şahsımca dünyanın en hüzünlü cümlesini sarf etmiş kişidir, dilin prensi, mantığın şovalyesi, kötü yaratılışlı ejderhaların katilidir, yakın tarihin peygamberlerinden biridir, acı dolu bir hayatın içinde ruhunun karanlık baskısına göğüs gerebilmiş dünya üzerine gelebilmiş en zeki insanlardan birisidir, zekasını yönlendirebileceği tek şey olarak felsefeyi tanımlamıştır, "kültür ve değer" kitabında yazdığına göre kelimelerini ne zaman felsefe dışı bir şeye çevirecek olsa bocaladığını itiraf etmiş ve felsefenin zihnindeki tortuları süpürmesi için en uygun ortam olduğunu, kendi habitatı olduğunu söylemiştir. her cümlesinde ayrı bir derinlik, yaşayışında ayrı dimağları ilhama çağıracak bir gizem yatmaktadır. bertrand russel'ı akıl fuhuşu yapmakla suçlamıştır, akıl sağlığını öven filozoflar gibi değildir, okuması alışana kadar zordur fakat bu zorluk baudrillard, foucault vb. gibi filozoflarda yaşandığı gibi değildir, sadece soğuk mantığın diline hüküm verdiği için sürekli yaptığı tekrarlar kişiyi zorlayabilir, "tamam anladık ulan, kısa kes" gibi kelimelerin zihinde oluşmasına neden olabilir diye zordur. öte yandan zihinde kelimelerinin dansına izin verdiğiniz andan itibaren şeyler daha belirgin, dünya olabildiğinden daha berrak ve acıyla dolu gözükür, çünkü dünya sınırlıdır. dil ile sınırlandırılmıştır. dilin sınırı belirleyen şey ise mantıktır. ama hemen depresyona yönelmeyin, çözüm daha sonra manly p. hall tarafından sunulur, dünyanın sınırını ancak dünyanın sınırlarını genişleterek aşabileceğimizi söyler. tabi bu bir kademe atlama değil, elindeki olanakları sınırsız bir şekilde kullanabilme gücünden ileri gelir. sanıyorum konudan sapıyorum ve hala unutmayanların akıllarında merakla çalınan en hüzünlü cümleyi şuraya bırakıyorum;
“öyle bir duygumuz vardır ki, bütün olanaklı bilimsel sorular yanıtlandığında bile, yaşam sorunlarımıza daha hiç dokunulmamıştır. tabii o zaman da hiçbir soru kalmamıştır; yanıt da tam budur.”
tractatus'ta söylediği şey budur, bunu latinlerin bir deyimiyle daha şenlendirmek, karanlıkla dolu zihninize biraz daha karanlık eklemek isterim; "vanitas vanitatum sed omnia vanitas.—nafilenin nafilesi, herşey nafile."
wittgenstein kısa bir metinde anlatılabileceğin ötesinde bir insandır yine de buna rağmen yanlış anlaşılma korkusu yoktur fakat yanlış anlaşıldığında üzüldüğünü belirtmektedir. öyle ki, "yerkürenin dört bir bucağına dağılmış dostlar için yazıyorum" der. ayrıca tractatus'un önsözünde, "yazdıklarımı sadece bunları daha önce bir kez düşünmüş olanlar anlayabilecektir" diye yazar.
peki bütün bunlarla varmak istediğim nokta nedir, sadece kendi hayranlığımı dışa vurmak için mi bunları yazıyorum?(ki asla kendi benliğimin üzerinde bir şeye hayran olmam) ne demek istiyorum, neden bunları anlatıyorum? elbette ki yönelebilmeniz için. eğer bir kez olsun aklınızdan geçtiyse ve sonraya bıraktıysanız bundan vazgeçip tekrardan yönelmenizi rica etmek için. böylelikle bu entry bir an olsun size yönelmek için cesaret verebildiyse, evet cesaret, ardından gelip bana yazabilir ve böylelikle arkadaş olabiliriz. evet arkadaşlar, ben de yerkürenin dört bir yanına dağılmış dostlar için yazıyorum.(burada capslock açtım)
bütün yanıtları aldığınızı, bütün ideallere ulaştığınızı, dünyadaki bütün dağlara tırmanıp, bütün nehirlerin temiz sularından içtiğinizi varsayalım şimdi de, ulaşıcak hiçbir şeyin kalmaması nasıl hissettiriyor? ilerlemenin durması nasıl hissettiriyor? şimdi birer tanrıya dönüştünüz, her şeyi biliyorsunuz, bilinecek hiçbir şey kalmadı. oysa sizin tanrıdan farkınız kendi rotanızı tekrardan çizmenin zorluğu olarak beliriyor, dünya ortada değilken, ufkun köşeleri sisle kaplıyken her şey daha kolaydı, şimdi o sis kalkıp size köşelerin keskinliğini gösterdiğine göre boşluğa doğru bakışınız ve orada hiçbir şey görmeyişiniz size nasıl hissettiriyor? ben söyleyim, nasıl duygulanım yaşayacağınızı haddim olmadan tahmin etme küstahlığında bulunayım; hiçbir şey hissetmeyeceksiniz. baudrillard'ın bundan çok zaman geçmeden önce söylediği üzere, "üzerine örtülen hakikat değil, hakikatin yokluğudur." çizgi romanlarla aranız nasıl? bir kaç tane okumuşsunuzdur, hadi hiç olmadı filmi çekilenlerden birini izlemişsiniz, o halde dr. manhattan'ı akıllara getirelim, dünyada yapılacak bir şey kalmadığını gördüğünde, artık istenmediği diyarını terk ettiğinde ne demiştir? "belki kendiminkini yaratırım." fakat ne yazık ki anlaşılacak her şeyi anlamış olmanız size süper güçler kazandırmaz, uçamazsınız bunu öğrenince, görünmez olup süre hayalini kurduğunuz tuhaf fantezilerin peşini kovalayamazsınız. tıpkı eskiden olduğunuz insan gibi, hislerden arınmış bir şekilde hayatta kalma içgüdüsünün kontrolünde ölüm anınızı beklersiniz, yaşlı vampirler gibi hareket edersiniz. öyleyse olan biten budur, nafilenin nafilesi, herşey nafiledir. soru, yanıtıyla beraber gelmiştir. wittgenstein felsefenin amacını felsefeyi yok etmek olarak görür, haklıdır.(bak bak, buna karar veren komite olmuşum.)
wittgenstein kendini hatırlatıcı olarak görür ya da yeni benzetmeler yaparak daha önce düşünülmüş olanları tekrardan gün yüzüne çıkarmak ister, bu yüzden yaratıcı değildir, yeniden-yapıcıdır. bunu yine aynı şekilde kendisi de itiraf edecektir. ama veda'larda şöyle yazar; "gerçek birdir fakat bilgeler ona pek çok isim vermiştir." hakikatin birliği. süleyman der ki, "bu göğün altında söylenmemiş gerçek yoktur." baudrillard ile çelişmiyor mu peki bu söylediğim? hayır, klişelerle bezenmiş bir kelime söylemeye çalışayım; hakikatin yokluğu da öyle ya da böyle bir hakikattir. tabi bu wittgenstein'ın ayrımsadığı gibi, bazı şeyler vardır ve bazı şeyler yoktur durumuna benzer. bu da yok olanın varlığıdır. tabi, "hiçlikten hiçlik çıkar."
aslında wittgenstein için yazılacaklar bu kadarla sınırlı değil. her kelimesi özenle incelendiğinde elbette ki kendinize göre bir şey bulabilirsiniz, elbette sizi derinden sarsan bir cümleye rastgelebilirsiniz. o yüzden kazmaya devam edin, dil oyunlarının sizi zorladığı ya da sıktığı yerlerde "ulan bu ne ya" diyip kenara atmayın, okumaya devam edin. bu spiral merdivenden inmeye benzer, aşağı baktığınızda noktayı bütün netliğiyle görebilirsiniz ama indikçe fark edersiniz ki derinlik gördüğünüzün çok daha ötesindedir tabi ki baş döndürücülüğünden hiçbir şey kaybetmez.
devamını gör...