nefsine yenik düşen bir varlık olması. nefsine yenik düşmesinin sonucunda ise kapitalizme hizmet eden bir birey haline gelmesi. kapitalizme hizmet eden bir birey haline gelmesinden sonra ise materyalistleşmeye başlaması. materyalistleşmeye başladıktan sonra ise duygusallık anlayışının saçma sapan bir hale gelmesi. duygusal olması gerektiği zaman duygusal olamaması, duygusal olmaması gerektiği zaman duygusallaşması. modern insanın problemi budur.
devamını gör...
modernliği yanlış bilmesi.
devamını gör...
iletişimsizlik ve yalnızlık.
devamını gör...
şahsi kanaatimce cevabı ifadenin kendi içinde duruyor (bkz: modern). insan doğadan ve kendi doğasından ne kadar uzaklaştıysa o kadar dejenere oldu.

evet, insanın ağaçlardan inip iki ayağının üzerinde durmaya başlamış olmasından kendi adıma pişmanlık duyuyorum. artık her şey için çok geç olduğuna göre, dağ başına gidip münzevi hayatı sürmek istiyorum.
devamını gör...
hiçbir şeye yetmeyen zamandır.
devamını gör...
anlamsızlıktır.

"huzur değil anlamdır aradığımız." pek severim.
devamını gör...
yeni korkusu vücut sağlamken kafanın koyvereceği. unutmak, saçmalamak, evin yolunu şaşırmak, havaalanı yerine sinemaya, tuvalet yerine komşuya gitmek. 21. asrın sağlıklı insanının yaşlılığında kafayı sıyırma korkusu var.
devamını gör...
modern dünya için geliştirdiği sistemlerin iyice karmaşık hale gelip, tüm dünyayı ve buna bağlı olarak kendisini tehdit eder hale gelmesi.
devamını gör...
hayatin cok büyük bir bölümünde calismak zorunda olmak. en büyük problemim bu. cok üzülüyorum calisarak gecen zamana, hayatimin öyle gecip gitmesine. hayati sorgulatan, anlamsizlastiran sey uzun uzun calismak, dinlenememek, gönlünce uyuyamamak, aslinda hicbir seyi gönlünce yapacak kadar zaman bulamamak. 65 yasina kadar yasayacagimi sanmiyorum ki o kadar calisayim. biraz birikim yapip, erken emeklilik ya da yari zamanli calisma ile oldukca minimalist bir yasam hayali kuruyorum.
devamını gör...
10.
farklılaşmaya çalıştıkça aynılaşması. taklitçilik. daha da kötüsü kendine tıpatıp benzeyenler ile gruplaşarak sosyal olduğunu zannetmesidir. selamsız sabahsız, tanımadığı birine gülümsemekten aciz, asosyal, tüketici, doğruya göre değil suça göre güvensizleşerek yalnızlaşan insanlar olup çıkmalarıdır.
devamını gör...
11.
özgür olmamasıdır ve özgürlüğü için bazı şeyleri göze alamaması.
devamını gör...
12.
cahil insanlara, ırkçılığa, küfüre, cinayetetez vahşilige, haksızlığa, dayanamamasıdır.
devamını gör...
13.
yaşamındaki kalitesizliği, türlü hodbinliklerle ambalajlayıp toplumun bütün kesimlerine sunması; ardından da, bunu ajitasyon malzemesi haline getirmesiyle kitleleri birbirine düşürmesidir.

gelir adaletsizliğinin ayyuka çıktığı bu dönemde, "kıt kanaat" modelinin güncellenmiş halidir aslında bütün sorun. zengin/yoksul ayrımının temelinin sorgulanmadığı; ya gereksiz bir "herkes eşit olsun, herkes aynı arabaya binsin, aynı evde otursun" gülünçlüğüyle yaklaşıldığı yahut sefaleti yaşayan insanların kimliklerinin övüldüğü, anlaşılmazlar hiyerarşisindeki en düşük rütbedir.

