roman / bilim-kurgu
6.5 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

anthony burgess’ın , 1971’de filme de çevrilmiş romanı.

konusu itibariyle tartışmalara yol açması çok normaldi. yazar kitapta farklı bir şey denemek istediğini de belirtmiştir.


queer as as clockwork orange’- olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi’.


yazar bu sözü , bir gün yazacağı kitapta başlık olarak kullanmak istemiş. şimdi soru şu; söz mü kitaptan çıktı, kitap mı sözden? kitabın sözden çıktığını düşünüyorum. ha bir de pavlov’un meşhur deneyi de kitaba girince, farklı garip bir konusu olan bir kitap çıkmış ortaya.

kitabın ortaya çıkışı da yazarın geçirdiği beyin tümörü hastalığı sırasında olmuştur. kısa bir ömür biçilen yazar, yokluğunda karısının yokluk çekmemesi için miras olarak 5 kitap yazmış. bu kitap da onlardan biri. sonrasında yanlış teşhis konduğu ortaya çıkmış. bu yanlış teşhis olmasaydı, yazar böyle cesur bir kitap yazar mıydı bilemiyorum.

henüz 15 yaşındaki alex ve çetesinin , yapabilecek en vahşi, duygusuz, empatiden uzak bir halde şehirde terör estirmesini konu alıyor. alex, bu vahşi ve empatiden yoksun karakterinin altında, tezat oluşturacak şekilde mozart, beethovan hayranıdır. gariplikleri içinde bulunduran kişi diyoruz ya, bu da en net örneği sanırım.

çetesinin ihanetine uğrayan alex, hapishaneye düşer ve şart olarak yeni bir deneyin üzerinde denenmesini kabul etmesi şartıyla , cezasının affedileceği söylenir. bu deney kısmında işte pavlov’un deneyi devreye giriyor. tüm yaptığı kötülüklere karşı, acı çekme ile şartlanma.

filmini izlemedim. kitap ile ilgili görüşüm ise şu: beni rahatsız eden, distopik kitapları severim ve bu kitap beni hayli rahatsız etti. aile, toplum, arkadaşlık ilişkileri hakkındaki masum hisleri yerle bir etmiş; gerçekte olan ve aramızda gezen ama kitaplarda sıklıkla karşılaşmadığımız karakterlerden farklı bir kitap yaratmıştır.

iş bankası yayınlarından, aziz üstel çevirisini okudum. çeviri başarılıydı. farklı bir tür denemek isteyenler için tercih olabilir.
devamını gör...
kitabın ilk sayfalarında alışık olmadığım bir üslup ve dil olunca bunun dışında da; kısa kısa ve henüz ne anlatamaya çalıştığını kavrayamadığım hikayeler yer alınca acayip sıkıldım. sonra yarım bırakmak istemediğimden devamını getirdikçe olay örgüsünün farklı bir yola gittiğini anladım.

kitabın şöyle bir yanı var ki; şiddet tanımını ayrıştırıp önümüze seriyor alex sayesinde. bir katilin belki de şiddeti eğlence aracı olarak gören bir kişi gözünden. kitabın devamında tabi asıl çocuğumuzun yaşını görünce insanın hayreti daha da bir artıyor. bu kadar suça itecek sebepler ne olabilir o yaşta bu çocuğu diye düşünmeden edemiyor insan. bunun cevabını hala bulamasam da insanların, doğru notalara basıldığı müddetçe içlerinden çıkacak olan ezgilerin daha kulağa hoş gelir olduğunu kitabın sonlarında görmek mümkün zaten; yazar bu noktada güzel bir yere temas etmiş..

şiddetin ne kadar kötü olduğunu, insana ve insanlığa ne denli zarar verdiğini de tarihi olaylarla desteklemiş. şiddet, tarihin her anında, dünyanın her yerinde kol geziyor ve bunu bilinçli olarak kamçılayan unsurlar varken tamamen ortadan kalkması da imkansız gibi, bir kere daha inanmış oldum buna.
devamını gör...
bir anthony burgess romanı. kitap değişik üslubuyla gerçekten hoşuma gitti. bu alex dedim tam bir manyak. kısaca konusundan bahsedecek olursam; her türlü pisliği eyleme döken, manyak bir çocuk bu alex ve kendi gibi 3 kankası daha var. bunlar birlikte içerler-ama süt dkjgdg- hırsızlık yaparlar, adam döverler, tecavüz ederler ve işte böyle şeylerle uğraşırlar. bir gün de bir olay sonrası aleximiz mapuslara düşer ey kardeşlerim (okuyanlar neden öyle dediğimi anlar tabii) . sonra insanın içindeki kötülük yapma dürtüsünü yok edecek bir tedavi yönteminde denek olarak kullanırlar bu çocuğu. böyle işte sonrasında olanlar falan çok detaya girmek istemiyorum spoiler olmasın diye.

bir insanı zorla iyi yapmak doğru mudur? insanın kötülük yapma şansının elinden alınması ona, topluma iyilik yapmak mıdır? bir insanı seçim yapamadan yaşamak zorunda bırakmak sanırım berbat bir şey.

filme gelirsem kitabı bitirir bitirmez izledim. öncelikle ana karakter çok harika seçilmiş diye düşünüyorum. çocuktaki şeytani bakışları çok beğendim. canım kubrick biraz fazla detaylı uyarlamış bazı sahneleri ileri sarmak zorunda kaldım açıkçası çünkü tecavüz sahnelerini izlemediğim halde sesini duymak bile tahammül edemediğim bir şey. ama başarılı bir şekilde uyarlandığını düşünüyorum. film bazı ülkelerde yasaklanmış ben bunun abartı olduğunu düşünüyorum.

izlemek mi okumak mı derseniz hep dediğim gibi okunmasını tavsiye ederim. ama yoook ben okuyamam derseniz bence iyi bir uyarlama olduğu için filmini de izlemeniz hemen hemen aynı etkiyi verecektir.
devamını gör...
yazarı anthony burgess olan eser.
yazar kendini tam bir yıl boyunca tümörü olduğu zannederek geçiriyor ve bu süreçte maddi anlamda eşine destek olmak amaçlı bu eserini ve diğer beş eser yazıyor .ancak bir yılın sonunda yanlış teşhis konduğu anlaşılıyor.
eserde de alex karakterinin öfkesi ,mutsuzluğu , şiddeti yazarın o zaman içinde bulunduğu durumla daha çok netlik kazanıyor.
nadsat denilen karakterlerin oluşturduğu bir sokak jargonuyla konuşulmaktadır.
bireysellik, irade , bilim ve etik kavramları üzerinden özgürlük anlayışı anlatılmaktadır.
okurken alex ‘in yaşadıklarını ,politikacı ve bilim insanlarının yaptıkları karşısında ben ne yapardım hangisi doğru hangisi haklı vs şeklinde kendime sorular sordum .
okuması da izlemesi de insanı zorlayan yapıt.
devamını gör...
her ne kadar içinde çoğu insanın rahatsız olabileceği ögeler barındırsa da bence kesinlikle okunması gereken bir kitap. ben özellikle ana karakterimizi çok sevdim, onunla bir bağ kurdum aramda. eğer kan-şiddet gibi unsurlardan rahatsız olmuyorsanız hemen alıp okuyun, pişman olmayacaksınız.
devamını gör...
kitap abartıldığı kadar iyi değil. filmini de izledim stanley kubrick elinden geleni yapmış ama sarmadı. yazar hangi motivasyonla yazmış merak ettim. hayat hikayesini de biliyorum ama cidden niye böyle bir konu? birde buna yaş sınırlaması getirmeleri gerekiyor ,çünkü çoluk çocuğun elinde çok görüyorum bu kitabı. ismi ve kitap kapağı cezbedici doğrusu. içindeki birtakım toplumsal eleştirileri gençlerin gözünden ortaya dökmüş ama yani bu suçları işleyen "gençlerin" de yaşları hayli küçük. her neyse okunursa da okunmazsa da bir şey kaybedilmez.
devamını gör...
anthony burgess tarafından kaleme alınan kitabın adı ingilizce argoda tuhaf olaylar demek olan

queer as a clockwork orange
deyişinden gelmektedir. portakal doğallığı temsil ederken otomatik ise makineleşmeyi temsil eder. 1900lü yıllarda yazılmış olan bu kitapta geleceğin distopyası anlatılır, günümüzde kitapta gerçekleşen olayların yaşandığını görebiliyoruz ne yazık ki. özgür olmayı yanlış tanımlayan genç nesillerle geleceğin öngörüsü yapılan bu kitap stanley kübrick tarafından beyaz perdeye aktarılsa da yine kübrick tarafından şiddete meylettiği gerekçesiyle kaldırılmıştır. içinde bu kadar iğrençlikleri barındıran kitabı nasıl yazdınız sorusuna ise anthony burgess, şiddet ve dehşet dolu olayları yazmaya katlanmak için alkolü aşırı tükettiği cevabını vermiştir.
devamını gör...
içimde yüzlerce defa bırakma isteği oluşturup bitirdiğimde de pek tatmin etmeyen o kitap.

kitabın ilk elli bölümünü tanımlayacak tek kelime tiksinti. sık sık yeraltı edebiyatı okuyor olsam da içinde geçen taciz, tecavüz, cinayet olaylarını failin gözünden oldukça detaylı okuyor olmak midemi bulandırdı. üstelik karakterin bundan zevk alan ve normal gören anlatımı da insanı inanılmaz rahatsız ediyor.


spoiler>>

kötülük, iyilik ve seçim hakkı üçlüsü çevresinde kurgulanmış. çok fazla ironi barındırıyordu içinde; olabilecek en vahşi sahnelerin arka planında çalan beethoven, mozart eserleri, insanların ''otomatik bir portakala'' dönüşmesine karşı olan yazara en çok zarar verenin otomatik portakala dönüşmemiş bir adamın olması, onlarca ailenin hayatını bozan, çocuklara tecavüz eden alex'in sonda aile ve çocuk sahibi olmayı istemesi gibi. okurken kötülük ve seçmek kavramları hakkında düşündüm. alex vücudu kötülüğe karşı bir makineye dönüştürülmüş olsa da hiçbir zaman zihin yönünde iyiliğe doğru bir adım atmadı. bedeni uzak dururken zihni her daim şiddeti ve kötülüğü bir seçenek olarak tutuyordu. sistem bozulduğu anda da eski yaşantısına geri döndü. bu bende bazı insanların ne yaşarlarsa yaşasınlar değişmeyeceğini, bir ceza sistemiyle ne kadar cezalandırılsalar ya da iyi bir yaklaşımla ödüllendirilseler bile kötü kalabileceği fikrini uyandırdı, bu yüzden insanların bedenlerini kötülüğe karşıt bir makineye çevirecek sistem, ne kadar etik olmasa da gözüme bir noktada uygun göründü.

kitabın son sayfalarında alex eski yaşantısına ve eski hâline döndükten sonra yaşadığı hayattan sıkıldığını fark ediyor, karşılaştığı eski dostu pete ile birlikte de bu kötülükten vazgeçmeye karar veriyor. bu kısım ''gençlik'' dönemine bağlanmış. büyüyorum, tüm bunlar artık anlamsız, gençliğin verdiği bir ateşti tarzında. bu kısım çok saçmaydı. koskoca kitabın, özellikle de kötülük ve seçim hakkı kavramlarının bambaşka bir durum olan gençliğe bağlanması hayli yavandı. aceleye getirilmiş, yazara tedavi edilemez bir beyin tümörü olduğu ve bir yıl ömrünün kaldığı gibi yanlış bir teşhis konulması, kendisinin de eşi için kalan son bir yılda yazabildiği kadar kitap yazmak istemesi sebebiyle bu tarz bir sona gidildiğini düşünüyorum. yine de anlatımı ve vermek istediği mesaj bakımından güçlüydü diyebilirim, alex bir anti-kahraman ve anti-kahramanın vermesi gereken tiksintiyi, rahatsızlık hissini oldukça başarılı bir biçimde verdi. anti kahraman nedir dense kesinlikle alex'i örnek verirdim.
devamını gör...
anthony burgess'un otomatik portakal kitabı, modern edebiyatın en çarpıcı ve tartışmalı romanlarından biridir. kitap, genç bir ingiliz erkeği olan alex'in şiddet ve suç dolu hayatını anlatıyor. alex, kendi zevkleri için bir grup arkadaşıyla birlikte şiddetli suçlar işleyen bir gangsterdir. ancak, bir gece işledikleri suç sonrası alex, arkadaşları tarafından ihanete uğrar ve hapse düşer.

hapishane süresi boyunca, alex, şiddet dolu yaşamından pişmanlık duymaya başlar ve rehabilitasyon sürecine girer. ancak, hapishaneden çıktığında, dünya onu aynı şekilde karşılamaz. alex'in suçlu geçmişi, toplum tarafından hala affedilmediği için, kendini bir kez daha yasa dışı yollara itmek zorunda kalır. sonunda, alex, bir beyin ameliyatı geçirerek şiddet içgüdülerinden kurtulur ancak bu kez de kendisini tamamen kontrolsüz bir dünya içinde bulur.

burgess, otomatik portakal'da, şiddet ve özgürlük kavramlarını ele alırken, aynı zamanda toplumun suçlulara karşı tutumunu da sorguluyor. roman, aynı zamanda dil ve gençlik kültürünün gücünü de yansıtıyor. alex'in argo dili ve kültürel referansları, romanın okuyucuları üzerinde güçlü bir etki yaratıyor.

kitap, ilk olarak 1962 yılında yayınlandı ve hızla popülerlik kazandı. ancak, özellikle şiddet içeren sahneler nedeniyle, birçok ülkede yasaklandı. romanın bu tartışmalı yapısı, birçok eleştirmen tarafından övgüyle karşılandı. otomatik portakal, özellikle 20. yüzyılın başlarında yayınlanan romanlar arasında önde gelen bir yer aldı.

burgess, otomatik portakal'da, insan doğasının karmaşıklığını ve şiddetin kaynaklarını araştırıyor. aynı zamanda, toplumun suçlulara yaklaşımını sorguluyor ve suçluların rehabilite edilmesi konusunda fikirler öne sürüyor. roman, zorlu ama aynı zamanda da büyüleyici bir okuma sunuyor ve okuyucuyu insan doğasının derinliklerine yolculuğa çıkarıyor.
devamını gör...
anthony burgess yanlış teşhis konulmasından ötürü öleceğini zannedip eşinin geçimini sağlamak için 12 ayda yazdığı romanlardan biri. 1 yıl geçtikten sonra ölmeyeceğini öğrendiğinde bu unutulmaz modern klasiği yaratan, tanınan bir yazar olmuştur.
otomatik portakal kitabı 1971 yılında sinemaya uyarlanmasıyla kült film niteliği de taşımaktadır. kitabın ana temasını ele alacak olursak bir distopik roman olduğunu söylemek mümkün. bununla birlikte, yazarın iyi bir eleştirmen olduğunu, dönemin eğitim , yönetim, müzik, aile yapısı, toplum gibi bir çok konuda iyi bir gözlemci olduğu yadsınamaz bir gerçek. bir başka gerçek ise yazdıklarını karakterinden konusuna kadar içsel çatışmasını, psikolojik durumunu dile getirebildiği araç olarak görmesi.
ana karakter olan alex suç işlemeye ve para kazanmak için hırsızlık, gasp gibi yollara başvuran bir çeteye üyedir. her toplulukta olduğu gibi bir liderlik çatışması yaşarlarken kendini hapiste bulur. kitabın geri kalan kısmı hapiste ve alex'in düşüncelerinde devam eder. suçu önlemek için yeni bir yöntem deneyen devlet alex'i kobay seçer ve işkence gibi bir yönteme başvurarak onu suç işlemeyen, kendi doğru ve yanlışlarını seçemeyen, başkalarının doğrularını yaşamaya mecbur bir makineye dönüştürürler. daha sonra yaşadığı intiharla birlikte bu süreçten kurtulur. ve alex bunları yaşarken daha 18'inde bile değildir.
kitapta yaşanan olaylar yaşadığımız toplumda kültürün ve geleneklerin bize getirdiklerini bire bir kabul eden ve o sınırı aşmamızın başımıza büyük dertler açacağını empoze etmeye çalışan bir yönetimden bahsediyor. cesaretsiz, boyun eğen ve itaatkar bir robot olmamızı isteyen günümüz yönetim biçiminden farksız. kendi içsel çatışmamızı yaparken bile özgürce davranamayan, doğruyu yanlışı seçerken sorgulamayan nesiller yetiştiren aile yapımızda cabası. hepimizin içinde öfkelerimiz ve suça meyilli bir yanımız dururken bunu farklı şekillerde gösterip, herkese efendi gibi görünen iki yüzlü bireyler olmamız da eleştiriliyor. hatta insanların kendileriyle yüzleşip, kendi karakterlerini normlara göre yansıtmasını çok güzel bir satırla anlatmış yazar.

neden iyiliğin kökenini inceleyemezler, araştırmazlar? herkesin derdi kötülük ya da iblisin kökeni. yani adamlar kötülüğü benimsemişler. iyiler de iyiliği... ben kötüyü yeğleyenler arasındayım. yekte hiç bir zaman kötülüğe izin vermez ne yazık ki... insan kişiliği koca tanrı'nın en büyük eseridir. o bununla övünür. kişiliksiz yaratıklar kişilik sahiplerini ezmeye uğraşırlar bu dünyada kardeşim. çağdaş tarihimize bir göz atın. bu makinelere karşı çıkıp onları bozmaya uğraşanlar hep kişilik sahibi, yüce yaratıklardır. bunları anlatırken son derece ciddiyim kardeşlerim. ben yaptıklarımdan zevk, mutluluk duyduğum için kötüyüm o kadar.

insanların kendi iyi-kötü, doğru-yanlışlarını seçebilme iradesine sahip olmalarını, bunları kaybettikleri zaman insan olmaktan ziyade robota dönüşebileceklerini, diğer canlılardan bizi ayıran özelliğin aklımız ve vicdanımız olduğunu, özgür iradelerini kaybettiklerinde önce kendilerine daha sonra topluma zarar verecek bir yapıda canlılar olduğumuzu, hırsları, tutkuları, ihaneti, sahtekarlığı biraz argo kelimelerle ve yüzleşmeye korktuğumuz gerçeklerle, akıcı ve samimi bir üslupla anlattığı herkesin bir solukta okuyacağı eser.



sınırlamak her zaman güçtür. dünya bir bütündür, hayat bir bütündür. en hoş ve harika eylemler biraz şiddet içerir. örneğin sevişme eylemi, örneğin, müzik.”

devamını gör...
antony burgess'in okuduğum tek kitabı. iyi ve kötü, şiddet, ceza, özgür iradeden bahseden; pavlov'un bitişiklik ilkesine selam eden distopik bir kurmacadır.
kitabın anlatıcısı antisosyal kişilik bozukluğu olan kahramamız alex'tir. kitap boyunca insanı rahatsız eden tüm ögeleri ilk ağızdan okuyor olmak benim için çok etkileyici olmuştur. velhasıl kesinlikle okunması gereken, üzerinde uzun uzun tartışılası ,bir eserdir.
devamını gör...
en sevdiğim kitaptır diyebilirim. belki tuhaf gelebilir kitapta yaşanan hiçbir olaya yok artık bu da olmaz çok saçma demedim. karakteirn psikolojisinin bozuk olması ve kitabın onun dilinden yazılması ve okuyucu olarak yaşanan her şeyi kabul etmem kendimi sorgulamama yol açsa da yazarın başarısı olarak görmek gerektiğini düşünüyor ve de tercih ediyorum.
ayrıca bir zamanlar çeşitli yerlerde 6655321 diye nick almama sebep olmuştur.
devamını gör...
ne zaman iyi yazılmış bir kitap okusam hayata bakış açım bir parça genişle otomatik portakalda işte tam böyle bir kitap

başkahramanımız alex 'in papazla yaptıgı konuşmalar , papazla bakanın özgür irade tartışması ve siyasetçilerin halka nasıl baktıklarnı insana sorgulatan bır eser

bu linkte filme uyarlanmış kısımlarının kilit yapılmış hali buradan
devamını gör...
kitabını çok çok beğendiğim amma velakin filmine ayar olduğum distopyadır. kubrick gibi mükemmelliyet manyağı birinin yaptığı kitap uyarlamalarında hep bir kekremsi tat olması ise ayrı konudur . (bkz: the shining)
devamını gör...
son derece başarılı yazılmış distopik roman. ayrıca kitabı okurken yazarın yerleştirdiği belli şeyler var. mesela kitabı okuyup bitirdiğimizde canımız bir şey çekiyor bir tür gıda ve buna benzer birkaç şey daha.
devamını gör...
harika bir kitap, filmini izlemedim. kahramanın kötü olması ve yaptığı zorbalıklar yüzünden eleştirilmesi çok üzücü. anlatılmak isteneni daha iyi vurguluyor bence. ayrıca çok özgün bir eser.
devamını gör...
romanla ilgili söylenecekleri yazmış arkadaşlar zaten. üzerine ekleme olarak anthony burgess ile ilgili bişeyler söyleyeyim otomatik portakal zaten müthiş roman, burgess abi henüz roman yazmamış biri kanser teşhisi konuyor adam 1 yıl zamanı kaldığını öğrendiğinde hayatın elinden kaydığını görüyor ve kitap yazmaya başlıyor bu romanlardan biri otomatik portakal yani kısacık sürede mükemmel kitaplar çıkartıyor eğer öleceğini öğrenmese bu yetenek yitip gidicekmiş ve kim bilir niceleri böyle böyle gitti
devamını gör...
geçen gün bitirdim bu romanı. ilk 25-30 sayfadaki argolar - meme/güğüm, sigara/kanser vs - sebebiyle biraz zorlandım ısınmada ama argoya alışınca kitap da bir o kadar akıcı şekilde ilerledi. baş karakter alex üzerinden sistem eleştirisi roman boyunca yapılmış lakin

muhalif tarafın bile alex'i kendi çıkarına kullanmaya çalışması, hükümetten bir farkının olmaması işin en ilginç yanıydı.
tıpkı 1984 gibi karakterlerin - hemen hemen hiçbirinin iyi özelliklerine değinilmemiş romanda ki bu da distopya severler için kitabı bin kat daha cazip kılıyor. kısacası güzel yazmış burgess abimiz. bence imkanınız varsa okumadan geçmeyin güzel bir tecrübe olacaktır
devamını gör...
düzen çarkları öyle bir işliyor ki şarkıda dediği gibi ya içindesindir çemberin ya da dışında yer alacaksın misali alex çemberin dışında yer aldığı zaman düzen çarkları onu iğrenç düzenbazlıklarıyla kendi istedikleri biçimde çemberin içine yöneltmelerini alexin buna karşı koyuşunu daha doğrusu karşı düzenin yöntemlerine alet oluşunu sonunda kendisini her insan gibi her yaratılan canlı gibi kendisini buluşunu kendi kendisine hükmedişini ama düzene yaş evlilik iş gibi hayat kurallarına boyun eğişini anlatan otomatikleşen zamanın yaşamın otomatiküstü romanı
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"otomatik portakal (kitap)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim