roman / edebiyat
8.9 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

sabahattin ali ile tanıştığım kitap.
popüler kültürün birçok şeyini sevemesem de değerli eserleri tanıtması beni sevindiriyor. wattpad kitapları yerine bu kitapları okumaya başlayan ergenler, şimdiden bu kitapla tanıştığınız için şanslısınız.
devamını gör...
instagram kitabı.
bahsedenlerin çoğunluğunun kitap kafeler veya arkadaşında görüp yanına çay, sigara veya kahve koyarak instagram postu hazırladığı kitap.
içerik olarak bu ve uçurtma avcısı beni çok etkilememişti açıkcası şahsen içimizdeki şeytan'ı daha çok öneririm.
devamını gör...
beni ters köşe yapan kitaptır kendisi.
maria puder'in raif efendiyi bıraktığını, ondan tamamen ayrıldığı için mektup göndermeyi kestiğini zannetmiştim, bu yüzden o kadar saydırmıştım kadına, meğer kadın ölmüş, tabi kitabının sonuna gelince anladık, özür dilerim "maria puder" günahını aldım.
devamını gör...
romanın telif hakkı, yazarın ölümünün üzerinden 70 yıl geçtiği için geçen sene kalktı. artık tüm yayınevleri telif hakkı ödemeksizin romanı basabiliyor. sabahattin ali'nin kitapları telif hakkı varken beş ayrı yayınevinden çıkıyordu. şimdi her yayınevi, okuyucu kitlesine yeniden bir sebahattin ali imajı oluşturdu.
devamını gör...
sabahattin ali'nin toplumcu gerçekçilik çizgisinden sıyrılıp yazdığı nadide eseri.

not: birazdan okuyacaklarınız kitabın edebi bir incelemesi niteliğindedir, dolasıyla hayli uzun... okumayacak arkadaşlar sol frameden devam etsin.

son birkaç yıldır en çok satanlar listesinden hiç düşmeyen, yediden yetmişe herkesin elinde gördüğüm, bilhassa sosyal medyada kapak yüzü ve içerisindeki sözleri ile yapılan paylaşımlar, sabahattin ali'nin bu eserine müthiş bir popülarite kazandırmıştı. belki üç beş yıl öncesinden başlayan bu furya, belirsizliğini koruyarak bir süre daha devam edecek gibi.

kitabın bu denli bir popülerlik kazanmasının esas mahiyetini merak ediyordum doğrusu. deyim yerindeyse yıllar sonra yeniden diriltildi bu eser. ama neden? neden herhangi bir yazarın, herhangi bir kitabı değil de, sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''sıydı. bahsi geçen kitabı öne çıkaran neydi? bunca yıldan sonra nasıl oluyordu da bu kadar geniş bir okur yelpazesinde rağbet görüyordu? kitabı okuma iştiyakımın temelinde yatan sebep buydu. kitabın içeriği ve edebi niteliklerinden ziyade, bir sosyolog gibi, toplumdaki bu popülaritenin sebebini öğrenmek adına okumaya koyuldum.

önsöz' de yer alan ''... dilinde ve anlatımında bir sadeleştirmeye gitmek gibi bir edebiyat barbarlığından kaçınan yayınevi...'' ibaresi bizlere, eseri, sabahattin ali'nin yazdığı kelimeler, cümleler ile okuyacağımız anlamına geldiğini kanıtlıyordu. kitabı okumaya başlamadan sevindirici bir haberdi. buradan yola çıkarsak; her edebi eser gibi ''kürk mantolu madonna''da da, başlıca, dil ve anlatım değerlendirilecek, irdelenecek ve gerekirse eleştirilecektir.

kitabın okuru pek yormadığına dikkat çekmek istiyorum. ilk kez 1943' de basılan eserin, günümüz türkçesine yabancı bir tarafı yoktu. osmanlıca kökenli kelimeler sık kullanılmamış. gayet açık ve anlaşılır bir türkçe ile kaleme alınmış. cumhuriyet sonrası dönemi düşündüğümüzde; harf devrimi ile beraber öztürkçeleştirilmeye çalışılarak üstünde enikonu oynanmış bir dil görüyoruz. böyle bir dilin oturması içinde belli bir zamana ihtiyaç duyulduğu muhakkak. bu çalışmaların devam ettiği dönemde ve henüz oturmamış bir dilde eser kaleme almak ise hem risktir, hem de büyük özveri ister. ''kürk mantolu madonna''yı da dil ve üslup bakımında incelerken bu ayrıntıları göz ardı etmemek gerekir.