peki nedir olması gereken ya da insanca olan? yaşamak nedir? kültürü nasıl tanımlıyoruz mesela? kültürü anlamadan, olumlu özellikleri bir kenara ayrılmadan; olumsuz her bir durumun ve kimliğin arkasındaki düşüncenin kutsandığı bir yerde, yaşamın kalitesinden bahsedilebilir mi? insani özelliklerden gittikçe uzaklaşan vasıflarımız, ilkellikle ve zorbalıkla örülü geçmişimiz serilmeden ortaya, anlaşılabilir mi insan olmanın ne demek olduğu?

her bir cenah ve düşünce biçimi bize, insanların ekonomik göstergeleri yanlış yorumladığını doğrularcasına tespitler ve önermeler sunuyor; yapılan bütün hatalar, sınıf bilinci olsun olmasın, kendi zümrelerini ihya etme kaygısı taşıyanların, bu kaygıyı ekonomik göstergelerden bağımsız ele aldığını gösteriyor. bu sonuç da bizi, birbirimizin meziyetlerini, kabiliyetlerini; sanatını veya zanaatini anlamaktan uzaklaştırıyor, bizi birbirimize düşman ediyor.

halbuki zenginlik, bir sınıf göstergesinden ya da bir vasıftan çok, arka planındaki ekonomik göstergenin sorgulanmamasından kaynaklı bir durumdur. kişilerin ya da kurumların, parayı nasıl kazandığı sorgulanmadığı takdirde, insanların kendi ekonomik skalasındaki gruplara da düşman olabileceği rahatlıkla anlaşılabilir; bu da, isyan ve özgürlük hareketlerinin yanlış şekillerde anlaşılmasına, hatta bir topluluğun başka bir topluluk üzerinde faşizan tutumlar sergilemesine zemin hazırlayabilir.

insanca yaşamak insan olmaktan geçiyorsa şayet, -ki öyle- eksikliklerimizin farkında olmakla başlayacağız işe. kültür ve değer üretiminin, gelecek nesilleri umursama kaygısı taşımadan, sadece o anki durumu ve olayı yorumlayarak, nesnel bakış açısından bir an olsun bile sapmaksızın geliştireceğimiz çözümlerle, sınıf bilincine nefes aldıracağız; herhangi bir doktrin ya da kişinin referans alınarak sözlerinin eğilip büküldüğü bir dünya düzeninde, kişinin kendini tanıyabilmesi ve sorunlu noktalarını düzeltebilmesi pek de mümkün görünmüyor. ideolojiler, birbirimizi yok etmemiz için tabandan tavana yayılarak, evrende kırıntı halinde bile kalmayan özgürlüğümüzü elimizden alıyor.

sorunlarımızın, iktisadi koşullardan bağımsız bir güç aracı olarak kullanılması, elbette devlet ve onun biricik sevgilisi medyanın eliyle vücut bulan bir olgu; ancak burada atlanılan şey, yıllarca güce/menfaate/paraya/zenginliğe "nasıl" ulaştığımız değil, bunların -bilhassa zenginliğin- kötü olduğu; dolayısıyla tam tersi durumların da -sefalet-, kişilikten ayrı ya da kişiliğe bağlı bir şekilde erdemli olma eşiği olarak algılanışı...

bu algı, paranın nasıl ve ne şekilde kazanıldığını da anlamamıza engel oluyor.

bir düğün konvoyuna saldıran eli silahlı kişilerin, para vermeyen damat ve gelini hunharca dövmesi ya da içlerinden birini öldürmesi; daha ilk başta, yıllar boyu topluma angaje edilmeye çalışılan bu saçmalığın iflas ettiğini gösteriyor bize.

insanları fakirleştiren sistemleri yönetenlerin, aynı zamanda fakirliği kutsadıkları ve ona "erdemin zirvesi" rolünü biçtiklerini unutmamak gerek. bir insanın modernliği, erdemi; sefaleti ya da "insanca yaşama" olgusunu doğru tahlil edebilmesi için, maneviyat güzellemelerinden çok, madde düzlemindeki somut yaklaşımları ve verileri ele alması gerekliliği, her zaman hafızalarımızın ilk sırasında yer bulmalı.

çünkü "zenginlik" de "fakirlik" de, hem kavramsal olarak, hem de toplumsal sınıfların mücadelesi bazında, illüzyondan ileri gidemeyen ve esas konuşulması elzem olan meselelerden bizi alıkoyan bir engel.

lotodan büyük ikramiye size çıktı; dün orta direk bir hayatınız varken, bugün kimsenin aklı havsalası almayacak bir servetin üzerinde oturuyorsunuz. bu paranın çalışılmadan kazanılmış olması, şans faktörünün dünya üzerindeki en ciddi ve insanların hayatındaki yanılsamayı alaşağı edecek en büyük güç olduğu gerçeğini değiştirmiyor. insanlar; yaptıkları işten memnun olmadıklarına kılıf bulabilmek için, işlerinden niçin memnun olamadıklarını, dolayısıyla sistemi sorgulamak yerine, "kolay para" formülünü seçip, "şans"ın kendilerine güleceği düşüncesiyle bu çarkı döndürüyorlar.

bu biraz da, ihtiyaç/tüketici kredisi çekip, borcunu başka bankalardan çektiği parayla kapatmaya benziyor.

sistem ve onu yöneten eller, bu durumun farkında olduğu için, çok ciddi bir müdahaleye ihtiyaç duymaksızın, içinizdeki "sınıfını aşağılama ve ondan kurtulma" güdüsünü kullanıyorlar; ardından, "insanca yaşama" edebiyatı pompalanıp asgari müştereklerde buluşulacak yaşam biçimi gölgelenerek, sefaletle ekonomik uçurumu yaratan düzenin varisleri karşı karşıya getiriliyor; azınlıktaki insanların fikirleri de "arada kalmışlık" ile itham ediliyor.

bu tür bir savunma mekanizması da yeterince gereksiz aslında. "bu parayı nasıl kazandın, nereden buldun" sorusu her tür sorunu; rüşvetçiliği, yağmacılığı, talanı ve hırsızlığı çözebilecekken; toplumumuzun her katmanınında bulunan; adeta bir hastalık haline gelen ve inanmadığımız halde alkışladığımız "tırnaklarımla kazıyarak geldim" yalanı, aslında ne zenginlik kavramını, ne de fakirliği anlamak istediğimizi gösteriyor.

biz empatiyi, yaşanan olay ya da durum üzerine yapmıyoruz. (ki, empati oldukça gereksiz bulduğum bir kavram).

insanları; fakirken de, zenginken de yargılamak için, kendi hayatlarımızdaki sorunların temeline inmeden yorumlar yapıyoruz. "güçlü olan dengeyi belirler" düsturu; bizim için sadece güçlüden yana olmayı değil, o gücü kendi sınıfımızdakileri yok etmek için kullanmayı da meşru hale getiriyor. bugünün dünyasında da, aslında kendi ellerimizle yükselttiğimiz, ekonomik gücü ortalamanın bir tık üzerindeyken zirveye çıkarttığımız onlarcası var.

biz onlara reyting verdik, para verdik, güç verdik; ihtişamlı gökdelenlerinde ve plazalarında bizi ezmelerini sağlayacak, goygoyumuzu iki birayla orgazm seviyesine çıkaracak hayatlar bahşettik onlara. kendi ellerimizle yaptık bunu. ciğeri beş para etmezleri soktuk hayatımıza; "sanat" adı altındaki soytarılıklarını, "siyaset" adı altındaki bel altı piyasasını onlardan gördük; ama bu, biraz da bizim içimizdekilerin onların diliyle ve fikriyle hayat bulmasıydı aslında. şimdi de kalkmış, ölen insanların çalıştığı avm'leri boykot edip, en küçüğünden en afilli esnafına/işletmesine kadar hiçbirine para kazandırmamamız gerektiği halde/yerde, hepsini baş tacı ediyor; "ne yapalım herkes böyle" deyip, insanlıktan alamadığımız nasibi yaşam biçimimize tahvil ederek, kalan üç kuruşluk ömrümüzün faizini yemeye çalışıyoruz.

ne diyeyim. kafam çok karıştı. sorunlarımızın temelinde, insanlığın kendisiyle yüzleşememesi sonucu sığındığı bahaneler var. her gün milyon dolarları kaldıran bu çark kendiliğinden oluşmuyor ya; biz de gönüllü olarak bu değirmene su taşımaya, hatta suyun kendisi olmaya razı olduk.
devamını gör...
14.
okumayı, düşünmeyi bir tarafa bırakıp; bakmayı, izlemeyi tercih etmesidir.
devamını gör...
15.
belki de dünyanın ne kadar ufak olduğunu görüp büyüklenme çabası içindeyiz. bulunduğumuz boşluğu kendimize ait olduğunu düşündüğümüz üç beş şey ile dikme çabası. evren terziliği. bir yandan çaresizce, bir yandan ise yüzde tebessüm bırakıyor.

aslında geriye bir adım atıp tabloyu biraz daha geniş incelediğimizde hayatımızın bu tür hareketlerle dolu olduğunu görürüz. sonsuz noktalar kümesinde sadece bir noktanın içini doldurmaya çalışarak geçiriyoruz dakikalarımızı, saatlerimizi, yıllarımızı. içeride birileri size toz parçası kadar bile değer ifade etmediğinizi söylüyor, siz ise sırf yaptığınız işe devam etmek için bu sesi görmezden geliyorsunuz. kimse uğraşlarının, emeklerinin boşa olduğunu duymak istemez elbette. çünkü biz olduğumuz kişi değiliz, ortaya koyduğumuz kişiyiz. yani değeriniz ne kadar yardımsever hissettiğinizle ölçülmez. bunu ne kadar gösterebildiğinizle ölçülür. kelimelerinizin, eylemlerinizin sizi siz yaptığına inanılıyor. ki artık siz de öyle düşünüyorsunuz. emin olamıyorsunuz. toplum sizi kendinizden şüphelenmeye ittiğinde, ne kadar birey olabilirsiniz?

kendinizi tanrı'nın dualarınızı dinleyeceğine inandırarak; birilerinin umrunda olduğunuzu umarak devam ediyorsunuz işinize. yaşamak mı diyorsunuz buna? sırf öldüğünüzde buradan daha iyi bir yere gideceğiniz ihtimali için tanrı'yı yarattınız. şimdiyse herkesi doğduğu günden itibaren günahkar ilan edip hayatını borç ödeyerek geçirmesini sağlıyorsunuz. geriye bir adım atmak zormuş değil mi? resmin tamamı ürkütücü. o yüzden olabildiğince yakınlaşın. emin olun kimse tablonun tamamıyla başa çıkamaz.
devamını gör...
16.
etrafta kendi gibi insan bulamamak.
devamını gör...
17.
tahammülsüzlük.
devamını gör...
18.
teknolojinin gelişip, iletişimin büyümesi ve yoğunlaşması sebebi ile çok fazla insan ve olaya maruz kalmasıdır. tahmin edersiniz ki iletişime ister istemez geçilen bu insanların ve karşı karşıya kalınan olayların büyük çoğunluğu insana olumsuz etki edecek türdendir. sonuç: feci bir kafa karışıklığı ve yaygın mutsuzluk…
devamını gör...
19.
yalnızlaşması. teknoloji geliştikçe kendini devasa bir yalnızlar ordusunun içinde tek başına bulması. bunun sebebi de hayatı yalnızca televizyon, telefon ve bilgisayardan görmesi. gökyüzü fotoğraflarını beğenip gerçeğini ciğerlerine çekmekten aciz olmasıdır. git gide yapaylaşmasıdır.
devamını gör...
20.
(bkz: kontrol manyaklığı)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"modern insanın en büyük problemi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim