albert einstein 13 yaşındayken hep bir ışık hüzmesinin üstünde gezmek istemiştir. ben de bunu istediğimden dolayı nickimi böyle yaptım. beynimdeki tek manzara ışık demetinde gezen bir doğa’dır.

edit: tek tek okuyorum baya zevkliymiş
devamını gör...
ben evlatlıkmışım, annemler balkonda bulmuş.
devamını gör...
kendimi arıyor ve sorguluyor olmamdır.
devamını gör...
çok sevdiğim tatar çölü kitabındaki bastiani kalesinden geliyor.
devamını gör...
bir hikayesi yoktur,öyle sıradandır.
devamını gör...
ekşi mahlasımdı, burada da aldım.
devamını gör...
tribe diye bir site bulunca kendiliğinden gelişti.
devamını gör...
küçükken ablama çok özenirdim özgün bir mahlası vardı. ben de istanbul hayranıydım o dönem. böyle bi şey çıktı işte.
devamını gör...
(bkz: beirut) isimli harika grubun 2007 yılında yayınladığı pompeii ep'sinde yer alan, dijital kimliğimi oluşturan şarkıdır nickimin hikayesi.

tanımı yaptıktan sonra başlayalım yazmaya. ep'deki üç şarkı da apayrı hisler yaşatır, başka başka mekanlarda gezdirir insanı ama napoleon on the bellerophon; tüm beirut albümlerindeki en hüzünlü, en karanlık şarkı olabilir. belki la llorona bu karanlık seviyesine yaklaşır. sözleri belli belirsiz anlaşılan bu şarkının şöyle bir hikayesi olduğuna inanıyorum. teorim doğru da olabilir yanlış da ama bence bu anlamıyla çok çok başka bir boyut kazanıyor şarkı.

şarkının isminde geçen iki tarihi şahıs mevcut. biri hepimizin bildiği napoleon, diğeri ise yunan mitolojisinden bir kahraman olan (bkz: bellerophontes). ikisininde gücü ele geçirip, kaybetme öykülerinde benzerlikler vardır. napolyon da bellerophon da memleketleri dışında en tepeye çıkmış, daha sonra da kibirleri yüzünden tepe taklak olmuş şahıslar.

ikisi de kendisini en tepeye taşımış şeyleri kibirleri nedeniyle terketmişler. bellerophon hayat boyunca bir çok zorlukla karşılaşır. son görevlerinden birini kendisine verilen (bkz: pegasus) ile tamamlar ve artık kendisini çok yüksekte görmeye başlar. hedefi artık (bkz: olympos) dağıdır. kendisini tanrılarla bir görmeye başlar ve kafa tutar. pegasus'a atladığı gibi tanrılar katına doğru yol almaya başlar. fakat buna sinirlenen (bkz: zeus) yolladığı bir at sineği ile pegasus'un bellerophontes'i sırtından atmasını sağlar. yere düşen fakat ölmeyen bellerophontes; kalan ömrünü aç, sefil bir şekilde geçirir. daha sonra evlatları da tanrılar tarafından öldürülür ve bunun acısını, kaybını ölene kadar yaşar. kibri yüzünden tepetaklak olmuş görkemli bir yaşamdır onunki.

arada bazı farklar olsa da; napolyon da ülkesi dışında çeşitli savaşlar, görevleri tamamlar. devrim sonrası fransa'da var olan ilişkileri nedeniyle sürgün yer. italya'da, mısır'da bir savaşa katıldı. burdaki başarıları ile ünlendi. bu ünü sayesinde çeşitli darbe ve siyasi oyunların içinde yer aldı. en sonunda kendi pegasus'unu bulmuştu. onun pegasus'u; imparatorluk tahtıydı. imparator olan napolyon; gözünü olympos'a dikmiş ve avrupa devletleri ile bir bir savaşa girmişti. başlangıçta başarılı da olan napolyn; rus seferinin başarısız bitmesi üzerine; ordusunun büyük çoğunluğunu kaybeden napolyon; biraz durup soluklanmak yerine kibrine yenik düşüp yeni bir ordu kurmaya çalışır. bu süreçte artan vergiler, savaştan bıkmış insanlar, ele geçirilen yerlerdeki halkların huzursuzluğu gibi sebepler işini zorlaştırır. kaybedeceği belli bir savaşa girer kibri yüzünden. tahtı bırakması, geri alması, waterloo falan derken ölene kadar sürgüne st. helena adasına gönderilir.

ve başka bir ilginç tesadüfte; ikinci kez yakalanan ve st. helena adasına sürgüne giden napoleon'un bindiği ingiliz gemisinin adı hms bellerophon'dur. agamemnon gemisi ile çanakkale'yi bombalayan kurnaz, sinsi ingiliz diplomasisinin bir oyunu mu yoksa tesadüf mü bilmem. ama bana göre bu şarkı; o geminin güvertesinde yolculuğun bitmesini bekleyen napoleon'a fon müziği olarak yazılmış gibi. senelerce süren savaşlar, kazanılan zaferler, parlak bir deha ve en büyük mağlubiyetinden sonra düştüğün durum. orada olup napoleon'a bu şarkıyı dinletmek isterdim. şarkı bellerophon gemisinin güvertisindeki napolyon'un yaşadığı hüznü taşımakta sanki..

son olarak; william quiller orchardson adlı ressamın konuyla ilgili yaptığı enfes bir resmi buraya bırakayım.
bellerophon güvertesindeki napolyon

ben buraya başka bir sözlükten geldim. orada napoleon on the bellerophon idim. burada napoleon oldum.
devamını gör...
10.
memleket.
devamını gör...
11.
(bkz: delirmek)
devamını gör...
12.
bir hiç uğruna yitip giden nickimin yasini tutmak için aldigim mahlas.
devamını gör...
13.
neredeyse her günün güneşli olduğu bir yerde yaşıyorum.
devamını gör...
14.
bilenler bilir first person shooter kategorisinde bilgisayar oyunları vardır. oynayan kişinin gözünden olayları izlediğiniz ve içinde yer aldığınız ateşli silahla atış yaptığınız oyunlardır.

bu oyunlarda aynı gerçek hayatta olduğu gibi vücudun farklı bölgelerine isabet eden mermilerin öldürücü gücü değişkenlik gösterir.

işte head ( baş) shot (atış) headshot başa isabet eden atış demek.

hem gerçek hayatta hem de oyunlarda başa isabet eden kurşunlar miğfer olmadığında %99 öldürücüdür. bazen sıyırıp geçtiği de olur ama çoğunlukla bu da travma yaratır ve anında ölmeseniz bile travma sonrası artan kafa içi basınç bir noktadan sonra sizi öldürür.

sözlüğün adı kafa sözlük olunca oradan aklıma geldi. bir de ölüm var. bu headshot da bir anda öldüğünüz gerçeğini hatırlatıyor.

(bkz: ölüm de var)
devamını gör...
15.
arrow dizisinde bir karakterin ismi. karakterin kendisini sevdim ve güzel nick olur diye düşündüm.

yani pek bir anlamı yok, yaratıcı değilim nick bulma konsunda.

edit: nick değişti.
devamını gör...
16.
sadeyim. o yüzden.. sek.
devamını gör...
17.
martı jonathan livingston’dan esinlenerek aldım.
hayalime doğru koşarken, etrafımda destek olmayı bırak beni anlayan bir tane insan evladı olmayan şu dayatmacı düzende, okul bittikten sonra iyi maaşlı iş, evlilik, ev, araba, çocuk vs. gibi düz bir çizgide yürünmesi gerektiğini iddia edenlerle dolu olan şu sıradan sistemde kendime yakın bulduğum bir karakter..insandan hayallerini çıkar geriye ne kalır ki, koca bir hiç. kısacası martı jl’nin benim için anlamı oldukça derin. küçüklüğümde hep bi kuş arkadaşım olsun isterdim. martı jl, çok sevdiğim gökyüzünde, aşık olduğum bulutların arasında kimseyi takmadan, özgürce birlikte uçabildiğim minik arkadaşım benim.
devamını gör...
18.
(bkz: boş yapmak)
devamını gör...
19.
profil resmimdeki zat-ı muhteremle alakalı durum. olayları ben de hep öyle anlatırım.
devamını gör...
20.
büyük bir zevkle okuduğum şeker portakalı kitabının çocuk kahramanı. bana hep insan kalmayı hatırlatır.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim