yaşım kemale erdi, tek ayak çukura girdi gözler toprağa bakıyor ama hala korkarım karanlıktan.
kucuk yaşta bilinçsiz aile bireylerinin mahalle abilerinin anlattığı hikayelerden olsa gerek.
nedeni gayet bilimsel ve evrimsel olan korku. atalarımız, insan avlayan avcılara karşı sürekli alarm durumundaydı. daha da korkutucu olanı ise bu avcıların büyük çoğunluğunun geceleri avlanıyor oluşuydu. çünkü av olmaya en müsait olduğumuz an görüşümüzün en zayıf olduğu zamanlardı. dolayısıyla, gecenin bir yarısı güvende olmak durumu atalarımız için çok önemli bir önlemdi. çok basit, eğer güvende değilsen, ölürsün. yıllar boyunca bu gecesel korku içgüdüsel olmaya başladı ve bu korkuyu bugün de hala hafif bir endişe formunda deneyimlemeye devam ediyoruz.
karanlıktan ziyade karanlıkta yalnız olmak korkutur beni. gün içerisinde bir şekilde akıp giden hayatın karmaşası ve gürültüsü gece aniden bitiverince o sessiz ve kapkaranlık gecenin ortasında yapayalnız kaldığında insana bir ürperti gelir.
iron maiden ın en klasik eserlerinden olan eşşek gibi güzel bir parça, herhangi bir fobiden sanat eseri yapabilen tek grup yine iron maiden dır. bruce dickinson un o tarifsiz sesiyle;
gayet normal olan korkudur. gece , boş bir tuval gibidir . zihnimizin derinlerinde kalmış olan hayaletleri resmedebilmek daha kolaydır bu yüzden. üzeri zaten boyanmış olan sayfalara ne çizersek çizelim eğreti duracaktır , gündüz ise zaten üzeri dolu olan tuval gibidir o yüzden kafamızın içinde olanları oraya çizmektense, gecenin karanlığında en derin korkularımızın uyanmasına izin veririz. gündüz gözüyle gördüğün dört duvar ve bir kaç eşyadan ibaret oysa gece çöktüğünde tamamen karanlığın içindesin .
yıllardır yerinde duran mobilya, askı ya da asılmış bir kıyafetin karanlıkta, hayal gücünün de desteğiyle ürkütücü birer yaratığa dönüşmesinden korkmaktır aslında. özellikle tuvalete kalkınca ışığı kapattıktan sonra ışık hızıyla yorganın yani koruyucu kalkanın altına girerek güvende oluruz.
karanlık bilinmezdir . bilinmezlikte korkuyu besler. karanlık korkusu insanoğlunun tabiatında evrimsel süreçle birlikte bu zamana kadar gelmiştir. yoksa karanlıktan korkulmasaydı ateşin bulunması bile sekteye uğrayabilirdi.
karanlık korkusu kötüdür, askerdeyken dağ başında mezar gibi mevzilerde ikişer kişi nöbet tutuyorduk ay ışığı olmadığı zamanlarda zifiri karanlık oluyordu bildiğin. o zaman gözetleme değil de dinleme yapardık sadece.
o mevzilerde korkan çok insan oluyordu doğal olarak.
12 saat nöbet tuttuğumuz için gece 3'te istihkak alıyorduk hazır olduğu zaman telsizle anons geçiyorlardı her mevziden birer kişi gidip yemekleri alırdı. diğeri yemekleri almaya giderken mevzide karanlıkta kalan insan ister istemez korkuyordu sonuçta dağ başındasın şehir karanlığı değil bu yani :)
çok şükür benim karanlık korkum yok ama sıkılıyorum karanlıkta.
hatta gece mevziden karakola çalı çırpı arasında inen bir komutan geri dönüşte
"bu nasıl bir yer argadaş ya insan korkuyor" diye serzenişte bulunmuştu. :)
çocukken ebeveynler tarafından çeşitli sebeplerle maruz kalınan cin, peri hikayelerinin bilinçaltında durması sebebiyle yaşanılan durum. bu tip varlıklara inanıyor olmanın, içinizdeki korkunun yok olmasına izin vermediğini; kendimden yola çıkarak, soyut yaratıklara falan inanmadığı için ateistlerin böyle korkuları olmadıklarını düşünüyorum travmaya dönüşmüş kötü bir anı gibi istisnai bir durum olmadıkça.