sabahattin ali'nin ''kürk mantolu madonna''yı yazarken kullandığı dile hayran kalmamak elde değil. eser, sabahattin ali' nin, döneminin dilsel karışıklığından sıyrıldığını ve tükçeye ne kadar hakim olduğunu bizlere gösteriyor. duyguları ve olayları ifade ederken ki üslubu ise günümüz post-modern edebiyatçıları ve yazarlarına ders verilecek nitelikte. yazar, hiçbir anlam kargaşası yaşatmadan, sade bir anlatımla, duygu çoşkunumlarını ve olayları, rahatlıkla, tahayyül ettirebiliyor okuruna. söze girerken bahsettiğim '' okurunu yormayan'' anlatımı ise belirgin olarak betimlemelerde kendini hissettiriyordu. örnek vermek gerekirse:

--- alıntı ---

tekrar yüzüne baktığım zaman kalın ve biraz dağınık kaşlarını, bir şey düşünüyor gibi, kaldırmış olduğunu gördüm. gözkapaklarının ince mavi damarları belli oluyordu. siyah ve gür kirpikleri hafifçe titremekteydi ve bunların üzerinde mini mini birkaç yağmur damlası parlıyordu. saçları da yer yer ıslanmıştı.

--- alıntı ---

yukarıda maria puder adlı karakteri betimleyen sabahattin ali, bizlere, bayan puder'i kitabın içindeki kelimeler yığınından kurtarıp; gözümüzün önüne getirir derecesinde başarılı bir anlatım sergiliyordu. ve yormadan, bunaltmadan, bulandırmadan...

yalnızca betimlemeler değil; duygu devinimlerini de ifade edişi, yazarı, birçoklarında ayrı bir kefeye koymamızı gerektiriyordu.

--- alıntı ---

... yüzünü görmemiştim. onunla karşılaşmaktan bu kadar korktuğum halde şimdi beş altı adım arkasından yürüyordum. kadın bunu fark etmez görünüyordu. beni görmesi ihtimali karşısında saklanacak yer aradığıma göre ne diye buraya gelmiş ve yolunu beklemiştim? şimdi ne diye arkasından gidiyordum? acaba o muydu? gecenin herhangi bir saatinde bir sokaktan geçen bir kadının ertesi akşam gene aynı yerden geçmesi icap ettiğine nereden hükmediyordum? bütün bu suallere cevap verecek halde değildim. hiç eksilmeyen bir çarpıntı ile arkasından gidiyor ve birdenbire geriye bakıp beni görmesi ihtimalini düşündükçe daha çok heyecanlanıyordum...

--- alıntı ---

dil ve anlatım üzerine sözlerimi tamamlarken birtakım olgular üzerine kafamı kurcalayan sorunlara değinmek istiyorum. yarım asırdan fazla bir süre önce yazılan ve, daha önce bahsettiğim gibi, döneminin dilsel hengamesine rağmen bu denli nitelikli, akıcı, okurun zihnini uyandıran, bağlayan ve anlaşılır bir türkçe ile karşılaşınca doğrusu kendim ve nesildaşlarım adına utandım. dilimiz nereye gidiyor? kullandığımız türkçe ile kendimizi iyi ifade edebiliyor muyuz? sözlerin güzelliğini ve sihrini yavaş yavaş yitiriyor muyuz?... türkçemize sahip çıkmanın ve sabahattin ali çevresinde buna eğilmenin ilerleyen zamanlarda şahsımda çok su götüreceğini de belirtmek isterim.

cumhuriyet türkçesi, diye bir tarz olsa bunun en yetkin yazarlarından biri kuşkusuz sabahattin ali olurdu. zira,...

dipnot: kitap üzerine diğer değerlendirmelerim ilk fırsat bulduğum an devam edecektir. tekrar görüşmek dileğiyle, efendim. esen kalın!
devamını gör...
çoğunlukla türk edebiyatına bir şekilde yaklaşmak isteyenlere öneririm bunu. çok uzun değildir, yormaz, kendine bağlar, çeker...herkes bir şeyler bulur kendinden.

tam beginner kitap yani. ha bu kötü mü? kesinlikle hayır, popüler ve bunu fazlası ile hak ediyor!
devamını gör...
temelde içte olan duyguların kötü zamanlamayla dışa vurulmasının hayatları nasıl berbat ettiği çerçevesinde derlenmiş bir kitaptır. maria puder kezbandır ancak sabahattin ali o'nu öyle bir yazmıştır ki, etkilenmemek elde değildir. kitabın sonralarına doğru sayfalarına tırnaklarımı geçiriyordum, o derece sinir oldum. ama şunu da söyleyeyim, o dönemde whatsapp olsaydı o sorunların hiçbirisi yaşanmazdı. kitabı okuyanlar anlarlar ne dediğimi.
devamını gör...
bu kitapla ilgili çok hoş ayrıntılar var. mesela raif efendi'nin otel odasındaki muhabbetleri o dönemki türkiye hakkında bize fikir veriyor. çok ufak bir ayrıntı ancak çok büyük bir bilgi bu, raif efendi o dönem çalkantılı bir seyirde olan almanlara tavsiyelerde bulunuyor. türkiye'nin kendi zorluklarını nasıl atlattığından bahsediyor. yanılmıyorsam o dönem adolf hitler seçilmeden önceki dönemin ta kendisi. bakın şu an türkiye'de sürekli kendimizi küçümseme ve aşağılama kültürü varken kitaptaki raif efendi almanlara tavsiyelerde bulunabiliyor. bence bu çok ciddi bir bilgi ve ayrıntı. kitapta bu diyaloglar çok rahat ve doğal bir biçimde bize aksettirilmiş. ben şahsen şu an ugandalılara bile tavsiyede bulunmaya yüzüm tutmaz, utanırım.
devamını gör...
sebahattin ali nin bana göre en çarpıcı romanı... basit bir aşk hikayesini öyle güzel anlatmış ki, sanki içindeymiş, aynı duygulara kapılıyormuşsunuz hissi veriyor. bence türk edebiyatındaki mihenk taşlarından biri bu eser. yalınlık ve dil kullanmadaki başarıya örnek olarak gösterilebilir.
devamını gör...
10.
ince ve bir solukta okunabiliyor. gayet akıcı, anlaşılır bir anlatımı var. içindeki osmanlıca ifadelerin anlamları sayfa sonlarında belirtilmiş.

büyük ölçüde aile yetiştirmesinden dolayı içe kapanık, çekingen ve kendini dünyada gereksiz biri olarak hisseden raif efendi'nin bu kişilik özelliğinden dolayı ilişkinin pasif tarafında kalarak yaşayacağı aşkı gayet güzel anlatmış. ve tabiidir ki hayatın anlamını ansızın rastladığı "o kadın" da bulmuş, tüm mutluluğunu onun üzerine kurmuş, biraz 1920'lerin haberleşme olanaklarının kısıtlı ama çokça da kendisi yeterince atak davranamadığından dolayı, sevgilisi ile aniden kesilen haberleşme nedenini araştıramamış. olayı kovalayamamış, bu cesareti bulamayıp, yıllarca kendisini aniden terk ettiği sevgilisine olayı aslını astarını bilmeksizin içerleyip durmuş. sonrasında kimselere güvenemeyip hayatını kendi tutumu ile mahvetmiş.

raif efendi, insanlar arası ilişkilerin fazla sıkı fıkı olmadığı, üstelik kadın cinsinin günümüze göre çok daha "ulaşılmaz" gösterildiği o dönemde böyle saplantı derecesine varacak tutkuda bir aşk yaşamış. peki günümüzde kimse yaşamıyor mu? pekala yaşanıyor ve en mantıklı, en "cool" görünenlerimizin arasında bile hiç olmazsa hayatının kısa bir dönemi bu tip bir ilişkiyle geçebiliyor.
devamını gör...
11.
kesinlikle güzel bir çeviriye sahip yayınevi den okunması gerekir. bir dönem sosyal medyada kahveyle-filtrelerle fotoğrafı paylaşılmış,herkesin ismini duyduğu bir eser haline gelmiştir.atmosferi, almanya'nın o soğuk havasını okuyucuya vermesi,ters köşe sonu ile gayet iyi , alıntı yapılabilecek güzel kitaptır.
devamını gör...
12.
abartıldığı kadar değil ama güzel bir kitap.
bu kadar sevilmesini oldukça kısa anlatılmış olmasına bağlıyorum.
ortaokul öğrencileri bile okuyabiliyor öyle cezbedici.
(popüler olana içimde bir isyan var belki o yüzden bu serzeniş)
devamını gör...
13.
kadının erkek karşısında her zaman pasif kalmaya mecbur oluşu... neden? niçin daima biz kaçacağız ve siz kovalayacaksınız? niçin daima biz teslim olacağız ve siz teslim alacaksınız? niçin sizin yalvarışlarınızda bile bir tahakküm, bizim reddedişlerimizde bile bir aciz bulunacak? çocukluğumdan beri buna daima isyan ettim, bunu asla kabul edemedim. niçin böyleyim, niçin diğer kadınların farkına bile varmadıkları bir nokta bana bu kadar ehemmiyetli görünüyor?
bir hikaye kahramanına asık olunacaksa bu maria puder olurdu kesinlikle.
haysiyeti onuru ve gururuyla sevilesidir.aşığım sana maria..
devamını gör...
14.
kitap okuma alışkanlığı kazanmaya çalışacak insanlar için ideal olduğunu düşündüğüm kitaptır. zamanı için etkileyici bir aşk hikayesi olabilir ama günümüzdeki tüketim çılgınlığı içinde beni pek etkilemedi. içimizdeki şeytandaki ömer çok daha etkileyiciydi benim için.
devamını gör...
15.
oldukça popüler bir sabahattin ali romanı. şahsım da tek bir soluk da okuyup bitirmiştir. fakat sonradan izlemiş olduğum bir tiyatro uyarlaması, farklı bir açıdan bakma imkanı yarattı. bakın şimdi anlatıyorum.

ana karakter genç yaşında küçük bir beldeden, berlin gibi bir şehre gidiyor. aynı, yurt içinde anadolu'nun ücra köşelerinden şehre gelen bir genç gibi.

berlin de bir gece kulübüne gidiyor ve orada çalışan kızlardan birinden oldukça etkileniyor. aynı genç yurt içinde de bir turistik bar yada kabaca pavyona gidip de benzer bir şekilde kendini kaptırabilir ki bu aslında çok da nadir bir durum değil. genç ve tecrübesiz bir erkek, böyle bir ortama ilk defa girdiğinde etkilenmesi çok normal.,

maria, raif in saflığından etkileniyor ve kendini ona daha da yakınlaşırken buluyor. bu da gayet normal. yurt içinde de konsomatris olarak çalışan bir kadın genel olarak oldukça kaba erkekler ile vakit geçirmek zorunda kalırken, saf ve naif bir erkekte daha farkı bir rahatlık, güven bulabilir.

tek bir seferliğine birlikte oluyorlar ve olaylar burada başlıyor işte. çocuğun ilk seferi bu. tabi ki kadına aşık olacak. maria dediğin kadında öyle alelade bir kadın değil ki. görmüş geçirmiş, güzel ve kadınlığını kullanmayı bilen biri.

asıl saçma olan ise, bir şekilde memlekete dönüyorsun tamam ama bunca yıl böyle bir aşkın acısı ile yaşıyorsun ama hiç bir fırsat yaratıp da gidip soruşturmuyorsun, ne oldu bu kadına diye.

sabahattin ali öyle bir anlatmış ki, okurken aklına bunlar gelmiyor insanın. göz yaşları sel oluyor gidiyor ama en temeline inildiğinde "köyden geldim şehre, konsomatrise aşık oldum. kalbim kırıldı."
olayın özeti bu kısaca.

daha uzun uzun yazmak lazım tabi ama öyle fazla şey yapmamak lazım.
devamını gör...
bir sabahattin ali kitabı.

tv8 programında yayınlanan ''aramızda kalmasın'' programında trajikomik bir olay yaşanıyor. kadın kitap hakkında yorum yapmak istiyor fakat kitapta bahsi geçen madonna'yı, pop sanatçısı olan madonna zannediyor (işin ilginç yanı ise, kitabı okuduğunu beyan ediyor olması). cringe olmak isteyen arkadaşlar buradan ulaşabilirler.
devamını gör...
instagramda yanında kahve fotosuyla ünlenmiş, bir çok kişinin göstermelik yanında taşıdığı, yarım bırakılma oranı yüksek olan bir kitaptır. okudum 4-5 ay önce çokta memnun kaldım.
devamını gör...
15 yaşında okuduğum, okuduktan sonra biraz da zaten bulunduğum ruh hali yüzünden beni ağlatan kitap. o yaşlarda müzeye gittiğimde herhangi bir tablo gördüğümde dakikalarca bakıp dururdum. türk edebiyatının başta gelen eserlerinden. okunmadıysa çok bekletilmeden okunması gerektiğini düşünüyorum.
devamını gör...
kitap boyunca raif efendi’nin maria puder’e olan aşkını ve sınırlarını okuyup, maria puder’in kurduğu tek bir cümleyle aslında asıl aşkın puder’de olduğunu anladığım sabahattin ali romanı.

tüm olay ve his akışında maria puder’in sadece bir arzu nesnesi -etkisiz eleman- tadında, raif efendi’nin, kendi içinde gelişen duygu durumuna, gidişata, kendi ekseninde yön vererek yaşadığı aşkın, maria puder’in “ne zaman çağırsan gelirim” cümlesi kadar muazzam olmadığını düşünüyorum.
devamını gör...
sabahattin ali'nin en iyi, türk edebiyatının ise önde gelen eseridir. kusura bakmayın ama bu kitabın sosyal medyaya meze olması, kahve kitap battaniye üçlüsüne dahil edilmesi onun kıymetini azaltmaz. içimizdeki şeytan inanılmaz tespitler içeren güzel bir eserdir, ancak marjinal olmak adına; kürk mantolu madonna'nın önünde saymak, haksızlıktır. hadi içimizdeki şeytan neyse de, kuyucaklı yusuf nedir yahu? müziği kamyon kornası yapıldı diye the godfather filmine sallayalım mı?
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kürk mantolu madonna" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim