yaratıcı ile bir olmak değildir. yaratıcı nın özünde (fena, fani ) yok olmaktır.

"yok olmak" (fena) muttakilerin özelliğidir.
"onlara bir iyilik dokunduğunda, nasıl tepki verirlerse; kötülük dokunduğunda da aynı tepkiyi verirler." yani iyiliğe ve kötülüğe karşı aynı hal üzerinde olurlar. hallerinde bir değişiklik göremezsiniz.
devamını gör...
ölmeden önce ölme durumunu ve allah yolunda yok olma anlamını ifade eden tabir. kimi görüşe göre ise kişinin kendine dair farkındalık yolcuğudur.
kelimenin oluşumunu incelediğimizde fena+fi+allah şeklinde çözümleme yapar ve bunu şöyle açıklayabiliriz*:
| arapçada yok olma anlamına gelen fena kelimesi,
| ismin önüne gelip o isme yönelme ya da birliktelik anlamı katan harfler* fi,
| son olarak allah ile birleşince kulun allah'ın varlığında yok olması anlamına gelir.
aynı zamanda denilen odur ki, sofiler bu makam için dünyevi her şeyi terki diyar eylerler.

kaynak için tık tık.
devamını gör...
tasavvufta allah'la bir olma durumudur, tasavvufun içindedir. belki doğrudan tasavvufun kendidir. bazı kimseler tasavvuf ile dini bir görürler. hayır. tasavvuf dinin edebiyatı denebilir. allah'a olan sevgi ve buna takiben de kaçınılmaz olarak ona methiyeler dizme...

din ve ilahi inanç konusunda kimseyi yönlendirmek istemiyorum. neyse boş verin önceki cümleyi çünkü zaten bir tanrı varsa ve biz tanrının varlığını da çok kez ''imtihan'' diyerek tutarlılaştırıyorsak bunu söylememde bir sakınca yok: çok büyük bir ihtimalle o'nu biz yarattık.

artık bilim denen bir şey var. bilim demek olan şeyleri üst, kocaman ama yine de bize çok benzeyen bir mutlak varlığa bağlamak kolaylığına kaçmak yerine araştırıp, g.. terletip yararlı bir şeyler ortaya koyma veya yararlı olabilecek şeyleri açıklama uğraşıdır. bilim tutarlıdır ve çok da değişken ve yanılan bir yapıya aslında bilinenin aksine sahip değildir. tabii ki bir gün ''a'' dediği şeye öbür gün ''b'' der. bu çok temel bir bilgidir ve bilim böyle ilerler ve sonunda da gerçeğe metafiziğin yaklaştığından çok daha fazla yaklaşır. ama burada önemli bir nüans var o da şu ki bilim bir gün ''a'' dediğine diğer gün ''z'' demez. ''kanunlar değişebilir'' hap bilgisi yanlış anlaşılıyor. kanunlar, varlık felsefesi yapılmadığı sürece ki bilim ile felsefe ayrıdır, çoğunlukla değişmezler çünkü doğrudan gözlemlediğimiz doğa olaylarıdır. mesela yer çekimi. uzay zamanın gezegenimiz üzerindeki alışık olduğumuz etkilerini değiştirecek kadar görece büyük bir olay yaşanmadığı sürece newton'ın kafasına hep elma düşecektir. newton'ın aslında kafasına elma falan düştüğü de yok ya... aslında newton da diğer tüm insanlarla bir ise... şu ana kadar da belki milyarlarca insanın kafasına ağaçtan en azında hayatlarında bir kere elma düşmüşse... tasavvuf işte tam olarak bunu diyor.

bu terimin var oluş sebebi olan tasavvufun en büyük temsilcilerinden biri olan mevlana'nın eserlerine bakacak olursak bu felsefe ya da her ne derseniz onun ne boyutta tuhaflıklara ulaşabileceğini görürsünüz.

bu felsefeye göre her şeyin nedeni, temeli tanrı'dır.

o istemese biz olmazdık, o yüzden tek gerçek tanrıdır gibi bir tutum pek de mantıksız değil ama mevlana'nın tutumu başka.

ona göre her şey tanrı'dan oluşmuştur ve her şey tanrı'dır. bu nedenle gerekli koşullar oluştuğunda (bkz: fenafillah) insan tanrının aslında ta kendisi olduğu için dua ettiğinde kendi kendisinden o duada dilediği şeyi istemiş olması gerekir.

mevlana'nın tutumu sembolik falan değildir. dolaylı anlatım yapmış olsam da divan-ı kebir'de bu dua mevzuu net bir şekilde az önce anlattığım şekliyle belirtilmiştir.

din, aslında olmayan bir şey ise zamanla tuhaflaşması, dallanıp budaklanması ve bozulması gerekir çünkü onu koruması gereken bir tanrı yoktur. şu an mezheplerle, hadislerle, tasavvufla olan şey nedir?

bu felsefede bir de acı çekmek, olgunlaşmak gibi uğraşlar vardır. iş daha ne kadar tuhaflaşabilir? din adı altında insanlara eziyet edip onların sözde ''olgunlaşmalarına vesile olmak''...

tasavvuf, spiritüalizmle çok benzerlik gösterir.

insan, yok olmak istemez. bu, biyoloji biliminin en baba ve temel kanunu olan evrime bir nevi aykırılık gibi gözükür ama evrimdeki en temel amaç ki aslında amaç demek çok doğru değil ama neyse, soyun devamıdır. yani hayatta kalıyor olmamızın nedeni ''evrim''in bizi çok seviyor olması değil, fizik yasaları gibi bir doğa yasası olan üremeye, popülasyondaki birey sayısını artırmaya dair kazandırdığı avantajdır.

çeşitli mutasyonel tesadüfler sonucu oluşan ve aslında sadece organik moleküllerin bir araya gelmesinden başka hiçbir şey olmayan bilincimiz yok olmayı kendine yediremez ve bunu basitçe, en basit haliyle reddeder: ölünce hiçbir şey değişmeyecektir, ahirette her şey hemen hemen aynı hatta daha güzel olacaktır...

aslında üreme şansını arttıran bir etken olarak hayatta kalma iç güdüsüdür bilincimize de bunu düşündürten. gerçekler o kadar da güzel değil ama aslında kötü de değil. aslında hiçbir şeyin bir anlamı yok.

ben, de facto teist diyorum kendime şu sıralar. yani tanrı var mı yok mu bilmiyorum ama yatmadan yatsı namazı kılacağım inşallah çünkü varsa öbür tarafta .....ler net... bir de daha çok düşünmek ve araştırmak istiyorum tabii. bunu yapmadan ateist olmak belirttiğim gibi çok riskli ama büyük bir hızla ateizme doğru gittiğimi de söylemeliyim. neyse.

gerçekte oluyor olan gibi gözükense şu: en başta hiçbir şey yoktu ve yokluk varlığa sebep oldu ya da varlığa sebep olacak, tanrı'dan bağımsız bir ilk sebep hep vardı ve sonra tesadüfi bir şekilde –evet bu bir gerçek, su götürmez bir gerçek– dünya'mızda abiyogenez –yani kimyasal evrim, cansızlıktan canlılığın doğa olaylarıyla son derece raslantısal bir şekilde oluşması– ve sonra da biyolojik evrim başladı. burada bir nüans var o da şu ki bunların zahiri olarak tesadüfen gerçekleşmiş olması tanrı'nın ya da dinin yokluğunu kanıtlamaz nasıl ki yaratılışçılık felsefesini savunanların çok sevdiği big bang teorisinden sonra parçacıkların zahiri olarak tesadüfi bir şekilde dağılarak uzay zamanı oluşturmuş olmaları buna bir tehdit oluşturmuyorsa... bu konuda bir parantez açmalıyım, big bang gibi bilimsel bir teori işlerine geliyor diye bu teori hakkında ''reddedilemez, kesin, değişmez, kanıtlanmış'' sıfatlarını kullanan yaratılışçılar, söz konusu evrim gibi bir doğa yasası olduğunda bunu reddedip halen daha bilimden konuşabiliyorlar... big bang, evrenin oluşumunu açıklayan tek teori değildir ama evrimden başka bir yasa yoktur, evrenin bir şekilde var olmuş olması gerekliliğinden başka bir yasa olmadığı gibi çünkü gözlemlerimiz bunu gösterir*
parantezi kapatacak olursak aslında demek istediğim şu ki gerçekler gerçekten gerçek ve ilk akla geldiği gibi değil. mesela aslında ölüyor oluşumuz evrimi çürütüyor gibi çünkü neden evrimsel süreçte elenmedi ki bu çok saçma değil mi? hayır. işte o kadar basit değil. bir kere evrim senin anan, baban, kardeşin ve arkadaşın değil –öyle bile olsa tek başınayız– ki seni hayatta tutmayı amaç edinsin. zaten bilinçli bir şey de değil. aslında hizmet ettiği şey neslin devamıyla alakalı bir şey. doğuyorsun, yavruna bakıyorsun, neslini çoğaltmış oluyorsun ve yaşlanıyorsun sonra üremeye devam edemiyorsun ve var olmaya devam etmen için hiçbir sebep kalmıyor geriye. şu an durum bu. peki neden aksi evrimleşmedi? çünkü evrimleşmiş olması için hiçbir sebep yok. şu an bilincimizin olmasının tek nedeni tesadüf. sadece buna sebep olan belki katrilyonlarca tesadüfi mutasyonun gerçekleşmiş olması. ilerde olmayacak diye bir şey yok ama kaynak sorunu ve buna bağlı olarak tür içi rekabet göz önüne alındığında, buna dair yani neden ölümün elenmediğine dair olan soru cevaplanmış olur diye düşünüyorum. bilimsel bulgular gösteriyor ki yaşlanmamıza ve buna bağlı olarak da ölmemize sebep olan genlerimiz var. yani çoğalmak açısından, popülasyondaki birey sayısını artırmak, nesli devam ettirmek açısından avantajlı olan, bireylerin bir süre sonra artık üreyememesi ve yeni nesle yer açmak için ölmesi. gerçekler işte bu kadar farklı, sarsıcı, yaratıcı bir gün yok olunacak olunmasına karşı söylenen ''hayır, her şey eskiden nasılsa öyle devam edecek!*'' söyleminden oldukça farklı olarak...

gerçekleri açıklamak için bile yüzlerce kelime kullanıyorsak be tasavvuf ve din nasıl bu kadar basit olabilir? gerçekliği ve bilimin değişebilirliğini tartışmanın lüzumu yok. gerçekler, algılayabildiklerimizdir. bilim de önceden de yazdığım gibi değişken değil, gelişken bir yapıya sahiptir. demem o ki dini bilmem ama bu kadar sığ bir düşüncenin ürünü olan ve pratikte insanın başını ''acı çektirerek'' derde sokan, bilim ve aklın hatta dinin de zerresiyle alakası olmayan bu tarz oluşumlara prim vermemek gerekir. yok olunca ne mi olacak? bilincini kaybedeceksin, nasıl ki on dört milyar eksi öldüğün yaş kadarlık bir zaman diliminde -evren bu yaşta çünkü- yoktuysan öldükten sonra da olmayacaksın. spiritüalistler gibi yaklaşılabilir bu konuya: ikisi de bir, olmak ya da olmamak...

kaynaklar ve ileri okuma*:



evrimagaci.org/olum-nedir-n...

ben o'yum

divan-ı kebir
devamını gör...
4.
allah'tan başka her şeyi hatta kendini bile unutma hâli. aşık olduğunuz kişide yok olup gitmek istersiniz ya hani öyle bir şey. allah'ı tanımanın diğer bir deyişle allah'ın güzelliğinin sonu olmadığından tam fena mümkün değildir. tam fena hâli ihata edici bir tanımayı gerektirir, bu da kendi zâtından başka bir zâtın varlığı durumunda mümkün değildir. özetle kendisini tam olarak bilen yine kendisidir. o kendisini övdüğü gibidir.
devamını gör...
yaratıcı ile bir olmak. vahdeti vücut halidir.
devamını gör...
o halde üstteki iki yazarın aksine ben de farklı bir tanım getiriyorum fenafillah için; her ne kadar farklı görünse de aynı olan.
fenafillah kulun allahla bir olması değil allah'ta yok olmasıdır, kaybolmasıdır. düştüğü yerde, allah'ın varlığında kendini ararken allah'ı bulması kendisini unutmasıdır.
varken yok olmasıdır.

sen hatırlarsın sevgilim babaziz izlemiştik seninle, orada suyun başında kendinden geçen bir adam vardı. işte bu durum odur bence.
devamını gör...
allah yolunda yok olmak.

ölmeden önce ölmüş gibi olup" yokluk sırrına ermek, allah'ın varlığında yok olmak, erimek anlamlarına gelir.


fenafillah bir vahdet-i vücud kavramıdır.
kul bu makamlarda kendinden ve sıfatlarından fani olarak hakk'ın sıfatlarıyla beka bulur.
tasavvuftaki en son mertebe olan salah makamının kapısıdır.
devamını gör...
ölmeden önce ölünüz, denilirken kastedilen son basamak olduğunu düşünüyorum.
devamını gör...
kesintisiz cezbe halidir. hallac ı mansurdan bahsedilmiş. hallac ı severiz. velidir. kendini kaybetmiştir, mazurdur. lakin enel hak demek şeriata aykırıdır. kendini kaybetmiş kişinin tekfir edilip cezalandırılmaması için ya deli olduğuna hükmedilir, ya da belli bir hale girdiğine ve çıkamadığına..

kurandaki "ben sizin rabbinizim" ayetini okuduğumuzda, tekrar ettiğimizde nasıl ki rablik iddasında değilsek, burada da hallacın halini bir tekrar, rabbi zikir olarak algılayabiliriz.
devamını gör...
hallac-ı mansurun da dediği gibi enel hak ben hakkım mertebesidir kendini ana kaynağın, tanrının içinde kaybetme durumudur.
devamını gör...
bir nevi nirvanadır. kendini allah'ın içinde kaybetme, onunla bir olma durumu diyebiliriz kabaca
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim