan kişi piyer.






birçok ressam tarafından tasvir edilen savaş ve barış, hem ilk tasvir eden hem de sevilen şekliyle mihail sergeyeviç başilov tarafından ortaya konulmuş ve iletişim yayınları baskısında yer verildiği için(gerçekten güzel düşünce) buraya alma gereği duydum. romana özel çizimleri tolstoy'un müzesinde olan ressamın gerçekçi boyalar değil de çizimlerinin olmasının sebebi, tosltoy'un canlı görünümlü boya izlerindense, çizimleri daha çok sevmesi. bu yüzden romanlarının çizimlerine özel olarak ilgi duyar, zevk alırdı. dönemin meşhurlarından olan ressam başilov, işlerinde rusya'nın en popüler ressamlarından, ve tolstoy'a uzak bir insan olmadığı için bu iş için en doğru kişi olduğunu hissettiriyor - ki tolstoy mektuplarında bazı sahneler için eskiz siparişi dahi veriyor - sonucunda da ortaya müzede kalacak kadar güzel işler çıkıyor. tolstoy'un, örneğin ressamın nataşa rostova'yı tasvirini beğenmeyip, hatta kendi ailesine ait görseller göndererek benzerlerini yaptırmak istemesi de ayrı bir ayrıntı. kendi eserine olabilecek en güzel eskizlerin ortaya çıkması için böylesine emek vermesi, lev'i sevmemiz için bir başka sebep. zaten hem eskiz hem de diğer işlerin büyük mücadele vermelerine rağmen az olması, durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor.

romanın ayrıca bir daha, bana hissettirdiklerine dair yorumlarını yapmam için, 8-9 ay önce okuduğum romanları genellikle düşüncelerimde demlendikten, biraz bekleyip daha başka okumalarda bana hatırlattıkları ye yeni okumalarla bu yorumlayacağım romanın arasında bazı ilişkiler kurmayı sevdiğim ve sonra yorumladığımdan dolayı biraz bekletmem, belirli süre sonra da sözlükte yayınlamam gerekecek. tıpkı martin eden, karamazov kardeşler, deniz feneri, jane eyre vb. vb. gibi. dedim ya, olur da ölürsek arkada bir şeyler kalsın. zaten putin amca bazen belgorod'ın köyünde bile bizi rahat bırakmıyor. çok ağır, ilgiden uzak yazılar yazıp gerekli başlıklara bırakma sebebim şu anki popülasyon değil, sözlüğün sonraki popülasyonu.
devamını gör...
deprem sürecinde, ne zaman kolunda bir çocuk ile enkaz içinden çıkan birisinin video kaydını görsem, piyer bezúhov'u görür gibi oluyordum. ortalık dağınıkken, barakaların, yangın yeri olan şehrin ve napolyon'un, 100 kusur yıl sonra abd'nin ırak'ta söylediği gibi o meşhur "size demokrasi, size barış getirdim" söylemi sonrası yerle bir olan şehirde kendine dert edinip bir çocuğu kurtardığı, herkesin hırsızlık yaptığı ve ne koparırsam kardır dediği yerde gidip o çocuğu kurtarmayı kendine görev bildiği anları hatırlıyordum.

sonra enkazda kurtarma ekiplerinin "canlı olan ama kurtarılacak gibi olmayan insanları bırakıp öncelikle kurtarılabilecek olan, daha garanti olanları kurtarıyoruz" diyerek ve halkı olarak bazı insanları ölüme terk ettiği anları görünce, o durumlardan haberdar olunca da bezúhov'un sevgi duyduğu o mahkum yaşlı adama bir süre sonra kendisine seslense bile bakmadığı ve "eğer ona bakarsam, güçsüz kalırsam ben de ölürüm " dediği ve mecburen acımasız olduğu anlar geldi. sonra da yaşlı adamın mecburen kafasına silah sıkılmasını istediği, güçsüz olduğu için yola devam edemeyip bir anlamda ötanazi hakkını kullanıp ölüm tarihini daha öne çektirmesi geldi.

lev nikolayeviç tolstoy'un 1800'lü yılların ikinci yarısında yazdığı bir kitabın 2023 yılında bile insana dokunabildiği aklıma geldi. daha sonra bir dahinin aradan 100 yıl da geçse, hatta kimi zaman 400 yıl geçse bile( don quixote), hatta kimi zaman 500 yıl geçse bile(rabelais ve olağanüstü eseri olan pantagruel'i) insana dokunduğunun, çünkü insanların nesillerinin her 100 yılda bir tamamen yenilense bile hikayelerin neredeyse birebir şekilde geliştiği, sanki serdar ortaç'ın alay etmek ve ironi yapmak için dediği gibi "en fazla 9 nota var. ne kadar farklı eser oluşturulabilir ki?" demesinin haklı çıkması gibi bir durum yaşadığım aklıma geldi.

prens andrey'in kitabın ortasının son bölümlerindeki o malum rüyasının nasıl dokunabildiği; savaş alanında bir tümsek içinde vatan savunması yapan o malum topçunun bize dokunurken aslında sonradan öğrendiğimiz üzere lev'in abisinin de aynı şekilde topçu olduğu aklıma geldi. insanın insana dokunmasının empati ile olduğu, empatinin de her zaman zorlanarak değil, bazen tamamen doğal şekilde olduğu aklıma geldi.

6 şubat 2023 gaziantep-kahramanmaraş depremleri'nin maddi anlamda değil sadece, manevi anlamda da nasıl yıkımlar oluşturduğunu fark etmemle beraber, edebiyatın hayatımdaki yerinin tekrar tekrar farkına vardığım gerçeği aklıma geldi.

piyer'in manevi boşluğunun anlatıldığı sayfaların aslında çok kısa kaldığı, 1500 sayfalık bir romanın 3000 sayfa bile olsa kısa geleceği aklıma geldi.
devamını gör...
benim ve orhan pamuk'un şu özelliğinden dolayı hemfikir olduğumuz kitaptır; 'en mükemmel' kitap. (eski bir romandır ama daha eskiyi anlatır. tarihi roman havası vardır; ama tarihi roman değildir; herşeyi anlatır.)
devamını gör...
lise yılların da edebiyat öğretmenimizin okumazsanız sınıfı geçirmem diyerek okuttuğu o zamanlar zorlanarak okuduğum elimden defalarca bırakıp geri aldığım rusya'nın işgalini anlatan kitap.
ilk okuduğum kitapta çeviriler çok kötüydü okuğunuzda bazı şeyleri bağdaştırmak güç oluyordu ya da gençliğin etkidi diyelim. daha sonra hasan âli yücel'in çevirisiyle okuduğumda elimden bırakmadan savaşın etkilerini hissederek okumuştum.
bir dönem kitabı olduğu için ağır geliyor çoğu kişiye . ancak tarihle ilgili güzel alıntıları anlatımları olduğu bir gerçek.
devamını gör...
üstteki tanımı gördükten sonra yazma isteğimin maalesef tekrardan nüksettiği başlık.

(bkz: 100 temel eserin zararlı olduğu gerçeği)

umarım bu bakınızı boş bırakmayıp bir ara doldururum ya da birileri yardımcı olur bana bu savaşımda. tolstoy, kafka gibi yazarlar çocuk yaşta okunmaya başlarsa, klasik edebiyattan çocukları soğutur. yukarıdaki yazıyı görünce bu bakınızı vermek istedim. bir çocuğa, yaşı kaç olursa olsun, 20'li yaşlarının ortasında olmayan bir insana böyle bir kitabın "alın bunu okuyun" denilerek dikte edilmesi resmen lev tolstoy 'a ağır bir hakaret.



müfredattaki yazısız , klasik edebiyat zorunluluğunun aptalca bir fikir olduğunu uzun yıllardır söylerim. savaş ve barış ne ilkokul ne lisede okunacak bir eserdir. bu eserler 25 yaştan sonra okunacak, ancak o zaman insana bir şeyler verebilecek kitaplardır. prens andrey'in yaşadıklarını 15-16 yaşında bir çocuğa anlatmak mümkün olmaz. çocukların ya da ilk gençlikteki insanların okuması gereken şeyler değil bu kitaplar. modern klasikler arasından bülbülü öldürmek gibi, bir nebze normal sayılabilecek eserleri, daha bir çırpıda bitirilebilecek ya da en azından tahlili konusunda doğru tahliller yapılabilecek eserleri çocukların okuma listelerine eklemek daha mantıklı. newton fiziğini irdeleyen, daha kendi yazarının bile cevabını bulmadığı felsefik birçok soruyu da ayrıca irdeleyen tuğla gibi bir kitabı çocuğa okutmak, bir üniversite hukuk kitabını bir çocuğa okutmak gibidir. ha eğer derseniz ki "bu kitaplar okuma alışkanlığı kazandırmak için" işte o zaman chp'nin halka inememesi gerçeği gibi bir gerçekle karşı karşıya kalırsınız. çocukların psikolojisinden anlamadığınız, ya da hiç çocuk olmadığınız anlaşılır.

son 100 sayfası yani kitabın sonsözü ki tolstoy eserleri için benim görüşüme göre müstesna bölümdür bu bölüm, romanın kendisini
yanında bu kadar ağırken bu kitapların çocukların okuma sevdalarını daha başlamadan bitirdiklerini düşünüyorum. farkında olmadan insanlar resmen cocuklara kötülük yapıyorlar. ya hu yetişkin bir birey dahi sorgulamalardan başını kaldıramayıp sürekli not alırken bu kitabı eğitim müfredatında bir derste zorunlu kılmak(genelleme yapmıyorum herkes bu deliliğe sahip değildir) resmen intihar.

ezberi çok iyi olduğu için felsefe dersinden tama yakın puan alan bir öğrencinin kendisini felsefeye yetenekli zannetmek gibi bir yanılgıya düşmesi gibi, henüz çocuk yaşta filozofları okuyarak yazın dünyasına adım atmış tolstoy'un 40 yaşında kendisini yazacak kadar yetkin hissedip 6 yılda temelini attığı bir eseri, küçük çocuklara okutma gafleti, en hafif tabirle deliliktir.

15 yıla yakın ingilizce eğitimi alan çocuklara daha dersini verdiğin bir alanı öğretemezken, 40 yaşında felsefi hatta ve hatta bilimsel sorgulamalar yapan bir adamın yetkinlik dersi kitabını okutmak, deliliktir.

bu konuda benim dolu olduğumu komik bulacak insanlar olabilir. çocuklukta yanlış eğitim, yanlış yönlendirmlerin bütün bir hayatı etkilediğini söylemek isterim.
devamını gör...
cezaevinde okuduğum ilk kitap şaheser kitabın birkaç cildine rastlamıştım daha önce . savaşın anlatıldığı bölümler çok iyi yansıtılmış ve her ayrıntısına kadar işlenmişti. savaşın bıraktığı kalıntılar sayısız kayıplar yıkılmış umutlar çaresizlik yangınlar yağmacılar yollara dökülmüş aileler... cephede aç susuz halde canla başla savaşan vatansever askerler. çıkarlarını gözeten üst yönetici yetkililer... olan oldu savaş yaşandı ve bitti peki sonra ne oldu ne kazanıldı neyi kaybettik asıl önemli olan soru insanlığımızı neden sadece soruyorum neden savaşın eşiğinde aşk olamaz mı
karaktere gelince artık her karakter kendine çizilen yolun sonuna varıyor iyi ya da kötü . beni en çok etkileyen karakter kesinlikle platon karatayev piyer'in tanıştığı elli yaşındaki insan. onun gibi hayata bakmak isterdim. beni en çok etkileyen ikinci karakter ve çok kırgınım ona sonya bu kadar kabullenmeseydi her şeyi biraz daha dik dursaydi keşke ve hepsinden önemlisi vazgeçebilseydi.
kitap son bölümü yazarın, savaş hakkındaki varsayımlarına özgürlüğe politiğe inanca dair birçok düşüncelesiyle sonlanıyor. ben bu kısımda sıkıldım çünkü biraz ağır geldi bana lakin bütün kitabın özeti gibi olmuş. ben bu kitabı okurken bazı kopmalar yaşadım. bir solukta okumadım yani. ağır bir eser yazar bu konuyu işlerken karakterlerin çeşitliliği olmasa bu kitabı canlı tutamazdı. sayfalar ilerledikçe birden kendinizi savaşın ortasında bulup birden alıp bir aşkın ortasına taşıyor . çok büyük bir ustalık. bu arada nataşaya çok ofkeliyim fazla spoiler vermeyecem şimdiden keyifli okumalar
yine belirtmek istiyorum kitabı okurken soy ağacını oluşturup karakterleri not alıp ilerleyin. yoksa bir karakteri unutup 300 sayfa sonra karşınıza çıkabilir
ve bu muhteşem alıntı ile bitirmek ıstiyorum incelememi tarih, ' tesadüf şartları hazırladı, deha da onlardan faydalandı,' diyor.
devamını gör...
normalde prens andrey'e kendimi yakın hissederdim fakat piyer bezuhov ve yaptığı yolculuktan sonra içselleştirdiğim için bezuhov'a çok benzediğimi ve bunun en büyük sebebinin de oblomov olduğunu farkettim. bezuhov'un mutluluğuma sevinirken aklıma oblomov gelmişti. bezuhov'un 2. cildin başlarındaki yolculuk satırlarını okuduktan sonra not alıp tren yolculuğunda bir daha okumuştum. tıpkı kardeşler tanışıyor bölümünü yıllardır tekrar okuduğum gibi. müjdat gezen youtube kanalında albert einstein ve sınav sorularını uzatırken bir önceki yılın sınav soruları olduğunu farkeden öğrencilerin sordukları "ama bunlar geçen senenin soruları" demelerini, einstein'in ise "evet sorular aynı ama cevaplar farklı" demesi hakkında bir anektod paylaşmış kanalında. romanların soruları sabit gibi görünüyor ama hayat geçtikçe aynı soruları farklı cevaplıyorsun. tıpkı savaş ve barış okurken metnin aynı olup sürekli değişen sorulara sebep olması gibi.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"savaş ve barış" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim