961.
konuştuğum vakit dilimi kestiler
ve gözlerimin içine bakıp gittiler
ben susturuldum
insanlığın en ağır sancısı o gece başladı
tanrının yarattığı düzende kaos vardı
insanlar anlamadı
sustuklarım boğazıma saplandı
yalanlara mahkum edilen insan
boynuna ipi doladı
ve günaha battı

* mevcutlu
devamını gör...
962.
"kopup yalnızlığımdan
kopup sonsuzluğumdan
gurbete kaçacağım
gurbete tükenmeye."
yaşar miraç.
devamını gör...
963.
üç kere üç dokuz eder
bilirsin
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin
"mutlu aşk yoktur"
bilirsin


ama baharda ya da dışarda
sonsuz göğün altında
aşkın aşkla çarpımı
nedendir bilinmez
garip bir biçimde
hep sonsuzdur

kare kökü de yoktur

turgut uyar-sibernetik
devamını gör...
964.
çok güzel şiir be! hadi yine iyisiniz köftehorlar.
münacaat
bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

hata yapmak
fırsatını adem’e veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.

çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.

gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.

gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.

oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.

bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.

şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?

ismet özel
devamını gör...
965.
ıstırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer,
ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer,
gam karar eyleyemez hande-i hürrem de geçer,
devr-i şâdi de geçer, gussa-i matem de geçer,
gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer,

bu tecelli-i hayat aşk ile büktü belimi,
çağlayan göz yaşı mı, yoksa ki hicran seli mi?
inleyen saz-ı kazanın acaba bam teli mi?
çevrilir dest-i kaderle bu şu’unun fili mi,
ney susar, mey dökülür, gulgule-i cem de geçer,

ibret aldın, okudunsa şu yaman dünyadan,
nefsini kurtara gör masyad-ı mafihadan.
niyyet-i hilkatı bul aşk-ı cihan aradan,
önü yoktan, sonu boktan, bu kuru da’vadan
utanır gayret-i gufranla cehennem de geçer.

ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe,
süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre
cahilin korku kokan defterini tanrı düre!
ma’rifet mahkemesinde verilen hükme göre,
cennet iflas eder, efsane-i âdem de geçer.

serseri neyzen’in aşkınla kulak ver sözüne,
girmemiştir bu avalim, bu bedyi’ gözüne.
cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne.
pir olur sakiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne,
hak olur pir-i mugan, sohbet-i hemdem de geçer.

(bkz: neyzen tevfik)
kendi sesinden dinlemek isteyenler için;
devamını gör...
966.
bana martılardan bahset en çok da ellerinden
öpemediğim ve görmediğim o güzel gözlerinden
yağmurundan bahset, ne sıcak ne de nemden
uykularından söz et ne gündüz ne de dertten

gözlerin okyanus mavisi, orada boğulurum
ve dünya izlesin bu aşkın doğumunu
sen en güzel çiçeksin ben el verdiğin tohumunum
cennet kokulum, hesap et konumunu

dokun, kalbime dokun
için elverirse söyle ben yokum
dokun, belki özlersin
yolundayım sonun, sonundayım yolun

işte aşk dediğin aynı böyle parlamalı
sen gel de, ben o yola canla varım
özlem asileşti, çatladı ar damarı
ne güzel şeysin öyle ruhumun karnavalı

kelime haznem az kalır geceler olmasın
bu bir yangının küllerinden doğması
yüreğimde konvoylar ve düğün kornası
aramızda bağ var bu düğüm kopmasın

bir ölü neşesiyle geri geldi
aslında ayrılık liman değil gemilerdir
tam bitti dediğim an hayat önüme seriverdi
sen geldin, cennet bahçesinden fire verdi

ve gülüm ne istersen dile benden
ayaklarıma aşk değdi, istesem de gidemem ben
aşk gül, ayrılık küle benzer
ve sen sadece güle benze

haziran gözlerinin sabahında kahveyim
kırk saniye bakıştık kırk yıl kadar hatrı
kılı kırk yarıp yerküreye sevdamı anlatırken
kırk saniye bakıştık kırk yıl çıkar aklım

beyaz aşkı temiz kılar bu yüzden kara saygım
seni çok severdi eğer annem yaşasaydı
huzur, denizin gözlerinde mavi
bu heyecanı tadamazdım daha önce yaşasaydım

ve iyi ki iyikilerimdesin
iyi ki ilkim, iyi ki iyi ki derindesin
kilometrelerce dert var ama dilimdesin
en güzel şarkım iyi ki benimlesin

aşk, ellerimde ellerin onu azledemem
bu büyük bir şey katiyen az denemez
konu senken yenilgiyi hazmedemem
ve hiç bir koku senin kadar haz veremez

uyandı uyuyan can, içimde çocuk büyüdü
ve dallara sığmayan bir meyvenin yarısıyız
e yani başıma gelen en güzel şey aşk büyüsü
ruhuma battaniye, yanaklarıma kaz tüyüsün

uyandı uyuyan can, içimde çocuk büyüdü
ve dallara sığmayan bir meyvenin yarısıyız
içimde sevinç çığlığı bu da aşk güdüsü
ne hoş, bir annenin bebeğine ak sütüsün


taladro/son
devamını gör...
967.
devamını gör...
968.
gecede bir uyku,
uykunun içinde ben...
uyuyorum,
uykudayım,
yanımda sen

uykunun içinde bir rüya,
rüyamda bir gece,
gecede ben...
bir yere gidiyorum,
delicesine...
aklımda sen.

ben seni seviyorum,
gizlice......
el pençe duruyorum,
yüzüne bakıyorum,
söylemeden tek hece.

seni yitiriyorum,
çok karanlık bir anda...
birden uyanıyorum,
bakıyorum aydınlık;
uyuyorsun yanımda,
güzelce....
devamını gör...
969.
"ben sana kürk alamam doğrusu
güzel bileklerine bilezik alamam
bir kap yemek, bir elbise
öyle bir tad var ki fakirliğimizde
başka hiçbir şeyde bulamam…

sokağımız arnavut kaldırımı,
evimiz ahşap iki oda.
daha iyisi de olabilirdi ya,
şükür buna da.”
turgut uyar
devamını gör...
970.
biliyorsun.
hala birine aşık olabilirim.
sana hiç benzemeyen çocuklarım olur..
adının hiç anılmadığı bir hayat kurarım.
hayalimdeki yüzünü eskitir zaman..
biliyorsun.
herkes bir yolunu bulup tamamlanır aslında.
herkes unutur.
annenin cüzdanın çaldığın paralar gibidir bazı şeyler.
belli oluncaya kadar devam edilir.
biliyorsun.
belli oldun !

biliyorsun.
unutabilirim.
zaten ben kimleri unuttum.
onlardan biri olur, hayatımın en kullanılmayan yerine kaldırılır suretin.
tozlanırsın.
üzerin örtülür.

biliyorsun.
seni sevdim !
bir gün kör kalsaydın da severdim.
ellerin olmasaydı mesela.
ellerin olmasaydı, sen bile kendini sevmezdin oysa..

biliyorsun.
kimsenin tek bir seçeneği yok bu hayatta.
hala bana seni unutturacak insanlar tanıyabilirim.
başka bir ses kazınır kulaklarıma.
biliyorsun herkesin kendini kurtaracak bir bahanesi vardır aslında.

oysa;
bir ömür armağan edebilirdim sana,
biraz yardım etseydin bana..
devamını gör...
971.
"nasıl üzülmem düşündükçe hâlini memleketimin,
çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin..."
devamını gör...
972.
şükrü erbaş-senin korkularını benim inceliğimi...

ayrılık ne biliyor musun?
ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.

insanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık!

ipi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini,
birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine.
ardında dünyalar ışıyan camlar dururken,
duvarlara dalıp dalıp gitmesi.
türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık.
saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin.
çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun.
güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya.
iki adımdan biri insanın, sevincin kundakçısı,
hüznün arması ayrılık.

o küçük ölüm!

usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.

ayrılık, o köpüklü öpüşlerin ardından gidip ağzını yıkadığında başlamıştı.
ben bulutları gösterirken,
‘bulmacanın beş harfli yemek sorusuna’ yanıt aramanla halkalanmış,
‘aşkın şarabının ağzını açtım, yâr yüzünden içti murt bende kaldı’
türküsü tenimde düğümlenirken, odadan çıkışınla yolunu tutmuş,
dağlarda öldürülen çocukların fotoğraflarını bir kenara itip,
‘bu eteğin üstüne bu bluz yakıştı mı? ‘
diye sorduğunda varacağı yere varmıştı çoktan.

şimdi anlıyor musun gidişinin neden ayrılık olmadığını,
bir yaprağın düşmesi kadar ancak, acısı ve ağırlığı olduğunu.
bir toplama işleminin sonucunu yazmak gibi bir değer taşıdığını.
boşluğa bir boşluk katmadığını, kar yağdırmadığını yaz ortasında….

ne mi yapacağım bundan sonra?

ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yolları tersinden yürüyeceğim önce.
şiir yazmayacağım bir süre,
fotoğraflarını güneşe koyacağım, bir an önce sararsınlar diye.
hediyelik eşya satan dükkanların önünden geçmeyeceğim.
senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.
falcı kadınlara inanmayacağım artık.
trafik polislerine adres sormayacağım,
geleceğe ışık düşüren bir gülüşle gülmeyeceğim kimseye….

ne yapacağımı sanıyorsun ki?

tenin tenime bu kadar sinmişken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittiğin gerçek bu kadar herkese benzerken..
senin korkularını, benim inceliğimi doldurup yüreğime,
bıraktığın boşluğu yonta yonta binlerce heykelini yapacağım .
devamını gör...
973.
uykum geliyor kaderim yorulageliyor buz gibi eller
bu yaz hayatı beğenemedim aklımda kandan gökdelenler
devamını gör...
974.
ay ışığını en güzel şekilde hissettiren gece.
ne çok hisseder oldum seni .
ne zaman yakınımda olacaksın seni hissettiğim kadar?
peki ne zaman uzaklaşacaksın seni özleyeceğim kadar?
devamını gör...
975.
"kendi mezarında bir banyo yapmak gerek arada,
ve o kapanmış topraktan,
aşağıdan bakmak şu gurura."
pablo neruda
devamını gör...
976.
hayatın en hüzünlü anı,
mevsimine kapıldığın kişinin
bahçesinde açabilecek bir çiçek olmadığını
anladığın andır…
bırak, gitsin…
bırak, git…
devamını gör...
977.

şeytan dağındaki mağarada
duydum büyücü bir kadın yaşarmış
aşka inanmayan taş kalplileri
büyüler, kara sevdalı yaparmış

yüreğimde yenilginin acısı
yollandım şeytan dağına
az gittim uz gittim bir akşam üstü derken
vardım büyücünün mağarasına

dedim ki bir halden bilmeze düştüm,
al bütün varımı yoğumu
bir büyü yapta anlasın
sevdanın ne yaman şey olduğunu

iki yürek oydu iki taştan,
koydu bulanık bir suya
üç vakit sonra gel diye
seslendi kör kuyuya

üç gün, üç ay, üç yıl bekledim
derken bir akşam üstü çalındı kapım
o kendini beğenmiş deli dolu kız
ne hale gelmişti allah'ım

kara gözlerinde şimdi
kara gecelerin acısı vardı
ağladı kapandı ayaklarıma
sev beni, sev diye yalvardı

git dedim istemiyorum artık
biraz da sen öğren ağlamasını
geceler boyu duy bir yol
yalnızlığın kahreden acısını

inanmayın dostların inanmayın
ne büyü var ortada ne de büyücü
yıllar kendimi avutmak için
uydurdum bu yaşanmamış öyküyü
devamını gör...
978.
beni güzel hatırla!
bunlar son satırlar…
farzet ki, bir rüzgârdım, esip geçtim hayatından
ya da bir yağmur sel oldum sokağında
sonra toprak çekti suyu…
kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için.
uyandın ve ben bittim…

beni güzel hatırla!
çünkü; sevdim seni ben, herşeyini…
sana sırdaş oldum, dost oldum,
koynumda ağladın.
yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini,
beni üzdün, kınamadım.
alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım…

beni güzel hatırla!
sayfalarca mektup bıraktım sana.
şiirler yazdım her gece, çoğunu okutmadım.
sakladım günahını, sevabını içimde
sessizce gittim…
senden öncekiler gibi sen de anlamadın.

beni güzel hatırla!
sana unutulmaz geceler bıraktım
sana en yorgun sabahlar…
gülüşümü, gözlerimi, sonra sesimi bıraktım.
en güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka,
söylenmemiş “merhaba”lar sakladım her köşeye
vedalar bıraktım duraklarda.
ne ararsan bir sevdanın içinde
fazlasıyla bıraktım ardımda.

beni güzel hatırla!
dizlerimde uyuduğunu düşün,
saçını okşadığımı, üşüyen ellerini ısıttığımı,
mutlu olduğun anları getir gözünün önüne.
alnından öptüğüm dakikaları…
birazdan kapını çalan kişi olabileceğimi düşün
şaşırtmayı severim biliyorsun.
bu da sana son sürprizim olsun.
şimdi, seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
beni güzel hatırla.
gidiyorum…

orhan veli kanık
devamını gör...
979.
yalnlzlık

kuş uçmaz, kervan geçmez bir yerdesin. su olsan kimse içmez, ölür de susundan yol olsan kimse geçmez, sarp kayalara uğratır da yolunu elin adamı ne anlar senden?
çıkarsın bir dağ başına, bir ağaç bulursun tellersin pullarsın gelin eylersin. bir de bulutları görürsün, bir de bulutları görürsün bir de bulutları görürsün köpürmüş gelen bulutları başka ne gelir elden? çın çın ötüyor yüreğimin kökünde şu dünyanın ıssızlığı tanrı kimsenin başına vermesin böyle bir yalnızlığı!

yaşar kemal
devamını gör...
980.
ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
dudaklar gülerken insan ağlayamaz mı?
sevmek için güzele mi bakmalı?
çirkin bir tende güzel bir ruh kalbi bağlayamaz mı?
hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
saadet çalmak hırsızlık olamaz mı?
solması için gülü dalından mı koparmalı?
pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
öldürmek için silah, hançer mi olmalı?
saçlar bağ, gözler silah, gülüş kurşun olamaz mı?
victor hugo.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"geceye bir şiir bırak" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim