youtube'da şiir seslendiren usta sanatçı!

kendisini 4 senedir dinliyorum. favori iki şiirim oğuz atay-tehlikeli oyunlar'dan bir kesit, diğeri de victor hugo-keder sana yakışmıyor.

iki şiiri anlamlandıran, sevdiren kişi de aynı bana. o yok, ama inanıyorum bir gün kavuşursak, gözlerine bakarak okuyacağım zaafım!
oğuz atay victor hugo
devamını gör...
karizmatik sesli ahmet abi. yabancı şiirlerini büyük bir zevkli dinlediğim üstat iyi ki varsın diyorum
devamını gör...
seslendirdiği şiirleri keyifle dinlediğim ahmet faruk nalbantoğlu'nun youtube kanalında gördüğüm, içeriğini çok anlamlı bulduğum kısım. şiir gibi adeta...

insan, kendi bulurmuş doğru yolu. ben bulamazdım.
bana, başkalarına gösterdikleri basma kalıp yolları öğrettiler. başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni.
daha fazla değil, farklı.
normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. olmayınca da, anormal dediler.
ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım...




tam hali:


beni kötü yetiştirdiler. annem de, babam da bana gerekli eğitimi vermediler. yaşamak için demek istiyorum.
bana yaşamasını öğretmediler. daha doğrusu, bana her şeyin öğrenilerek yaşanacağını öğrettiler. yaşanırken öğrenileceğini öğretmediler.
ben de kolayca razı oldum bana öğretilen bu yanlışlara.
insan, kendi bulurmuş doğru yolu. ben bulamazdım.
bana, başkalarına gösterdikleri basma kalıp yolları öğrettiler. başka türlü bir itinayla tutmalıydılar beni. daha fazla değil, farklı. normal bir insan olmaya zorladılar, bana boş yere vakit kaybettirdiler. olmayınca da, anormal dediler. ben de kendimi anlamadım: bütün hayatım boyunca normal bir adam olmaya çalıştım. arkadaşlarla geneleve gittim, müstehcen romanlar okudum ve sokakta genç kızların peşinden gittim. hiçbirinde tutarlılık gösteremedim. bunun üzerine anormal olduğuma karar verdiler. onlara biraz olsun benzeyebildiğim ölçüde kendimi mutlu sayıyordum. kendimi onlardan ayırmasını beceremedim. hitler, genel yatakhanelerde işçilerle kalırken bile onlardan ayrı olduğunu hisseder, onlara yaklaşmazmış. bende böyle bir içgüdü yoktu. sınıfta toplanıp müstehcen resimleri seyrettikleri zaman, onlardan uzaklaşmak gerektiğini bilemedim.
oysa, onlar gibi hissetmiyordum. duyduğum bu yabancılığı, onlardan geri kalmak diye nitelendirdim ve nefes nefese onlara yetişmeye çalıştım. bu bakımdan yakınmaya hakkım yok. onlar gibiydim.
bu kıskanç korku gelinceye kadar, yaptıklarım bakımından değilse de, aklımdan geçenler bakımından aşağılık bir hayat yaşadım. büyük ve güzel şeyler yerine, aşağılık şeyler düşündüm. şimdi de durum düzelmiş değil: hiçbir şey düşünemiyorum. çok bayağı bir olay. neresinden tutulsa insanın elinde kalıyor: dağınık ve çürük bir örgü. evet, haklıydı akrabalar. ben, normal olmadığım için anormal olan bir çocuktum. allah beni kahretsin ve ediyor da. montaigne, kötü davranışlardan, istemediğiniz için kaçının, diyor: beceremediğiniz için değil. beni ne güzel açıklıyor. ben de diyorum ki: sayın montaigne ve sizin gibiler! canınız cehenneme! sizin haklı olmanız bana hiçbir şey kazandırmıyor. köşemde kıvrılıp ölüyorum işte. siz de sevimli akrabalarım kadar yabancısınız bana. adınız marki bilmem ne de olsa...
tabii siz gurur duyuyorsunuz düşüncelerinizden. diyorsunuz ki, selim ışık diye bir mesele olmamıştır. olmayan bir mesele için, düşünce tarihinin insanı yücelten gelişimini bozamayız. siz, kendini şövalye sanan don kişot gibi ilginç de değildiniz üstelik. özür dileriz, bizi rahatsız etmeyin. düşünecek meselelerimiz var. her gün yüz binlerce insan ölüyor.
ancak ilginç olaylarla uğraşabiliriz. next please! iyileşmek istemiyorum. artık bu kadarını ümit edemiyorum. göğsümde sıkışıp kalmış korkuyu atabilsem yeter bana. o zaman aklım ve bedenim, istediğim gibi uyuşmuş olacak: beni yıpratan bu çelişme sona erecek. ben de, beni küçümseyen bu kalabalığın gözlerinin içine korkusuzca bakabileceğim. beni korkutan yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla, kişiliğimi sürdürebileceğim. şerefli insanların -böyle insanlar olduğundan kuşkuluyum- arasına karışarak, son günlerimi haklarına kavuşmuş bir insanın huzuru içinde bitireceğim. canım hiç içki istemediği halde belki o zaman ister bir birahaneye giderek, başım yukarda, biramı ısmarlayacağım. garsonu çağırırken eziklik duymayacağım. herkes gibi -artık kimse, benim herkes gibi olduğumdan kuşku duymayacak- kendime güvenerek biramı yudumlayacağım. canım içki içmek istemediği halde, bu işi hiç rahatsız olmadan yapacağım. ne acele edeceğim, ne de gereksiz yere uzatacağım. tam ölçüsünü bulacağım. bir birayı da içmesini bilmeyecek miyim artık? bira içmeyi bildiğimin farkında bile olmayacağım. meze de istemeyeceğim, herkes istiyor diye. garson da anlayacak bendeki değişikliği. meze ister misiniz beyim bakışıyla süzmeyecek beni. ya da bana, öyle bakıyormuş gibi gelmeyecek. kendimden kuşkulanmadığım için, kimse de benden kuşkulanmayacak. bazı insanlar birasını mezesiz içer. ben de onlardanım işte. bu bir zevk meselesidir. buna karışılmaz. üstelik bu insan yakında ölecekse, ona saygı duyulur. belki biraz da tuz ekerim biranın içine: daha iyi oluyormuş böyle. ne yazık: bira içmek istemiyorum. özlediğim güven duygusuna kavuşunca, bira içme özlemini yitirmiş olacağım.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ahmet faruk nalbantoğlu" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim